İnkılap Şehidi Mustafa Fehmi Kubilay
Gerici bir grup tarafından, Yedek Subay Öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın başının kesilerek, Hasan ve Şevki isimli iki bekçinin de vurularak şehit edilmeleri şeklinde cereyan eden Menemen Hadisesi’nin yaşandığı 23 Aralık 1930 günü, Reisi Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile birlikte Trakya gezisindedir. Hadiseyi Edirne’de Kemalköy’de belediye binasında öğrenince ilk tepkisi şu olur: “Bu ne haldir! Bu, Cumhuriyet’in ve bizim başımızı kesmektir. Bundan bütün Menemen sorumludur. Bu kasaba ‘Ville Modite’ (Lanetli Şehir) ilan edilmeye müstahak olmuştur”(1).
Sinan Meydan’a bakılırsa Menemen’in “Ville Modite/Lanetli Şehir” ilan edilmesi 7 Ocak 1931 günü Çankaya Köşkü’nde yapılan bir toplantıda da gündeme gelmiş, Mustafa Kemal Paşa, Menemen’in, Lanetli Şehir ilan edilerek halkının, toptan başka yerlere göç ettirilmesini önermiş, ancak Başbakan sıfatıyla toplantıya katılan İsmet Paşa’nın, bu denli ağır yaptırımların, ağır sonuçları olacağı yönündeki itirazları üzerine, bu ağır yaptırımlardan vazgeçilmiştir(2).
Merhum gazeteci Necdet Sevinç’e bakılırsa; Mustafa Kemal İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya’ya Menemen’i toptan yakma emri vermiştir(3).
Menemen hakkında gündeme getirilen bu iki iddia ne kadar doğrudur bilinmez ama Mustafa Kemal Paşa’nın bu hadiseden dolayı çok fazla sinirlenip gazaba geldiğini ve bu öfke içinde bu gibi laflar edebildiğini düşünmek akla ve vakıaya uygundur!
Mustafa Kemal Paşa’nın bundan 89 yıl önce bugün, yani 7 Ocak 1931 günü Menemen konusunda dile getirdiği şehri büsbütün ateşe verme veya lanetli şehir ilan edilerek ahalisinin toptan sürgüne gönderilmesi cezası hayata geçmemiştir ama hadiseye sebep olanlar en şedit biçimde tecziye edilmişlerdir.
Yine Sinan Meydan’ın aktardığına göre; Korgeneral Mustafa Muğlalı başkanlığındaki askeri mahkeme, hadise ile ilgili olarak 105 sanığı 15 Ocak 1931 günü yargılamaya başlıyor ve bu 105 sanıktan, 37’sine idam cezası veriyor, diğer sanıkları ise çeşitli cezalara çarptırıyor. 27 sanık ise suçsuz bulunarak beraat ettiriliyor. TBMM, 2 Şubat 1931’de 28 kişinin idamını onaylıyor ve idam cezaları 4 Şubat 1931 günü Menemen’de infaz ediliyor(4).
Mustafa Kemal Paşa ve General Mustafa Muğlalı
Bir süre sonra gelen takviye kuvvetlerin açtığı ateş sonucu, olayların elebaşı Derviş Mehmet ile müritleri Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet’in olay yerinde öldürülmeleri, diğer suç faillerinden 28 gerici yobazın da, olayın vuku bulduğu yerde topluca idam edilmeleri suretiyle şedit biçimde bastırılması, Türkiye’de bazı dinci kesimlerce istismar edilmiş ve hadise, Atatürk’ün din düşmanlığı ile açıklanmaya çalışılmıştır. Çünkü idam edilen 28 kişinin arasında, hacı, hoca, imam, şeyh, hafız, derviş ve molla gibi dini ve tasavvufi unvanlar taşıyan çok sayıda kişi vardır. Böyle olunca, haliyle kimilerine göre Menemen’de bir din adamı kıyımı yaşanmış oluyor!
*
Mesela Necip Fazıl’a göre, olayın elebaşı Derviş Mehmet sıradan bir bağ budayıcısıdır. Hepsi hepsi Nakşibendi Tarikatı’nın Şeyhi Esat Efendi’ye bağlı bir derviştir. Dolayısıyla hem yaşı sebebiyle idamdan kurtulan Şeyh Esat Efendi, hem de onun müridi Derviş Mehmet, N.Fazıl’a göre; “Din Mazlumu” oluyorlar! E mazlumların olduğu her yer de bir zalim olduğuna göre; Menemen’de 28 din mazlumunu idam edenler ve ettirenler de haliyle zalim ve din düşmanı oluyorlar!
Menemen’de 28 mürteciyi idama mahkum eden mahkemenin reisi ise General Mustafa Muğlalı’dır. Muğlalı’yı ve başına gelenleri bilmeyenler için kısaca ifade etmek gerekirse:
Mustafa Muğlalı, aynı zamanda Milli Mücadelenin kahramanlarından birisidir. Balkan Savaşlarına katılmış, Birinci Dünya Savaşı sırasında farklı görevlerde bulunmuş, 20 Eylül 1921 tarihinde de Milli Mücadele’ye destek vermek için Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer almıştır. 5 Ocak 1922 tarihinde Tümen komutanı olarak İslahiye’de patlak veren Ermeni isyanını bastırmıştır. Savaştan sonra Kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası ile taltif edilmiştir. 57. Tümen komutanı olduğu sırada, 23 Aralık 1930 tarihinde Menemen’de meydana gelen ve Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın şehit edildiği olay üzerine kurulan askerî mahkemenin başkanlığını yapmış ve din kisveli gerici ayaklamanın elebaşlarının idam edilmesinde büyük rol oynamıştır.
İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği ve Stalin’in Türkiye’den toprak talep ettiği ve Türk Ordusu’nun islim üstünde durduğu buhranlı yıllarda doğudaki Üçüncü Ordu’nun komutanı olan Mustafa Muğlalı, 1943 yılının Temmuz ayında Van’ın Özalp ilçesinde, hayvan kaçakçılığı yaptıkları söylenen 33 kişinin yargısız olarak infaz edilmesi sırasında infaz emrini verdiği iddialarıyla ve 1946’da meclise giren muhalefet partisi DP’nin etkili girişimleri sonucu tutuklanıp yargılanmış, 2 Mart 1950’de ölüm, ardından da ileri yaşı ve hafifletici nedenlerden ötürü 20 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Cezasını çekmekte iken 11 Aralık 1951 günü, Demokrat Parti iktidarı döneminde hapishanede vefat etmiştir.
Bize göre; Mustafa Muğlalı’nın yargılanmasının asıl sebebi, Özalp’ta öldürttüğü söylenen 33 kaçakçı değil, olsa olsa Menemen’de idamlarına karar verdiği ve 3 Şubat 1931 gecesi Mustafa Fehmi Kubilay’ın öldürüldüğü yerde idam edilen 28 Din kisveli gerici yobazdır. Zira DP, din ve manevi değerler üzerinden propaganda yaparak iktidara gelmiş bir parti idi ve bu yüzden de Mustafa Muğlalı’nın idam edilmesi onlar için bulunmaz bir fırsattı. Bu sebeple, muhalefette iken bu konuda CHP iktidarı üzerinde baskı kurmuş, CHP’nin 1955 yılında yaşanan ve 6-7 Eylül olayları olarak tarihe geçen ve İstanbul’daki azınlıkları hedef alan gerici olayları gündeme getirmesi üzerine, DP tarafından misilleme olarak, Muğlalı olayı tekrar TBMM’de gündeme getirilmiştir. Bu kez olayın geçtiği dönemdeki bütün TBMM üyeleri ve CHP’nin sorumluluğu iddiasıyla, bizzat İsmet İnönü için yargılanma istenmiştir. 12 Şubat 1956 ve 25 Şubat 1956 tarihlerinde Meclis’te görüşülen konu, 1958 tarihli Meclis Tahkikat Komisyonu raporu ve Meclis görüşmeleriyle zaman aşımı ve çeşitli af yasalarından dolayı tekrar kapatılmıştır. Özetle; DP, Muğlalı Olayı’nı sürekli kullanmıştır iktidarı süresince.
…
Gelin görün ki; Mustafa Muğlalı’ya itibarını iade edenler de yine DP’nin devamı olduklarını söyleyen partiler olmuştur. 1988 yılında, Edirnekapı Şehitliğinde bulunan mezarı törenle Devlet Mezarlığına nakledilmiş, 1997 yılında itibarı iade edilmiş, 1998 yılında Harp Akademileri Komutanlığı’nın bahçesindeki “Kahramanlar Geçidi”ne büstü dikilmiş, 2004 yılında ise adı, olayın yaşandığı yerdeki Türk Kara Kuvvetleri’ne bağlı “Özalp Tabur Sınır Komutanlığı Kışlası”na verilerek kışlanın adı “Orgeneral Mustafa Muğlalı Kışlası” olarak değiştirmiştir.
Bu kararın ardından 1943 yılında yakınlarını kaybedenler Genelkurmay Başkanlığına tepki olarak bir imza kampanyası başlatmışlar ve İnsan Hakları Derneği’ne başvurmuşlardır. 2011 yılında ise AKP Hükümeti, herhalde Açılım Süreci’nin bir parçası olarak söz konusu kışlanın adını, “Şehit Astsubay Erkan Durukan Kışlası” olarak değiştirmiştir(5).
Madem “Açılım Süreci”, diğer adıyla “Barış ve Kardeşlik Projesi”, hendek savaşlarıyla ve 793 şehit verilerek sona erdirildi(6), şu halde Van Özalp’taki kışlanın adı ibreti alem için tekrar “Orgeneral Mustafa Muğlalı Kışlası” olarak değiştirilmelidir. Van Özalp’ta bulunan askeri kışladaki adı silinerek, itibarı zedelenen General Mustafa Muğlalı’nın itibarı mutlaka iade edilmelidir ki; bu iadenin, FETÖ vb. dinci gerici akımlarla mücadele konusunda da mutlaka simgesel bir anlamı olacaktır…
Ömer Sağlam
07 Ocak 2020
1-Sinan Meydan, Hafıza, İnkılap Yayınları, İstanbul, 2019, s, 246-247.
2-Sinan Meydan, age, s,247.
3- Necdet Sevinç, “Devlet kurtarılmalıdır” başlıklı makalesi, Halka ve Olaylara Tercüman, 17.11.2005.
4-Sinan Meydan, age, s, 247
5-Yazının bu bölümü, 17 Ocak 2016 tarihinde yayınlanan “Kürt Said Atatürk’e neden ‘zalim’ dedi?” başlıklı yazımızdan alınmıştır. Bkz. ,
6-https://www.aksam.com.tr/siyaset/muhalefet-cukur-ve-barikat-operasyonlarinda-sehit-olan-793-asker-ve-polisi-unuttu/haber-742595,
Bir yanıt yazın