BAĞIMSIZ ÜLKE ADAYI KÜRDİSTAN’LA SAVAŞTAYIZ

İsrail; yayılmacı politikası, itikadî yapısı,merhametsiz tavrı ile kurulduğundan beri 8 savaş, sayısız anlaşma, ateşkesler ve barış girişimleri tecrübesiyle komşu ülkeleri biçimliyor ve Ortadoğu’nun gündemini belirliyor.
Bununla birlikte ABD ve Rusya’nın; çıkarları doğrultusunda Ortadoğu ülke yönetimleri ve halklarının idare edilebilir olmasını, iç dinamiklerinin istenildiği zaman birbirleri ile düşman olma potansiyeli taşımasını istemesi de diğer bir unsurdur ki;
İşte Ortadoğu tarihinin en büyük karmaşasını yaşıyor, etnik ve dinci terör yakıp-yıkıyor, yaşanan trajedi her yeri kasıp-kavuruyor…
 
*
Ortadoğu’da barış için çok zorlu adımların atılması gerekiyor ve “Barış Stratejisi”  temel olarak;
1- İsrail ile Filistin Özerk Yönetimi arasında aralarında toprak değişimi yapabilmeleri, İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınmasını esas alan bir barış anlaşmasının yapılması,
2- Suriye’de Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunun anlaşılmasıyla,rejim gücünün Sünni güçle dengelenmesinin sağlanması, 
3-Irak’ta gidişatın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gitmesinden başka bir yol görünmemesi nedeniyle Irak Kürtleri ve Sünnilerin, Şii’leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratması, 
4- İran’ın nükleer programının barış amacına evrilmesi,fakat İran’ın nüfuz ettiği alanlarda karşısında Suudi Arabistan liderliğinde Sünni Arapların oluşturduğu bir savunma örgütünü bulması,  
5- ABD ve Rusya’nın bölge jeopolitik dengesinin sarsılmaması,
6- Nihayet bölgede çatışan tüm dinci ve etnikçi terör örgütlerinin mutlaka lağvedilmesi, esaslarından oluşuyor
 
*
Suriye Ordusundan faydalanmanın olanağının olmadığı, Irak Ordusu’nun da zayıf olması ortamında;
Suriye’deki otorite boşluğundan faydalanarak Esad’ı zayıflatmak ve Sünni güç bloğu oluşturmak,
Irak’ta da Sünnileri Kürtler ve Şiilere karşı dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratmak ve Irak’ın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru idari yapısını değiştirmek üzere;
 
*
İsrail ve ABD’nin kendilerini geri plana aldığı ve Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin dünyanın her yerinden kiraladığı ve türlü lojistik verdiği,
Gücünü toplumdan dışlanmış ve bütün belirsizliklere kestirmeden bir çözüm arayan gençlere yönelik sunduğu bir “İslam Devleti ” ütopyasından alan, 100’e yakın ülkeden, en az 25 bin savaşçının oluşturduğu İŞİD ve benzeri örgütleri organize etmek ve sahaya sürmekle işe başlanmalıydı. 
 
*
Öyle de oldu!
IŞİD; önce Suriye’de Esad rejimine karşı muhalif güçlerle taktiksel işbirliği yaptı, bölgedeki otorite boşluğundan faydalandı ve Sünni güç bloğu oluşturdu.
Sonra Irak’ta ” Sünnileri”; Kürtler ve Şiilere karşı dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratmaya ve Irak’ın idari yapısını değiştirmeye yönlendi…
 
*
Son Irak Parlamentosu seçimlerine Şiiler iktidardaki paylarının artması, Sünniler merkezi hükümetin yapısının değişmesi, Kürtler ise statülerinde yükselme talepleriyle girmişti.
Seçim sonuçları taleplerin karşılanmasına yetmemiş, her talep Irak’ın birliği ve dirliğini belirleyecek bir çatışma ortamı oluşturmuştu.
IŞİD’in operasyonları da karmaşık etnik ve dini gruplar arasında ayrışmalara hız verdi.
Irak her gün daha fazla siyasi karmaşaya ve istikrarsızlığa boğuldu…
 
*
Bu noktada ABD, İsrail, İngiltere  üstelik Türkiye; Kuzey Irak’ta Kürtlerin bağımsız bir Kürt Devletine evrilmesine ışık yakıyordu…
 
*
Kürt Bölgesel Yönetimi lideri M. Barzani merkezi hükümeti zayıflatmak için BAAS Partisi liderleriyle işbirliğine girişti.
Öte yanda IŞİD’le de dolaylı olarak işbirliği yapıyor, Musul’un düşmesindeki rolüyle Irak’ın fiili olarak üçe bölünmüş halinin sürmesini hedefleyen bir stratejiyi izliyordu…
 
*
Nitekim IŞİD’in Irak’ı fiilen parçalayan saldırısını fırsata dönüştürdü ve  tartışmalı bölgeleri ilhak etmeye yönelik adımlarını pekiştirdi.
Tartışmalı bölgeleri ele geçirmek için Peşmerge güçlerini özellikle Kerkük’te yoğunlaştırdı,sonra Kerkük’ün Kürdistan Bölgesi’ne katılmış olduğunu ve bunun müzakere konusu bile olmayacağını açıkladı.
 
*
Bir yandan da bütün dünyanın gözü önünde IŞİD’in yarattığı tehlikeler karşısında Irak Kürt Yönetimi silahlı birimi Peşmerge güçlerinin,
Türkiye’den PKK’nın silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri’nin,
Suriye’de Demokratik Birlik Partisi’nin Halkçı Koruma Birliklerinin ortaklık temelini attı.
Bugün bu ortak silahlı kuvvete “Kürt Savunma Güçleri” deniyor.
 
*
“Kürt Savunma Güçleri”; ABD’nin 2011’de çekildiği Irak’a yeniden dönmesinin sözkonusu olmadığı bir durumda,
Kürt bölgesi ve enerji kaynaklarını riske atacak hamlelere karşı arkasında bırakacağı bir kuvvet olmanın ötesinde, 
Bağımsızlığını öngördüğü Kürdistan’ın savunma gücü olarak düşünülüyor.
 
*
O yüzden ABD ve AB silah yardımını, Merkezi Irak Hükümetine değil, doğrudan doğruya Kürtlerin Savunma Güçlerine yapıyor.
Ve M.Barzani’nin ağzından “Bağımsızlık Kürdistan halkının doğal hakkıdır. Kürdistan’ın nihai hedefi bağımsızlıktır” ifadesi hiç düşmüyor…
 
*
Şimdi Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bağımsız devlet olmak niteliği Türkiye ile test ediliyor.
Vatandaşının güvenliğini sağlamakla sorumlu olacak Bağımsız Kürdistan devletinin, bu misyonu bünyesinde yer alan siyasi ve askeri kurumlar aracılığıyla yürütüp-yürütemeyeceğine bakılıyor…
 
*
Bu test için Başkan Obama’nın, IŞİD’le mücadele stratejisini oluşturan, NATO ülkelerinin IŞİD’i yenilgiye uğratmak için yaptığı işbirliği taahhüdü adım adım uygulanıyor.
Buna göre Avrupalılar hava saldırılarına ve havadan yardıma destek sağlayacak, yerel güçlere danışmanlık yapacak ve istihbarat paylaşacaktır.
Ancak Avrupa kamuoyunun kara harekâtına destek vermeyeceği düşünüldüğü için Ortadoğu’nun güvenliğini bölge ülkeleri sağlayacaktır.
Ama Obama’nın stratejisi işletildiğinde bölge ülkelerinin hemen hepsinin Türkiye ile farklı nedenlerle sorunlar yaşaması; güneyde oluşturulan Kürt koridoru ve Kürdistan Sorunu konusunda Türkiye’yi  yalnız bırakıyor. 
 
*
Nitekim bir süre önce ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun havadan, Suriye’de PKK bağlantılı Demokratik Birlik Partisi’nin silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri ve Özgür Suriye Ordusu’na bağlı bazı grupların da karadan destek vermesiyle IŞİD kontrolündeki alanın Kürtlerin eline geçmesiyle, Cizire ve Kobani kantonları birleşmiş, bu noktada geriye Efrin Bölgesinin de bu kantonlara birleştirilmesi kalmıştır ki;Suriye sınırında bir baştan diğerine yeni bir Kürdistan devletçiğinin doğması,
ABD’nin, Suriye’yi devletçiklere bölerken müttefik olarak yanına PKK/PYD’i alması Türkiye’yi şaşkına çevirmiştir.
*
Şimdi Türkiye, Amerika ile mutabık kaldığı üzere Suriye içindeki “güvenli bölge” deki İŞİD’e  karşı, esasen PKK/PYD çizgisinin “kantonları birleştirme projesinin önüne geçmek üzere, 
Efrin’de Türkiye kontrolünde olan Suriye Ilımlı muhalefetine bağlı güçler PKK/PYD güçlerine saldırırken,
Türkiye kendi sınırından güvenli bölgenin iç kısımlarına hava saldırılarında bulunuyor, tank ve topçu ateşiyle vuruyor.
*
Aynı zamanda Türkiye hükümetinin, “Kürt Hareketini HDP ekseninde siyaset ile PKK terör örgütünü ayrıştıran” stratejisinin yürümemesi;
PKK’nın geri çekilmemesi, geri çekilmeye bağlı olarak PKK’nin Türkiye’ye karşı silah kullanmaktan vazgeçtiğini açıklamaması, geri dönüşlerin sağlanmaması gibi nedenlerle,
Dünyanın gözünden düşürdüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu ülkede milli birliğimize, kardeşliğimize kast edenlerle,çözüm sürecini devam ettirmek mümkün değil ”   sözleri çerçevesinde ve bütün yurt sathında PKK terör örgütüne karşı da bir savaş açılmıştır.
 
*
Şimdi, Türk Silahlı Kuvvetleri hem Suriye’de  hem yurt sathında “Kürt Savunma Güçleri” ile uzun soluklu bir savaştadır.
Ya bütün bir Türkiye, ya da bölünmüş bir Türkiye için…
 
4.8.2015
İsrail; yayılmacı politikası, itikadî yapısı,merhametsiz tavrı ile kurulduğundan beri 8 savaş, sayısız anlaşma, ateşkesler ve barış girişimleri tecrübesiyle komşu ülkeleri biçimliyor ve Ortadoğu'nun gündemini belirliyor. Bununla birlikte ABD ve Rusya'nın; çıkarları doğrultusunda Ortadoğu ülke yönetimleri ve halklarının idare edilebilir olmasını, iç dinamiklerinin istenildiği zaman birbirleri ile düşman olma potansiyeli taşımasını istemesi de diğer bir unsurdur ki;
İşte Ortadoğu tarihinin en büyük karmaşasını yaşıyor, etnik ve dinci terör yakıp-yıkıyor, yaşanan trajedi her yeri kasıp-kavuruyor...
 
*
Ortadoğu'da barış için çok zorlu adımların atılması gerekiyor ve "Barış Stratejisi"  temel olarak;
1- İsrail ile Filistin Özerk Yönetimi arasında aralarında toprak değişimi yapabilmeleri, İsrail Devleti'nin Yahudi devleti olarak tanınmasını esas alan bir barış anlaşmasının yapılması,
2- Suriye'de Esad'ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunun anlaşılmasıyla,rejim gücünün Sünni güçle dengelenmesinin sağlanması, 
3-Irak'ta gidişatın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gitmesinden başka bir yol görünmemesi nedeniyle Irak Kürtleri ve Sünnilerin, Şii'leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratması, 
4- İran'ın nükleer programının barış amacına evrilmesi,fakat İran'ın nüfuz ettiği alanlarda karşısında Suudi Arabistan liderliğinde Sünni Arapların oluşturduğu bir savunma örgütünü bulması,  
5- ABD ve Rusya'nın bölge jeopolitik dengesinin sarsılmaması,
6- Nihayet bölgede çatışan tüm dinci ve etnikçi terör örgütlerinin mutlaka lağvedilmesi, esaslarından oluşuyor
 
*
Suriye Ordusundan faydalanmanın olanağının olmadığı, Irak Ordusu'nun da zayıf olması ortamında;
Suriye'deki otorite boşluğundan faydalanarak Esad'ı zayıflatmak ve Sünni güç bloğu oluşturmak,
Irak'ta da Sünnileri Kürtler ve Şiilere karşı dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratmak ve Irak'ın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru idari yapısını değiştirmek üzere;
 
*
İsrail ve ABD'nin kendilerini geri plana aldığı ve Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'nin dünyanın her yerinden kiraladığı ve türlü lojistik verdiği,
Gücünü toplumdan dışlanmış ve bütün belirsizliklere kestirmeden bir çözüm arayan gençlere yönelik sunduğu bir "İslam Devleti " ütopyasından alan, 100'e yakın ülkeden, en az 25 bin savaşçının oluşturduğu İŞİD ve benzeri örgütleri organize etmek ve sahaya sürmekle işe başlanmalıydı. 
 
*
Öyle de oldu!
IŞİD; önce Suriye'de Esad rejimine karşı muhalif güçlerle taktiksel işbirliği yaptı, bölgedeki otorite boşluğundan faydalandı ve Sünni güç bloğu oluşturdu.
Sonra Irak'ta " Sünnileri"; Kürtler ve Şiilere karşı dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratmaya ve Irak'ın idari yapısını değiştirmeye yönlendi...
 
*
Son Irak Parlamentosu seçimlerine Şiiler iktidardaki paylarının artması, Sünniler merkezi hükümetin yapısının değişmesi, Kürtler ise statülerinde yükselme talepleriyle girmişti.
Seçim sonuçları taleplerin karşılanmasına yetmemiş, her talep Irak'ın birliği ve dirliğini belirleyecek bir çatışma ortamı oluşturmuştu.
IŞİD'in operasyonları da karmaşık etnik ve dini gruplar arasında ayrışmalara hız verdi.
Irak her gün daha fazla siyasi karmaşaya ve istikrarsızlığa boğuldu...
 
*
Bu noktada ABD, İsrail, İngiltere  üstelik Türkiye; Kuzey Irak'ta Kürtlerin bağımsız bir Kürt Devletine evrilmesine ışık yakıyordu...
 
*
Kürt Bölgesel Yönetimi lideri M. Barzani merkezi hükümeti zayıflatmak için BAAS Partisi liderleriyle işbirliğine girişti.
Öte yanda IŞİD'le de dolaylı olarak işbirliği yapıyor, Musul'un düşmesindeki rolüyle Irak'ın fiili olarak üçe bölünmüş halinin sürmesini hedefleyen bir stratejiyi izliyordu...
 
*
Nitekim IŞİD'in Irak'ı fiilen parçalayan saldırısını fırsata dönüştürdü ve  tartışmalı bölgeleri ilhak etmeye yönelik adımlarını pekiştirdi.
Tartışmalı bölgeleri ele geçirmek için Peşmerge güçlerini özellikle Kerkük'te yoğunlaştırdı,sonra Kerkük'ün Kürdistan Bölgesi'ne katılmış olduğunu ve bunun müzakere konusu bile olmayacağını açıkladı.
 
*
Bir yandan da bütün dünyanın gözü önünde IŞİD'in yarattığı tehlikeler karşısında Irak Kürt Yönetimi silahlı birimi Peşmerge güçlerinin,
Türkiye'den PKK'nın silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri'nin,
Suriye'de Demokratik Birlik Partisi'nin Halkçı Koruma Birliklerinin ortaklık temelini attı.
Bugün bu ortak silahlı kuvvete "Kürt Savunma Güçleri" deniyor.
 
*
"Kürt Savunma Güçleri"; ABD'nin 2011'de çekildiği Irak'a yeniden dönmesinin sözkonusu olmadığı bir durumda,
Kürt bölgesi ve enerji kaynaklarını riske atacak hamlelere karşı arkasında bırakacağı bir kuvvet olmanın ötesinde, 
Bağımsızlığını öngördüğü Kürdistan'ın savunma gücü olarak düşünülüyor.
 
*
O yüzden ABD ve AB silah yardımını, Merkezi Irak Hükümetine değil, doğrudan doğruya Kürtlerin Savunma Güçlerine yapıyor.
Ve M.Barzani'nin ağzından "Bağımsızlık Kürdistan halkının doğal hakkıdır. Kürdistan'ın nihai hedefi bağımsızlıktır" ifadesi hiç düşmüyor...
 
*
Şimdi Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin bağımsız devlet olmak niteliği Türkiye ile test ediliyor.
Vatandaşının güvenliğini sağlamakla sorumlu olacak Bağımsız Kürdistan devletinin, bu misyonu bünyesinde yer alan siyasi ve askeri kurumlar aracılığıyla yürütüp-yürütemeyeceğine bakılıyor...
 
*
Bu test için Başkan Obama'nın, IŞİD'le mücadele stratejisini oluşturan, NATO ülkelerinin IŞİD'i yenilgiye uğratmak için yaptığı işbirliği taahhüdü adım adım uygulanıyor.
Buna göre Avrupalılar hava saldırılarına ve havadan yardıma destek sağlayacak, yerel güçlere danışmanlık yapacak ve istihbarat paylaşacaktır.
Ancak Avrupa kamuoyunun kara harekâtına destek vermeyeceği düşünüldüğü için Ortadoğu'nun güvenliğini bölge ülkeleri sağlayacaktır.
Ama Obama'nın stratejisi işletildiğinde bölge ülkelerinin hemen hepsinin Türkiye ile farklı nedenlerle sorunlar yaşaması; güneyde oluşturulan Kürt koridoru ve Kürdistan Sorunu konusunda Türkiye'yi  yalnız bırakıyor. 
 
*
Nitekim bir süre önce ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun havadan, Suriye'de PKK bağlantılı Demokratik Birlik Partisi'nin silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri ve Özgür Suriye Ordusu'na bağlı bazı grupların da karadan destek vermesiyle IŞİD kontrolündeki alanın Kürtlerin eline geçmesiyle, Cizire ve Kobani kantonları birleşmiş, bu noktada geriye Efrin Bölgesinin de bu kantonlara birleştirilmesi kalmıştır ki;Suriye sınırında bir baştan diğerine yeni bir Kürdistan devletçiğinin doğması,
ABD'nin, Suriye'yi devletçiklere bölerken müttefik olarak yanına PKK/PYD'i alması Türkiye'yi şaşkına çevirmiştir. *
Şimdi Türkiye, Amerika ile mutabık kaldığı üzere Suriye içindeki "güvenli bölge" deki İŞİD'e  karşı, esasen PKK/PYD çizgisinin "kantonları birleştirme projesinin önüne geçmek üzere, 
Efrin'de Türkiye kontrolünde olan Suriye Ilımlı muhalefetine bağlı güçler PKK/PYD güçlerine saldırırken,
Türkiye kendi sınırından güvenli bölgenin iç kısımlarına hava saldırılarında bulunuyor, tank ve topçu ateşiyle vuruyor. *
Aynı zamanda Türkiye hükümetinin, "Kürt Hareketini HDP ekseninde siyaset ile PKK terör örgütünü ayrıştıran" stratejisinin yürümemesi;
PKK'nın geri çekilmemesi, geri çekilmeye bağlı olarak PKK'nin Türkiye'ye karşı silah kullanmaktan vazgeçtiğini açıklamaması, geri dönüşlerin sağlanmaması gibi nedenlerle,
Dünyanın gözünden düşürdüğü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Bu ülkede milli birliğimize, kardeşliğimize kast edenlerle,çözüm sürecini devam ettirmek mümkün değil "   sözleri çerçevesinde ve bütün yurt sathında PKK terör örgütüne karşı da bir savaş açılmıştır.
 
*
Şimdi, Türk Silahlı Kuvvetleri hem Suriye'de  hem yurt sathında "Kürt Savunma Güçleri" ile uzun soluklu bir savaştadır.
Ya bütün bir Türkiye, ya da bölünmüş bir Türkiye için...
 
4.8.2015 - 7593

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir