GAFLETLE YATANIN SABAHI OLMAZ

Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov, ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry  ile görüşmelerinin her defasında, Washington’a IŞİD’le mücadelede “çift yönlü yaklaşım” önerisinde bulunduğunu açıkladı.
“Çift yönlü yaklaşım hem bir koalisyon oluşturulmasını,hem de bu koalisyonu destekleyecek siyasi sürecin canlandırılmasını içerir.
Bu girişim, bütün savaşan güçlerin ortak tehdit üzerinde anlaştığı bir koalisyonun kurulması, ardından ülkelerinde nasıl yaşamak istediklerini müzakere etmeleri anlamına gelir”dedi.
 
*
Bu sırada ABD, bölgenin en güçlü askeri gücü Türkiye’yi İŞİD’le mücadeleye yönlendirmiş, Başbakan A.Davutoğlu, bu sonucu sevinçle karşılamıştır.
“Türkiye’de son 13 yılda bir başarı hikayesi yaşanıyor. Aslında bu başarı hikayesi İŞİD ideolojisinin antitezidir. Türkiye, Suriye için hep ılımlı bir muhalefete dayalı dönüşüm istedi.  İŞİD ise Suriye toplumunun önce ayrışmasını sonra da çoğulculuğa izin vermeyen bir yapı istiyor” diyor.
 
*
Davutoğlu, bu ifadesiyle yüzyıllık Osmanlıcılık hayallerinin yeniden gerçekleşmeye-yazdığını  sanıyor!
Buna şaşırmamak gerekiyor, çünkü Türkiye  Davutoğlu’nun partisinin 13 yıllık iktidarı sırasında uygulanan politikalar sonucunda derin yaralar almıştır.
Ama onlar hâlâ köhne önyargıları, hayalleriyle iktidarlarının Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kodlarının değişimi ya da sözde çağdaşlaşmasının Türkiye’den lideri olduklarına inanmakta ve Türk Ulus Devletine zarar vermekte halâ direnmektedirler…
 
*
Üstelik bu konuda öylesine dirençlidirler ki;işte Başbakan Davutoğlu, daha dün İstanbul AKP İl Başkanlığına yapılan silahlı saldırıyla ilgili konuşuyor, 
“Bütün çevreler şunu bilmelidir ki, bu tür saldırılarla ne Türkiye’yi, ne hükümetimizi,ne de partimizi yıldırabilirler”diyor!
 
*
El insaf! Aslında  cümle alem, ABD’nin uluslararası sistemde Türkiye’nin gelecek tasavvurunun Osmanlı’nın medeniyet havzası Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Batı Asya bölgesi çerçevesi ve tarihi organik bağlarının yüklediği sorumluluk bileşkesinde belirlenmesini teminen,
Ahmet Davutoğlu’na ısmarladığı ve iktidarının yürüttüğü Türkiye dış politikasıyla ilgili “Stratejik Derinlik” projesinin,
Ya da ABD’nin bir çözüm olarak öngördüğü  Orta Doğu’nun zengin kaynaklarının doğrudan ya da dolaylı kontrol etmek için,
Arap İslam ülkelerinde ulusal devlet modelinin aşılarak Ortadoğu’nun sınırların anlamsızlaştırılması  ve Osmanlı modelinde herkese ortak vatan edilmesi projesinin iflas ettiğini biliyor.
Neden ilgili ülkelerin hepsi çok ağır ekonomik, siyasi ve sosyal tahribatlar yaşıyor?
 
*
Ama Türkiye’nin İŞİD’le mücadele koalisyonuna aktif olarak katılması ve İncirlik başta olmak üzere diğer üsleri kullanıma açması,
Mare-Cerablus arasındaki 90 kilometrelik, bazı bölümlerde derinliğinin 50 kilometre kadar Suriye içinde “Stratejik Derinlik” oluşturulması öngörülen güvenli bölgede,
Belli ki, Davutoğlu’nun sönmeye yüz tutmuş hayallerinin ABD tarafından yeniden parlatılmış olmasının payı vardır.
 
*
Bu suretle, Davutoğlu iktidarının,
1- ABD ile Kürt militanlarının bölge içine girmesine olanak sağlamayacağı yönünde bir mutabakat oluşturduğu,
2- İŞİD yerine Türkiye’nin gözdesi haline gelen Ahrar’uş Şam cihat örgütünün  YPG’ye karşı savaş ilan etmesi,
3- Türkiye Halep ile irtibatını kesecek gelişmeleri engellemek için gereken tedbirler alma fırsatını yakalaması,
4- Bu suretle Osmanlıcı vizyonun yeniden canlanarak, hiç değilse “bölgeyi kazanan petrolü de kazanır” düşüncesiyle Suriye Kuzey’inin petrolüyle birlikte Misak’ı Milli topraklarına katılması hevesinin verilen gazla bir güzel şişirildiği anlaşılıyor. 
Yoksa ABD, Suriye topraklarında elini kolunu sallayarak operasyonlar yapılabileceğine mi inanıyordu?
 
*
Halbuki,”Stratejik Derinlik” projesinden arta kalan ve büyük bir trajedi yaşanan Suriye ve Irak için şu yeni konsept;
1- Suriye’de Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğu, terörist grupların Suriye’nin tamamına hakim olmaması için  B.Esad’in geçiş süreci boyunca iktidarda kalması gerektiği anlayışı gelişmiş, bu çerçevede rejim gücünün Sünni güçle dengelenmesinin sağlanması,
2- Irak’ta gidişatın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gitmesinden başka bir yol görünmemesi nedeniyle Irak Kürtleri ve Sünnilerin, Şii’leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratması,  
3- Nihayet bölgede çatışan tüm dinci ve etnikçi terör örgütlerinin mutlaka lağvedilmesi,
4- Bütün bu gelişmeler sağlanırken ABD ve Rusya’nın jeopolitik çıkarları dengesinin bozulmaması,
Ama bu çerçevede  Türkiye’de PKK, Suriye’de PYD ve Irak’ta  Kürt Bölge Yönetiminin siyasi,ekonomik ve askeri anlamda hukuki statülerini kendilerinin kazanması düşüncesi işletiliyor…
 
*
Halbuki, Davutoğlu iktidarı yeni bir Suriye oluşumu çerçevesinde, var olan rejimin devamını mümkün kılacak temelde bir diyalogla değil, Suriye halkının iradesini temsil edecek bir geçiş yönetiminin kurulacağı ve eli kanlı olan kimsenin, böyle bir geçiş yönetiminde yer almayacağına inandırılmış  görünüyor!
 
*
Bir diğer hesaplaşma da yürüyor.
“Stratejik Derinlik” projesinden arta kalan ve büyük bir trajedi yaşanan Suriye ve Irak’ta Türkiye aleyhine gelişen şartlar AKP politikalarında birikim yaratmıştır. 
Üstelik” başkanlık-federasyon” zemininde AKP-HDP arasında 7 Haziran öncesi ve sonrasında büyük kırılmalar yaşanmış,
Böylece 2005’ten itibaren, “Kürt sorunundaki ezberleri bozma” yolunda süren AKP’nin Kürt açılımları, on yılın sonunda klasik uygulamalara dönmüştür.
 
*
ABD, Türkiye’nin sırtını okşuyor ama ülke IŞİD’in oluşturduğu gündemle, Suriye’de PYD/ Türkiye’de  PKK ‘nın terörle statülerini bizzat kabul ettirmek tehdidiyle savruluyor.
“Stratejik Derinlik ” projesine uygun dış politika yanlışları, bilhassa Suriye  ve Irak özelinden Türkiye’yi çok ağır fatura ödemekle karşı karşıya bırakıyor.
 
*
Türkiye’nin bütün bu gelişmeler sonucundan yara almadan çıkması için;
1- Çözüm süreci’nin,
2- Suriye ve Irak politikasının,
3- IŞİD  ve PKK terörünü besleyen bilumum unsurun eleştirisini yapacak ya da özeleştirisini isteyecek yeni ve güçlü bir iradeye ihtiyacı bulunuyor.
O irade olmadıkça ABD’nin yeni konsepti doğrultusunda, her geçen gün  tereyağından kıl çekilir gibi Türkiye’nin kaybına işliyor.
 
*
İş; sırtını durmaksızın ABD’de okşatan Başbakan A.Davutoğlu’nun “Türkiye’de son 13 yılda bir başarı hikayesi yaşanıyor”  dediği gibi değildir.
 
 
10.8.2015

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir