Yunanistan AB üyesi oldu, burada yaşayan Türkler‘in durumları pek değişmedi. Bu ülkede yaşayan Türkler, AB üyesi bir ülkenin vatandaşları olmalarına rağmen, Yunanistanın baskılarından kurtulmuş değillerdir.
Batı Trakya Türkleri‘nin kendilerini “Türk“ olarak tanımlamaları hala yasaktır. Mübadele andlaşmasında Türkiye’deki Hristiyanlarla, Yunanistandaki Müslümanların mübadelesinden bahsedildiği için Yunanistan Batı Trakya’daki Türkleri Müslüman olarak tanımlıyor. Yani vatandaş “Ben Türküm“ diyor, Yunanistan, “Hayır sen Türk değilsin, Türkler tarafından asimile edilip Müslümanlaştırılmış Yunansın!“ diyor. Aynı Yunanistan, Türkiye’de yaşayan Rumları ise Yunan (Grek) olarak nitelendiriyor. Halbuki Lozan Antlaşması’nın 38. ve izleyen maddelerinde Yunanistandaki Türkler için “Müslüman azınlık” , Türkiye’deki Rumlar için de “Gayrimüslim azınlık” (Les minorités non musulmanes) denilmektedir.
Türkiye’de hiçbir cemaati olmayan yıkılmış kiliseler restore edilirken (Örneğin Sümela Manastırı), Yunanistan’da cemaati olan mevcut camilerin tamirine bile izin verilmemektedir. Yahudi ve Ermenilerin ayrı mezarlıkları olan Selanik’te yaşayan yaklaşık on bin Türkün Müslüman mezarlığı talepleri yıllardır reddedilmektedir.
Önümüzde KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Bu seçim, ne pahasına olursa olsun KKTC’yi yıkarak Rumlarla birleşme paranoyasına kapılmış olan Mustafa Akıncı zihniyetinden kurtulmak için iyi bir fırsattır.
O Akıncı ki, Kıbrıs Türkü’nü soykırımdan kurtaran Türkiye’nin 1974 Barış Harekatı‘nı “Biz adına Barış Harekatı desek de 1974’te yaşanan bir savaştı ve akan kandı…“ şeklinde değerlendirmiştir.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bu açıklamasında, Rumların Noel gecesi banyo küvetinde EOK’cı eşkiya tarafından öldürülen Mürüvvet Hanım ve üç çocuğuna ait katliamda akıtılan kandan değil, Kıbrıs Türkü’nü soykırımdan kurtarmaya giden Türk Ordusu’nun gerçekleştirdiği haklı savaşta akan kandan bahsetmektedir.
Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılmasını isteyen ve daha çok toprak talep eden Rumların değişmeyen ve değişmeyecek olan hedefleri birleşik Kıbrıs kapsamında KKTC’yi ortadan kaldırmak ve Türkleri azınlık haline getirmektir.
Doğu Akdeniz’deki siyasi ve ekonomik gelişmeler, Batı’yı da Kıbrıslı Rumların bu isteklerine umut verecek bir konuma getirmektedir. Burada kastedilen Batı, coğrafi anlamda değil, emperyal amaçlı ülkeleri tanımlayan bir sıfattır. Bu açıdan, Ortadoğu’daki İsrail de “Batı” kapsamında değerlendirilmelidir.
Doğu Akdenizde bulunan petrol ve doğalgazın, emniyetli bir şekilde Avrupa’ya ulaştırılması, Batı Avrupa‘nın ve özellikle de Almanya’nın Rusya’ya bağımlı hale gelmesinin önlenmesi bakımından Batı için yaşamsal öneme sahip bir konudur.
Bu nedenle Doğu Akdeniz’deki doğal gazın Avrupaya aktarılması, Kıbrıs‘ta çözümü dayatmaktadır. Elbette emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda bir çözüm istenilmektedir.Tüm dünyada ülkeleri bölüp parçalamak için kolları sıvayan emperyal güçler, bu nedenle, dilleri, dinleri ve kültürleri farklı olan Türklerle Rumları birleştirmek için uğraşıyorlar. Hedeflenen Birleşik Kıbrıs, iki federal devletin birleştiği konfederasyon şeklinde değil, orada yaşayan Türklere bazı haklar tanıyan ama temelde bir Rum devleti şeklindeki çözümü ifade etmektedir. ABD’nin GKRY’ne silah ambargosunu kaldırması, kendi çıkarları doğrultusunda bir çözümü dayatacağını göstermektedir.
KKTC vatandaşları için Cumhurbaşkanlığı seçimi artık siyasal bir tercihin ötesinde, vatanına, cumhuriyetine sahip çıkma bilincinin ortaya konulması bakımından tarihi bir görev ve sorumluk olarak ortaya çıkmıştır.
Türkiye’de iktidar değişmemiştir ama, tarihi süreç içinde koşullar değişmiştir. Petrol ve doğalgaz nedeniyle Doğu Akdeniz‘e üşüşen emperyal devletler yanında kıyıdaş İsrail, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ittifak ederlerken, Akdeniz’de en fazla kıyısı bulunan Türkiye resmen dışlanmaktadır.
Batı’nın Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den dışlama çabaları KKTC‘nin Türkiye için hayati öneme sahip olduğunun AKP iktidarı tarafından da anlaşılmasına yol açmıştır.
Kıbrıs Türkleri bu seçimle, kendilerini “Türkler tarafından asimile edilip Müslümanlaştırılmış “Kıbrıslı Rum“ olma olasılığına yol açacak “Birleşme“ paranoyasından uzak duran, rahmetli rauf Denktaş çizgisinde bir cumhurbaşkanını seçme şansını yakalamışlardır.
KKTC’nin bağımsızlığının sürdürülmesi, ileride Türkiye ile bütünleşerek kadim bir devletin güvencesi altında ilelebet hür yaşamanın yolunun da açılması demektir.
Son söz, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’tan:
“Biz emanetçileriz ; Üzerinde hür yaşayalım diye canlarını, kanlarını vermiş olan insanların bize bırakmış oldukları toprakları ; babamızdan miras bulmuş, miras yedi gibi ne satabiliriz, ne de bırakıp kaçabiliriz..
Koruyacağız, sonuna kadar koruyacağız.
Allah kimseyi vatanından uzakta bırakmasın, kimsenin bayrağını gönderden indirmesin..“
Evet Kıbrıs Türkü, gün, emanetine sahip çıkma günüdür!
Bir yanıt yazın