SEÇİM GÜVENLİĞİ VE ABD’NİN SORUMLULUĞU

 
Modern zaman; ABD’nin, II.Dünya Savaşı’ndan sonra aşama aşama, “Özgür Enformasyon Akışı”, “Özgür ve Dengeli Enformasyon Akışı” ardından, küreselleşme süreci ile belirginlik kazanan alternatif nitelikli “Karşı-Akışlar” sürecini geliştirdiği ve bu oluşum üzerinden “Kültürel Emperyalizm” kavramına dayalı “Enformasyonel  Emperyalizm”i inşa ettiği şu yaşanan günleri ifade ediyor.
 
*
Enformasyon derlenmiş bilgi parçasıdır, bugün dünyanın her yerinden insanlar faydaları ve mutlulukları için bilgi teknolojilerini istiyor.
Yazık ki, modern zamanda “Karşı-Akışlar” sürecinde Türkiye, tek yönlü enformasyonel akışın sahibidir.
Bu uluslararası enformasyonel dünyasının “kiminin sattığı, kiminin ise alıp-baktığı” bir dünya olduğunu gösteriyor.
Bilgi teknolojilerini elinde bulunduran güç önce sömürüyor, kontrol ediyor, baskı kuruyor, sonra karşılığını arz ediyor…
 
*
Nitekim üst düzey enformasyonel gücüyle ABD, askeri gücünü yedekte tutuyor.
Öyleki, ABD Askeri Stratejisini bir önceki Genelkurmay Başkanı M.Dempsey ” Askeri stratejimizin özeti, nerede ve ne zaman olursa olsun küresel olaylara karşılık verme yeteneği düşmanlarla savaşıp savaşmamaya değil, bunun nasıl yapılacağı ile ilgilidir”  ifadesiyle tanımlıyor.
Şimdi yaşanan “Karşı -Akışlar” sürecinde, ABD lideri olduğu  tek küresel  sisteminin bölgesel pazarlarla çeşitlenerek yıkılmamasına çaba gösteriyor…
 
*
Bu çerçevede 7 Haziran’da genel seçimlerine gidilirken, herkes “Seçim Güvenliğinden” söz ediyor.
 
*
Ama Türkiye enformasyonel dünyanın satanı değil, alıp-bakan tarafındadır.
O yüzden Türkiye seçim güvenliği denildiğinde, temel olarak eşit oy ilkesini korumak, seçmenin baskıya maruz kalmasını engellemek ve oy sayımının gerçekleşmesi için gerekli olan önlemleri almak,
Ya da nüfus idareleri tarafından seçmen listelerinin düzenlenmesinden, sonuçların YSK’nın kullandığı SEÇSİS adlı programa aktarılması noktasına kadar olan süreci algılıyor ve bu süreçle ilgili gerekli her tertibatı alıyor.
 
*
Ne ki, SEÇSİS sistemine yüklenen seçim sonuçlarının eş zamanlı olarak siyasi partilerin genel merkezlerinde görüntülenmesi ve Adalet Bakanlığının UYAP sisteminde yayımlanması süreci enformasyonel dünyada “Satan’ın” hükmünün geçtiği evredir ki, bu bambaşka bir işlemdir. 
 
*
“Satan ” ABD sorumlu olduğu enformasyonel emperyalizmidir. 
ABD İslam coğrafyasında kalıcı, radikal dönüşümler için verdiği savaşımda Türkiye’deki varlığını, bir kısım halkın kanaatleri veya hükümetlerle değişmeyecek denli köklü ilişkiler ve bağlantılar üzerinden geliştirmiştir.
Devletin en üst yönetimi, özellikle askerle oluşturduğu yakınlığını egemenliğine güvence olarak değerlendiriyor.
Teminen, Türkiye’nin egemenliğini  iç içe aşamalarla el değiştirtmiş, Türkiye ruhunu kaybetmiş sıradan bir ülke oluvermiştir…
O yüzden 7 Haziran Seçim Güvenliği, Türkiye’den ziyade ABD enformasyonel emperyalizmini ilgilendiriyor…
 
*
Çünkü ABD ulus devlet kurumuyla sahip olunan toprak parçasının ötesinde insanların ve toplumsal yapının da yönetilmesi, refah ve gelişime ortak edilmesini istiyor.
Bu anlamda yeni sömürgeciliğini insandan geliştirip tüm dünyaya işliyor, yeni hayat tarzını ulus devletlerin ötesinde dizayn ediyor.
O yüzden ulus-devletler vaad ettikleri ulusal homojenliği farklı etnik, dini kökenlerden gelen insanları bir arada yaşatma sorunu olarak çözmeye çalışıyor…
İşte Büyük Ortadoğu, Arap Baharı derken,şimdilerde  Ortadoğu Suudi liderliğinde Sünni ve İran liderliğinde Şii eksen arasında pay edilmeye-yazıyor.
 
*
O halde 7 Haziran’la birlikte;
Birincisi, Sünni ve Şii eksen yanında Recep Tayyip Erdoğan ve bir süre öncesine kadar Fethullah Gülen liderliğinde Türkiye’den İslam coğrafyasında vizyona konan, barışın ve adaletin dini inanışlar üzerinde inşa edilmesine dayanan ve sadece ekonomi değil, siyasal, kültürel ve sosyal boyutlarında bütün etnik yapıları da İslam Birliği potasında algılayan “Siyasal İslamcılık” a yer yoktur ve müellifleri tasfiye edilecektir.
Türkiye farklı etnik, dini kökenlerden gelen insanları bir arada yaşatmak için normalleşme sürecine girerken,
Mısır örneği doğrultusunda yeni anayasada “laiklik”;
Bir yanda toplumsal hayatın, siyaset ve kültürün bir bölümünde tarikatlar, cemaatler ve dini kurumlara serbestlik veren,
Öte yanda, devletin bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutması bileşkesinde  “Muhafazakâr Liberalizm”e  uyum sağlayacak bir doğrultuda gelişecektir.
Öyleyse Türk usulü “Başkanlık Sistemi “öngörerek parlamenter rejimi iskata yönelen Erdoğan, sadece tasfiye edileceği günü bekleyen bir konumda  olacaktır ama AKP “Küresel istikrar,büyüme ve güvenlik ” için yine tek başına iktidara yönlendiriliyor.
 
*
İkincisi; farklı ideoloji, görüş ve inançta Kürtlerin demokratikleşme perspektifi ve kurumsal kimlikleri esasında birlik ve dirliklerini teminen siyasal nicelik ve niteliklerini kazanma talebi çerçevesinde oluşturulan algı, HDP’ye işaret ediyor.
Parlamento dışına düşmüş HDP’nin, Kürt sorununun çözümünde muhatap olamayacağı, AKP’nin çözüm sürecini tek başına yürüteceği, ne Öcalan’ın ne de Kürtlerin politik ve toplumsal taleplerine yönelik ciddi bir adım atmasına gerek kalmayacağı işleniyor.
Bütün bunlar Kürt sorunun çözümünde askeri politikaların yeniden çok daha güçlü bir şekilde  yaşama geçirilmesi alternatifiyle pompalanıyor. 
Pek çok seçim anketi HDP’nin barajı aşamayacağını gösteriyor ama HDP’nin bu noktada doğrudan doğruya çözüm sürecini izleyen ve Türkiye’yi farklılaştıracak Enformasyonel Emperyalizm’in odağından yeterli payını alacağı anlaşılıyor…
 
*
Üçüncüsü, YCHP cumhuriyetin kuruluş  ideolojisinde yer alan  Türk milletinin hiç bir soy, din, mezhep, konum  ayrımcılığını içermediği için devrimci, milliyetçi, lâik, cumhuriyetçi, devletçi, halkçı  olan ve bu yüzden bağımsızlıkçı, antiemperyalist ve çağdaş  karakterini tasfiye etmiştir. 
YCHP’nin sosyal demokrat, cemaatçi, liberal ve  Mustafa Timisi’nin eski Birlik Partisi karması  AKP’nin oluşturduğu merkezin diğer kutbu haline gelmek gibi silik bir misyondadır.
Cumhuriyet’in yok edilen niteliklerine sahip olmak mücadelesi vermek yerine bölüşüm tartışması, sınıfsal sorunlar, kişi hak ve özgürlükleri savunuculuğu ile Türkiye’nin hiç artmayacak dörtte birini temsile soyunmuş bulunulurken, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde son zamanını yaşıyor.
 
*
MHP ise Türk ve İslam dünyasının çekim ve cazibe merkezi olmasına yönelik karakteriyle, yazık ki bu düzenin tüm kötülüklerini Kemalistlerle birlikte dert edinecek ve göğüs gereceklerdir. 
 
*
7 Haziran Genel Seçimlerinde seçim güvenliğinin esas sorumlusu ABD, yeni Türkiye’ye işbu işaretleri veriyor…
 
2.6.2015

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir