Kapitalist kriz toplumsal dokuyu parçalamakta ve her yerde toplumları yıkıma uğratmaktadır.
Daha fazla servet yaratmak için daha az emeğe ihtiyaç duyan, kapitalizm, yapısal krizlerden kurtulamıyor.
Daha az emek; işsizlik ve vahşi eşitsizliktir.
Aşırı birikim, aşırı üretim ve eksik tüketim.
Akademik terimlerle buna yeniden üretim krizi diyebiliriz.
Fakat bu ifade, yoksulluk, işsizlik, eksik istihdam, gıda güvensizliği, toplumsal dışlanma, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve diğer toplumsal şiddet formlarından zarar gören milyarlara hiçbir şey söylemez.
Ulus devlet biz çıkmazdadır.
Devletler giderek, tırmanan meşruiyet krizleri yaşamaktadır.
Bu meşruiyet krizinin asıl nedeni; uluslararası kapitalist sınıf ile ulus-devlet varlığının birbiri ile çatışıyor olmasıdır.
Bir taraftan halktan oy alıp gelen ve devleti yöneten siyasiler, öte yandan ulus-ötesi sermaye sınıfının yöneticileri vardır.
Ulus devlet yöneticilerinin, ulus ötesi sermayeye verdiği tüm izinler, halkın çıkarlarını kapsamadığı için gayri meşrudur.
Ulus ötesi sermaye sınıfı ile yerli siyasetçilerin yoluna devam etmesi için, siyasilerin ulus ötesi servete olan dayanılmaz ihtiyacı, öte yanda aşırı servet birikimi mecburiyeti içinde olan, ulus-ötesi sermaye sınıfı.
Ulus ötesi sermaye sınıfı, devletten, yani ulus devlet siyasetçisinden, sosyal devletin ortadan kaldırılmasını, kitlesel sosyal denetim ister. Bu sayede ücretleri düşük tutabilir.
Emperyal küreselleşme ile birlikte, ulus devlet ile ulus ötesi sermaye arasında, böyle bir gayri meşru ilişki oluşmuştur.
Kitlesel sosyal denetim, düşük ücret, sosyal hakların kaldırılması gibi ana unsurlar; ulus ötesi sermayenin ulus devletten isteğidir.
Buna karşılık, ulus ötesi sermaye, ulus devlete sermaye getirir. Yatırım yapar.
Ulus ötesi sermaye grupları, iç siyaseti belirledikleri için, ulus-devleti yönetmek üzere gelen, siyasiler de baştan gayri meşru olmaktadır.
Bu sebepten ulus devlet bir meşruiyet krizi içindedir.
Gelen siyasi meşru değildir. Ulus ötesi sermaye ile kurduğu ilişki de gayri meşru konuma gelir.
Ulus devletlerin yönetilememesinin temel nedeni de burasıdır.
Bir anlamda ulus ötesi sermaye de birikimini, meşru yollardan edinerek gelmediğinden, ulus ötesi sermaye de meşru konumda değildir.
Meşru konumda olmayanların seçtirdikleri siyasetçilerde ta başında meşruiyetini yitirmiş olarak işbaşı yapma durumundadır.
Karşımızda meşru gibi görünen iki örgüt vardır. Biri ulus ötesi sermaye örgütü, öteki de halkın oylarını almış, lakin ulus ötesi sermayenin önerisiyle gelmiş olan siyasiler.
İki gayri meşru örgütün ilişkisinden, halkın yararına bir karar çıkamaz.
Siyasiler bir kez daha seçilmek ve iktidarın nimetlerini sürdürmek isterken, ulus ötesi sermaye de aşırı birikim peşindedir.
Analizimiz, yapılan seçimlerin göstermelik olduğu, seçilenlerin, zaten önceden, ulus ötesi sermaye tarafından seçilmiş ve önümüze konulmuş olduğudur.
12 Mayıs 2022
Bir yanıt yazın