KKTC’yi, devleti, milleti ve bayrağı ile yok sayan “Number two” ara bölgedeki yemekten sonra manzarayı özetlemiş;
“Bu adada doğan çocuklar barışın getireceği fırsatı hak ediyorlar. Umuda kulak verelim”.
Bu “number two” başka bir adayı mı ziyaret etti, yahut danışmanları yanlış bir “algı algılaması” mı yarattılar?
Ada’da görüştüğü şahsiyetler de bir şey demedi mi kendisine?
Benim bildiğim kadarıyla, 20 Temmuz’a iki aydan az kaldı; tam kırk yıldır Kıbrıs’da “barış” var. 40 yıldır “toplumlarası çatışmalar” yüzünden kimsenin burnu kanamadı. Kimse ölmedi.
40 yaşın altındaki KKTC vatandaşları Rum’u düşman olarak değil ama dini ve milli bayramlarda yoğunluktan kapıların kilitlendiği ara bölgeden geçtikleri “karşı”da görüyorlar.
“Light” yaşıyorlar.
“İki toplumlu etkinlikler” düzenliyorlar.
Meselâ, Rumların engellemelerine rağmen dün “Deep Purple” geldi.
Kıbrıs sorunu nedeniyle uluslararası uçuşlara kapalı olan ve sadece Türkiye üzerinden seferler yapılabilen Lefkoşa Ercan havalimanına dünyanın ünlü Rock gruplarından Deep Purple, İngiliz hava yolu şirketi British Airways’den kiralanan özel uçağı ile indi. British Airways, Türkiye üzerinden gelse de Ercan’da alışılmadık bir görüntü verdi. Deep Purple bu akşam Lefkoşa’da Kıbrıslı Türklere konser verecek.
Rumların uluslararası etkinlikleri engelleme girişimleri nedeniyle yabancı ünlü gruplar KKTC’ye ender geliyor. Bu nedenle Deep Purple’ı KKTC Dışişleri Bakanlığı yetkilileri karşıladı.
Deep Purple bir üniversitenin 25’inci yıl etkinlikleri kapsamında bu akşam Lefkoşa’da konser verecek. Konsere, Kıbrıslı Türklerin yanı sıra, Güney Kıbrıs’taki Rum ve yabancıların da akın etmesi bekleniyor.
Yâni giriş serbest.. Geçiş serbest.. Muhtemelen Rum seyirciler/dinleyiciler daha çok olacak..
Deep Purple’ı Ada’ya getiren üniversite, halka açık ve ücretsiz konser için özel bir konser alanı bile yaptı.
Bildiğim kadarıyla Cumhurbaşkanı Eroğlu da, Dışişleri Bakanı Nami de “karşı toplumdaki” meslektaşlarını konsere davet ettiler.
Gelirler mi bilmem.
Ama bildiğim; Eroğlu’nun rahat olmadığı, zor bir süreçten geçtiği.
Eroğlu ayaklarını, “Biz KKTC’yi tarihe şaka olsun diye kurmadık” sağlam temeline basıyor.
Ama üstten gelen baskıyla alttaki temel arasında giderek sıkışıyor.
Üstte; Amerika, Dâvutoğlu’na ayar veriyor, Dâvutoğlu 6 saatliğine gelip KKTC’ye ayar veriyor, “Number two” da gelip son rötuşları yapıyor.
Eroğlu zorlanıyor.. Hem “Türk toplumunun kabule etmeyeceği bir anlaşmayı” imzalamamak durumunda, hem “görüşmeden kaçıyor” damgası yememek pozisyonunda.
“Görüşmeden kaçıyor” algılaması, Ankara’yı da uluslararası alanda zor durumda bırakacak..
Eroğlu ateşin üzerinde yürüyor.
“Number two”nun sembolik dayatmalarını/davranışlarını içine sindirmeye çalışıyor.
Öte yandan Meclis Başkanı Sibel Siber neredeyse gün aşırı Ankara’yı “ziyaret” ediyor.
Ankara, Eroğlu sonrası için Siber’i mi tartıyor?
“Toparlandığı” için Eroğlu heyetinden, bizzat Eroğlu tarafından ayrılmak durumunda bırakılan Özersay; hangi yetenekleri yüzünden “bir gece ansızın” tekrar “çapraz müzakereci” ediliyor da, Siber’in yedeği olarak tutuluyor?
Eroğlu, Maraş için “bütünlüklü çözümün parçası olacak” diyor.
Davutoğlu’nun Maraş konusunda şu söylediklerinin ne demeye geldiğini biri bana tercüme etsin de hangi durumda olduğumuzu, Eroğlu’nun da neler çektiğini anlayalım.
“Kapalı Maraş konusuna gelince, biz eskiden beri, bu meselenin bir an önce kapsamlı çözüme gidecek şekilde tartışılması taraftarayız. Parçacı çözümlerle yola çıktığınızda, bir müddet sonra kapsamlı çözümün önünü tıkayabiliyor. Karşılıklı olarak sepete atılan şeylerin, eşit zamanlamada olması lazım. Bu çerçevede biz Kapalı Maraş konusunu, kapsamlı çözümün bir parçası olarak gördük. Aynı doğada olan şeylerin eşit ölçekte ele alınması lazım. Bir şart haline dönüştüğüne dair ortaya çıkan atmosfer doğru değil. Biden, kapsamlı çözüme katkıda bulunmak için adaya geliyor. KKTC ve TC olarak, Biden’ın ziyaretinin başarılı olması ve adada pozitif bir havanın oluşması için her türlü katkıda da bulunuruz”.
Yâni Dâvutoğlu Maraş söz konusu olunca “sepete atılacak şeyler, eşit zamanlama ve eşit ölçek”den bahsediyor ama Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis de ânında; “Harita olmadan ilerleme olamaz. Nerelerin ve ne kadarının iade edileceğini bilmeden mülkiyet meselesini doğru müzakere edemezsin. Yerleşikler konusunu görüşmeden müzakere edemezsin. Garantiler 1960’takilerle aynı kalacaksa bir devletin sürdürülebilirliğini ve işleyebilirliğini müzakere edemezsin. Bütün bu konuları topluca ele almamız gerekir. Hepsinin masada olması gerekir” cevabını veriyor.
Yâni Eroğlu “Barış Adası”nda hem Siber, Özersay ile uğraşıyor; hem adaylık konusunda kapıyı açık bırakan Özersay’ı kendi heyetinde tutmak zorunda kalıyor; hem de Dâvutoğlu’nun Maraş konunda ne dediğini anlamaya çalışıyor.
Hem de Rum’a cevap yetiştiriyor.
Bir şey kalmadı…
Aşağı yukarı bir sene zarfında Eroğlu, Siber yahut Özersay’ın (veya sürpriz bir ismin) KKTC’nin mi yoksa “embedilmiş” Kıbrıs’ta Federasyonun Türk tarafının mı başkanı olacağını göreceğiz.
Şu an itibariyle; hele Dâvutoğlu ve “Number Two” ziyaretlerinden sonra dualarımız Eroğlu ile birlikte.. 24 Mayıs 2014
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın