Yıllardan beri uyarıyoruz:
“Bu gidiş gidiş değil. Plansız, programsız hareket ediyorsunuz… Yanlış yoldasınız…”
Yeni Fabrikalar yapmıyorsunuz ve bir taraftan da var olanları satıyorsunuz. Üretim yok. İş yok. İşsizlik her geçen gün daha da artıyor.
Şeker fabrikalarının altından girip, üstünden çıktınız. Bu yüzden yüzlerce ton pancar heba oldu. Toprak altında kaldı.
Satılan fabrikalardan binlerce işçi, binlerce memur çıkardınız. Peki, bu girişimlerin sonunda ne kazandınız? Sonuç ne? Sonuç sıfır. Sıfıra sıfır, elde var sıfır…
Bu arada bazı şeker fabrikalarının da villalara dönüştürüldüğü ileri sürülüyor.
İşin daha kötü bir yanı var ki üretim azalınca bu kez ülkemiz şeker ithal etmeye başladı. Bu şeker, kanserojen niteliğe sahip, “Nişasta Bazlı Şeker” (NBŞ).
Şeker ithalatının önümüzdeki yıllarda yüzde 50’lere ulaşacağı söyleniyor…
Çünkü NBŞ, ucuz. Ama GDO’lu mısırdan üretilmekte, bu nedenle riskli ve kanser yapıcı…
Bu şeker fabrikalarının satışı, öteki fabrika satışlarının içinden sadece küçük bir örnek…
Sata sata ülkede fabrika bırakmadınız…
Ülkemizin ormanları, kamu malları, yeraltı yerüstü zenginlikleri, madenleri talan edildi, ediliyor. Yağmalanıyor. Bir avuç inşaat sektörü ülkemizde en imtiyazlı tabaka oldu…
Ülkenin kanını iliğini sömürüyorlar.
Çünkü “Yap, işlet, devret” yöntemiyle yapılan köprü, tünel ve otoyolların geçiş ücretlerinin ödenmesi, iktidar tarafından garanti edilmiş durumda…
Vatandaş oradan geçsin, geçmesin, sözleşmede belirtilen yolcu sayısına ulaşılmazsa, köprü, tünel, yol geçişlerinin açığını devlet ödeyecek… Hem de tıkır, tıkır…
Hem de vatandaşın sırtından…
Üstelik araç geçiş garantileri de yüksek tutulmuş. Türk lirasının değer kaybetmesi nedeniyle bu ödeme her geçen yıl biraz daha artıyor.
Geçiş ücretleri halktan vergi, zam olarak geri alınıyor.
Ayrıca bunun yanında bu müteahhitlere milyarlarca lira teşvik kredileri veriliyor… O da halktan tahsil ediliyor.
Gariban halk bu kadar yüke, bu kadar sömürüye nasıl dayanacak, bu konuda iktidar tek laf söylemiyor.
Yatıyor kalkıyor, halkın mutluluğundan, keyfinden, rahat yaşamında söz ediyor…
İnsanlarımızın işsiz, yoksul, aç ve mutsuz olduğunu söyleyenleri de hemen vatan, millet ve iktidar düşmanı olmakla suçluyor, hain ilan ediyor…
Şunu açıkça belirtelim:
Türkiye, geçmişte ekonominin E’sinden anlamayanlar tarafından yönetildi ve hâlâ yönetilmeye de devam ediyor…
Bu nedenle ülkemiz hep karmaşa içinde kaldı. Her geçen gün biraz daha güç kaybetti. Ve sonunda bütçe açık verdi.
Şimdi bütçe tamtakır… İktidar bu açığı kapatabilmek için içeriden ve dışarıdan durmadan yüksek faizle krediler bulmaya çalışıyor.
Ülkeler de ekonomik durumumuzu yakından bildikleri için kendilerini riske atmak, borç vermek istemiyorlar.
Ekonomisi tehlikede olmayan ülkelere kredi vermeyi tercih ediyorlar.
Ülkemize kredi verseler bile yüksek faiz istiyorlar.
Şu anda Türkiye dünyada en yüksek faiz ödeyen ülkeler arasında onuncu sırada…
Yönetimin direksiyonunda bulunan yetkililer zam yaparak, vergileri artırarak ödedikleri bu faizleri halktan çıkarmaya çalışıyorlar.
Bu ekonomik politikaların sonucunda halk her geçen gün biraz daha yoksullaşıyor. Çoluğunun çocuğunun, evinin gıdasını, geçimini çöplerden, Pazar atıklarından sağlamaya çalışıyor.
TÜİK, yani Türkiye İstatistik Kurumunun rakamına göre 2013 yılında kişi başına düşen gelir, 12 bin 519 dolardı.
Bu gelir 2019 yılında 9 bin 42 dolara düştü. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 2013 yılına göre 3477 dolar daha yoksullaştı…
Şu anda ülkemizde 10 milyonu aşan işsiz var…
Yine TÜİK tarafından açıklanan işsizlik oranı 2000 yılında yüzde 6 idi. 2009 krizinde bu sayı yüzde 14’e çıktı. Günümüzde bu rakam çok daha yükseklerde.
İşsizlik, bir toplum için en büyük problemdir. Görüyoruz ki iktidar bu konuda pek çaba sarf etmemekte, sorunu önemsememektedir.
İşsizlik, yoksulluk, açlık bir ülke için en büyük tehdittir. Bu tür insanlar her çeşit suç işlemeye meyilli ve hazırdırlar.
Tekrar uyaralım: Bu gidiş, gidiş değildir. Toplumu daha büyük bir tehlikeler beklemektedir…
Bir yanıt yazın