Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, Ak Saray’da geleneksel hale getirdiği muhtarlar toplantısının 12 Ağustos 2015 tarihli oturumunda muhtarlara ekstra bir görev daha verdi. Bu görev, adeta “Al sana bir kaya, nerene dayarsan daya” türünden bir görev! Muhtarların bu yeni görevinin adı, devlet adına muhbirlik ve ajanlık yapmak, vatandaşları fişlemek ve onları bir yerlere gammazlamak!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuya ilişkin sözleri şöyle: “Çünkü ben biliyorum ki benim muhtarım hangi evde kim var, nedir, ne değildir, bunu gelecek gayet uygun, sakin şekilde, kaymakamına, valisine, emniyet müdürüne bildirecek. El birliği yapacağız, dayanışma içinde olacağız. Bunları siz gayet iyi bilirsiniz…”
Cumhurbaşkanı bu yeni görevi belki terörle etkin mücadele bağlamında söyledi ama neticede bu görev işinin ehli olmayan ve eğitim seviyeleri de oldukça düşük insanlara verilmiştir. Yarın öbürgün bu adamlar çıkar da muhalif partilere oy veren vatandaşları veya çeşitli sebeplerle aralarında niza bulunan mahalle veya köy komşularını ya da birilerinden alacakları rüşvet karşılığında başka birilerini ihbar etmeye ve gammazlamaya başlarlarsa ne olacak?
Bana kalırsa, neresinden bakarsanız bakın; Cumhurbaşkanı’nın muhtarlara vermiş olduğu bu yeni görev, milletimizin birliği ve dirliği açısından son derece tehlikelidir. İtiraf edelim ki; temel görevi milletin birliğini ve bütünlüğünü temsil etmek olan Sayın Cumhurbaşkanı, bu tür çıkışlarla adeta milli birliğimizi ve bütünlüğümüzü dinamitliyor ve milletin fertlerini birbirine düşürmek için elinden geleni arkasına koymuyor. Buna ilave olarak, tıpkı korucularda olduğu gibi, muhtarları da terör örgütlerinin açık hedefi haline getiriyor. Bu gidişle yarın öbür gün muhtarlara da silahlı korumalar verilirse şahsen hiç şaşırmam; lütfen sizler de şaşırmayın.
Özetle; devletten olan alacağını tahsil etmeden vefat eden bir bankere olan devlet borçlarının, bu adamın mirasçılarına bütünüyle ödenmesine gerek olmadığını, esasen ölen bankerin çok zengin birisi olduğunu teklif eden defterdara “Müteveffaya rahmet; malına bereket; evladına afiyet; gammaza lanet” diye cevap veren Yavuz Sultan Selim’in oturduğu makamı işgal eden birisinin, görevi muhtarlık da olsa, bir vatandaşından diğer vatandaşları fişlemesini ve bunları devlet görevlileri de olsa başka kişilere gammazlamasını istemek, olur şey değildir. Üstelik Sayın Erdoğan, Müslüman’ın diğer Müslümanlar hakkında casusluk yapmasının dinen yasaklandığını bizlerden daha iyi bilmektedir.
Hiç şüphesiz, bu ülkenin birliğine ve dirliğine kastetmiş kişilerle mücadele, milletin fertlerinin tam bir dayanışma içinde ve ortaklaşa yapacağı bir mücadeledir. Ancak Erdoğan’ın “Benim muhtarım hangi evde kim var, nedir, ne değildir, bunu gelecek gayet uygun, sakin şekilde, kaymakamına, valisine, emniyet müdürüne bildirecek…” şeklindeki ifadesi, terörle ve teröristle yapılacak ortak mücadeleden farklı bir şeydir ve siyaseten kendisi gibi düşünmeyenlerin de gammazlanacağı çok tehlikeli bir yaklaşımı ifade etmektedir.
Açık söylüyorum ki; II. Abdülhamit’in jurnal sistemini de tecrübe ederek bir anlamda sütten ağzı yanan bu millet, yoğurdu üfleyerek yemek durumundadır.
Öte yandan özellikle köy muhtarlarının görev ve sorumlulukları 18.03.1924 tarih ve 442 sayılı Köy Kanunu’nun 13. ve 14. maddelerinde tam 69 fıkrada ayrıntılı olarak sayılmış olup, bu görev ve sorumluluklar arasında devlet adına muhbirlik yapmak ve vatandaşları fişlemek gibi bir görev de bulunmamaktadır. Sadece aynı kanunun 10. maddesinde “köy muhtarlarının aynı zamanda devletin memurları oldukları ve devlet işlerine dair vazifelerini aynı kanunun 36. maddesine göre yürütecekleri” belirtilmektedir. 36. maddenin 6. fıkrasında ise muhtarlara “Köye gelip gidenlerin niçin gelip gittiklerini anlamak ve bunlar içinde şüpheli adamlar veyahut ecnebiler görülürse hemen yakın karakola haber vermek” ve 10. fıkrasında “Köy civarında eşkıya görürse hükümete haber vermek ve elinden gelirse tutturmak” şeklinde bir sorumluluk verilmektedir.
Görebildiğim kadarıyla; adı geçen kanunda köy muhtarlarının vezaifi ayrıntılı olarak tanımlanmış olup, bu kanunda muhtarlar için “Ayrıca cumhurbaşkanının vereceği diğer görevleri yapmak” şeklinde bir görev tanımı bulunmamaktadır. Buradan hareketle söyleyebiliriz ki; Cumhurbaşkanı bile olsa hiçbir devlet görevlisinin, devlet adına muhtarlara kanunda tanımı yapılmayan bir devlet görevi vermesi yasal değildir. Böyle bir görevi yerine getirmeyen muhtarlar da suç işlemiş sayılmazlar. Çünkü böyle kanunsuz emirler, neticede kişilerin temel hak ve hürriyetlerine yönelmesi kuvvetle muhtemel emirlerdir. Ayrıca terörle mücadele bir uzmanlık işidir ve bu işin içine muhtarlar gibi konuya yabancı kişileri sokarsanız, emek, zaman ve para israfına sebep olur, aynı zamanda toplumsal yarılmalara ivme kazandırmış olursunuz.
…
Dolayısıyla; bu dönemde bizim muhtarların işi bir hayli zor görünüyor. Ak Saray’da içtikleri bir tas çorba için ödedikleri para ile sanırım ailelerini en az bir ay geçindirirler bu insanlar. Öyle ya; huzura eski püskü elbiselerle gitmek olmaz! İlla yeni elbise ve yeni ayakkabı alacaksınız. Yol ve otel parası da cabası. Sonra saraya gideceksiniz, önünüze düşen Sümbül Ağaların veya Mercan Ağaların mihmandarlığında sürü olarak sarayda öylesine bir gezinti yaptıktan sonra saatlerce Tayyip Bey’in atmış olduğu nutuklarını dinleyeceksiniz. Daha doğrusu Erdoğan’ın tembihatına ve kulak çekmelerine maruz kalacaksınız. Arkasından da alelusul hazırlanmış menü dine ibaret sofraya oturup dünyanın en pahalı yemeklerini yiyeceksiniz. 900 TL maaş alacağım diye baş muhtarın önünde 9 takla atacağınıza, gidin tarlanızı ekin, bağınızı, bahçenizi belleyin, ineklerinizi ve danalarınızı besleyin ülen…
Bir yanıt yazın