İdil-Ural Aydınları

İdil-Ural Aydınları: Başkurt Türklerinin Efsane İsmi Zeki Velidi Togan
Roza Kurban

Türkiye’de Ural ve Başkurt Türkleri denince aklımıza ilk gelen isim şüphesiz devlet adamı ve büyük tarihçi Zeki Velidi Togan’dır. Togan, hem Başkurt Türklerinin siyasi tarihinde unutulmaz izler bırakan ve fikirleri bugün de güncelliğini yitirmeyen bir devlet adamı, tarih sahasında dev eserler yazan bir tarihçi ve büyük bir Türkçüdür.

Ünlü Avusturyalı bilim adamı ve doğubilimcisi Herbert Jansky “Zeki Velidi Togan, muhakkak ki büyük bir alimdir. Fakat aynı zamanda büyük bir insandır.“1 Zeki Velidi Togan’ın ibretlerle dolu hayat hikayesi sade bir köylü çocuğun girişkenliği, merakı ve çalışkanlığı ile dünya çapında tanınmış bir bilim adamı olmasının öyküsüdür.
Zeki Velidi Togan’ın Hayatı

Zeki Velidi Togan’ın hayatını ve hizmetlerini kendisinin kaleme aldığı “Hâtıralar” adlı kitapta ayrıntılı olarak görebiliriz. Togan eserinde, hayatına yön veren ve kaderini belirleyen siyasî olayları, bu durumda vatan toprağının etkisini şu satırlarla anlatmıştır: “Hayatımın başlangıcında, bu kitapta anlatacağım gibi, Uralların ve Uluğ Türkistan’ın son yüzyıl büyük siyasî hareketlerine, Türk milletinin çok geniş bir kitlesinin kurtuluş mücadelelerine rehberlik edeceğim, diğer taraftan milletlerarası Şark teşkilatında söz sahibi olacağım kestirilemezdi. Ural dağlarının güney kısmında bir yanı dağlık ve ormanlık, öteki tarafı bozkır olan bir köyde, hayvan beslemekle, biraz ziraatla ve orman işleri ile geçinen Başkurt ve Tatarların, tamamıyla orta çağlı denilebilecek basit bir hayatı, beni de, bugün oralarda Sovyet kolhoz çiftliklerindeki akrabalarım gibi mütevazi ve uysal bir köylü olarak gün geçiren birisi halinde bırakabilirdi. Bununla beraber bu dağ ve yaylalardaki çok mütevazi görünen hayatımız, bilhassa onun ta-rihteki cilvelerinin, küçüklüğümde dinlediğim, hâtıralarda yaşayan yankıları, bu çevreye mensup olanları her türlü maceralara atacak, Türk ve İslâm âleminin bugününe ve geleceğine ait plânlar ardına düşmeğe sevk edecek mahiyette idi. Bunları düşününce, hayatım, halkın içinde yaşayan bu tarihî hâtıraların bir mantıkî neticesi olarak kabul edilebilir.”2

Ahmet Zeki Velidi, 10 Aralık 1890 tarihinde Başkurdistan’ın Sterlitamak iline bağlı Küzen Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Dönemin aydın ve eğitimli ailelerinden birine mensuptur. O, “Babam bana Arapça öğrettiği gibi annem de Farsça öğretiyordu” sözleri ile annesi Ümmülhayat Hanım ve babası Ahmetşah Bey’in eğitimindeki katkılarından söz etmiştir. Velidi, altı, yedi yaşlarında Arapça Farsça ile birlikte Rusça da öğrenmeye başlamıştır.

O günlerini,“Bu üç dili bu kadar erken öğrenmem hayatımda bana çok vakit kazandırdı. Bana büyüdükten sonra, vaktimi bu dilleri öğrenmekle uğraşmak yerine, başka mevzularla uğraşmak imkânını bahşetti”, şeklinde anmaktadır.3 İlk eğitimini babasının medresesinde alan Zeki Velidi, 1902 yılında ortaöğrenimi için köyünden 14 kilometre mesafede olan Ütek köyüne dayısı Habib Neccar’ın medresesine gitmiştir. Medrese yıllarında Zeki Velidi Arapça dil bilgisini geliştirmekle kalmamış Arap edebiyatı ile de yakından tanışmıştır. “Dayım ve üstadım” diye söz ettiği Habib Neccâr zamanının ileri görüşlü insanlarından birisi olup, Zeki Velidi’nin hem eğitimine hem de siyasete adım atmasına vesile olmuştur.

