1990-2000 yılları arasındaki süreçte ikili ilişkilere büyük oranda çatışma,
rekabet ve güven bunalımı hâkim olmuştur. 2000’li yıllar itibarıyla Türk
dış politikasında Ortadoğu ön sıralarda yer almaya başlamış ve bununla
birlikte Türkiye-İran ilişkilerinin seyri büyük oranda değişim göstermiştir.
Bu kapsamda 2000-2010 yılları arasında Türkiye-İran ilişkilerinin birden
fazla alanda (siyasi, güvenlik, ekonomik ve ticari ilişkiler) gelişme gösterdiği
gözlemlenmiştir. Kasım 2010-Ağustos 2013 tarihleri arasında ise bölgesel
krizlerin de etkisiyle Türkiye-İran ilişkilerine özellikle siyasi alanda gerilim
ve çatışma hâkim olmuştur. Ağustos 2013 tarihinde Hasan Ruhani’nin
Cumhurbaşkanı seçilmesiyle ikili ilişkilerin ilk başta restore edilmesi daha
sonra ise geliştirilmesi konusunda ortak bir uzlaşı politikası yaratılmıştır.
Fakat Ruhani’nin dış politikadaki ılımlı tavrının bölgesel krizler bağlamında
İran’ın müdahaleci politikalarıyla eş zamanlı yürütülmesi, Ankara-Tahran
ilişkilerinin gelişmesinin önünde en büyük engel olmuştur. Yine de bu
dönemde taraflar, ilişkileri geliştirmek adına anlaşmazlıkların ikili kazanımları
yok etmesine büyük ölçüde izin vermemiştir.
Türkiye-İran ilişkilerinde 15 Temmuz sonrası dönemde başlayan
yakınlaşma, Aralık 2016 tarihinde ABD işbirliğinde vuku bulan BOP
komplosuna karşı Türkiye-Rusya-İran liderliğindeki Moskova Mutabakatı’yla
güç kazanmış ve ilerleyen süreçte ikili ilişkiler, Astana Görüşmeleriyle
uzlaşı ve işbirliği zeminine oturtulmuştur. 2017 yılının ilk üç ayı, Türkiye ve
İran’ın Körfez Ülkelerine yönelik eş zamanlı ziyaretler gerçekleştirdiği bir
dönem olmuş ve tarafların karşılıklı suçlamaları sonucunda Ankara-Tahran
ilişkilerine genel anlamda bir rekabet ortamı hâkim olmuştur. Ardından Katar
Krizi ve IKBY’nin bağımsızlık girişimleri neticesinde aradaki işbirliği bağı
yeniden sağlamlaştırılmış ve ilişkilerde güven ortamına geri dönülmüştür.
Bir yanıt yazın