YENİDEN ARAP BAHARI,  GÜVENLİK VE RUSYA 

Suriye Arap Ordusu, İdlib’te  Erdoğan Başkomutanlığında Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarına topçu atışında bulundu.
5’i Türk askeri, 1’i sivil görevli şehit oldu.
Erdoğan, Türkiye’nin bu saldırılara misliyle karşılık verdiğini söyledi.
Türkiye, Suriye’de işgalden sonra savaşa girdi.
*
Rusya’nın Suriye’deki tarafları uzlaştırma merkezinden yapılan açıklamada;
“Türk birlikleri 2-3 Şubat akşamında Rusya tarafına bilgi vermeden, İdlib’deki gerilimi azaltma bölgesinde hareket etti.
Suriye hükümet güçlerinin Serakib yerleşim biriminin batısındaki teröristlere yönelik saldırısının hedefi oldu” denildi.

*
Herşey, 2010’da ABD’nin, “Arap Baharı”nda daha önce otoriter iktidarlarla oluşturduğu fakat katmerli yolsuzluk ve yoksulluklara batmış Arap İslam ülkelerinde,
Halkların demokrasi, özgürlük ve insan hakları taleplerini;
Yine kendine ilişiklediği Müslüman Kardeşler Örgütü ve türevleriyle gaza getirdiği bir kısım halkın bölgesel, toplumsal  siyasi ve silahlı hareketleriyle karşılama stratejisiyle başladı.
İsyancılar Tunus, Mısır, Libya’da bir devre son verdiler.

*
İslamcı yeni iktidarlar, geliştirilen Osmanlı politikası ve bilmedikleri demokrasi, insan hakları, özgürlük söylemleriyle,
İlgili ülkenin topyekün siyasetini, ekonomisi ve sosyo-kültürel yapısını  dönüştürecek ve küresel işbirliğine dahil olacaklardı!

*
Ne olduysa, 11 Eylül saldırılarının 11.yıldönümünde, ABD’li bir yönetmenin İslam düşmanlığını işleyen bir filminin internete servis edilmesiyle oldu.
Kıyamet koptu!
Müslüman Kardeşlerin radikal kanadı, Libya Bingazi’de ABD Konsolosluğuna saldırdı.
Büyükelçi ateşe verilen binadan kaçarken öldürüldü.

*
ABD Dışişleri Bakanı H. Clinton,”Özgürleştirdiğimiz  bir ülkede bu nasıl olur?”diye kahrederken,
İslamcı alem Mısır’da, Irak, İran, Yemen, Sudan, Fas, Tunus ve Suriye’de ayaktaydı!

*
Çok geçmeden Mısır’da Müslüman Kardeşlerin M.Mursi iktidarı darbe ile yıkıldı.
Suudi Arabistan’da ılımlılaşmak için Muhammed bin Salman Taç Prensi yapıldı.
Türkiye paralel devletinde Fethullah Gülen, ava giderken avlandı ama Erdoğan yönetimini konsolide etmeyi başardı.
Paralel’i bir çizgiye dönüştürdü.

*
Bugün Arap Baharı’ndan on yıl sonra, her yerde iyi haber bulmak zor.
Asya, Latin Amerika ve Sahra altı Afrika’nın aksine, Arap bölgesinde yoksulluk aşırı arttı.
Hem iç ekonomik büyüme hem de doğrudan yabancı yatırımlar azaldı.
İşsizlik, özellikle gençler arasında büyüdü.
Eğitim standartları düştü.
Daha az basın ve örgütlenme özgürlüğü bulunuyor.
Arapların yarısından fazlası göç etmek istiyor.
Otokratik liderlerin devrildiği ülkelerde Tunus’ta, Libya, Mısır ve Yemen’de devrim öncesi döneme nostalji var.

*
En azından Mısır’ın işleyen bir hükümeti var.
Libya, farklı yabancı güçlerin desteklediği iki rakip rejim arasında hala bir iç savaşta, dünyanın en kötü kıtlığıyla karşı karşıya olan Yemen gibi.
Suriye, tarihin en vahşi iç savaşlarının birinden kurtulmaya başlıyor.
Irak’taki karışıklık  Ekim’de başladı, 500’den fazla protestocu öldü, 25.000 kişi yaralandı.
Lübnan’da demokrasiden bıkan protestocular, hükümetin yerine teknokratik bir yönetimin atanmasını  istiyor.

*
“Arap Baharı’nın model ülkesi Türkiye”; bugün Müslüman Kardeşler’in siyasi lideri Erdoğan’ın konsolide yönetimi altındadır.
Batı kimliği ve Batı değerlerinde ABD ile aynı inancı paylaşmıyor.
Aynı çıkarları bile paylaşmıyor!

*
Erdoğan’ın “Yeni Türkiye” vizyonunda dış politikası, bir zaman dışişleri bakanı görevi yapan A.Davutoğlu’nun önerdiği gibi,
Sadece Ortadoğu ve Balkanlar’daki komşuları ile dini ve kültürel bağlardan faydalanmayı amaçlamıyor.
Bölgede önde gelen Sünni Müslüman güç rolünü geri alma çabasında bulunuyor.

*
Bu aktivist ve hatta agresif dış politika;
Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehlikeye atabilecek, yabancı dolaşıklıklara karşı uyanık kalmak için;
“Cumhuriyetçi Milliyetçi” vizyon ile müttefik olunan Batı’ya keskin bir tezat oluşturuyor.

*
Erdoğan aktivist rolünde meşruiyetini tesis etmek için;
Mesela uluslararası toplumun nükleer bir İran konusundaki endişeleriyle hemfikir olmuyor.
Siyasi duruşunu  Müslüman Kardeşler ideolojisi ile özleştirmiştir.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ı düşürmeye çalışıyor.
Libya’da Müslüman Kardeşlerin Ulusal Anlaşma Hükümetı’ni fiilen destekliyor.

*
Ancak bu girişimlerin hiçbirinde şu dakikada bir başarı bulunmuyor.
Üstelik Erdoğan’ın bölgesel siyasette liderliğini güçlendirmek için kültürel temelli güç kullanma yetenekleri de başarısızdır.
Mesela düşük faiz oranlarıyla düşük enflasyon formülü yanlış hesaplanmış görünüyor.
Ya da Kazakistan ve Kırgızistan gibi yeni Türk devletleri, onlarca yıl süren Sovyet kontrolünden sonra işlerine müdahale eden bir Türk “ağabeyine” kuşkuyla yaklaşıyor.
Ya da eski Osmanlı topraklarını işgal eden 20 devlet, İstanbul’un saltanat ve halifeliğe ev sahipliği yaptığı fikrini reddediyor.

*
Erdoğan’ın meziyeti, müzakere etmek ve arabuluculuk yapmak değil çatışmacı olmaktır.
Diğer ülkelere karşı geliştirdiği çatışmacı itibar (!) yerli izleyicilere Türkiye’nin yükselişini engellemek için hain yabancı unsurların giriştiği bir anlatı olarak aktarılıyor.
Destekçileri için “Yeni Türkiye” bağımsızdır ve kimseden emir almaz…

*
Bu yüzden, ABD’den teknoloji transferi ve ortak yapım hükümleri içeren Patriot sistemi satın alma seçeneğini reddettiği zaman,
Neden Türkiye, Ruslardan S-400 sistemi satın almasın?
ABD, Demokratik Suriye  Güçleriyle askeri işbirliği yaptığında, Türkiye ulusal güvenliğini tehdit eden bir terör örgütü olarak tanımladığı bu güçlere karşı,
Neden kendini savunmak için adımlar atmasın?
Türkiye,  neden ABD empoze ettiği için İran’a karşı tek taraflı yaptırımlara uymayı kabul etsin?

*
Bu ve benzeri daha bir çok şey, Batı’nın en iyisini yaptığına ilişkin bir hikayeye tam olarak uymuyor.
Ancak Batı’da güçlü ve bağımsız Yeni Türkiye’yi  çağdaşlığı boyun eğdirmede  başarılı olamıyor!

*
Bugün Müslüman Kardeşler ideolojisinde Erdoğan’ın “Yeni Türkiye”si, Katar ile birliktedir.

Orta Doğu’da “Yeni bir Arap Baharı” ile tüm Arap’a hakim olma hedefinde  yeni bir blok ortaya çıkardılar.
Türkiye ve Katar, şimdi oluşturdukları blok ile  İran’ın kendine özgü Şii blokuna rampalama çabası gösteriyor.
Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdün yeni bloğa katılma isteğindedir.
Rusya bu bloka “Orta Doğu İtilaf Ülkeleri” diyor…

*
Ancak Orta Doğu; Asya, Afrika ve Avrupa’yı birbirine bağlıyor.
Akdeniz, Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Karadeniz’e bakıyor.
Dünyanın önde gelen su yolları Hürmüz Boğazı, Bab al-Mandeb Boğazı ve Süveyş Kanalı’nı kapsıyor.
Ortadoğu aynı zamanda dünyanın en büyük petrol ve gaz rezervlerine sahip, petrol tedarikçisidir.
Kilit oyuncuların rekabetinde jeopolitiği hızla değişiyor.

*
ABD ve İsrail sözde “Arap Baharı” nın ardından, Orta Doğu güvenliğinin en kritik belirleyicisidirler.
Aslında Orta Doğu’da herşey, ABD Başkanı D.Trump’ın politikalarına dayanıyor.
Bu politika ABD liderliğinde müttefik ülkeler koalisyonu,
Ve Rusya ile ortak menfaat alanları bulunmasından sonra birlikte çalışma kabiliyetini test etme alanı olarak Suriye’nin seçilmesi:
Birlikte Suriye İç Savaşına siyasi ve hukuki çözüm,
Dünyayı tehdit eden Cihad terör örgütlerinin yenilmesini öngörüyor.

*
Bu öncelikle İsrail’in coğrafi konumu, sessiz işbirliği, teknolojik ve ekonomik avantajlarının akıllıca kullanılması yoluyla,
Çevik kalması ve Müslüman komşularıyla karmaşık ilişkileri yönetmesi gerektiği anlamına geliyor…

*
Ancak Erdoğan kaşımaya devam ediyor.
Cumartesi günü, ABD Başkanı D.Trump’ın “Yüzyılın Barışı” ile yüzleşmek ve İsrail politikalarına muhalif olarak Arap ve İslam dünyasına önderlik etmek için,
HAMAS temsilcileriyle görüşüyor!

*
Şükür olsun ki; Orta Doğu’daki mevcut manzara “Yeni bir Arap Baharı”nı değil, yeni politika önceliklerini ön plana çıkarıyor.
Arap devletleri artık Filistinlilerin ezgisine dans etmiyor.
Bu ülkelerin daha acil endişeleri var.
Rusya bu perspektife kulaç atıyor…

3. 1. 2020

 


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir