Türkler tarih boyunca Vikingler veya İskandinavlarla hiç savaştı mı?
Evet ve büyük ölçekte.
“Viking” tabiri Norsemen’in Batılı adı olmasına ve kuzey Avrupa kıyılarına yaptıkları baskınlarla ilişkilendirilmesine rağmen, onlar daha çok doğuya odaklıydılar. Burada “Varegler” “Varyanglar” veya “Rus” olarak adlandırıldılar. Ülkeleri başlangıçta Baltık denizinden Karadeniz’e kadar uzanan büyük nehirler boyunca tahkim edilmiş kale/şehirlerden Rus/Viking seçkinleri tarafından yönetilen çoğunlukla Slav kabilelerinden oluşan bir ülke olarak şekillenen modern Rusların adı.
Rus imparatorluğunun özü Romalılar, Persler, Çinliler ve İskandinavlar/Avrupalılar arasındaki nehir tabanlı ticaretin kontrol edilerek zenginleşilmesiydi.
Bu Avrasya ticareti sayesinde, Orta Asya’nın İslami darphanelerinden gelen gümüş dirhemler, Baltık ve İskandinav ticaret limanlarının en istikrarlı para birimini oluşturdu ve hatta İngiliz kralları bile para birimlerini halifeninkine göre şekillendirdi.
Merkezi Kiev‘de olan Rus imparatorluğu, iktidardaki Norsemen’ler bu süreçte Slavlaştırılsa da, 9. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar sürdü. Bunların kültürel olarak birbirini takip etmesi, Rusya ile Ukrayna arasında bir çekişme noktasıdır. Ukrayna ve Belarus “küçük [=iç] Rusya” nın kalbini oluşturur.
Kuzeyli tüccarlar, nehirlere bitişik bozkırlarda yaşayan göçebe Türkler tarafından ticaretlerinde rutin olarak tehdit edildiler. Bunlar Rusya Federasyonu’nda yaşayan ve şimdi “Tartarlar” olarak adlandırılan insanların ataları idi. Don nehri (Azak Denizi ve Karadeniz’e dökülen) ile Volga nehri (Hazar’a dökülen) arasındaki 70 km’lik sağlam kara parçası olan “Volga Portage” çatışmaların odak noktası idi.
Norsemen’lerin sığ omurgalı uzun gemilerinden inip, onları omuzlarında taşıyarak, genellikle nehirler arasındaki mesafeyi koşarak geçmeleri, onları, yüklerini almak isteyen Türklerin saldırılarına açık bırakan tehlikeli bir süreçti.
Artık 7. yüzyılda ortaya çıkan ve 10. yüzyıla kadar varlığını sürdüren Pontus-Hazar Bozkırı üzerindeki en büyük Türk gücü, Avrupa’dan Çin’e uzanan Göktürk Kağanlığı idi. Bu Hazarlar, modern tarih yazımında çoğunlukla 8. yüzyılda Yahudiliğe geçmeleri nedeniyle hatırlanır ve bu da onları belki de tarihteki tek büyük Yahudi imparatorluğu yapar.
Hazarlar batı Avrasya bozkırlarına hükmeden büyük bir güçtü ve birçok ulusu kuzeylerindeki ormanlar boyunca ve Avrupa’nın doğu sınırında haraç ödeyen tebaa olarak tuttular. Birçok göçebe rakiplerini yendiler. Çoğu zaman mağlup olanlar sığınmak için Avrupa’ya kaçtı. Avrupa’da, daha önceki barbar istilalarının yaptığı gibi pek çok kişiyi yerinden etti. Eski Hazar imparatorluğu ve yeni ortaya çıkan Ruslar, güneydoğu Slav toprakları üzerinde nehir ticareti ve hegemonyası için doğrudan rekabet halindeydi. Bu da Viking-Slav imparatorluğu ile çağın en büyük Türk gücü arasında büyük ölçekli bir savaşa yol açtı.
Hazarların başkenti aşağı Volga nehri üzerinde (nehrin Türkçe adı “Atil” veya “Itil”) İtil’de ve ana yerleşimleri güney Kafkas bozkırlarında olmasına rağmen imparatorlukları Kırım’dan Urallara ve belki de daha uzaklara uzanıyordu.
Belirli bir süre için seçilmiş bir dini figür olarak hareket eden Kağan ve Kağan’a her zaman büyük saygı gösteren, gerçek askeri ve siyasi lider olarak hareket eden Kağan bek adlı kabile reisinden oluşan ikili bir krallık tarafından yönetiliyordu. Bir başka ilginç kurum, Hazar siyasetinde büyük öneme sahip yarı özerk bir kabile olarak hareket eden Müslüman Harezmlilerin (Harzemşah) kişisel kraliyet muhafızı olarak görev almasıydı. Böylece Müslüman kardeşlerle savaş önleniyordu. Harezmliler bir durumda bu birliği bozarak Hazarların muhtemelen İslam topraklarına baskın yapmak için yaşamalarına izin verdiği bir grup Norsemen’i katlettiler.
Bu imparatorluk kendi zamanında Hıristiyanlık ve İslam arasında “üçüncü bir güç” olarak hareket etti, ancak çoğunlukla Romalılarla ittifak kurdu ve Kafkas dağlarının her iki tarafında Araplarla kapsamlı bir savaşa girdi. Hazar akınları genellikle Araplar ve Persler tarafından dünyanın sonunda Büyük İskender tarafından demirden bir duvarın ötesinde mühürlenen kuzeyin şeytani halklarının (Ye’cüc ve Me’cüc) inişiyle müjdelenecek olan ahir zamanların habercisi olarak görüldü. Birincil kaynak olan İslam yazarları, Hazarlardan bahsederken bu eskatolojik temalardan oldukça etkilenirler.
Tarih ile ilgilenenler 10. YY’da Hazar ve Bulgar topraklarına yaptığı seyahatı, dönemin geleneklerini ve ortamını detaylandıran Arap diplomat İbn Fadlan’ın “Rihla” adlı seyahatnamesini okuyabilirler.
Bir yanıt yazın