TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABER

İÇİNDEKİLER: 

MUHAFAZAKARLARIN ÇELİŞKİSİ
ALMANYA UYUM ÜLKESİ OLACAK
“ABD SEÇİMİ ÖRNEK ALINMALI” 
TUTUKSUZ YARGILAMA KARARI VERİLDİ 
REHN’E ELEŞTİRİ: TÜRKİYE’Yİ OYALAMA
AB, ’BOR’U ’ZEHİRLİ MADDE’ SAYDI TÜRKİYE, DTÖ’DE HAK ARAMAYA GİRİŞTİ

 

 

Ahmet KÜLAHÇI

 

26.10.2008

 

MUHAFAZAKARLARIN ÇELİŞKİSİ

 

Alman vatandaşlığına geçen yabancıların sayısı yeni Alman Vatandaşlık Yasası’nın uygulamaya konulduğu 1 Ocak 2000 tarihinden beri sistematik olarak düşmektedir. Merkezi Wiesbaden’de bulunan Federal İstatistik Dairesi’nin verilerine göre 2004 yılında 127 bin 153, 2005’te 117 bin 241, 2006’da 124 bin 566 ve 2007 yılında da 113 bin 30 yabancı Alman vatandaşı oldu. Alman vatandaşlığına geçen Türklerin sayısında ise bu düşüş daha da belirgin. 2004 yılında 44 bin 465 Türk Alman vatandaşlığına geçerken bu rakam 2005 yılında 32 bin 661’e, 2006’da 33 bin 338’e ve 2007 yılında da 28 bin 861’e düştü. İşte bu düşüşü engellemek için Alman hükümeti kısa bir süre önce yeni bir kampanya başlattı.

Federal Hükümetin Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer, yeni kampanyayla neyi hedeflediklerini şu sözleriyle dile getirdi: Ben yıllardır ülkemizde yaşayan ve çalışan, burada kendilerine bir gelecek perspektifi hazırlayan çok sayıda yabancının vatandaşlık için önemli adımı atmasını arzu ediyorum.

Almanya’da yaşayan göçmenlerin çok büyük bir bölümünün burada kalıcı olduğu artık apaçık ortadadır. Burada yaşayan insanların Alman vatandaşlığını elde edip tüm vatandaşlık haklarından yararlanmalarının ve vatandaşlık görevlerini yerine getirmelerinin ‘iki taraf’ için de yararlı olacağı konusunda da görüş ayrılığı yoktur. Ancak özellikle birinci ve ikinci nesil göçmenler çeşitli nedenlerle kendi vatandaşlıklarını bırakmak istememektedir. İşte bu insanların ‘buralı’ olmaları gerçekten isteniyorsa, Almanya ‘çifte vatandaşlık’ kapısını daha da açmalıdır. Çünkü Alman yasalarına göre ‘çifte vatandaşlık’ mümkündür. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri vatandaşları başta olmak üzere ‘imtiyazlı ülkelerden’ gelenler ile İran, Fas gibi vatandaşlarını vatandaşlıktan atmayan ülkelerden gelenlere ‘çifte vatandaşlık’ hakkı verilmektedir. Tam olarak bilinmese de, Almanya’da 7 milyonun üzerinde kişinin ‘çifte vatandaş’ statüsüne sahip olduğundan hareket edilmektedir. Böyle olduğu halde, Almanya’da muhafazakar kanat olarak bilinen Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) en fazla Türk kökenlileri etkileyen ‘opsiyon model’de bile ‘tek vatandaşlık’ta ısrar etmektedir.

1 Ocak 2000 tarihinden önce Almanya’da yaşayan ve 9 yaşın altında olup da sonradan Alman vatandaşlığına geçenler ile bu tarihten itibaren doğan ve doğuştan Alman vatandaşlığını da kazanan göçmen kökenli gençlerin 18-23 yaş arasında ‘tek vatandaşlık’ta karar kılmalarını içeren ‘opsiyon modeli’nin değiştirilmesi için Bremen ve Berlin Eyaletleri’nin verdiği yasa tasarısı değişikliğini CDU/CSU ağırlıklı Eyaletler Meclisi geçen haftaki oturumunda görüşmeye değer bile bulmamıştır.Yani Almanya’da muhafazakar kanat ‘çifte vatandaşlık’ kapısını aralamamakta direnmektedir. CDU’lu Devlet Bakanı Maria Böhmer’in Alman vatandaşlığı kampanyası tabii önemlidir. Ama ‘çifte vatandaşlık’ imkanı sağlanmadığı sürece göçmen kökenlilerin Alman vatandaşlığına ‘koşarak’ geçmeyeceği bal gibi bilinmektedir. İşte bu yüzden Devlet Bakanı Böhmer’in kampanyası ile muhafazakar kanadın tutumu tam bir çelişki oluşturmaktadır. Bu gidişle bizce Sayın Böhmer’in CDU/CSU’da sorumluluk taşıyanların akıllarının başlarına gelmesi için de bir kampanya başlatması gerekecek…

Hem de zaman kaybetmeden…

 

***

 

Süleyman SELÇUK- Murat TOSUN- Ali VARLI/BERLIN | 06.11.2008

 

ALMANYA UYUM ÜLKESİ OLACAK

 

Berlin’de düzenlenen “3. Uyum Zirvesi”nde, şimdiye kadarki gelişmelerin bir bilançosu çıkarılırken, ileriye dönük hedefler de belirlendi. 20’yi aşkın Türk temsilcinin katıldığı zirveyi yöneten Başbakan Merkel, “Almanya’yı ‘uyum ülkesi’ haline getirilmeye kararlıyız” dedi.  

 

Alman Başbakan Angela Merkel dün Berlin’de Almanya’da yaşayan göçmen kökenliler ile ekonomik, politik, işveren, sendika ve sanat çevrelerinden 150’ye yakın temsilcinin katılımıyla düzenlenen 3. Uyum Zirvesi’nde, Almanya’yı bir ‘uyum ülkesi’ haline getirmekte kararlı olduklarını söyledi.

“Bunun için gereken her türlü önlemi almayı sürdüreceğiz. Hedefimiz uyumu katılımla sonuçlandırmak” diyen Başbakan Merkel’in başkanlığında toplanan zirvede Ulusal Uyum Planı çerçevesinde üstlenilen sorumluluklar ve bulunulan vaatler yeniden gözden geçirilirken, şu ana kadar gerçekleştirilen projelerin bir değerlendirmesi de yapıldı.

Toplumsal katılım

Zirveden sonra Federal Çalışma Bakanı Olaf Scholz, Saksonya Eyalet Başbakanı Stanislaw Tillich, Federal Hükümetin Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer, Vietnam Kökenli Göçmen Dernekleri Birliği Başkanı Phong Kollath ve Göçmen Örgütler Federal Çalışma Birliği Başkanı Mehmet Tanrıverdi ile ortaklaşa basın toplantısı düzenleyen Başbakan Merkel, hedefinin artık buralı olan göçmen insanlara her alanda şans eşitliği sağlamak olduğunu belirterek, ‘Hedef uyumu katılımla sonuçlandırmaktır’ dedi.

Başvuruları alıyoruz

Basın toplantısında Hürriyet Berlin temsilcisi Ahmet Külahçı’nın ‘ABD’de göçmen kökenli bir başkan seçildi. Almanya’da da göçmen kökenli birinin ne zaman başbakanlık koltuğuna oturur” sorusuna Çalışma Bakanı Olaf Scholz, ‘Bugünden itibaren başvurular kabul edilecek’ diye şaka yollu bir yanıt verirken, Başbakan Merkel de şunları söyledi:

‘Biz demokratik bir ülkeyiz. Bu nedenle doğal olarak bütün tarihi kökenlere sahip adayları kabul edebiliriz. Ama siz doğru bir şey söylediniz. Bugün biz çeşitli politik parti mensubu milletvekillerinin ilginç tebliğler duyduk.

Topluma katkıda bulunan farklı kökenden temsilci sayısı azdır. Özellikle bizim partimizde bu alanda eksikliklerimiz var. Bu ilk adımdır. Öte yandan var olan tüm sorunlara rağmen ülkemizde eşit haklarda ulaşılan noktadan biraz gurur duyuyoruz. Dün ABD’deki başkan seçimlerinden çok sevinç duydum. Ben de sevindim. Şahane bir atmosfer vardı.”

Uyum Konseyi

Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Eyaleti Göç ve Uyum Bakanı Armin Laschet, bu yıl 3’üncüsü yapılan Uyum Zirvesi’nin çok önemli ve olumlu bir sinyal niteliği taşıdığına dikkat çekti. Laschet, Fransa’daki ‘Haut Conseil a l’Integration’ örneğinde olduğu gibi, belirli aralıklarla sistematik olarak biraraya gelecek bir ‘Federal Uyum Konseyi’ oluşturulmasını önerdi.

Fransa’daki bu konseyin yıllardır başarılı uyum çalışmaları yaptığını hatırlatan Laschet, 15-20 kişiden oluşacak bu konseyde Uyum Zirvesi’ne katılanların görev alabileceğini söyledi.

Uyum alanındaki gelişmelerle ilgili belirli dönemlerde bir rapor hazırlanmasını da gündeme getiren Laschet, bağımsız bir kurum tarafından hazırlanacak bu rapor ışığında yeni politikalar üretilebileceğini belirterek kısa bir süre önce oluşturulan Uyum ve Göç Uzmanları Konseyi Başkanı Prof. Klaus Bade’nin bu görevi üstlenebileceğine de işaret etti.

Kimler katıldı

3. Uyum Zirvesi’ne ve zirve öncesi Federal Hükümetin Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer’le yapılan değerlendirme toplantısına, aralarında Doğan Media International Genel Müdürü Sevda Boduroğlu’nun da bulunduğu 20’nin üzerinde Türk temsilci katıldı.

Kerim Arpad, Yasemin Akkuş, Yasin Akkuş, Bekir Alboğa (DİTİB), Berrin Alpbek (FÖDET), Zeynep Balazümbül (Deukisch), Dr. Yaşar Bilgin (Türk-Alman Sağlık Vakfı), Kadir İlhan, Prof. Recep Keskin (ATIAD), Gül Keskinler (Alman Futbol Federasyonu), Kenan Kolat (TGD), Kenan Kubilay, Kenan Küçük, Mehmet Kılıç, Aygül Özkan, Kemal Şahin, Ramazan Salman, Nihat Sorgeç, Mehmet Tanrıverdi, Ali Ertan Toprak (AABF), Saadettin Tüzün (TD Platformu), Hüseyin Yılmaz (TUH) zirvede Türk ve Türk kökenli göçmenleri temsil etti.

İlerleme raporu

Önceki gün Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan Ulusal Uyum Planı’yla ilgili ‘İlerleme Raporu’nda hükümetin hayata geçirilen taahhütnameleri şu şekilde sıralandı:

a)Uyum kursları:
– Uyum kursları belirli hedef gruba yönelik 900 saate çıkartıldı.
– Uyum kursu bitirme sınavına katılanların oranı arttı. Dil kursu bölümünde hedefe ulaşamayanlar için 300 saatlik ek kurs konuldu.

b)Eğitim, meslek eğitimi ve iş piyasası:
– Hükümet, göçmenlerin eğitimdeki başarı seviyelerini yükseltmek amacıyla yatırımlar yaptı.
– Çocukların küçük yaşta yuvaya gönderilmesi için adımlar atıldı.
– Tam gün okullar için hazırlanan ve 4 milyar Euro’luk programın süresi uzatıldı.

c)Kadınlar ve kızlar
– Federal Hükümet zorla evliliklerin önüne geçebilmek ve kurbanlara yardımcı olabilmek için bu konudaki istitistik durumu iyileştirmek için girişimde bulundu.

d)Yerel düzeyde uyum
– ‘Sosyal şehir’ projesi, mağdur durumdaki semtlerin daha iyi ikamet ve yaşam şartlarına kavuşabilmesi için önemli bir çıkış noktasıdır.
– Ülke genelinde 500’den fazla semtteki 320’ye yakın dernek destekleniyor.

e)Kültürel Entegrasyon
– Hükümete bağlı Kültür Vakfı, kültürlerarası diyaloğu önemli bir görev olarak ele alıyor.  

f)Sporla Uyum
– Hükümet, spordaki uyum potansiyelinin öneminin bilincindedir.
– Hükümet 1989’dan bu yana Sporla Uyum Programını desteklemektedir. Ülke genelinde, göçmenlere hitap eden 500’den fazla spor derneğinde çoğulcu spor faaliyetleri yapılmaktadır.

g)Medya ile uyum
– Hükümet, eyaletler ve kamu ve özel medya temsilcileriyle, uyumun  medya aracılığıyla yayılabileceği konusunda hemfikirdir.

h)Vatandaşın angajmanıyla uyum
2007 yılında hayata geçirilen ‘Sivil Angaje-birlikte, birbirimiz için’ adlı inisiyatifle, göçmenlerin angaje olması güçlendirilmiştir.   

***

 

 

“ABD SEÇİMİ ÖRNEK ALINMALI”

Baha Güngör, Murat Çelikkafa / DW Türkçe Servisi | 05.11.08

 

Amerikan başkanlık seçimlerini değerlendiren Deutsche Welle Türkçe Yayınlar Sorumlusu Baha Güngör, Almanya’da da göçmen kökenlilerin devletin üst pozisyonlarında görev almasının vaktinin geldiğini söyledi.

Deutsche Welle Türkçe Servisi editörlerinden Murat Çelikkafa’nın sorularını yanıtlayan Baha Güngör, Barack Obama’nın ABD’nin 44. başkanı seçilmesinin Almanya açısından da bir örnek teşkil ettiğini söyledi. Merthin Luther King’in ‘I have a dream/ benim bir düşüm var’ sözüne atıfta bulunan Güngör, ‘benim de böyle bir rüyam var.

Almanya’da ve Avrupa’da da gerçekten siyah tenli olsun, esmer tenli olsun, sapsarı olsun, Türk olsun, Arap olsun, bir gün gerçekten yabancı kökenli, kültürel kökleri başka kıtalarda, başka ülkelerde olan birisinin gerçekten böylesine yüksek bir göreve getirilmesi’ dedi.

Kendisinin belki de bu “rüya”yı yaşayamayacağını kaydederek Almanya’daki mevcut yükselme olanaklarını eleştiren Baha Güngör, gelecek için umutlu konuştu. Güngör şöyle devam etti: ‘tanıdığım bütün genç gazeteci ve genç iş adamları arkadaşlar, yabancı kökenli olanlar arasından günün birinde böylesi yüksek bir göreve de talip olabilecek kalitede bir insanin çıkacağından çok eminim.’

Biz de başarabiliriz’

Barack Obama’nın seçim sloganı olarak kullandığı ‘evet, başarabiliriz’ sözünün Almanya’da yaşayan gençler için de yol gösterici olması gerektiğine değinen Güngör, gençlere duyduğu güveni şu sözlerle dile getirdi: ‘Bunu mutlaka başarabilecektir bu gençler. Amerika’daki seçime bakın. Amerika’da birçok değişik gruplar bir anda bir kişinin arkasında toplandı ve muhafazakârlar dahi bu seçimi kazanan Barack Obama´nın arkasında durabildi. Bizim de bunu yapmamız lazım, Almanya’da da Avrupa’da da.’

Göçmenler de Almanlarla aynı görevlere gelebilmeli’

Almanya’da da böylesi bir işbirliğinin mümkün olduğunu kaydeden Güngör, kendi düşünün de etnik köken ya da inanç ayrımı gözetmeksizin yetenekli göçmenlerin desteklenmesi olduğunu söyledi. Güngör, ‘yabancı kökenli birisinin arkasında sadece o kökenden gelenler değil, Alman olsun, sosyal demokrat olsun, liberal olsun, sağcı olsun, solcu olsun onlarında durmalarını düşlüyorum, çünkü gerçekten Almanya artık bir göç ülkesi.

Bunu artık Almanlar da yavaş yavaş, zorla da olsa, kabul etmeye başladılar ve göç ülkesinin gereksimi de göçmen kökenli insanların bir Almandan farksız olarak, aynı şekilde, aynı görevleri, aynı katlarda aynı odaları paylaşmalarıdır benim istediğim’ şeklinde konuştu.

Dileğimiz Cem Özdemirlerin çoğalması’

Aynı dileklere katıldığını ifade eden Deutsche Welle Türkçe Servisi Editörü Murat Çelikkafa, Almanya’da Yeşiller Partisinin eş başkanlığı için adı geçen Cem Özdemir örneğini verdi ve ‘ Cem Özdemir Avrupa Parlamentosu’nun şu anda Yeşiller milletvekili olarak görev yapan politikacısı.

Cem Özdemir, son anda, çok büyük bir sürpriz yaşanmazsa, Almanya’da Yeşiller Partisi’nin eş başkanı olacak. Ona tabii ki başarılar diliyoruz bu görevinde. Ama bir dileğimiz daha var: Cem Özdemirlerin çoğalması, değişimi isteyen değişimi başarabilecek insanların, göçmen kökenli insanların çoğalması’ dedi.

 

***

 

TUTUKSUZ YARGILAMA KARARI VERİLDİ

06.11.08

 

Finlandiya’da mahkeme, geçen ay Türk büyükelçiliğinin kundaklanması olayına karışan 5 sanığın tutuksuz yargılanmasına karar verdi.

Başkent Helsinki Emniyet Müdürlüğü müfettişlerinden Markku Stenberg, “polisin mahkemeden yaşları 16 ile 20 arasında değişen 5 Türk vatandaşının eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmeleri nedeniyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasını istediğini” belirtti.

Polisin, soruşturma raporunu yaklaşık bir ay içinde savcıya teslim edebileceğini kaydeden Stenberg, bu kişilerin mahkemeye çağrıldıklarında ceza almalarının beklendiğini söyledi. Finlandiya’nın başkenti Helsinki’deki Türk Büyükelçiliği 21 Ekim sabahı kundaklanmış, olay sırasında dumandan etkilenen büyükelçilik görevlisi tedavi altına alınmış, Finlandiya Dışişleri Bakanı Alexander Stubb, Büyükelçiliğin kundaklanmasını kınamıştı.

 

***

 

BRÜKSEL(ANKA) ? | 06.11.2008

 

REHN’E ELEŞTİRİ: TÜRKİYE’Yİ OYALAMA

 

Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu’nda Türkiye raporu görüşülürken Lüksemburglu parlamenter Bettel, Olli Rehn’e “Türkiye AB süreci benim yaşımı da geçti. AB devamlı Türkiye’yi oyalayacak bir şeyler buluyor. Türkiye’ye niçin Hırvatistan gibi raporunuzda tam üyelik tarihi vermiyorsunuz?” diyerek tepki gösterdi.  

 

Avrupa Birliği’nin, Hırvatistan’a verdiği ‘üyelik tarihi”ni  Türkiye’den esirgemesine, Avrupa Parlamentosu üyelerinden de tepki geldi. Avrupa Parlamentosu milletvillerinden Xavier Bettel (soldaki resim), Avrupa Komisyonu Üyesi Olli Rehn’e ‘Türkiye AB süreci benim yaşımı da geçti. AB devamlı Türkiye’yi oyalayacak bir şeyler buluyor. Türkiye’ye niçin Hırvatistan gibi raporunuzda tam üyelik tarihi vermiyorsunuz?” diyerek tepki gösterdi.

ABHaber’e göre, AP Dış İlişkiler Komisyonu’nda AB’nin genişleme çalışmalarıyla ilgili bilgi veren Avrupa Komisyonu Üyesi Olli Rehn, Türkiye’yle ilgili ilginç sorulara muhatap oldu.

Avrupa Komisyonu’nun 2008 ilerleme raporlarını açıklamasının ardından AP’ye bilgi vermek üzere Dış İlişkiler Komisyonu’nda düzenlenen toplantıya katılan Olli Rehn, burada Lüksemburg’lu milletvekili Xavier Bettel’in Türkiye ile ilgili tepkisel sorusu ile da karşıladı.

Xavier Bettel Rehn’e, ‘Türkiye AB süreci benim yaşımı da geçti. AB devamlı Türkiye’yi oyalayacak bir şeyler buluyor.AB Türkiye’yi istiyor mu istemiyor mu? Türkiye’ye niçin Hırvatistan gibi raporunuzda tam üyelik tarihi vermiyorsunuz” sorusunu yöneltti.

Olli Rehn ise, Türkiye ile müzakerelerin tam üyelik hedefiyle yapıldığına dikkati çekerek,Türkiye’nin AB için önemine dikkati çekti.

 

***

 

AB, ’BOR’U ’ZEHİRLİ MADDE’ SAYDI TÜRKİYE, DTÖ’DE HAK ARAMAYA GİRİŞTİ

 

Avrupa Birliği (AB), Türkiye’nin itirazlarına rağmen bor madenini ’üremeye olumsuz etkili toksik (zehirli) madde’ listesine aldı. Karar, Türkiye’nin AB’ye bor ve bor türevleri ihracatının yüzde 70’ini olumsuz etkileyecek. Türkiye, AB’nin aldığı bu karar üzerine tarihinde ilk kez Dünya Ticaret Örgütü’nde (DTÖ) dava açmaya hazırlanıyor.

AVRUPA

Birliği (AB), dünya bor rezervlerinin yüzde 70’inden fazlasına sahip olan Türkiye’nin itirazlarına rağmen, boru “üremeye olumsuz etkili toksik (zehirli) madde” listesine aldı. Türkiye, AB’ye bor ihracatının yüzde 70’ini olumsuz etkileyecek kararla ilgili Dünya Ticaret Örgütü’nde (DTÖ) dava açmaya hazırlanıyor. Daha önce 2 kez DTÖ yaptırımlarına maruz kalan Türkiye, ilk kez DTÖ’ye şikayette bulunurken, bunun AB aleyhine olması da ayrıca önem taşıyor. AB’nin söz konusu kararı nedeniyle, Türkiye’nin AB dışındaki ülkelere ihracatının olumsuz etkilenebileceği belirtiliyor.

İtirazlar yetmedi

AB Komisyonu, 2000 yılında, boru söz AB Komisyonu direktifleri kapsamında incelemeye aldı. Teknik İlerleme Komitesi, 16 Şubat 2007’de, borik asit ve sodyum boratların, “üremeye olumsuz etkili toksik madde” olarak sınıflandırılmasını öngören bir tavsiye kararı kabul etti. Komisyon çalışmalarını sürekli takip eden Türkiye, bor konusundaki hassasiyetini, hem Gümrük Birliği Ortak Komitesi’ne hem de ikili görüşmelerinde sürekli iletti. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ile Çevre ve Orman ile Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanları da AB Komisyonu’nun ilgili komiserlerine muhatap mektuplar yazdı. Ancak söz konusu girişimler tavsiye kararının alınmasını engellemezken, AB, söz konusu tavsiye kararını, DTÖ Ticarette Teknik Engeller Anlaşması’ndan kaynaklanan yükümlülükleri çerçevesinde, 4 Mayıs 2007’de ilgili komiteye bildirdi.

7 ülke yanımızda

Alınan bildirim üzerine DTM koordinasyonunda Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Eti Maden İşletmeleri ile ilgili diğer kurum ve kuruluşların katılımı ile toplantılar yapılarak, bundan sonra Türkiye’nin izleyeceği yol ve yöntemler tartışıldı. Toplantılarda, DTÖ üyelerinin bilgi ve yorumuna sunulan taslak direktife ilişkin “Türkiye’nin Yorumu”nun oluşturularak AB Komisyonu’na iletilmesi, ayrıca DTÖ Ticarette Teknik Engeller Komitesi’nde “Önemli Ticari Sorunlar” başlığı altında gündeme getirilmesi kararlaştırıldı. Türkiye, Komite’nin geçen yıl temmuz ve kasım, bu yıl mart aylarında yapılan toplantılarında, sınıflandırma kararına ilişkin itiraz ve çekincelerini defalarca vurguladı. Türkiye’nin yanı sıra, ABD, Malezya, Avustralya, Arjantin, Şili, Japonya ve Çin

de sınıflandırma aleyhinde görüş bildirdi.

15 Eylül’de açıklandı

AB’ye işbirliği teklifinde de bulunan Türkiye, bu yıl Şubat’ta AB Komisyonu ile yaptığı teknik toplantıda, sınıflandırma kararının kabul edilmesi halinde, konuyu DTÖ Anlaşmazlıkların Halli Organı’na götürmekte kararlı olduğunu kesin bir dille ifade etti. Türkiye’nin işbirliği tekliflerine olumlu yaklaşmayan AB komisyonu, “üremeye olumsuz etkili toksik madde” olduğu gerekçesiyle 2 sayılı listede yer almasına ilişkin direktifi, 9 Haziran 2008’de kabul etti. AB’nin söz konusu kararı, 15 Eylül’de Topluluk Resmi Gazetesi’nde, 20 gün sonra yürürlükte olmak üzere yayımlandı.

Türkiye: Kararın bilimsel dayanağı yok

TÜRKİYE, AB’nin kararını, “bilimsel temellere dayanmadığı ve ticarette teknik engel oluşturmaya yönelik olduğu” gerekçesi ile DTÖ nezdinde dava etmeye hazırlanıyor. Bir avukatlık firması ile anlaşmalar tamamlanmak üzere. AB’nin bu kararı alırken, fareler üzerinde yapılan deneylere dayandığı, farelere doğrudan bor enjekte edildiği belirtilirken, borun doğrudan tüketime sunulan bir madde olmadığına dikkat çekiliyor. Yoğun olarak deterjan, cam, seramik gibi sektörlerde, az miktarda da enerji sektöründe kullanılan ve kullanım alanları giderek genişleyen borun, söz konusu ürünler aracılığı ile insana bulaşmasının mümkün olmadığı vurgulanırken, AB’nin, “üye ülkelerde üretilmediği için” söz konusu sınıflandırmayı çok rahatlıkla yapabildiği kaydedildi.

Bor nedir

PERİYODİK tabloda B simgesiyle gösterilen, atom numarası 5, atom ağırlığı 10.81, yoğunluğu 2.84 gr/cm3, ergime noktası 2300 derece ve kaynama noktası 2550 derece olan, metalle ametal arası yarı iletken özelliklere sahip bir elementtir. Genellikle doğada başka elementlerle bileşikler halinde bulunur. Tabiatta yaklaşık 230 çeşit bor minerali var.

Borlu ürünün üzerine kurukafa işareti koyulacak

AB’nin kararı nedeniyle, bor ihracat pazarının yüzde 50 olumsuz etkilenmesi ve en az yıllık 50 milyon dolar ihracatta kayıp yaşanmasının söz konusu olduğu belirtilirken, AB’nin kararının “ikincil ve psikolojik etkilerinin” daha fazla olacağına işaret ediliyor. Buna göre, ülkelerin AB direktifini ulusal mevzuatlarına yansıtmasına bağlı olarak bu etkiler görülecek. Direktif uyarınca, bor ve türevleri, içeriğinde yüzde 5.5’ten fazla bor ve türevleri bulunan ürünlerin ihracatında ambalajın üzerinde “üreme sağlığı üzerinde etkili toksik madde” ibaresi, kurukafa ve çapraz kemik işaretleri, belli semboller bulunacak. Ayrıca, kozmetik gibi ürünlerde de içeriğinde yüzde 5.5’ten fazla bor türevi kullanımı yasaklanıyor. Uzmanlar, bu işaretleri koymanın ilk aşamada ihracatı doğrudan olumsuz etkilemese bile, tüketici tercihlerini olumsuz etkileyebileceğine dikkat çekiliyor. Bu işaretler nedeniyle tüketicilerin, içinde bor ve türevleri bulunan ürünleri almaktan imtina edebileceğini, bunun da sanayicilerin tercihini, dolayısıyla da Türkiye’nin ihracatını olumsuz etkileyebileceğini anlatan yetkililer, AB’nin özellikle çevre ve insan sağlığı konusunda aldığı kararların diğer ülkeler tarafından da örnek alındığını belirterek, söz konusu kararın etkisinin çok daha geniş çaplı olacağını vurguladılar. Türkiye’nin bor ve türevleri ihraç ettiği ülkeler, AB’nin çekinceleri nedeniyle, AB’ye ihracatlarının olumsuz etkilenmemesi nedeniyle, bu ürünleri kullanmaktan vazgeçebilecek.

Dünya rezervinin yüzde 72’si Türkiye’de

Dünyada 4 milyar ton bor rezervi var, bunun yüzde 72’si Türkiye’de. Ama Türkiye dahil yıllık tüketim 4 milyon ton. Bor kimyasallarının yüzde 95’i cam, seramik ve deterjan sektörüne satılıyor. Bu yıl, 500-600 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmesi beklenen bor ihracatının 130-140 milyon doları AB’ye yönelik olacak.

Bor madeni nerelerde kullanılıyor

Piyade tüfeği, tabanca, top, tank üretiminde.

Zırhlı araçların zırhlarını güçlendirici seramik plaklarda.

BNCT kanser tedavisinde.

ABD

ordusu tarafından kullanılan hayalet uçaklarda.

Kobra helikopterlerinin koltuklarında.

Plastiklerde ve sanayi elyafı üretiminde.

Nükleer enerji santrallerinde.

Roket yakıtlarında.

Otomobil yakıtı olarak.

Bazı kozmetik ürünlerinde.

Türkiye ilk kez DTÖ’de ’şikáyetçi’

AVRUPA Birliği’nin (AB), aldığı bor madenini sınıflandırma kararı ile “Türkiye’nin ticaretini gereksiz ve orantısız kısıtlaması” nedeniyle, ticari menfaatlerin korunması için Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) Anlaşmazlıkların Halli Organlarına başvurulmasına karar verildi. Böylece şimdiye kadar geçmişte ktoplam 2 kez DTÖ yaptırımlarına maruz kalan Türkiye, ilk kez DTÖ’ye şikayette bulunmuş olacak. bu başvurunun, tam üyeliği hedeflediği AB aleyhine olması da ayrıca önem taşıyor. Türkiye, daha önce, pirinçteki ithalat uygulamaları nedeniyle Avrupa Birliği tarafından, gümrük birliğindeki tekstil kotalarını paylaşması nedeniyle de Hindistan tarafından DTÖ’ye şikayet edilmişti. DTÖ’ye yapılan şikayet başvurusundan sonra, ilk önce uzlaşma yöntemi deneniyor. Görüşmeler sonunda bir uzlaşma olmazsa, panel kuruluyor ve panel sonunda karar veriliyor.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir