BERBER

 
Türkiye üç günde Dağlıca ve Iğdır’da 31 asker ve polisini şehit verdi.
Devlet Bahçeli “Türk Milleti gizlenen, saklanan, üzeri örtülen tüm gerçekleri duymak, öğrenmek ve bilmek istiyor.
Artık sabır ve sinirlerin tahammül eşiklerinden, hazmetme sınırlarından taştığı iyi bilinmelidir” dedi.
Ama uzun zamandır herşey son derecede açık, herkesin gözü önünde ve birçoğunun katılımı ile cereyan ediyordu…
 
*
Önce Türk milletinin bazen efendi, bazen memlûk, bazen birbirlerinin amansız düşmanı olarak bozkırdan batıya hareketinin binlerce yıllık ihtilafları ve ittifaklarının sentezinde gelinen bu aşamasında,
Devlet hayatı, ekonomik hayat, fikir ve toplumsal hayatın Atatürkçülükten gayri referansı bulunmadığının neden anlaşılamamış olduğunun sorgulanmasından başlanmalıdır. Neden?
 
*
Neden Amerika’nın güçlü bir merkezi hükümetin buyruğunda “Zengin azınlığı çoğunluktan korumak ilkesi üzerine kurulmuştur” temelindeki anayasasından yükseldiğinin ayırdına  varılamadı?
Neden zenginlerin birbirini dengeleyen yasama, yürütme ve yargı  alanlarını özel mülkiyet, özel sözleşmeler ve bilumum çıkarlarında mütemadiyen kendilerini koruyan ve nesilden nesile geçen hizmekârlarıyla doldurdukları anlaşılmadı?
Sömürünün ulus devletin ötesinde dizayn edildiği bu zamanda, giderek maddi değerler yanında manevî değerlerinde piyasa malına dönüştüğü ve insanı köleleştirmesine rağmen bu denli emperyalizmin kucağına neden oturulduğu analiz edilmedi?
 
*
Recep Tayyip Erdoğan’ın, aydınlanma sürecini tersleyen yöntemlerle vatandaşlık yerine din, eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmak benzeri uygulamalar ve dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan ekonomik ve siyasal yönetim anlayışıyla oluşturduğu fikir hayatının bu ülkeye maliyeti neden sorgulanmadı?
Erdoğan’ın ne idüğü belirsiz felsefesi için devleti partileştirdiği,ülkenin her yanında parti devletine kontrgerillasını oluşturduğu ve bu oluşumu Yeni Türkiye olarak tanıtması neden reddedilmedi?
 
*
Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yazdığı mektubunda, “Deniz Baykal’ın ulusalcı politikalarının yetersiz görülmesi nedeniyle, Kemal Kılıçdaroğlu Kürt sorunu çözümünün önünü açmak için lider yapılmıştır.
Demokratik Kemalizm’i geliştirecektir. Kürtler bu çözümden yana  olmalıdırlar” dediği halde, neden Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sosyalist Enternasyonal’in bir sızması olduğu üzerine gidilmedi?
Bunca Kemalistin, liberal sosyal demokrasi uğruna tasfiye edilmesinin hesabı neden istenmedi?
 
*
Peki,neden Türk Siyaseti Ahmet Davutoğlu’nun “Savaşmadan Saraybosna’yı  Şam’a, Bingazi’yi Erzurum’a, Batum’a bağlayacağız.  Hiçbir ülkenin toprağında gözümüz olmadı, olmayacak. Bunu dediğimizde, bize “yeni Osmanlıcı ” diyorlar. Bütün Avrupa’yı birleştirenler yeni Romacı olmuyor. Ortadoğu coğrafyasını birleştirenler yeni Osmanlıcı oluyor” ifadesiyle belirlediği siyasetini reddetmedi?
 
*
Türkiye,demokrasinin güvenliğinde aşırıya kaçan bölücü terör tehditine karşı silahlı veya  bazı özgürlükleri kısıtlayıcı tedbirleri alırken neden yalnız kaldığını değerlendirmedi? 
Neden, askeri yeteneklerine bok atılan,çeteci ya da başka zanlar yapıştırılan çok sayıda komutanla TSK’nın prestiji kırıldı?
Neden, TSK’nın istihbari ve operasyonel kabiliyeti kayıtsız-şartsız NATO’ya bağlandı?
Neden, TSK 40 yıllık PKK ile mücadelesini bıraktı, neden “Çözüm Süreci” nde hükümetin MİT’i kullanarak terör örgütüyle görüşmelere başlamasını içine sindirdi?
 
*
“Kaç aydır insan ölmüyor,kaç aydır mayın patlamıyor, kaç aydır karakollar basılmıyor,kaç aydır analar,babalar ‘vatan sağolsun’diye inlemiyor” propagandası yürütülürken,
Ama açık-açık devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt’ün, merkeziyetçi yönetime karşı çıkan HDP çatısı altında, kadının öncülüğünde tüm kitle örgütlerinde ve yönetimlerinde eşbaşkanlık sistemi uygulamasıyla sonuçlarını toplumda daha çok hissettirecek yerel yönetimlerden en ücradaki evlere  kadar örgütlenmesine göz yumuldu?
 
*
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un Gaziantep’te düzenlenen “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu söyleşisindeki,
“Sorun sadece askeri yöntemlerle halledilmek istendi. Gelinen aşamada bunun PKK’yi güçlendirdiği ortaya çıktı.
Öyle ki PKK’nın sadece Medya Savunma Alanlarına yönelik savaş uçağı ile 11 bin 340,  63 bin tank, roketatar ve havan topu bataryası kullanıldı.
450 milyar dolara mal olan sınır ötesi operasyonlara sınırlarımız içinde yapılan operasyonlar da eklendiğinde ortaya korkunç bir rakam çıkacaktır. 
Tüm bunlara rağmen PKK, hala ciddi bir tehdit ve hala silahlı olarak karşımızda duruyor” açıklaması neden tartışılmadı?
 
*
Ya da ABD’nin, Orta Doğu’da Arap İslam toplumları ve topraklarını küçük küçük parçalara ayırma, ulusal ordularını zayıflatma ve bölgeye İsrail’e bağlı ordular vasıtasıyla hakim olmak  çabasına önlemler alınacağı yerde, neden destek verildi?
 
*
Türk Siyaseti, ABD’nin nükleer anlaşma ile elini güçlendiren İran İslam Cumhuriyeti ile cepheleşmekten kaçındığını,
Ama Orta Doğu’daki gücü Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtabilmek için İran’ın nüfuz ettiği alanlarda karşısında Sünni Arapların oluşturduğu bir savunma örgütünü kurduğunu,
Gücün Suudi Arabistan ve İran arasında dengeli dağılımı için Suriye ve Türkiye Kürtlerinden destekli bağımsız Kürdistan’ın,
Irak toprakları üzerinde Sünni Araplar için bir koridor oluşturma çabasının yoğunlaşmakta olduğu bir süreci geliştirdiğini neden göremedi?
 
*
Halbuki bu sırada “Çözüm Süreci” ile sağlanan yumuşamada,
Demokratik Halk Kongresi 9.Genel Kurulu’nda, Demokratik Konfederalizm çerçevesinde Türkiye ulus devletine alternatif, Orta Doğu sorunlarının da çözümünde bir model olarak öngörülen,
PKK’nın ve onun uzantısı diğer Kürt bölgelerinde faaliyet gösteren tüm parti ve organizasyonların koordine edildiği yürütme organı Kürdistan Topluluklar Birliği’nin (KCK), siyasal örgütlenmesi yeni bir organizasyonla güçlendiriliyordu.
 
*
Abdullah Öcalan yeniden KCK Genel Başkanı, Bese Hozat ve Cemil Bayık KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı, Hacer Zagros ve Remzi Kartal Halk Kongresi Eşbaşkanı,
Murat Karayılan ise PKK’nın askeri kanadı Halk Savunma Güçleri (HPG) Komutanı ya da Kürdistan Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı olduğu bu Kongre’yi  neden kimse umursamadı?
 
*
Bir süre sonra, ABD’nin 2011’de çekildiği Irak’ta,  IŞİD’in yarattığı tehlikeler karşısında;
Kuzey Irak’tan bağımsızlıkçı Kürt hareketinin silahlı birimi Peşmerge güçlerinin,
Türkiye’den PKK’nın silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri’nin (HPG),
Suriye’de Demokratik Birlik Partisi (PYD) Halkçı Koruma Birlikleri’nin ortaklık temeli attıkları neden değerlendirilmedi?
 
*
Bugün bu ortak silahlı kuvvet, “Kürt Savunma Güçleri” olarak algılanıyor ve ABD’nin Irak’a yeniden dönmesinin sözkonusu olmadığı bir durumda,
Kürt bölgesi ve enerji kaynaklarını riske atacak hamlelere karşı arkasında bırakacağı bir kuvvet olarak düşünülüyor.
KCK Yürütme Konseyi Eşbakanlığı “Kürt Savunma Güçleri”nin sadece Kürtlerin değil, Ortadoğu halklarının meşru gücü haline geldiğini iddia ediyor. 
40 yıl Türk Silahlı Kuvvetleriyle süren terör  mücadelesinden sonra “Kürt Savunma Güçleri”nin  yükseldiği ve bir azınlık grubun isyancıları olarak kazandıkları uluslararası meşruluk neden kimsenin dikkatini  çekmiyor?
 
*
Suruç Katliamı ardından PKK ve KCK’nın henüz savaşı sınırlı tutmalarının bir ifadesi olarak, misillemeleri karakolunda ya da kışlasında duran askerlere yapmamak gerektiği, esas olarak özel timin, polislerin saldırıları karşısında öz savunma ve misilleme ile yetinildiğini ifade ediliyordu.
Bu noktada Murat Karayılan’ın HPG’nin henüz savaşmadığını, savaşa girdiği takdirde çok ciddi zararlar verebilecek savaş tecrübesi ve araçlarına sahip olduğu açıklaması neden es geçildi?
 
*
PKK, şimdi Dağlıca ve Iğdır saldırılarıyla yeni bir aşamaya geçmiştir.
2012’de ” Araziye Dayalı Savaş Taktiği” ile TSK’yı  Kürdistan’da hareket edemez hale getirdiklerini iddia ettikleri bir stratejiyi uyguluyor.
Bir taraftan da demokratik özerkliğin inşasının tabandan örgütlendirilmesini pekiştirip “Kantonlaşarak”, Avrupa siyaset çevrelerinin bu oluşumları tanımasını ve yeni bir “Diyalog Süreci” ile müzakerelerin uluslararası hukukî bir çerçeveye oturtulması sürecini geliştiriyor.
 
*
Üstelik bu kez HPG; Irak ve Suriye Kobani’de savaş tecrübesi ve başarıları ile ABD’nin sırtını sıvazlanmasının verdiği rahatlık ve Irak’ta peşmergeye,Suriye’de YPG’ye verilen modern silahların bir kısmının eline geçtiği bir konumda bulunuyor…
 
*
Türkiye’de ulusal birlik ve beraberliğin bir türlü sağlanamadığı,çünkü bunu sağlayacak Atatürkçü felsefenin tasfiye edildiği, büyük bir kesimin gözlerinin kör-kulaklarının sağır-vicdanlarının sustuğu bu noktada,
Dikkat ediniz; Türk Halkı artık bu başın bu traşını kendine yakıştırmıyor…
9.9.2015
Yaşar Büyükanıt - İlker Başbuğ

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir