SIR MÜNİR’LER, SAİT MOLLA’LAR ÖLMEZ!
Hüseyin MÜMTAZ
Kuzey Kıbrıs’taki beş yıllık Cumhurbaşkanlığı süresinde söyledikleri ve yaptıklarıyla soyadının da üzerinde “eğreti” durduğunu gösteren Mustafa Akıncı The Guardina’a demiş ki;
“Türkiye’ye bağlanma ihtimali korkunç”.
“Ankara tarafından yutulup de facto Türkiye ili haline gelebiliriz”.
“Kalıcı bölünmenin koşulları yaratıldı. Her yıl fiziksel, demografik ve ekonomik açıdan daha konsolide oluyoruz. Gençlerin zihinlerinde oluyor bu konsolide. Kendi çocuklarım dahil daha genç kuşaklara kıyasla güneyde doğmuş olan kendim ve eşim Kıbrıslı Rumlarla daha duygusal ilişkiler içindeyiz”.
“Erdoğan’ın Türkiye-Kuzey Kıbrıs ilişkisini anavatan-yavruvatan diye tanımlamasına karşı çıkıyorum… Ben bağımsız, kardeşçe ilişkiler istiyorum… Hükümetin, faturalarını ödeyen Türkiye’ye ekonomik bağımlılığı azaltmak için daha fazla şey yapması gerekmektedir. Bunu başarabilmek için de Güney’in desteğine ihtiyacımız var”.
“Kırım tarzı ilhak ihtimali korkunç”.
“İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım”.
…
Akıncı-Guardian buluşmasındaki Kırım-Hatay benzerliğinin Kıbrıs’la çakış(tırıl)ması bana hayli masum(!) bir M16 tezgâhı gibi geldi.
Giray Han ve Tayfur Sökmen ve… “güneyde doğmuş olduğu için Rumlarla daha duygusal ilişkiler içinde olan” Mustafa Akıncı…
Hâlbuki bize daha ilkokul ikideki aritmetik dersinde altın ve gümüşle çakıl taşının aynı kefede tartılamayacağını öğretmemişler miydi?
Kaçınılmaz bir terazi-dirhem ilişkisi.
…
“Guardian, İngiliz hayranlığı ve Kıbrıs” deyince akla kaçınılmaz olarak “İngiliz Muhipleri ve Sait Molla ve Kıbrıs” geliyor.
Vikipedia’ya sordum;
“1880 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Anadolu Kazaskeri Mustafa Neşet Molla’nın oğlu, II. Abdülhamit devri şeyhülislâmı Cemalettin Efendi’nin yeğenidir… 1892’den itibaren saray ve ilim adamlarına verilen ‘tarik maaşını’ almaya başladı… 1904 yılında Küçük Çekmece Kadı Vekilliği’ne, aynı yıl içinde ayrıca Şura-yı Devlet Bidayet Mahkemesi Aza Mülâzımlığı’na atandı. 1908 yılında Şura-yı Devlet İstinaf Mahkemesi Azalığı’na terfi etti. 1909 yılında bu görevden ayrılarak Galata Kadı Müşavirliği’ne atandı…1912 yılında Mahkeme-i Evkâf Kadı Muavinliği’ne, 1913 yılında da Anadolu Kazaskerliği Müşavirliği’ne tayin edildi. 1915 yılında Osmanlı Devleti’nin bütün mahkemelerinde avukatlık yapabilme hakkı kazanarak avukat oldu…1918 yılı sonunda Yeni İstanbul gazetesini yayınladı. Gazetenin 9 Kasım 1918 tarihli ilk sayısında ‘İngiltere ve Biz’ adlı bir yazı yayınlayan Sait Molla, 1919 yılında İngiliz Muhipler Cemiyeti’ni kurarak cemiyetin başkanlığını yaptı. 1920 yılında bir süre Adliye Müsteşarlığı görevinde bulundu”.
“26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz sonucu Türkler tarafından kesin zafer elde edilmesi üzerine Kuvay-ı Milliye’ye başından beri muhalefet etmiş olan Sait Molla, telaşa düşen diğer bazı muhalifler gibi İngiliz elçiliğine sığındı. Kendisine İngiliz General Harrington tarafından özel bir pasaport verildi. Bu pasaportla Mudanya Mütarekesi öncesinde ülkeyi terk etti”.
“Osmanlı devlet adamı, Şûra-i Devlet üyesi, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve İngiliz ajanı” Sait Molla ülkeden çıktıktan sonra sırasıyla Romanya, Fransa, İtalya, Mısır, Kıbrıs ve Yunanistan’da bulundu.
“1924 yılında TBMM’nin çıkardığı yüzellilikler listesinde yer aldı. Mısır ve ardından Kıbrıs’a gitti. Kıbrıs’ta 5 yıl (1925-1930) bulundu. Burada Kıbrıs Türklerinin Atatürk devrimlerini takip etme ve uygulamaya koyma girişimlerini baltalamaya çalıştı. Ancak çalışmalarında başarılı olamadı. Kıbrıs’tan sonra gittiği Yunanistan – Atina’da 14 Temmuz 1930’da hayatını kaybetti”.
Kuzey Kıbrıs’taki yerel Yeni Düzen Gazetesi’nde 1 Ocak 2011 tarihinde şöyle bir yazı yayınlanır;
“Kıbrıslı Türkler; Atatürk devrimlerinin başladığı günden itibaren, belki de ‘misak-ı milli’ sınırları dışında kalıp da bu devrimleri eksiksiz olarak yaşamlarına ‘anında’ uygulayanların başında gelmektedir. Harf devrimi, şapka devrimi, çarşafın atılması konusunda gösterdikleri ‘değişim’, bugüne kadar taşıdıkları ‘laik’ ve ‘Atatürkçü’ yaşam biçimleri, özellikle ‘gerici-kökten dinci’ hareketler karşısındaki ‘anında tepki göstermelerinin’ doğal bir reaksiyonları haline dönüşmüştür. Kıbrıslı Türkler bu türden ‘gerici-kökten dinci’ faaliyetlerle, Kurtuluş Savaşı’nın ‘Anadolu’da’ kazanılmasından itibaren zaman zaman bu Ada’da da karşılaşmıştır. Ama geçmişteki bu tip olaylara bakıldığında; Kıbrıs Türkü’nün bu konulardaki hassasiyetinin gereği olan ‘tepki’lerin, günümüzde de aynı şekilde devam ettiği görülmektedir. Kısacası; Kıbrıs Türkü; yaşamı boyunca bu tip faaliyetlere, her nereden gelir ve kimin direktifiyle olursa olsun, tepkisini göstermeyi bilmiştir. Bu hafta da biraz geçmişe uzanıp böylesi bir ‘tepkisel’ duruşa bir örnek daha vermek istiyorum: Şeyh Sait Molla olayı…”
Yâni Guardian’a yukarıdaki lâfları söyleyen Mustafa Akıncı şimdi “Atatürkçü” mü oluyor da onun arkasında yer alıyorsun vre Yeni Düzen?
Kader işte…
Sait Molla’lar, Sir Münir’ler, Müftü Ziyai Efendiler tükenmez, tükenmiyor.
Dün Britanya kralı 6’ıncı George’un taç giyme töreninde, bugün Britanya gazetelerinde…
Vakıflar’da, Surlariçi’nde, Selimiye Meydanı’nda, Büyükhan’da, Hısaraltı’nda, Ledra Kapısı’nda…
Avrupa Parlamentosunda yahut uyduya devlet yardımıyla çıkabilen televizyon kanallarında veya devletten yardım alan gazete köşelerinde Türkçe konuşarak, Türk isimleriyle…
“Tesadüfen”…
Her çağda, her yerde, değişik kılıklarda hep karşımıza çıkıyorlar. .
Tarih de, bir türlü ders alınmadığı için hep kendini tekrarlıyor…
Giray Han ve Tayfur Sökmen’in ulaşılmaz, kıymet biçilmez değerleri de işte böyle zamanlarda daha iyi anlaşılıyor. 9 Şubat 2020
Bir yanıt yazın