Togan, dayısı hakkında şöyle demektedir: “Ben Ütek Medresesi’nde Arap Dili ve Edebiyatını öğrendim. Arapça iyi bildiği halde babamın Arap edebiyatından haberi yoktu. Dayım bu dersleri bana bizzat öğretirdi, çünkü çoğu onun evinde kalırdım. Kendisinin o zaman hiç çocuğu olmadığından beni kendi çocuğu gibi itina ile okuttu. 1904 yılında Rus-Japon muharebesi başlayınca Rusya’nın yenilmesine sevinen dayım her gün İsterlitamak’a bir atlı gönderip getirttiği telgraf bültenlerini bana okuturdu. Bu benim Rusçamın ilerlemesine ve siyasî meselelerle ilgilenmeme vesile oldu.”4

Babası Zeki Velidi’yi halefi olarak görmüş, onu evlendirip kendi yerine camiye imam, medresesine müderris yapmak istemiştir. Ancak eğitimini devam ettirmekte kararlı olan Zeki 29 Haziran 1908 tarihinde, babasına “tahsil azmindeyim, evlenemem” diye mektup yazarak köyünden kaçmış ve dönemin medeniyet merkezi olan Kazan’ın yolunu tutmuştur. Önce Orenburg şehrine gelen Zeki Velidi burada Tatar edebiyatının filozof şairi Derdmend’i (1859-1921) ziyaretinden şöyle bahsetmektedir. “Ben ona Kazan’a gideceğimi ve Rusça muallim mektebine girmek niyetinde olduğumu söyledim, o da bunu makul buldu. Fakat maddi vaziyetimden bahsetmedim. Mamafih o, “Vakit” gazetesi idarehanesinde Yarullah Veliyev ismindeki muharriri görmemi tavsiye etti. O da bana ertesi gün Zakir Bey namına 50 lira para verdi. Zakir Bey’in konuşmaları çok samimi idi. Şiirleri çok güzeldi, Çağatay edebiyatına vakıftı…”5 Zeki Velidi, Orenburg’dan Astrahan şehrine oradan vapurla Kazan’a gitmiştir. O, yolculuk sırasında da araştırmalarına devam etmiş ve Kazan’a gelir gelmez dayısı Habib Neccâr’ın üstadı olması dolayısıyla Şihabeddin Mercanî’nin (18181889) medresesini ve oğlu Burhan Molla’yı ziyaret etmiştir. Zeki Velidi’nin Kazan’daki yılları çok verimli geçmiştir. 1909-1910 yıllarında Kasımiye Medresesi’nde Türk Tarihi ve Arap Edebiyatı Tarihi öğretmenliği yapmanın yanı sıra Rus Dili dersleri almaya devam etmiş ve lise sınavlarına hazırlanmıştır. Velidi’nin Türk Tarihine olan ilgisi onun Türk Tarihi adlı eserini yazmasına vesile olmuş ve böylece büyük tarihçi olmanın ilk adımlarını Kazan’da atmıştır. 1911 yılında yayımlanan ve büyük ilgi uyandıran “Türk ve Tatar Tarihi” adlı kitabının olumlu yankıları üzerine Zeki Velidi Kazan Üniversitesi Arkeoloji ve Tarih Cemiyeti’ne üye seçilmiştir. Bu cemiyet 1913 yılında Velidi’yi Türkistan’daki Fergane Vilayeti’ne ilmî araştırma yapmak üzere görevlendirmiştir. 1914 yılında ise Petersburg’daki Rus İlimler Akademisi ve Beynelmilel Orta Asya ve Uzakdoğu Tetkiki Cemiyeti tarafından Buhara’ya gönderilmiştir. Zeki Velidi, Fergana’da yaptığı araştırmalar sonucunda Yusuf Has Hacip’in XI. yüzyıla ait “Kutadgu Bilig” adlı eserinin yeni bir elyazması nüshasını bulmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılında Zeki Velidi askere alınmış, ancak “Gayri Rus Mekteplerinde Rusça Muallimliği” sınavını kazandığından “muallimlerin” askerlikten muaf kanundan yararlanmış ve uzun süredir davet edildiği Ufa’ya giderek Osmaniye Medresesi’nde “Türk Tarihi” ve “Türk Kavimlerinin Edebiyat Tarihi” dersleri vermiştir.
Zeki Velidi Togan – İstanbul Üniversitesi 1928
İstanbul Üniversitesi – 1928
(İsenbike Togan Arşivi)
Zeki Velidi Togan’ın Milli Mücadele Yılları

Zeki Velidi’nin siyasi hayata adım atması Ufa’daki yıllarına denk gelmektedir. Ufa Müslümanlarının temsilcisi olarak Çarlık Dönemi Meclisi olan Duma’ya milletvekili seçilmiştir. 1917 Şubat ve Ekim Devrimlerini herkes gibi Zeki Velidi de büyük bir heyecanla karşılamıştır. Başkurt ulusunu canından çok seven Zeki Velidi, Türklerin durumunun düzelmesi için mücadeleye girişmiştir. 1917 Şubat Devrimi’nin ardından 1 Mayıs 1917 tarihinde Moskova’da toplanan kurultayda “Rusya Müslümanları Kurultayı” bundan sonraki devlet düzeni ne olmalı konusu tartışılmıştır. Kurultay’da “Millî-Medenî Muhtariyet”, “Millî Topraklı Muhtariyet” ve “Federatif Sistemi Savunan Sosyalistler” şeklinde üç farklı fikri savunan grup ortaya çıkmıştır. “Millî Topraklı Muhtariyet” fikrinin savunucularından biri olan Zeki Velidi Togan, “toprak olmadan vatan olmaz” mantığından yola çıkarak Türk nüfusunun çoğunlukta olduğu doğu bölgelerini de içine alan “Türkistan Muhtariyeti” kurma fikrini ileri sürmüş ancak başarılı olamamıştır. Daha sonra Türkleri birleştirme fikri doğrultusunda Velidi, ülküdaşlarıyla birlikte 21 Temmuz 1917 tarihinde Orenburg şehrinde I. Başkurt Kongresini, 2829 Ağustos’ta Ufa’da II. Başkurt Kongresini toplamıştır. 2 Kasım 1917 tarihinde Başkurt Merkez Şûrası ilk fermanını duyurmuştur: “25 Ekim’de Rusya muvakkat hükümeti ortadan kaldırıldıktan sonra, artık Rusya’da vatandaş harbi başlamış oldu. Biz, Sovyetleri kabul etmeyiz. Çünkü kendi hak ve hukuklarımıza malik olmak azmindeyiz. Biz otonomiyi Sovyetler elinden almayacağız, çünkü biz kendi ülkemizde insanın hak ve iradesinin kendi elimizle çiğnenmesine razı olmayız.”6 29 Kasım 1917 tarihinde Başkurt Millî Hükümeti kurulmuş, hukukçu Yunus Bikbov hükümet reisi, Zeki Velidi dâhiliye ve hariciye işleri müdürü seçilmiştir. Tarihte “Küçük Başkurdistan” adıyla bilinen bu cumhuriyet diğer Türklere de örnek teşkil etmiştir. “Başkurdistan’dan sonra Kırım, sonra da (eski 11/ yeni 24 Aralık) Türkistan ve daha sonra Azerbaycan ve Kazakistan Cumhuriyeti ilan olundu.”7 18 Ocak 1918 tarihinde Bolşevikler Orenburg’u işgal etmiş, 3 Şubat akşamında Zeki Velidi tutuklanmıştır. Nisan başında Kozak ve Başkurtlar Orenburg’u taarruz etmiş ve Velidi 4 Nisan’da hapishaneden kaçmıştır.

27 Mayıs 1918 tarihinde patlak veren Çek lejyonlarının isyanı, bölgede Sovyetlerin gücünün zayıflamasına neden olmuştur. Zeki Velidi Çeklerin yardımıyla Başkurtlar arasında askerî birlikler teşkiline başlamış ve 7 Haziran’da Başkurdistan Millî Hükümeti yeniden faaliyete başlamıştır. Kızıllar ile Beyazlar arasında kalan Başkurt Millî Hükümeti Sovyetlerle temasa geçmiş bunun sonucunda 18 Şubat 1919 tarihinde bir anlaşmaya varılmıştır. Anlaşma gereği Zeki Velidi Togan’ın kurmuş olduğu Başkurt Ordusu Sovyetler cephesine geçmek zorunda kalmıştır. Bu olay hem ordu için hem de Başkurt milleti için çok ağır olmuştur. Göz yaşartıcı bu hadiseyi Zeki Velidi şöyle anlatmıştır: “Kıt’aları geçerken kendimi ağlamaktan güç zapt ederek onları selamladım. Askerler ağlıyordu. Onlar geçince yanımda emirberim Ahmetcan’ın göğsüne başımı koyup hüngür hüngür ağladım. Bunda hep inandığım demokrasi ve hürriyet fikrine veda edip şahsî, millî ve maşerî irademizi meçhul maksatlar uğruna kullanmak üzere Tabolin ve Kolesovların emrine feda etmek, bu kadar döğüştüğümüz düşmanın ayağına gitmek, milletimizin istikbalinin karanlığı, sevdiğim askerlerimizin başına gelmesi muhtemel felâket gözümün önüne geliyordu.”8 Bu süreç içerisinde Zeki Velidi Sovyet Devriminin liderleri olan Lenin, Stalin ve Troçki ile defalarca görüşmüş, ancak olumlu bir sonuç alamayınca, Türkistan’a çekilip orada mücadele etmeye karar vermiştir. Velidi, Türkistan’a gidişi ile ilgili şöyle demektedir. “29 Haziran 1908’de babamı bırakıp uzak şehirlere tahsile gitmiştim. Şimdi 29 Haziran 1920’de Lenin’i bırakıp aleni isyan bayrağını kaldırarak Türkistan’ın dağ ve çöllerine çekiliyorum.”9

Zeki Velidi’nin 1920-1922 yılları arasındaki Türkistan dönemi kah toplantı, kah silahlı mücadele şeklinde geçmiştir. O, Basmacılar Hareketine katılmış, Türkistan Millî Birliğini kurup başkanlık yapmıştır. Zeki Velidi’nin Türkistan’daki hayatı seyahat halinde geçmiştir. Bakû’de orada Şark Milletleri Kongresi’ne iştirak etmiş daha sonra Türkmenistan, Hive-Horezm’e, oradan Buhara, Taşkent, Semerkant şehirlerine gitmiştir. Velidi, o yıllarda Türkistan’a gelen Enver Paşa ile defalarca görüşmüştür. Zeki Velidi Türkistan’da kalmak istemiş ancak Sovyetlerin bölgeye büyük kuvvetler göndermesi sonucunda mücadeleyi Avrupa’da devam ettirme kararı almıştır. Zeki Velidi 21 Şubat 1923 tarihinde silah arkadaşı Abdülkadir İnan’la İran’ın Meşhed şehrine doğru yola çıkmıştır.

Yazı dizisinin sonraki bölümünde “Zeki Velidi’nin İlmi Hayata İlk Adımları”, “İlim Sevdalısı Alim” “Togan Yeniden İstanbul Üniversitesi’nde” ve “1944 Türkçülük-Turancılık Davası ve Zeki Velidi Togan” alt başlıklarıyla devam edecektir…
KAYNAKÇA

Zeki Velidi Togan, Başkurtların Tarihi, Ankara 2003, s. XIII
Zeki Velidi Togan, Hâtıralar, Ankara 1999, s. 1


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir