PUTİN’İN ARAYIŞI

Mevcut büyüme hızlarıyla gelişen pazarlar mal ve finansal akımların dağılımını yeniden belirliyor.
Yakın gelecek başka bir teknolojik,ekonomik ve jeopolitik çağı, uluslararası ilişkilerde uygulanan pek çok kuralın değişeceği yeni bir dünya düzenini müjdeliyor.
Yeni dünyaya doğru ülkelerin pozisyonlarında yakınlaşma olmasa da karşılıklı anlayışların oluşturulması yaşamsal önem taşıyor.

*
Bu çerçevede 3 Aralık’ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin  Başbakan Erdoğan ile görüşmek üzere İstanbul’dadır.

Rusya’nın Türkiye’de 3 milyar dolar-Türkiye’nin Rusya’da 4.5 milyar dolarlık yatırımları, Rusya’nın gelecek yıl inşasına başlayacağı 20 milyar dolarlık Akkuyu Nükleer Santrali,turizm işbirliğinde 5 milyona ulaşması beklenen turist sayısı ve boru hattı ya da hidrokarbon satışının ötesinde Rusya’nın petro-kimya ürünlerinde Türkiye’de doğrudan büyük ölçekli yatırımlarda bulunma potansiyeli iki ülkeyi  stratejik ortak konuma getirmiştir.
Putin ve Erdoğan görüşmelerinde iki ülkenin stratejik ortaklık düzeyinin geliştirileceği öngörülüyor.

*
Nitekim,iki liderin -mesela,2012-2015 Ticari-Ekonomik ve Bilimsel-Teknik  İşbirliği Orta Vadeli Programı imzalayacakları biliniyor.
Ya da iki ülke arasında mali ve ekonomik mimarinin risklerden korunması,karşılıklı güvenin tesisi,piyasanın güven ve şeffaflığının yapılandırılmasında kara paranın aklanması ve terörizm finansmanı ile mücadele alanında işbirliği anlaşmasının yapılacağı da…

*
Putin ile Erdoğan görüşmesinde daha önemli konu;iki ülkenin Suriye krizi pozisyonlarındaki ayrılıklarına rağmen karşılıklı anlayışların oluşturulması beklentisidir.
Karşılıklı anlayışların oluşturulması anahtarını Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov formüle ediyor.
“Demir ve kanla demokrasi gelmiyor.Uluslararası sorunları ABD’nin yaptığı gibi güçle çözmek işe yaramıyor. Libya örneğinden hareketle Suriye’de BM Güvenlik Konseyini aşarak güç kullanılması halinde neler olacağını görmek gerekir”diyor… 


Bu noktada Nükleer Caydırma stratejik istikrarın temelini oluşturmaktadır -o nedenle, Putin-Erdoğan görüşmesinde iki ülkenin Suriye krizi pozisyonlarında ayrılıklarında Türkiye edilgen rol oynuyor.
Esas sorun Rusya ve ABD’nin birlikte dünyanın en büyük iki nükleer gücü olmasına rağmen soğuk savaş döneminde oluşturulan istikrarın iki ülkenin yılların birikimi siyasi gelenekleri ve askeri tutuculuklarından vazgeçememeleri ve giderek Rusya ve NATO arasında gelişen anlaşmazlıklarla yeni tehditlerin oluşmasıdır-ki,Türkiye en fazla etkilenen ülke konumunda bulunuyor!

*
Üstelik nükleer silahı üretme eşiğinde olan ülkelerin sayısı giderek artmakta, tehdit büyümektedir ve ülkeler arasında anlaşmazlık halinde bağımsızlığın korunması için nükleer silah garanti sayılmakta ve yerel anlaşmazlıklarda -hatta terörizm de dahi kullanılma riski güncelleşmektedir.
O nedenle küresel istikrarın sağlanmasında başlıca görev Rusya ve ABD’ye düşüyor,iki ülkenin de nükleer silahların kısıtlanması konusunda aktif ve örnek olmaları gerekiyor.

*
Halbuki ABD küresel liderliği teminen İran’ın nükleer programına dair uluslararası kamuoyuyla tam işbirliği içinde olmaması bahanesiyle Polonya,Romanya,Türkiye,Körfez ülkeleri ve Baltık Denizi’nde konuşlandırdığı Füze Savunma Sistemleriyle Rusya’yı kuşatmaktadır.
Bu sırada Türkiye ise ABD’nin İslam ülkelerini yapıları ve sorunlarını aşma kapasiteleri doğrultusunda ekonomik ve sosyo-politik değişkenlerini birbiriyle etkileştirip, İslami kurguyla  ekonomilerini kendine bağlaması ve Rusya’nın kaybetmesi sürecinde aktif rol alıyor.

 *
O nedenle Rusya ulusal tehdite maruz kaldığına itirazla,Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması’ndan ABD ile yeterli tecrübe edinildiği savında, füze saldırılarına karşı küresel savunma yükümlülüğünde ortak olmaya hazır olduğunu ya da  Füze Savunma Sistemlerinin egemen olduğu toprakları algılamamasını  istiyor.
Aksi halde yılların birikimi,güçlükleri,deneyimiyle sağlanmış saldırı ve savunma silahları dengesinin küresel ölçekte giderek bozulacağını öngörüyor.
ABD’den Füze Savunma Sisteminin nükleer altyapısına karşı olmayacağına dair doğru stratejik bir seviyede,eşit şartlarda,içişlerine karışmadan ve karşılıklı çıkarlara saygı çerçevesinde garanti istiyor.

*
Buraya kadar Nükleer Caydırma İşbirliği mutlaka ABD ve Rusya’nın birlikte çözecekleri sorun olma vasfını taşıyor.
Nitekim Devlet Başkanı Putin Türkiye’de bulunduğu sırada  Brüksel’de 4-5 Aralık’ta NATO Rusya’nın katıldığı  dışişleri bakanları toplantısında işbirliği konusu tartışılacaktır.
Fakat Putin ile Erdoğan arasındaki İstanbul  görüşmelerinde de;

*
2012 başından beri Türkiye’nin hava savunma sistemi içinde uzun menzilli  balistik füzelere karşı savunma sisteminin olmayışından hareketle  coğrafyasının balistik füzelerden korunmasını teminen  yürüttüğü iki projenin ele alınacağı anlaşılıyor.
Birincisi, TÜBİTAK’ın ilk aşamasında 300 km’lik kısa menzili başardığı,ikinci aşaması  2012 yılı sonu ve 1500 km orta menzili hedefleyen, üçüncü aşamada ise 2500 km. uzak menzilli balistik füze üretimidir.
İkincisi balistik füzelere karşı korunmayı teminen 4 milyar dolarlık Rusya’ya S-400 Füze Savunma Sistemi,ABD’ye Patriot Sistemi,İtalya-Fransa’ya Eurosam SAMP Sistemi ve Çin’e FD-2000 Sistemi için açılan füze savunma sistemi satın alınması ihalesidir.

*
Rusya iki projeden de tedirgindir.
1-Rusya – zaten,stratejik çıkarlarına zarar verdiği düşüncesiyle sınırları yakınında NATO’nun füze savunma sistemlerine karşı çıkmakta ve egemenlik haklarını saklı tutmak kaydıyla bu sorunu ABD ile tartışmaktadır.
Bu nedenle,Türkiye’nin 2010’da NATO/Lizbon Zirvesinde onaylanan stratejisi çerçevesinde Malatya/Kürecik’te konuşlandırdığı -üstelik, kontrolünü ABD askerlerinin yaptığı erken uyarı radar sistemine karşı çıkıyor.
2-Türkiye’nin füze savunma sistemi satın almak üzere açtığı ihalede  Kürecik’teki ABD patentli erken uyarı sistemine rağmen teknolojisinin farklılığı ve ihalede ABD’yi aşıp Rus,Çin ya da İtalyan-Fransız sistemlerinden birini tercih edebileceğini de  düşünmüyor.
Bu durumda,Türkiye’nin entrika kurmasından ve ABD/ NATO’nun Rusya’yı kuşatmasına vesile olmasından endişelidir. 
3-Rusya,TÜBİTAK’ta  2012 sonlarına doğru 1500 km.menzilli füzeler üretiliyor ise -bunu,Türkiye’nin bölgedeki tehditlere karşı savunma ihtiyacı olduğunda hemfikirdir -fakat,imal edileceği ya da satın alınacağı bildirilen 2500 km.uzun menzilli füzeleri kendisi için tehdit  sayıyor.
4-Uzun menzilli füzeler ancak ABD/NATO personelince kullanılabiliyor-bu durumda,Türkiye’nin küresel kapsama alanına sahip askeri çatışma ortamına müdahale edecek gücün ABD/NATO’nun kumandasında olmasından sıkıntı duyuyor.
5-Son olarak Rusya NATO’nun Türkiye-Suriye sınırındaki durumdan endişelenildiği,Türkiye’yi korumak ve savunmak için talep edilen savunma amaçlı Patriot füzelerinin yerleştirilmesinin de benzer gerekçelerle  bölgede istikrarsızlık yaratacağı uyarısında bulunuyor.  


Rusya’nın Füze Savunma Sistemleriyle ilgili çözüm konusunda umutsuzluğu giderek büyüyor.
Başbakan Dmitriy Medvedev,”ABD ile Avrupa Füze Kalkanı konusunda kesin anlaşmazlığında Rusya’nın tutumu  başında kim olursa olsun değişmeyecektir”diyor.
Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşmasında işbirliği Füze Savunma Sistemine takılmıştır -bu konuda Rusya’da daha da ileri gidiliyor ve ABD Füze savunma sisteminin bir Rus nükleer darbesini asla püskürtemeyeceği ileri sürülüyor! 

*
Nasıl? Devlet Başkanı Putin’in stratejik dengenin bozulmasına izin vermeyeceği ve ABD’nin küresel füze savunma sistemine  asimetrik yanıt vereceği yönünde olduğu biliniyor.
O halde stratejik dengenin destek noktasında Türkiye,Rusya’nın izin vermeyeceğini bildirdiği dengenin bozulmasıyla doğru oranda asimetrik tehditle karşı-karşıyadır.
Rusya’nın asimetrik yanıt vermekte birincisi ve öncelikle bir çok müttefiği,ikincisi pek çok siyasi,ekonomik ve sosyal enstrümanı bulunuyor…

İstanbul’da Başbakan Erdoğan ve Putin görüşmesinin arka planın çok önemli ve hararetli olacağı anlaşılıyor.

2.12.2012

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir