İSRAİL’İN BAŞI AĞRIYOR

Kudüs’te iki İsraillinin öldürülmesi ve ikisinin de yaralanmasının ardından Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te ateş dinmiyor.
Olayların artması “3.İntifada  mı?” sorularına neden oluyor.
İsrail Başbakanı B.Neyanyahu Güvenlik Kabinesi’nden bölgede artan tansiyonu düşürmek için yeni güvenlik tedbirleri kararı alıyor.
“Filistin terörüne karşı ölümüne bir savaş veriyoruz. Yeni uygulamalar terörü engellemek, teröristleri caydırmak ve en ağır şekilde cezalandırmayı hedeflemektedir ” diyor.
Esasında Netenyahu’nun başı, İsrail sınırlarının az ötesindeki gelişmelerden  ağrıyor…
 
*
2012’de ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, bir yanda İslami uyanış, öte yanda Arap Baharı süreciyle radikalizmin yükselişi karşısında İsrail’in geleceği ile ilgili,
“Eğer trilyonlarca ilâve dolar verir ve ordumuzla düşmanlarına yeteri kadar vurursak İsrail kurtulabilir, 2022 yılında İsrail olmayacak” diyordu.
 
*
Aynı yıl ABD İstihbarat Topluluğu (Intelligence Community), “İsrail Sonrası Ortadoğu’ya Hazırlık” raporunda Çin’in, İslami uyanış, radikalizm ve Filistin yanlısı kuvvetin yükselişi sonunda İsrail’in ayakta kalamayacağını bildiriyordu.
ABD’nin giderek İsrail’i desteklemeyi sürdürecek askeri ve ekonomik kaynaklarının olamayacağına, üstelik İsrail’e verilen destekte ABD halkında güçlü muhalefet oluştuğuna işaret ediyordu…
 
*
Bir kaç ay sonra ABD, Kuzey İrlanda G8 Zirvesi’ndeki mutabakat çerçevesinde,
Rusya ile iç savaşı  yayılma potansiyelinde olan Suriye’nin sorunlarını çözümlemek, merkezde yer alan İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planını teşvik etmek üzere anlaştı.
 
*
Bu çerçevede Suriye’de iç savaşın önlenmesi ve yeni Suriye’nin kurulması: İran’ın nükleer gelişiminin engellemesi: ABD füze savunma sistemlerinde Rusya ile işbirliği: Silahlanma mantığının yeniden Stratejik Silahların Azaltılması Andlaşması’ndaki düzeye getirilmesi: Uluslararası camiayı ve Kuzey Kafkasya- Orta Asya’da  Rusya’yı tehdit eder duruma yükselen İslamcı radikalizm ile ortak mücadele etmek konuları yer alıyordu.
 
*
Ama Rusya’nın uluslararası hukukun yalnızca ABD ve müttefikleri’nin çıkarları doğrultusunda  değil, mesela Rusya ve Çin’in de çıkarları yönünde geliştirilecek stratejik müttefikliğin,BM merkezinden küresel sistem ağlarına yansıtılması ve yeni dünya statüsünün oluşturulması talebi gelişince,
ABD; Esad’ın yerine bir alternatifi olmadığı halde “Esat’la mı, Esat’sız mı ” yürüneceği yaygarasıyla süreçten ayrıştı.
 
*
Yerine bolca belgelendiği üzere bizzat kendi istihbaratının, İsrail, İngiltere, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Türkiye’nin eseri olan,
Doğu Akdeniz’e meşru olmayan yollardan giren  İŞİD, El Nusra gibi çok sayıda radikal terör örgütünün üzerinden yürüttüğü faaliyetlerle Suriye’ye ve Irak’a karşı operasyonlar düzenledi.
 
*
Ortadoğu’da İran’a karşı Suudi Arabistan liderliğinde NATO’nun bölgedeki oluşumu benzeri ordulaşmayı sağladı.
Hürmüz Boğazı’nda İran’ı caydırmak ve körfez ülkelerini korumak için füze kalkanı sistemlerinde tek tetik oluşturdu ve sistemi Rusya’ya yönlendirilerek daha güvenilir ve işlevsel hale getirdi.
Suriye’yi Nasturiler,Sünniler, Dürziler ve Kürtler arasında dört parçaya,
Irak’ı Sünniler, Şiiler ve Kürtler arasında üç parçaya bölmeyi öngördü…
Ama Suriye Krizini kısa zamanda bir dünya krizi haline getirdi…
İsrail-Filistin barışının beklemede kalmasının nedeni oldu. 
 
*
Nitekim İsrail Başbakanı B.Netenyahu, ABD’nin  Rusya ilişkilerinde soğukluk yaşadığı, İran ile nükleer görüşmelerde ilerleme sağlandığı haberlerinin geldiği, Ortadoğu’da aşırılık ideolojisi ve mezhepsel-etnik ayrılıkların yükseldiği ve  İsrail’in güvenliğinin beklemeye kaldığı bir dönemde;
ABD Başkanı Obama’nın Ortadoğu düzeninin devamından hep fayda gördüğünü, bu düzeni devam ettirmeye çabaladığını anladı.
 
*
ABD’deki Cumhuriyetçi Parti ile kurduğu siyasal müttefiklikle Başkan Obama yönetimine karşı bir koalisyon oluşturmaya çalıştı.
İsrail sağı ve ABD sağı arasındaki siyasal yakınlaşmada ortak hedef Obama’nın Ortadoğu politikalarıydı.
Zaten Başkan B.Obama’nın görev süresinin 2017’de sona erecek olması, Ortadoğu’da terörle mücadele stratejisini ve barış için atılacak adımların hangi seyirde götürüleceği konusunda endişe yaratıyordu…
 
*
Ne ki, ABD Cumhuriyetçileri de sorunu çözemedi.
Netenyahu, ABD’nin bir zaman önce oyunun kurallarını belirlediğini ama bugün kurduğu transatlantik ittifakla birlikte bir efsane olduğunu, sanıldığı kadar güçlü olmadığını, hele ki  terörle mücadeleye ilişkin bir stratejisinin bulunmadığını ve inişe geçtiğini belirledi.
Nitekim bugün İsrail, hem de “Suriye’nin kesinlikle birleşik, laik ve demokratik” kalması kaydıyla  Rusya’nın, doğrudan Suriye ve Irak hükümetleri, İran ve Hizbullah örgütü ile koordineli olarak radikal terör örgütleriyle mücadeleye katılmasından ve kendisine komşu olmasından ciddi rahatsızlıktadır.
 
*
İsrail ve Rusya farklı çıkar alanlarında faaliyet gösteriyor görünmelerine, gündemlerinin kopuk durmasına rağmen çıkarları sürekli karşıt değildir.
Ama ikisinin de özen gösterdiği yerleri teşhis etmek kolay ancak bunları birbirine bağlayacak yolları teşhis etmek zordur.
Mesela, Rusya’nın bakış açısından Suriye bir yan unsur değil Rus stratejisinin önemli bir parçasıdır. 
İsrail ise B.Esad yönetimindeki Suriye’yi hem öngörülebilir, hem de Suriye’nin Sunni değil bir Şii kolu olan Alevi/Nusayri olmasını radikal İslamcı bir çoğunluk rejimine göre ehven-i şer saymaktadır.
 
*
Ama söz konusu Rusya ve İran’ın bölgede ortak hareket ediyor olması, bu ikilinin birçok konuda, mesela;
NATO’nun doğuya doğru genişlemesi,
ABD’nin Kafkasya ve Orta Asya’ya üs kurma isteğini tehdit olarak görmeleri,
Üçüncü ülkelerin Hazar enerji kaynakları için bölgede olmasına karşı olmaları,
İran’ın, Rusya’nın üye olduğu Şangay İşbirliği Örgütü’ne gözlemci üye olması,
Hürmüz Körfezinde Batılı ülke gemilerinin bulunmasından rahatsız olmaları,
Hidrokarbon rezervlerini dış politika aracı olarak kullanmayı istemeleri,
İkili ilişkilerin daha çok askeri ve nükleer enerji konularında yoğunlaşması, 
Filistin sorununa bakışlarının birbirleriyle örtüşmesi yüzünden,
İsrail’in, şimdi  İran’ın yanıbaşına gelmiş olması halinden ciddi olarak ürkmesine neden oluyor. 
 
*
Hele Beyaz Saray’ın, ABD Başkanı Obama ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in  28 Eylül’de yaptıkları  görüşme öncesinde en acil konunun Suriye olmadığı,Obama’nın ana gündem maddesinin Ukrayna olduğunu açıklaması ve yanıbaşındaki İran,
Başbakan B.Netenyahu’nun şahsında İsrail’in başını ağrıtıyor…
 
7.10.2015

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir