Türkiye ve aslında tüm Avrupa, dün Paris’te ölü bulunan Sakine Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan adlı 3 PKK’lı kadının bir suikast sonucu öldürülmesiyle çalkalandı. Tam da İmralı’da Abdullah Öcalan’la müzakere süreci başlamışken gerçekleştirilen bu suikastlerin görüşme trafiğini bozmak ya da en azından aksatmak niyetini taşıdığı konusunda hemen herkes hem fikir. Ancak kafalardaki soru işaretleri de, her yeni bilgiyle artıyor. Paris’te gerçekleştirilen bu suikastlerin kimler tarafından gerçekleştirildiği ve sonuçlarını Gazeteci- Yazar Zihni Çakır’la konuştuk.
SÜRECİ PROVOKE ETME AMAÇLI BİR EYLEM OLABİLİR
PKK’lı Sakine Cansız ve beraberindekilere karşı yapılan suikast çok büyük yankı uyandırdı. İmralı’daki görüşmeleri provoke etmek için yapıldığı söylendi. Siz de bu görüşte misiniz?
Suikastın gerçekleştirildiği zamanlamaya bakarsanız mutlaka böyle bir bağ kurulma ihtimali yüksek. Diğer örgüt elemanlarının üzerinde çok durulmasa da Sakine Cansız üzerinde çok fazla duruluyor. Üzerinde durulmasının sebebi de, PKK’nın kuruluşundan bu yana Abdullah Öcalan’la birlikte olmuş olması, hatta yanlış hatırlamıyorsam ilk kongrede Abdullah Öcalan’a rest çekişine kadar güçlü bir isim. Bu bağlamda bu süreci provoke etme amaçlı bir eylem olabilir. Herkes PKK içerisinde bir iç hesaplaşma üzerinde duruyor. Mutlaka böyle bir ihtimal de olabilir ama uluslararası istihbarat ağında bu tür suikastları kendi başına salt bir gerekçeyle değerlendirmek doğru olmaz. Ben öyle biliyorum, öyle de öğrendim.
Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kendine has bir gerekçesi mutlaka vardır ama yapılacak bir eylemin diğer yan etkileri de hesaba katılarak birkaç aktörün bir araya gelerek kurguladığı bir suikasttır bu, ben öyle değerlendiriyorum.
ÇOK TEMİZ BİR SUİKAST OLMASI MOSSAD’I İŞARET EDİYOR
Bu aktörler kimlerdir acaba?
Bu suikastın işleniş tarzı, susturucu ile gerçekleştirilmiş olması ve istihbarat dünyasındaki jargonla söylüyorum, çok temiz bir suikast olması bu yönde en profesyonel ekip olan Mossad’ı işaret ediyor. Ben böyle değerlendirdim. Birkaç gündür İsrail dışında Suriye, Irak ve özellikle de İran işaret ediliyor. Örneğin, İran’ın daha önce Fransa’da işlemiş olduğu bazı suikastlar örnek gösteriliyor. Ama hiçbir istihbarat örgütü bir örtülü operasyonda, aynı ülkede bir önceki işlediği suikastın aynısını, birebir tekrarlamaz. Hiçbir örtülü operasyonda hiçbir devlet kendini ele vermez. Bence bu suikast, bu sürecin kontrol altında tutulması ya da sürecin provokasyonu amaçlıysa altında İsrail var. Türkiye’de bazı kalemlerin dünden bu yana yapmış olduğu değerlendirmeler var. Onlar açık söylemiyorlar ama ben açık söyleyeyim, Alevi kanadı arasındaki bir çatışmadan söz ediliyor, Tunceli ekibi arasındaki bir çatışmadan söz ediliyor. PKK dağılıyor. Böyle bir ekip arasındaki çatışmanın bir anlamı mı var orada?.. Ama bunlar ısrarla, ya PKK içerisindeki iç hesaplaşmadan söz ediyorlar ya da İran diyorlar. Bu arkadaşların referansları İsrail olduğuna göre, İsrail ihtimali benim için daha ağır basıyor.
Peki İsrail’in ne tür bir planı var ki böyle bir şeye kalkıştı sizce?
İsrail’in Ortadoğu’daki bütün planı PKK gibi istediği an taşeron olarak kullanabileceği örgütlerin varlığını devam ettirmesi üzerinedir. Çünkü İsrail Ortadoğu’da süregelen bu baharla birlikte kendi varlığını kaybetme noktasına gelmiştir. Yanlış hatırlamıyorsam Amerika’da hazırlanan bir raporda 2023 yılından sonra İsrail harita bile yoktur. Şimdi İsrail’in burada kendini koruma amacıyla atacağı her adımda PKK tarzı örgütlere ihtiyacı vardır. Haliyle bu barış sürecini baltalamak için İsrail’den başka kimi işaret edebilirim.
BARIŞ SÜRECİNİ BALTALAMAYA YÖNELİK BİR KISKAÇ OLUŞTURULMAK İSTENİYOR
Bu suikastlardan görüşme süreci nasıl etkilenir?
Suikasttan sonra Fransa’da yapılan gösteriler var. Bu gösterilerde, özellikle Türk istihbaratının yapmış olduğu bir suikast algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Türkiye’de PKK içerisinde iç hesaplaşma, Fransa’da da Türk istihbaratının gerçekleştirmiş olduğu örtülü bir operasyon olarak değerlendiriliyor. Burada devam eden süreci baltalamaya yönelik bir kıskaç oluşturulmak isteniyor. Bu konuda uyanık olmamız lazım. Biz buna barış süreci diyelim. Medya olarak bizler ve siyasetçiler barış sürecinin ruhuna aykırı söylemleri kullanırsak, elbette bu sürecin kamuoyu desteği almadan yürümesi mümkün olmadığına göre, sürecin önündeki en büyük engeli bizler yaratmış oluruz. Bugün MHP gibi siyaset yapan bazı kurumlar sürece işin başında karşı çıktıklarını açıkladılar. Tabi karşı çıkacaklar, ellerinde süreci destekleyecek bir proje yok. Ya da terörün bitirilmesine yönelik olarak çalıştıkları bir proje yok. Sadece savaşın devam etmesinden yana planları var, zaten oradan da nemalanıyorlar. Ama bunları dinlemeden bizler yani medya, aynı zamanda şuurlu hareket eden siyaset kurumu sürecin ruhuna aykırı düşmeyecek söylemler kullanmamız gerekiyor.
Ancak bu tür suikastların çok daha ağır, çok daha büyük bir eylem gelecektir. Özellikle örgüt içinde Suriye kanadının kontrolünde bir eylem gelecektir. Ben bunu bekliyorum. Çok daha farklı eylemler gelecektir. O zaman bu sürecin çok kısa bir zamanda bitmesine, tamamen olumsuz sonuçlanmasına yol açabiliriz. Duyarlılığımızı bu noktada sergilememiz gerekiyor.
BUNDAN SONRA PKK’YI BİZ KONTROL ETMELİYİZ
Az önce PKK dağılıyor dediniz. Bu eylemde de, istihbarat örgütleri bir şekilde birilerini kullansa bile, örgüt içerisindeki çatlağı da genişletecek bir şey bu. PKK içerisinde bundan sonraki süreçte birtakım çıkar çatışmaları yaşanabilir mi?
Elbette. PKK aynı zamanda çok büyük bir bütçesi olan, sermayesi akıl almaz rakamlara ulaşmış bir örgüt. Ama ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, MİT’in PKK ile özellikle Abdullah Öcalan üzerinden yürüttüğü barış süreciyle beraber, PKK’nın bu barış sürecinden sonra ortadan kalkışına dair bir argüman geliştirmiş olduğu kanaatindeyim. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti iki günlük bir devlet değil. Yüzlerce yıllık bir devlet geleneğine sahip. Haliyle böyle bir örgütü kendi coğrafyanızda özellikle sınırınızda, benim topraklarımın içerisinde barışı sağladım dedikten sonra, ötesinde ne olursa olsun düşüncesi taşıyamazsınız. Bence yapılması gereken, ki MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın gelmiş olduğu ve almış olduğu eğitim geleneğinden böyle bir önlemi almış olduğu düşüncesindeyim, PKK’yı bundan sonraki süreçte bizim kontrol edebilirlik noktasına gelmemizdir. Eğer biz kontrol edemezsek birkaç yıl sonra PKK değil, bir başka örgüt yine bizim içimizi karıştırmak için rahatlıkla kullanılabilir. Ben devletin barış süreciyle beraber bu ihtimali de göz önünde bulundurup bir çözüm ürettiğini, bunu da aynı süreç içerisinde uygulamaya koyduğunu düşünüyorum. Koymamış olmasını düşünmek bile bir devlet geleneğine yakışmaz.
Bundan sona yaşanabileceklere dair başka söylemek istedikleriniz var mı?
Bu süreçte sonuca yaklaşılmaya başladıkça provokasyonlar artacaktır. Özellikle Türkiye’de kendisini terör uzmanı olarak lanse eden insanlar ve Türkiye’ye bu şekilde pazarlanan bazı isimler sahip oldukları konum itibariyle ya da temsil ettiklerini söyledikleri camiaların mistik havasından faydalanıp, bu süreci provoke edecek şekilde kullanılabilirler. Bu olacaktır ve şu anda da oluyor. Bizim öncelikle Türkiye’de bugün 3 tane PKK’lının öldürülmesine üzülünülebilen bir dönem yaşıyoruz. Bu atmosferi yok edebilecek psikolojik harp yöntemine karşı uyanık olmamız gerekiyor. Bizim de bu tür hareketlere karşı bir refleks sergilememiz gerekiyor. Ben son olarak bu tür olaylara karşı uyanık olmamız gerektiğini tavsiye edeceğim. Bunun ötesinde süreç zaten kendi mecrasında yürüyor. Süreç devam ederken herkesin safları netleşmeye başladı. Sürecin devamından yana olanlar, ülkede gerçekten barıştan yana olanlar var. Bir de süreçten sonuç alınamayacağını söyleyip aynı zamanda sözlerinin başına da inşallah alınamaz ekini ekleyenler var ki, bunlar da süreçten nemalananlar. Ama benim sürecin sağlıklı bir şekilde sonuçlanacağına olan inancım diğerinden daha yüksek.
On5yirmi5
Bir yanıt yazın