Sezen Aksu’nun, 2017 yılında piyasaya çıktığı söylenen bir şarkısında geçen ve “Binmişiz bir alamate/Gidiyoruz kıyamete/Selam söyleyin o cahil/Havva ile Ademe” diyerek Adem ve Havva’yı cehaletle itham ettiği söylenen sözlerinden dolayı, adı geçeni adeta linç ettiler. Oysa Sezen Aksu’yu bugün linç eden medya, Açılım Süreci’nin yaşandığı yıllarda kendisini adeta “Kahraman” ilan etmiş “Minik Serçe’nin Cesur Yüreği” manşetleri bile atmıştı.
Birinci sayfadan verilen ve “Hükümet’in demokratikleşme açılımına ünlü sanatçı Sezen Aksu’dan destek geldi.” denilen söz konusu habere göre; Başbakan Tayyip Erdoğan’ı telefonla arayan Aksu, “Açılımınızı ailece canı gönülden destekliyoruz. Bu sürecin karşısında duranları iki cihanda da lekeli kabul ediyoruz” demiş imiş(1).
Şimdi ise aynı mecrada yayın yapan medya organları, Sezen Aksu’yu adeta hedef göstermekte ve toplumsal linçe tabi tutmaktadır. Hatta Sezen Aksu’nun ve ailesinin dönme, sabetayist ve Musevi olduğunu söyleyenler de çıktı(2). Sanki Musevi olmak suçmuş gibi.
Güya Sezen Aksu, Musevi olduğu için Adem ve Havva’ya hakaret etmişti. Oysa bilmiyorlar ki; Adem hakkında Kur’an’da çok az bilgi bulunmaktadır ve Adem ile Havva hakkında İslami kaynaklarda bulunan bilgiler, genelde Tevrat’ı ve Yahudi Sözlü Edebiyatı olan Talmut’a dayanmaktadır. Yani Adem ve Havva, Musevilikte, İslamiyet’ten daha önemli bir yer tutmaktadır. Bu sebeple, Museviler Adem’e neden hakaret etsinler ve saygısızlık göstersinler ki. Adem, sadece Müslümanların Peygamberi ve ortak atası da değildir. Kur’an’a göre; bütün insanlığın ortak atasıdır. Hatta Hz. Adem, bizim peygamberimiz bile değildir; bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir. Biz Müslümanlar, sadece Adem’in, ilk insan ve ilk peygamber olduğuna inanırız o kadar.
Bu sebeple Adem’in şerefini korumak sadece biz Türklere ait bir mesele de değildir. Tek Tanrılı dinlere inanan 4 milyar insanın meselesidir ki; örnek olayımızda herhangi bir hakaret de söz konusu değildir. Sözlük anlamına bakılırsa; “Cahil” kelimesi, hakaret de içermez. Kaldı ki: Allah, Kur’an’da Adem ve Havva için “Eğer şu ağaçtan yerseniz zalimlerden olursunuz” diyor ve onlar da Allah’ın uyarısını dikkate almayarak cahillik gösterip, zalimlerden oluyorlar! Yani kendilerine zulmediyorlar. Nedir o zulüm; her türlü nimeti zahmetsizce ulaşabildikleri cennetten çıkarılarak, çileli ve zahmetli bir hayatı yaşamak zorunda kalacakları yeryüzüne gönderilmek oluyor(3).
“Cahil” ve “Zalim” kelimelerinin, hakaret kabul edilmesi, biraz da kelimelerin kültürden kültüre farklı anlamlar taşımasından, daha doğrusu kelimelere farklı anlamlar yüklenmesinden ileri gelmektedir aslında. Mesela “Zalim” ve “Cahil” kelimeleri, bu kelimeleri ödünç aldığımız Arapçada bizdeki gibi anlaşılmaz. Arapçada hakaret anlamına gelmez. “Velet”, sözcüğü bizde tıpkı “Piç” gibi hakaret anlamına gelir ama Arapçada sadece “çocuk” demektir. Türk oğlu “Velet/Veled” kelimesini “hakaret” kabul eder de, o kelimenin çoğulu olan “Evlat/Evlad” kelimesini makbul kabul eder nedense.
Dolayısıyla; kendi peygamberleri olan Hz. Muhammed’e okuma-yazma bilmeyen anlamında “Ümmî” diyerek bir anlamda “cahil” yaftası vuran ve İslamiyet öncesini “CAHİLİYE ÇAĞI” olarak nitelendiren Müslümanların, şahsiyetini ve yaşadığı devri tam olarak bilmedikleri, belki de yüzbinlerce yıl önce yaşamış bir şahsiyet üzerinden birbirleriyle dalaşmasını ve buradan kendileri için bir nifak ve ayrışma noktası bulmaya çalışmalarını ve Hz. Adem sanki Ord. Profmuş gibi, birbirlerine saldırmalarını anlamak mümkün değildir. Başka din ve medeniyetlerde de buna benzer olaylar yaşanmıyor zaten. İnsan hiç değilse, bu tür tartışmalar, neden söz konusu şarkının piyasaya çıktığı 2017 yılında değil de bugün yapılıyor diye düşünür.
Hz. Adem İlk İnsan mıdır?
Müslümanlar olarak bizim inancımıza göre; Hz. Adem ilk insan ve ilk peygamberdir. Ancak bunu sorgulayanlar ve “acaba” diyen akıl sahipleri de yok değildir Müslümanlar arasında. Bunu, bana özelden yazan bazı okuyucularımın sorularından da anlıyorum. Hatta onlardan bazıları, Kur’an ayetlerini de delil göstererek, Adem’in ilk peygamber olsa bile ilk insan olamayabileceğini söylüyorlar.
Bu konuda kafa karışıklığına sebep olan hususlardan birisi de arkeolojik kazılarda çıkan insan fosillerinin hesaplanan yaşıyla, Hz. Adem hakkında dini metinlerde verilen bilgilerin çelişiyor olmasıdır. Zira tahrif edilmiş Tevrat ve Yahudi Sözlü Edebiyatı olan Talmut’ta yer alan ve herhangi bir bilimsel süzgeçten geçirilmeden İslami kaynaklara geçirilen rivayetlere göre; Hz. Adem’in en fazla günümüzden 6400 sene önce yaşadığı ortaya çıkmaktadır.
Oysa Şanlıurfa’da keşfedilen Göbeklitepe ören yerinin geçmişi bile 12 bin yıl öncesine tarihlenirken, gerek dünyanın yaşı, gerekse bugün İsrail’de bulunan ilk insan fosilinin 175-200 bin yıl öncesine, Fas’ta bulunan insan fosilinin ise 300 bin yıl öncesine ait olduğu dikkate alınırsa, Hz. Adem’in yaşadığı devir hakkında verilen tarihlerin, çok uydurma olduğu kendiliğinden ortaya çıkar(4).
Sorgulayıcı ve yargılayıcı insanların kafasını karıştıran bir başka husus da Kur’an-ı Kerim’de bulunan bir kısım ayetlerdir. O ayetlerden birisi şöyledir: “Hani Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.’ demişti. Dediler ki: ‘Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi (halife) kılacaksın? Oysa bizler seni tüm eksiklerden tenzih ederek sana hamd etmekte ve seni takdis etmekteyiz.’ (Allah) dedi ki: ‘Şüphesiz ki ben, sizin bilmediklerinizi biliyorum.’”(5).
Sorgulayıcı akıl diyor ki; “HALİFE” kelimesi, “Arkadan Gelen”, “Ardıl” anlamındaki “HALEF”, sözünden türemekle, temsilci, veli, vekil gibi anlamlara geldiğine göre; bu ayette geçen Halife, kimin ardılı, kimin vekili, kimin velisi, kimin temsilcisidir? Ayetten yaratılacak halifenin, Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olduğu açıkça anlaşılıyor aslında. Zira ayette melekler Allah’a diyorlar ki; “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi (halife) kılacaksın? Oysa bizler seni tüm eksiklerden tenzih ederek sana hamd etmekte ve seni takdis etmekteyiz.”
Yani melekler açıkça diyorlar ki; “Bizi neden kendine halife tayin etmiyorsun da yeni bir halife arayışındasın?”
Ancak meleklerin cevabında bulunan “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi (halife) kılacaksın?” soru cümlesi oldukça enteresandır. Zira bu soru cümlesinden, sanki sonradan yaratılacak halifenin, kendisinden önce yaratılmış bir topluluğun içinde zuhur edeceği ve onun tutum ve davranışlarının, aralarına katılacağı topluluk arasında bozgunculuğa sebep olabileceği gibi bir anlam çıkmaktadır. Yani ayette geçen halifeden maksat Adem ise, demek ki; yeryüzünde Adem’den önce yaratılmış bir topluluk zaten vardı!
Acaba, meleklerin Tanrı’ya cevap olarak sordukları sorudan, böyle bir anlam çıkarılabilir mi? Yani yeryüzünde, ayette geçen Halifeden önce bir topluluk, mesela bir insan topluluğu zaten var mıydı?
Bu soruya “EVET” demek zor. Zira, Allah’ın gücü ve kudreti, önce halifeyi, sonra da onun aralarında yaşayacağı toplumu yaratmaya yetecek düzeydedir. Ayrıca O’nun gücü, yaratacağı Halifeyi, kendisinden türeyecek bir toplum oluşacak kadar uzun süre yaşatmaya yeter seviyedir. Çünkü O, her şeye kadirdir, her şey O “ol” deyince olur; “kün fe yekûn”(6). Aksi halde Tanrı’ya noksan sıfat izafe edilmiş olacaktır. En azından bizin Tanrı inancımız böyledir.
Öte yandan Allah “Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona ‘ol’ demesiyle o da hemen oluverdi.”(7) diyerek, Adem’in, babasız bir ortamda ve ilk insan olarak çamurdan yaratıldığını bize zaten açık bir şekilde haber vermektedir.
Ancak yukarıda anlamı verilen Bakara-30. ayetten, Adem’in yeryüzünde yaratıldığı ve dolayısıyla Cennet’in de bu dünyada olabileceği gibi bir anlam da çıkarılabilir. Çünkü ayette açıkça “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” deniyor. Şu halde burada sorulması gereken soru; “acaba bu halife, yeryüzünde mi yaratıldı, yoksa başka bir yerde yaratılıp sonradan mı yeryüzüne gönderildi?” sorusudur.
Bu sorunun cevabını yine Kur’an-ı Kerim veriyor bize ve diyor ki: “Derken Şeytan onların ayaklarını kaydırarak içinde bulundukları nimet yurdundan çıkardı. Biz de: ‘Haydi, dedik, birbirinize düşman olarak yeryüzüne inin! Siz orada belirli bir süre ikamet edip yararlanacaksınız’”(8).
Demek ki; söz konusu halife ve onun eşi, başka bir alemde, mesela cennette tasarlandılar, yaratıldılar ve daha sonra yeryüzüne gönderildiler. Şu halde, o halife ve eşi, bir ceza olarak değil, baştan beri zaten yeryüzünde yaşamak üzere planlandılar, şekillendirildiler ve yaratıldılar. Zira Tanrı, meleklere “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” diyerek, bunun haberini, o halife ve eşi daha yaratılmadan ve yasak meyveyi yemeden önce zaten haber vermişti. Anlaşılıyor ki; işin ceza veya imtihan kısmı, sadece bir teferruattan ibarettir.
Adem’in ilk insan olup olmadığı konusunda sorgulayıcı aklı harekete geçiren bir başka ayet de “Siz ölüler iken sizi dirilten (yoktan var eden), sonra öldürüp tekrar diriltecek olan, sonra tekrar ona döndürüleceğiniz bir Allah’a karşı nasıl kâfir olursunuz?” şeklindeki Kur’an ayetidir(9).
Bu ayetten sanki insanların birkaç kez öldürülüp diriltilmesi gibi bir anlam da çıkmaktadır. İnsan ister istemez düşünüyor kendi kendisine; “Acaba insanlık, Adem’den önce de öldürülüp diriltildi mi, mesela Nuh Tufanı gibi bir felaket birkaç kere yaşandı mı?” diye. Elbette Nuh Tufanı’nın yerel veya genel bir felaket olup olmadığı konusu da ayrı bir tartışma konusudur ki; biz yerel olduğunu düşünenlerdeniz.
Hz. Adem İlk Peygamber midir?
Peki Allah’ın “Yeryüzünde yaratacağını söylediği halife” Hz. Adem midir? Hz. Adem ilk insan mıdır? Hz. Adem aynı zamanda ilk peygamber midir? Ayetlerde geçen “Adem” kelimesi, “İnsan” anlamında cins isim midir yoksa “Hz. Adem” anlamında özel isim midir? Galiba işin bam teli ve can alıcı soruları bunlardır.
Allah’ın yeryüzünde halife yaratacağını söylediği Bakara Suresi’nin 30. ayetinden hemen sonra gelen 31. ayette “Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip ‘Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin’ dedi. Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kâmil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin’ cevabını verdiler. ‘Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir’ dedi. Onlara bunların isimlerini bildirince de ‘Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi!’ buyurdu. Meleklere, ‘Âdem’e secde edin’ dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu. “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun, orada istediğiniz yerden rahatça yiyip için ve şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz’ dedik.”(10).
Genel kabul görmüş görüşe göre; Bakara 30. ayette geçen ve Allah’ın yeryüzünde yaratacağını söylediği Halife’den maksat Adem’dir.
“Adem” kelimesi, Arapça “adam/adm” kökünden gelmekte olup “İnsanları atası, Adem, insan oğlu” gibi anlamlara gelmektedir. Arapça “Adam”, İbranicede aynı anlama gelen “Adam” sözcüğünden alıntıdır. Kesin olmamakla birlikte İbranicede “Toprak” anlamına gelen “Adama” sözcüğü ile ilişkili olabilir. Fenike dilinde “Adm” insan demektir. Eski Suriye dillerinden Ugaritçe’de de aynı şekilde “insan” anlamıma gelmektedir(11).
Buradan hareketle denilebilir ki; Allah’ın Bakara Suresi’nin 30. ayetinde yeryüzünde yaratacağını söylediği halifenin adı Adem’dir, Adem ise insan demektir. Peki bu insan Hz. Adem midir? Allah bu insanı “Halife”, yani kendisine “Temsilci” seçtiğine göre bu insan özel bir insan olmalıdır. Yani en azından diğer insanlardan farklı ve üstün bir insan olmalıdır. Mesela bir peygamber olmalıdır. Peki Adem’in, ilk insan olmasının yanı sıra ilk peygamber olduğuna işaret eden bir ayet var mıdır Kur’an’da?
Ademin yaratılışın anlatıldığı Bakara Suresi’nin 30. ayetinin devamında ve yine Adem muhatap alınarak buyruluyor ki; “Bunun üzerine Âdem rabbinden bazı kelimeler aldı (bunlarla tövbe etti); rabbi de onun tövbesini kabul buyurdu. Şüphesiz O, tövbeleri kabul buyuran ve rahmeti sınırsız olandır”(12).
Adem’in Allah’tan aldığı kelimeler, yeryüzünde yapacağı işlere ve yerine getireceği görevlere ilişkin birer emir ve talimat, yani dini literatürdeki adıyla bir “VAHİY” olabilir mi? Olabilir. Zaten devamındaki ayette “Onlara şöyle dedik: ‘Oradan hepiniz inin! Benden size muhakkak bir rehber gelecektir.’ Kim benim gönderdiğim rehbere uyarsa artık onlara ne korku vardır ne de üzüleceklerdir.”(13) denilmektedir. Yani Hz. Adem’e ve eşine “Benden size muhakkak bir rehber gelecektir.” denilerek, yeryüzüne indikten sonra Adem’e ve dolayısıyla eşine yol gösterici tarzda bir “Rehber” indirileceği beyan edilmektedir. Yani Adem’e bir VAHİY gönderileceği belirtilerek, onun aynı zamanda bir Peygamber olduğu henüz yeryüzüne gönderilmeden önce zaten müjdelenmektedir.
Bir başka ayette de “Gerçek şu ki, Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti”(14) denilerek, Adem’in üstün bir şahsiyet olduğu haber verilmektedir.
“Peki, ayetlerde geçen “Adem” isminin, insan anlamında cins isim olmayıp, özel isim anlamında “Hz. Adem”e işaret ettiğini ve Hz. Ademin aynı zamanda ilk insan olduğunu söyleyebilmek için bu ayetler ve bu kadarcık bilgi yeterli midir?”
Kanaatimizce yeterlidir. Zira “Adem” her ne kadar “insan” anlamında cins isim ise de Kur’an’da Hz. Adem’e nispetle özel isim olarak kullanılmıştır. Zira Kur’an’da “Ve lakad halaknal insane min salsâlin min hamain mesnûn” yani “Andolsun biz insanı şekillenebilir özlü balçıktan, (şekil verilip) kurutulmuş çamurdan yarattık.”(15) denilerek, yani ayette “İNSAN” kelimesi kullanılarak, ilk insanın Adem olduğuna işaret edilmektedir. Çünkü Kur’an, yukarıda da dediğimiz gibi, “Allah nezdinde Îsâ’nın durumu Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan var etti; sonra ona ‘ol’ dedi ve oluverdi.”(16) diyerek, topraktan yaratılan insanın “HZ.ADEM” olduğunu “ADEM” kelimesini kullanarak bize zaten haber vermektedir.
Peki, Hz. Adem nasıl oluyor da hem ilk insan, hem de ilk peygamber oluyor? Kendisine, Peygamberlik yapacak sayıda bir topluluğu nasıl ve nerede buldu? Ondan önce yeryüzünde kendilerini doğru yola çağıracağı bir kabile, bir topluluk, bir millet var mıydı?
Kur’an, Adem’in ilk insan olduğunu söylediğine göre, böyle bir topluluk yoktu demektir. Aksini iddia etmek, mazallah insanı küfre götürür. Kim bilir, Adem’in peygamberlik yaptığı topluluk belki de kendi ailesinden, eşi, çocukları ve torunlarından ibaret küçük bir topluluktu. Belki de Adem çok uzun süre yaşadı ve bu sürede insanların sayısı bir hayli arttı ve onlara doğru yolu gösterecek bir halife, bir peygamber gerekiyordu; Allah da o görevi gün görmüş bu yaşlı adama verdi.
Unutmayın ki; Kur’an, “Andolsun, biz Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da elli yıl müstesna, bin sene onların arasında kaldı.”(17) diyerek Hz. Nuh’un 950 sene yaşadığını haber vermektedir bize. Madem Hz. Nuh 950 sene yaşadı, Adem de neden birkaç yüz sene yaşamış olmasın? Birkaç yüz sene de insanoğlunun ne kadar artacağını ve bir yol göstericiye, bir peygambere ihtiyaç duyup duymayacağını varın siz düşünün.
Dolayısıyla; Tevrat kaynaklı kitaplarda, dünyanın ve Ademin yaşına ilişkin olarak verilen bilgiler tamamıyla uydurmadır. Ne yazık ki; aynı uydurma bilgiler, İslami kaynaklara da geçmiş bulunmaktadır ve Müslümanlar, hâlâ bu tür bilgilerle ifsat edilmekte ve kandırılmaya devam edilmektedir. Bize göre; Hz. Adem, ilk insan ve ilk peygamberdir ve o, arkeolojik kazılarda şimdiye kadar bulunan ve bundan sonra bulunacak olan insan fosillerinden daha önce yaratılmış ve yaşamış birisidir.
Öte yandan din, bir inanç ve iman olayıdır. Büyük ölçüde, doğrulukları deneyle ve gözlemle sınanamayacak doğmalardan oluşur. İnanırsınız ya da inanmazsınız; fazla sorgulamamak gerekir…
_____________
1-
2-
3- Araf-7/19 ve devamı.
4- Ayrıntılı bilgi için bkz. “Göbeklitepe Mabedi Mi Eski Yoksa Kâbe Mi?” başlıklı makalemiz.
5- Kur’an-ı Kerim, Bakara-2/ 30.
6- Al-i İmran-3/59
7- Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân-3/59; Yâsin, 36/82.
8- Bakara-2/36.
9- Bakara-2/28.
10- Bakara-2/31-35
11-
12- Bakara-2/37.
13-Bakara-2/38.
14- Al-i İmran Suresi-3/33.
15- Hicr Suresi-15/26
16- Al-i İmran-3/59
17- Ankebût-29/14
Bir yanıt yazın