Emekli Kurmay Albay Murat Tulga yazdı…
15.02.2020
Genelkurmay eski Başkanlarından Emekli Orgeneral Hilmi Özkök yine bir gazeteye açıklama yapmış. “… Balyoz Davasına bakan mahkeme arkadaşlarımın ısrarlı ifadelerine rağmen beni ifadeye çağırmıyordu. (…) Beni ısrarla tanık olarak davet etmeyen bu mahkemeye nasıl ‘sanık tanığı’ olarak gidebilirdim?” demiş. Madem böyle söylemiş, biz de yaşananları sizlerle bir bir paylaşalım, kim doğru söylüyor, kim yanlış siz okuyucular karar versin. Konuyu biraz daha genişletelim, Emekli Orgeneral Aytaç Yalman’ı da dâhil ederek devam edelim.
(E) Orgeneraller Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman sözde Balyoz davasının kilit isimleriydi. İsimleri hep davayla birlikte anıldı. Dava sürecinde, çok değişik zamanlarda yaptıkları açıklamaları, kamuoyunda ilgiyle izlendi. Ama konuşmaları hep bir sır perdesi yarattı, tartışmalara açık kaldı. Değişik yerlere çekildi.
Onların açıklamaları hep biz Balyoz Davası sanıkları için önemli oldu. Aytaç Yalman için Balyoz Davası iddianamesinde darbeyi engellediği iddiası vardı. Bu yüzden özellikle onun yapacağı açıklamalar dava için büyük önem taşıyordu.
Çünkü Darbe iddiaları doğru mu, değil mi? Doğruysa, şöyle bir gerçek oluyordu o zaman, birileri bir darbe girişiminde bulunmuşlar ve bu komutan tarafından engellenmiş. Böyle bir durum bu iddiaların detaylı şekilde araştırılmasını gerektiriyordu. Tam tersi durumda ise, yani engellemediyse bize yapılan suçlamalar otomatik olarak düşüyordu. İddianamede yazanlar çürüyor, darbe iddiaları hava da kalıyordu. O zaman neyi araştıracaksın ki, ortada olmayan bir şey araştırılabilir mi?
SAMAN ALEVİ
Hilmi Özkök, ise dönemin Genelkurmay Başkanıydı.
Dönemin Silahlı Kuvvetlerinin bir numaralı ismiydi. Ondan habersiz bu olayların gerçekleşmesi zor görünüyor.
Bu yüzden bu kişilerin tanıklıkları çok önemli hale geliyordu.
Balyoz Davası ile ilgili iddianamenin çıkması, daha sonra mahkemenin bu iddianameyi kabul etmesi, daha sonra mahkemenin başlaması, tutukluluklar, karar aşaması. Hep darbe engellendi mi engellenmedi, tartışmalarının gölgesinde yürüdü. Ben bunu alttan alta yanan bir saman alevi olarak nitelendiriyorum. Bir ateş var, alttan alta yanıyor, görünmüyor. Ama yangın çıkartacak belli.
Bütün bu süreçte bu zatlar değişik medya kanallarına açıklamalar yapıyorlar, bu açıklamaları o saman alevini büyütüyor, alevlendiriyordu. Sonra söndürülemeden ateş yine geçiyor, ama içten içe yanmaya devam ediyordu, ta ki öbür açıklamada yine alevlenene kadar. Zatlar da maşallah konuşuyorlardı da konuşuyorlar… Yangın çıkartmaya meyilliler.
Hâlbuki silah arkadaşlarına verdikleri zararın bilincinde değillerdi. Bizler cezaevindeyiz.
Bu ateşin bir şekilde sönmesi gerekiyordu. Söndürme için bu şahısların mahkemeye gelip tanıklıkları şarttı. Şarttı da bir türlü bu şahısları mahkemeye getiremiyorduk, biz tanıklıklarını istiyoruz, mahkeme tanıklıklarını ısrarla istemiyor, onlar da gelmiyorlardı.
Ateş sönmüyordu bir türlü.
MEKTUPTA NE YAZIYORDU
Bu kapsamda cezaevinden mektupların yazılmaya başladığı Mart 2012 ayında ilk mektuplardan biri bu zatlara yazıldı. Gelin tanıklık yapın diye.
Mektupların yazıldığı da dönemin Genelkurmay Başkanına bilgi olarak iletildi. (O zaman ki Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Necdet Özel’di.) Biz bu mektupları bu zatlara yazıyoruz, haberiniz olsun. “Siz de değişik platformlarda bu zatlarla bir araya gelirseniz, talebimizi bir kez daha dillendirirsiniz” diye.
Bu mektubu aynen yayımlıyorum. Mektup şöyle:
9 Mart 2012
“Aytaç Yalman
( E ) Orgeneral
Sayın Komutanım;
249’u tutuklu 365 sanıklı Balyoz davasında, şu ana kadar 361 sanık ve 31 tanık ifade vermiştir. Sanık ve tanıkların tamamı 2003 yılında 1’inci Ordu Komutanlığında yapılan seminerde bir darbe planının konuşulduğu iddiasını reddetmişlerdir.
Balyoz, Oraj, Suga, Çarşaf, Sakal gibi planların varlığı üzerine kamuoyunda ve medyada psikolojik amaçlı sürdürülen propagandanın aksine, bu planların gerçekte var olmadığı ve tamamen dijital olarak üretildiği duruşmalarda çok açık şekilde ortaya konmuştur.
İddianame savcısı, sizin bu sözde darbe planlarını önceden bildiğinizi ve önlediğinizi iddia etmektedir. Sizce Balyoz adında bir sözde darbe planı var mıdır? Bu konuda söyleyecekleriniz çok önemlidir.
Yaptığımız taleplerde tanık olarak dinlenmenizi istemiş olmamıza rağmen mahkeme heyeti bu talebi ısrarla reddetmektedir. Ancak mahkemenin bu talebi karşılamamasına rağmen, 5271 sayılı CMK’nın 178’inci maddesi gereği, mahkeme salonuna sanıkların davetlisi sıfatıyla gönüllü olarak gelip tanıklık yapmanız mümkündür.
Davanın geldiği bu aşamada mahkemeye gelip tanıklık yapmanızın, yanlış bir şekilde aleyhte düşünceye sahip olan kamuoyunu aydınlatmanızın ve haklılığımıza katkı sağlamanızın; silah arkadaşlığı temelinde vicdani bir gereklilik ve sorumluluk olduğunu düşünüyoruz.
Saygılarımızla arz ederiz.
Not:
Bu mektup Genelkurmay Başkanı Sayın Orgeneral Necdet Özel’e de gönderilmiştir.“
HİLMİ ÖZKÖK’E DE YAZILDI
Aynı tarzda bir mektup, Sayın (E) Org. Hilmi ÖZKÖK’e de yazıldı…
Ona gönderilen mektubun sadece bir paragrafında değişiklik vardı.
Meşhur beyanı kendisine hatırlatılarak…
“…Davanın üzerindeki en karanlık nokta sizin kamuoyuna vermiş olduğunuz, açık olmayan ve şüphe uyandıran “Var da diyemem yok da diyemem / Kasaptaki ete soğan doğramam” beyanlarınızdır… “
Mektupta, zatların kendilerine Ceza Mahkemeleri Kanunu’nun gönüllü tanıklık imkânını da hatırlatıyoruz.
Tamam, mahkeme sizi çağırmıyor, kendiniz gelin gönüllülük esasına göre ifadenizi verin diye yolunu gösteriyoruz.
Ama gelmediler…
Bu mektuplar komutanlara bizzat ulaştırıldı.
Aytaç Yalman’ın mektubu götüren görevli astsubaya bir hayli kızdığını ve mektubu almak istemediğini de biliyoruz.
Bu zatlarla ilgili taleplerimiz yargılamalar süresince hiç gerçekleşmedi. Bu zatlar mahkeme salonuna gelmediler.
Ta ki, Balyoz Davası hakkında 18 Haziran 2014’de, Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verip, bu zatların tanıklık yapmamasını da en önemli hak ihlali saymasına kadar.
Sonra Balyoz Davası yeniden görülmeye başladı. İş işten geçmişti, yatan yattığı ile ölen öldüğü ile kalmıştı. Arkadaşlarımız zindanlarda şehit olmuşlardı. Gemi batmıştı yani.
Bu zatlar Balyoz Davası denilen garabetin ortaya çıkışından tam dört yıl sonra 2014’de İstanbul’da gelip ifadelerini bizlerin ve mahkemenin huzurunda verdiler.
Özetle; “Balyoz Planı diye bir şey bilmiyoruz, duymadık, ilk defa basından bilgimiz oldu” dediler.
Bizim için bu yeterliydi. Ama dediğim gibi gemi dibe vurmuştu.
Yazdıklarımız yukarıdadır. Taleplerimiz çok netti bu zatlardan.
Biz bu iki zatın tanıklığa gelmesiyle ilgiliydik.
Bu da kendi istekleri ile olmamış, Anayasa Mahkemenin hak ihlali kararı sonrası mahkemenin tanıklığa çağırması ile olmuştu.
Geldiler, tanık oldular, tanıklık yaptılar. Ama komutanımız olamadılar.
Bizler için Aytaç Yalman’ın ve Hilmi Özkök’ün kalbimizde bir komutan olarak yeri kalmamıştır.
Bundan sonra da yeri olmayacaktır.
Yazımı Marcus Auerelius’un şu veciz sözüyle bitiriyorum “Gerekeni yapmamak ne kadar haksızlıksa, Gerekmeyeni yapmak da o kadar suçtur. “
Koca koca komutanlar sizler gerekeni yapmadınız, gerekmeyene sığındınız. Suçlusunuz, en azından biz silah arkadaşlarınızın vicdanında…
V. Murat Tulga / Emekli Kurmay Albay
Odatv.com
[1] Detay İçin bakınız, “ Kumpasa Karşı Komutan Mektupları” V. Murat TULGA, Tanyeri Yayınları
Bir yanıt yazın