Daha yıllarca hatırlayacağımız CORONA günlerini ev hapsinde, izolasyonda geçirirken, insanlığın tarihte yaşadığı VEBA salgınlarını ve hikayelerini okumak, belki zamanınızı daha güzel geçirmenize vesile olur.
- ci hikaye:
1346/47 yıllarında, hemen bütün Avrupa gibi, Ítalya’nın Siena şehrinde de veba salgını başgöstermiş. O günlerde henüz mikrop, bakteri ve virüsler bilinmiyor, vebanın tedavisi, aşısı yok. Veba o kadar bulaşıcıymış ki, komşu evden vebalı ölü çıksa, pencereden bakan komşuya veba bulaşıyormuş. Bir eve veba girince, bütün ev halkını öldürüyormuş. Bu arada hayatta kalan fakir halk da, boşalan evleri talan ediyormuş. Kısa zaman sonra fark etmişler ki, bu evleri talan edenler de kısa zamanda hastalanıyor ve ölüyor. Halk çaresizlikten, her dinde, her asırda ve her yerde bulunan „Cübbeli Ahmet“ lere, yani papazlara koşup bunun sebebini soruyorlar. Papazlarda cevap hazır: „Veba, ruhlar üzerinden bulaşan bir hastalıkmış. O evde daha önce yaşayanlar tabii ki ruhlarını da götürdüler. Ama aynı insanlar gibi, eşyaların da ruhu vardır ve veba eşyaların ruhu ile de bulaşabilir!“. Bu açıklama üzerine talanlar son buluyor.
Kıssadan hisse: Batıl bilgiler de, nadiren, işe yarayabilir, yerinde kullanılırsa. Pozitif bilimlerde bile bazı örnekleri vardır.
Bu arada şehrin zengin ve asilleri korkudan topluca şerhri terk etmişler ve tepelerdeki şatolarda aylarca kalmışlar. Can sıkıntısından, hoşça zaman geçirmek için, şöyle anlaşmışlar: Her gün içlerinden birisi, o günün bütün organizasonunu yapacak ve akşam yemeğinden sonra, öğretici bir hikaye anlatacak. Ve bunu aylarca uygulamışlar.
Bu hikayeler dilden dile yayılmış ve onları Ítalyan Boccaccio, „De Camerone“ isimli bir kitap olarak 1492 de yayınlamıştır. Hepsi ibretlik, bazen biraz erotik olan bu kitabın türkçesi de vardır. Okunmasını tavsiye ederim.
- ci hikaye:
Avrupa, 1708-1714 yılları arasında yine veba salgınına uğrar, ve bu arada, en küçük ve yeni, 1701 de kurulan, Prusya (Preussen) krallığında da, çoğunlukla köylerde yaşayan 300.000 kişinin ölümüne sebep olur. Tam bu felaketin zirvesinde ise, devleti kuran Kurfürst 1. Friedrich ölür ve 1713 de yerine 22 yaşındaki oğlu, 1. Friedrich Wilhelm geçer. Babasından devir aldığı miras felakettir. Bütçenin yarısı kadar devlet borcu, sarayda oturan, eğlence düşkünü 450 asilzade ve veba salgını yüzünden boşalmış, üretim yapamayan köyler.
Friedrich Wilhelm birçok reformlar yapar. Asilleri saraydan kovar ve çoğu asker olan 50 asil atar, 5 operanın hepsini kapatır, 6-12 yaş arasındaki çocuklar için okul mecburiyeti getirir, tek yöneticilikten vazgeçip 5 kişilik yönetici kabine kurar vs.
Ama büyük dert, boşalmış olan köylerdir ve insana ihtiyaç vardır. Friedrich Wilhelm, insan ithal etmeye karar verir. Íthal edilecek insanlarda, prusya halkının iki şartını arar: Almanca konuşacak ve protestan mezhebinden olacak. Bundan gaye, milletinin homojenliğini korumaktır.
Bütün Alman krallıklarından göçmen kabul eder ve hatta Avusturya’dan, para ödeyerek, göçmen getirtir ve boşalan köylere yerleştirir.
Berlin’deki Alman Kayzerinin „Krallık“ olarak kabul bile etmediği Prusya, sonunda 1771 de, „Alman Birliğini“ kuran Prenslik olur.
Friedrich Wilhelm ile Atatürk arasında büyük benzerlikler vardır:
- Tek adam yönetiminden, kendi iradesiyle vazgeçip, yönetim gücünü bir kabineye bırakması,
- Çocuklara 6 senelik okul mecburiyeti getirip, büyük devlet borçlarına rağmen, 1700 kadadar okul kurdurması,
- Dış borçlanmadan vazgeçip, milli ekonomiye geçerek, babasından kalan borçları bile ödediği, iç üretimi kurup desteklemesi.
Dr. -Ing. M. Yavuz Dedegil
Sophienstr. 57b
D-76133 Karlsruhe
Phone: +49 1727242732
Bir yanıt yazın