MEŞRU MÜDAFAA HAKKI İÇİN SALDIRI -SAMANIN BUĞDAYDAN AYRILMASI VAKTİ

Fransa’nın Mali’ye askeri operasyon yapmasının nedeni Arap Baharı’nın Kara Afrika’da ilerlemesi -o esnada,Mali ayrılıkçılarının uranyum kaynaklarına sahip olmalarının engellenmesi,
Bu bahane ile BM Güvenlik Konseyi büyük üyelerinin sınırları cetvelle çizilmiş Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde-giderek, rejim ve sınırların değiştirilmesiyle kopacak kaçınılmaz savaşta pozisyon almasıdır.
Türkiye olası savaşın tam merkezinde bulunuyor.

*
Türk ulus devleti -bugün, yalnızca yeni anayasası eksik 2.cumhuriyete dönüşmüştür,Türkiye’de demokratikleşmeyi öngören ABD/CIA unsurlarının,demokratikleşme için Kürt Sorununun çözülmesini öngören İsrail/MOSSAD’ın,TSK’ya strateji belirleyen NATO ve yerli işbirlikçi unsurların Milli İstihbarat Teşkilatı ortak merkezinden yönetiliyor.
1.Cumhuriyetin ulus devlet politikası olarak belirlenen çerçevesi ve sosyal yapısının çivisini oluşturan Milliyetçilik;devletin elit kadrolarını oluşturan merkezi,yerel,özerk idarelerden, Danıştay,Yargıtay,Sayıştay,Anayasa Mahkemesi,CHP,TSK,Üniversiteler ve medyadan silinmiştir.

*
TBMM Genel Kurulu’nda anadilde savunma düzenlemesi görüşmelerinde, CHP’den Birgül Ayman Güler,”Türk ulusuyla Kürt milliyetini bana eşit gördüremezsiniz. Kürt milliyetçiliğini bana ilericilik ve bağımsızcılık diye yutturamazsınız. AKP ve BDP işbirliğinin yaptığı şey, tektir.Türkiye’de Kürt sorunu yoktur.Türkiye’de siz sorunu Türk sorunu yaptınız. Bundan sonra biz savunmadayız, bundan sonra meşru müdafaa hakkı için saldırıdayız ”diyor.
Olası savaşın tam merkezinde 2.cumhuriyete ayna tutuyor.

*
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Hepimiz bu coğrafyada bu topraklarda beraber yaşayacağız.Düşüncelerimiz ayrı olabilir, farklı düşünebiliriz ama bir ortak paydamız, ortak söylemimiz olmalı.Etnik kimlik üzerinden siyaset yapılmasına parti olarak karşıyız. Kimsenin şu veya bu şekilde etnik kimlik üzerinden siyaset yapması,bir etnik kimliği dışlaması bizim kabul edebileceğimiz bir olay değildir”diyor.
Bu büyük toprak parçasında ayrı düşüncelerde milyonları birlikte yaşatacak ortak paydanın,ortak söylemin “Türk Ulusu” olduğunu söyleyemiyor.

*
Başbakan Erdoğan,”Hiçbirimiz nerede dünyaya gözlerimizi açacağımızı seçme imkanına sahip değiliz. Böyle bir kibir böyle bir böbürlenme insanlık dışıdır, ırkçılıktır, faşizmdir.Osmanlı’da böyle bir farklılığı göremezsiniz, Selçuklu’da da…Bu toprakların hamurunu yoğuran hiçbir kaynakta ayrımcılık yoktur. Bir milletin diğerine bir ulusun diğerine üstünlüğünü savunmak en başta bu topraklara saygısızlıktır,özüne ihanettir. Ulus ile millet kavramını birbirine karıştırıyor. Birisi için millet birisi için ulus diyorlar”diyor!
Bu büyük toprak parçasında ayrı düşüncelerde milyonları birlikte yaşatacak ortak paydanın,ortak söylemin “Din” olduğuna işaret ediyor.

*
Partisinin yalnız bıraktığı,Başbakan’ın azarladığı Birgül Ayman Güler,”Türk bir ulusun,Kürt bir milliyetin adıdır”diyor.
Hakikaten “Millet” din,dil,kültür,duygu ve düşüncenin bireyden bireye farklılık gösterdiği toplumdur.
Halk yalnızca bir etnik grubun farklılaşmasını gösterirken,bir milletin tek başına farklılaşması Ulus’u oluşturuyor.
Ayrılıkçılık ise bir demokrasi ya da adalet sorunu olmaktan çok milliyetçiliğin bir alt ürünü olarak beliriyor.
Etnik azınlıkların kendi kültürlerini tayin etme talepleri bir halkın ayırt edici kültürünü muhafaza etmesinden ziyade o halkın kendini daha bağımsız bir şekilde yönetme arzusu,kendi kaderini tayin etme isteği olarak algılanıyor.

*
Birgül Ayman Güler’in 2.Cumhuriyete tuttuğu aynada,
Önce Türkiye ulus devletinin bütünlüğünü koruma arzusunda yurtseverlerin -bundan böyle savunmada,meşru müdafaa hakkı için saldırıda olacağı iddiası,
Sonra AKP,CHP,BDP temsiliyetinin;bir ulus devletin bütünlüğünü daha kapsayıcı ve sivil olduğu savı ile özdeşleştirip,azınlık milliyetçiliğini etnik milliyetçilik şeklinde tanımlayarak değersizleştirmeye çalışmasının da en az ayrılmayı talep etmek kadar milliyetçi bir tutum olarak algıladığı -bu durumda,ayrılıkçılığın da bir hak olduğu görüntüsü çıkıyor.
Hangi görüntüde olmak gerekliliği ya da bir arada-iki derede bulunmanın sonucunu devlet dinamiğinde anlamak gerekiyor.

*
Aristo çağdaş devleti oluşturan unsurların bilinmesinin öncüsüdür,”insanların politik kapasitesi gelişime açıksa,devleti doğanın yüce bir gerekliliği olarak ele alması gerekir. İnsanın bir medeniyet kurma olasılığı,gücünün sınırıyla birlikte bahşedilen akla da bağlıdır”diyor.
O günden beri devletlerin ezeli karakterini teşkilatı olan bir millet ya da bağımsız bir varlık olarak yasal biçimde birlik olmuş insanlar oluşturuyor.

*
İnsanlar giderek,”Din’in” özel bir mesele olduğu düşüncesi ile yalnızca mahrem inançlara ve vicdana ilişkin olduklarında dini sorunlar karşısında taraf olmamak düşüncesinde yetkinleşiyor.
Vicdan özgürlüğü adına inananların inanmayanlar aleyhine sahip oldukları tüm kamusal ayrıcalıkların kaldırılması ve Kilise’nin Devlet içinde egemen güç haline gelmesi reddediliyor.
Fransız Devrimi ertesinde modern devletin kanun çıkarmasının günahkâr insan işi olduğu kabulle -bu yüzden,Tanrı’nın devlet hayatında ortaya çıkan tarafsız ve görünür iradesine saygı kalkıyor,insan aklı ve vicdanı özgürleşiyor.

*
Devlet bireylerin hayatını ve mallarını güvenceye alan bir yapıdır -ama, ya bireyin hayatını ve mallarını devlet için feda etmesine ne demelidir?
Bu noktada ulusal onur bir nesilden diğerine geçen yüksek bir ahlâki idealdir,pozitif anlamda kutsallaştırılıyor ve tüm bedellerden daha değerli ediliyor.
Yurtseverlik politik teşkilatla işbirliği yapmak,atalara ait başarıları kökleştirmek ve sonraki nesillere aktarma bilinci olarak gelişiyor.
Alman düşünür Johann Fichte,”Birey ülkesinde kendi dünyevi ölümsüzlüğünün gerçekleşmesini görür”diyor.

*
Nitekim devletler yaşamı olanaklı,iyi bir hayatı mümkün kılmak için yasal biçimde oluşturulmuş insanlar topluluğu olarak devam ediyor.
Tıpkı,bir insanın var olma mücadelesinde donanımlı ve cesur olması gerekliliği gibi devlet, eşit derecede bağımsız güçlere karşı kendisini ortaya koymak için kesinlikle güçlü olmak zorundadır.
Milletlerin sürekli çatışması, düşmanlıkların bastırılması arzusundan tarihin büyüklüğü oluşuyor.

*
Milletlerin doğasını oluşturan var olmak,evrilmek, geleceğe sahip olmak hakkı, tarih boyunca -mesela,dün İskender’in ya da Napolyon’un -bugün,emperyalizmin dünya imparatorluğuna karşı verilen doğal tepkidir -ki,
Evrensel bir egemenliğin oluşamayacağını,uluslararası çelişkilerin çözülmesinin nihai olanağının bulunmadığını,millet fikrinin baskın bir politika olduğunu gösteriyor.
Yanısıra tarihin sürmesini teminen bireyler gibi milletlerin medeniyetlerinin de yükselme eğilimi ve kişilerin karakterindeki kurnazlıklar kültürün artışıyla orantılı olarak ortaya çıkıyor ve milletler arasındaki fark daha kesin olarak beliriyor.

*
Madem devlet yasal açıdan üzerindeki herhangi bir güce tahammül edemeyeceği kadar mutlak bir ahlaki üstünlüğe ve düşmanca etkilerden korunmak için türlü kaynakları gerektiren esnek ve göreceli yasal egemenliğe sahiptir ve bunu temel standart haline getirmiştir – bu noktada, iki ayrı fikir mevcut olamaz.
Hiç bir devlet ve millet geleceğine bir diğerinin ipotek kurmasına izin vermez,hiç bir hakemi kabul etmez.
Bir milletin varlığı tehlikede ise tarafsızlığına güvenilecek hiç bir dış güç yoktur,canı istediği zaman savaş ilan eder.

*
Savaş devletlerin sebebidir,milletler arasında hem birleştirici hem de bölünmeye neden olur,bilinen her şey savaşlarla ortaya çıkar.
Ebedi barış akılla çelişir,savaşın yüceliği küçük insanları büyük devlet fikri içinde tamamen yok eder -bu durum,yurtseverlerin birbiri için kendini feda etmesinin görkemini gözler önüne sererken saman buğdaydan ayrılır.

*
Afrika ve Orta Doğu’da 20.yüzyılın ortalarında kurulan istikrarlı dönem Arap Baharı ile Tunus,Libya, Mısır,Suriye,Irak’ı aslında var olmayan devletlere dönüştürüyor.
Arap İslamcı Hareketin-işte,Mali’den bölgesine yayılma olasılığı emperyalistlerin hakem rolünde Afrika’ya yeniden gelmeye başladığını gösteriyor.
Bir kurtuluş savaşıyla antiemperyalist,bağımsızlıkçı ve çağdaş Türkiye -işte, islamcının 2.cumhuriyeti ve ardından etnik milliyetçilikle 3.cumhuriyet talebiyle aslında var olmayan bir devlete değiştiriliyor.
Halbuki Ortadoğu’da,Afrika’da çanlar milletlerin var olmak,evrilmek ve geleceğe sahip olma hakları için çalıyor.

*
Birgül Ayman Güler,”Bundan sonra biz savunmadayız, bundan sonra meşru müdafaa hakkı için saldırıdayız ” derken,bunları söylüyor.

27.1.2013

27.1.2013 - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir