ABD’nin kızılderili soykırımı

Bartolome de Las Casas’ın yazdığı ‘Kızılderili Katliamı’ adlı eser, zulmü şöyle anlatıyor: “Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar ” - kizilderililer cadir

Bartolome de Las Casas’ın yazdığı ‘Kızılderili Katliamı’ adlı eser, zulmü şöyle anlatıyor: “Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar ”

KIZILDERİLİ SOYKIRIMI

Yenidünya’ya ayak basan Avrupalılar, binlerce yıldır bu kıt’ada yaşayan ve büyük devletler kurmuş bulunan Kızılderilileri çeşitli yöntemlerle yok etmişlerdir. Savaşarak yenemedikleri yerlileri dünya tarihinin bilinen ilk biyolojik savaşıyla ortadan kaldırmışlardır.

Batı’nın tarihi ayıbı gün yüzüne çıkıyor KIZILDERİLİ SOYKIRIMI Batı ülkelerinde sürekli Ermeni soykırımı iddiaları günümüzde Türkiye’ye karşı her konuda dile getirilirken, 1492 yılında Avrupalılar tarafından ancak keşfedilebilen Yenidünya kıtasındaki yüz milyonlarca Kızılderili’nin barbarca soykırıma tabi tutulduğu göz ardı ediliyor. Yenidünya’ya ayak basan Avrupalılar, binlerce yıldır bu kıt’ada yaşayan ve büyük devletler kurmuş bulunan Kızılderilileri çeşitli yöntemlerle yok etmişlerdir. Savaşarak yenemedikleri yerlileri dünya tarihinin bilinen ilk biyolojik savaşıyla ortadan kaldırmışlardır. Misyoner rahibeler rutin sağlık muayenesi adıyla Kızılderili köylerini gezerek çiçek hastalığı mikrobu yaymışlardır. Osmanlı Devleti’nin Kızılderililere gönderdiği çiçek aşısı ise muhatap bulunamadığı için etkisiz kalmıştır. Biyolojik soykırım… Lord Jeffrey Amherst, on sekizinci yüzyılın ortalarında, Kuzey Amerika’daki İngiliz kuvvetlerinin komutanı olarak büyük bir zafer kazanmış ve bir milyona yakın Kızılderili’yi birkaç haftada ortadan kaldırmıştır. Carl Waldman’ın “Kuzey Amerika Kızılderilileri Atlası” (Atlas of the North American Indian, NY: Facts on File, 1985) isimli eserinde, Şef Pontiac liderliğindeki Kızılderililer’in kuşatmasının “Biyolojik Savaş” yoluyla nasıl yarıldığına ilişkin açık ifadeler yer alır. Araştırmacı-Yazar Levent Elpen bu konuda şu ifadeleri kullanır: Fransız desteğini alan Pontiac isimli Kızılderili Reisi; Delawareler, Huronlar, Illinoiler, Kickapoolar, Miamiler, Potawatomiler, Senecanlar, Shavneeler, Ottavalar ve Chippevalar gibi bir çok kabileyi bir araya getirerek, büyük bir Kızılderili ordusu kurmuş ve İngilizler’i geldikleri yere, Apalache Dağları’nın ötesine sürmeyi hedefleyerek saldırıya geçmişti. Pontiac’ın bu hedefi gerçekleştirmesi için, Pitt Kalesi’ndeki (bugün Pittsburgh şehri) İngilizler’i ortadan kaldırması gerekiyordu. Pontiac, bu amaçla 1763 yazında Pitt Kalesi’ni kuşattı. İngilizler Çiçek mikrobu bulaştırılmış battaniyeleri ve mendilleri Kızılderililere barış isteğinin hediyesi olarak gönderip salgın başlatarak birkaç hafta içinde karşısında savaşacak güçte bir tane bile Kızılderili birliği bırakmayarak büyük zafer (!) kazanmıştı. Bizzat (Lord) Amherst, Ecuyer’e yazdığı mektuplarla bu taktiği vermiş ve onu cesaretlendirmişti.” Lord Amherst, mektuplarından birinde onları “İğrenç ırk” olarak tanımlamaktan çekinmemiş ve Biyolojik Savaş’ın Kızılderililerin “top yekûn imhası” için mükemmel bir araç olduğunu yazmıştı. Ondokuzuncu yüzyılda ABD Ordusu, “Yerli Problemi”ni kontrol altına almak için, çiçek mikrobu bulaşmış battaniyeleri, özellikle büyük düzlüklerde yaşayan Kızılderililer’e göndermişti (Stearn and Stearn 1945, s.148). 1915’de Missisippi’de bir başka Amerikalı doktor, 12 yerliyi, pellagra hastalığının tedavisindeki araştırmaları için kobay olarak kullanmıştı. 1932’de Tuskegee Frengi Deneyi olarak bilinen çalışmada, 200 Kızılderili ve zenciye, kobay olarak frengi mikrobu bulaştırıldı. Bunlardan 100’ü ölürken geri kalanı kabilelerine geri gönderilmişti. Toplu temizlik ‘Kızılderili Toplu Mezarları’ ile ünlü Kanada’nın Quebec eyaleti, 24 Nisan’ı resmen, ‘Ermeni Soykırımı’nı anma günü olarak kabul etmiştir. 1938 yılının nüfus kayıtları, o dönemde kızılderililer arasındaki ölüm oranının, ‘normal’ Kanada vatandaşlarına göre 25 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. 1854 yılında yapılan tarihin en büyük Kızılderili toplu katliamın üzerindeki esrar perdesi ise devam etmektedir. Quebec’te bulunan toplu mezarların o katliama ait olduğunu öne süren Kızılderililerin bu bölgeye girmesi halen yasaktır. 16 Haziran 1763 tarihinde İngiliz General Amherst, Henry Bouget’e Kızılderili katliamlarının nasıl gittiğini sorduğunda şu ibretli cevabı almıştır: Quebec’in kurucularından Bouget, “İyi gidiyor ancak henüz hepsini temizleyemedik. Dağlara kaçtılar. Ormanlardaki ağaçların hepsi yerlileri korumaya çalışıyor gibi…” Sürek avı düzenlemişler Lord Amherst 16 Temmuz 1763 tarihli mektubunda Kızılderilileri hayvan gibi sürek avı düzenleyerek yok etmekten bahsederek, “Kızılderililere, bu aşağılık ırkı top yekûn İmha etmeye yarayan bütün diğer metotlar kadar iyi olan battaniye ile mikrop bulaştırmayı denemekle çok iyi yaparsınız. Onları, gayet etkili olabilecek sürek avı ile kovalama planınızdan da memnun olmalıydım ama bu şimdilik yeterli köpeğiniz olmadığı için çok uzak görünüyor” diyordu. Hep vahşi gösterildiler Kızılderililer psikolojik harbe de maruz kaldılar. Yetişen gençler kendi kendisinden nefret etsin ve millî bilinç uyanmasın diye, filmlerde Kızılderililer hep vahşi ve kaba gösterilirken, “WASP” beyaz adam medeniyet getiren insan olarak tasvir edildi. Hollywood’un bu çalışmasından başka Kızılderili kızlar etnik pornografik unsur olarak kullanılarak millet bilincinin oluştuğu aile ocağı çökertildi.

21 Eki 2007 … Kızılderili Soykırımı, Nazi Almanyası’nda Yahudilere karşı uygulanan soykırımdan çok daha korkunçtu. Bu soykırım neticesinde bir ırk tamamen …

George Washington ‘un Kızılderililer ile mücadelesi

Amerika’nın, Kızılderililere karşı soykırımında önemli yer almıştır. Tümgeneral John Sullivon’a, 1779 yılında Iroquoilora saldırıp, ‘Yöredeki bütün yerleşim yerleri tamamen harabeye dönene kadar, barış amaçlı hiçbir görüşme önerisini dinlememe’ emri verdi. Sullivan emredildiği gibi yaptı ve ilk raporunda açıkladığı gibi, yerlilerin ‘geçimlerini sağlayan her şeyi yıkıp, yok ettiğini, vahşi hayvanlar gibi avlandığını’ bildirdi. Yapılan vahşet Washington tarafından da onaylanmıştır. Washington 1783’te Şunları söylemiştir; ‘Kızılderililer, Beyazlardan toplu yıkımdan başka bir şey görmeyi hak etmeyen vahşi hayvanlardır. Kurtlardan pek farkı yoktur, en sonunda her ikisi de, biçim olarak farklı olsalar da av hayvanlarıdır.’ Richard Drinnon – Facing West

Başkanlık dönemi

Gilbert Stuart’ın Washington portresi, 1795

1787 yılında, Mayıs ayından Eylül’e kadar Philadelphia’da toplanan Kurucu Meclis’de, Amerikan Devrimi’nin liderleri yetersiz kalan Konfederasyon Maddeleri’ni değiştirmekle görevlendirilmişti. Diger eyaletlerin 54 temsilcisiyle birlikte katılan Washington oybirliğiyle Kurucu Meclis’in başkanı seçildi. Tarafsız kalmaya çaba gösteriyor olmasına rağmen yürütme gücüne ağırlık veren bir anayasanın hazırlanmasında ve onaylanmasında büyük rol oynadı.

Anayasa tartışmalarında ilk defa ikili parti sisteminin özelliklerini içeren siyasi görüşler belirginleşmişti. Başkanlık kurumunun tasarımında, yürütmenin zayıf olmasını savunanlarla güçlü olmasını savunanlar çarpıştılar. Güçlü olmasını savunanlar, kuvvetler ayrımını gerçekleştirebilmek ve yasama gücüne karşı denge oluşturabilmek için başkanın bağımsız olmasını talep ediyorlardı. Kudretli yasama organları olan bazı eyaletlerdeki demokratların seçkin sınıfı korkuttuğu gelişmeler, caydırıcı örnek olarak gösterildi.

13 eyaletin 9’u anayasayı onaylamasından sonra, Konferderasyon Kongresi delegeleri yeni devlet başkanı olarak adı herkesin ağzında dolaşan George Washington’u 30 Nisan 1789’da, ABD tarihinde oybirliğiyle seçilen tek başkan olarak bu göreve seçti. Washington’un seçilmesinin başlıca sebepleri, siyasi ve askeri kazanımlarının yanı sıra partilerüstü tutumuydu

Birinci ABD kongresi Washington’a yılda 25000 Dolar (1789’da büyük bir miktar) maaş ödemeyi kararlaştırdı. Maddi durumu iyi olan Washington, kamunun hizmetinde lider imajina sahip olmasına değer verdiği için, maaş almayı redetti. Washington’un kendine önerilen maaşı redetmesi ile tehlikeli bir durum ortaya çıkmıştı. Başkanlık görevi için, gelire ihtiyacı olmayan, sadece varlıklı kesimlerden adaylar çıkması gelenek olacaktı. Oysa, ABD’nin kurucu üyeleri, gelecekteki başkan adaylarının geniş bir kitleden çıkmalarını istiyorlardı. Bu yüzden, kongrenin ısrarı üzerine, Washington sonunda maaş almaya ikna oldu.

Washington’un resmi 1 ABD dolarının ön yüzünde bulunuyor.

Washington, başkanlık görevini, Avrupa soylularının saray yaşantısına benzetmeden, törenlere ve istihdişama cumhuriyete uygun tarzda yaklaşarak yerine getirdi. Bir çok daha haşmetli yakıştırmalar arasında, ’Mr. President’ (Sayın başkan gibi) olarak hitap edilmesini kendine en uygun olarak görüyordu. Yetenekli insanlardan oluşan kabinesini düzenli halde toplayarak, kabine üyeleriyle tartışarak, ancak son kararı kendi verip uygulayarak, iyi bir yönetici olduğunu gösterdi.

ABD’nin siyasi geleceğinde partilerin kurulmamasını ümit eden Washington’un kendisi de partisizdi. Ancak, kendisine yakın bakan ve danışmanları, zamanla oluşacak siyasi partilerin iskeletini kuran iki gruba bölünmüşlerdi. Ülke ekonomisini güçlendirme amacıyla, o zamanın bakış açısıyla uçuk planları olan Maliye bakanı Alexander Hamilton, merkezci ve eliter Federalist Party’nin temel hatlarını atıyordu. Jeffersonian Republicans’in (Jefferson’cu Cumhuriyetciler) kurucusu İçişleri Bakanı Thomas Jefferson, Hamilton’un planlarına kesinlikle karşıydı. Bu durumda, Washington kendisini Hamilton’a daha yakın görüyordu.

1791 yılında kongrenin, alkollü içeceklere tüketim vergisi uygulamaya başlaması, sınır bölgelerinde, özellikle Pensilvanya’da protestolara sebep oldu. 1794 yılında Washington’un, protestocuların eyalet mahkemesinin karşına çıkartılmaları için talimat vermesiyle, sözkonusu protestolar, tarihe ’Whiskey isyanı’ (Whiskey rebellion) olarak geçerek, geniş çapta ayaklanmalara dönüştü. Gelişmelere karşı önlem almak için Federal ordunun yeterli güce sahip olmaması sebebiyle Washington, 1792 yılında yürürlüğe girmiş bir yasaya dayanarak birçok eyaletten milisler topladı. Valilerin gönderdiği yaklaşık 13000 kişilik bir birliğin başına geçerek isyan halinde bölgelere doğru hareket etti. Olaylar şiddete dönüşmeden yatışmıştı. Federal hükümet yeni anayasa altında, ülke ve vatandaşlar üzerinde otorite sağlamak için ilk defa askeri güç kullanmıştı

Başkanlığın yeni bir kurum olduğunun, attığı her adımın sonraki başkanlar için örnek teşkil edeceğinin bilincindeydi Washington. Başkanlığı milli bütünlüğün sembolü ve halkın Amerikan özelliğini (karakterini) şekillendirmek için alet olarak görüyordu. Başkan iç siyasette denge için çaba gösterdi. Yönettiği kabinesinde her iki büyük parti, Federalistler ve Demokratik-Cumhuriyetçiler aynı oranda temsil edildi.

Fransız Devrimi’ne karşı pasif tutumundan dolayı eleştirilere rağmen, 1792’de üç çekimser oya karşın tekrar oybirliğiyle ikinci bir dönem için başkanlığa seçildi.1792-97 yıllarında sürdürdüğü ikinci başkanlık döneminin 1797’de sona ermesinden sonra bir daha aday olmayacağını açıkladı. Yerine başkan yardımcısı John Adams seçildi. Washington bir süre sonra 1799  ‘da öldü. Masonluğun ABD’deki kurucularından kabul edilir.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir