Kurtlar sofrasını bilir misiniz?

Kurtlar sofrasını bilir misiniz?

“Kurtlar sofrası” ifadesini dilimize Atillah İlhan hocamız, 1940’larda, kazandırmış.
Bu ifade ile karşılaştığınız da, beli ki, bu sofranın bildiğimiz sofralardan olmadığıdır.
Bir sofraya oturuyorsunuz, niyetiniz bir şeyler yemek ama kendiniz yem olabiliyorsunuz.
Bu sofra emekçiye, çalışana, esnafa ve küçük işletmeciye göre bir sofra değildir.
Bu saydığım toplum kesimleri, hep kurtlar sofrasının somunu olurlar.
Büyük sermayenin, temel iki düşmanı vardır.
Birincisi, halkın örgütlenip siyasi sistemi değiştirmesi, yani büyük zenginin istemediği bir düzeni kurmasıdır.
İkincisi ve daha tehlikelisi, arkadan gelip piyasaya girmek isteyen girişimcidir.
Büyük sermaye, arkadan gelen, küçük sermayenin büyümesine,  tıpkı komünizme  karşı olduğu gibi  karşıdır. Kendisi için yakın tehlike görür.
Onun hep taşeron olarak kalmasını ve kendisine, emeğin hizmet ettiği gibi hizmet etmeye devam etmesini ister.
Daha önce büyümüş olan sermaye, kendisi büyürken hangi yollardan geçtiğini, engelleri aşmak için, hangi dalavereleri çevirdiğini bildiğinden, arkadan gelen sermayenin de o yollardan geçip, kendisini yakalamasını engellemek ister.
Bu engelleme devleti kullanılarak yapılır.
Yollara yeni mayınlar döşenir. Mayınlar döşenirken, kanun, yönetmelik, yönetmeliklerin içine teknik pasaportlar yerleştirilir.
Arkadan pazara girmek isteyen yeni girişimci, kendinden önce büyüyen ve pazardan çokça yararlanan  sermaye kadar büyük olmadığından, devletin koyduğu yeni kuralları aşamaz.
Çünkü artık devlet diye gördüğü organizasyon, hep o büyükten yanadır.
Diyeceksiniz ki, peki ülkemizde eskiden, iki bilemediniz üç dolar milyarderi vardı.
Şimdi ise, 50 adet dolar milyarderi var.
Demek ki, bunlar eski büyükleri geçebilmişler.
Bu nasıl oluyor derseniz.
Öncelikle şunu ifade edelim ki, bu işin Rekabet ile hiçbir ilgisi yoktur.
Dışarıda eskiden büyümüş bir tekele ülke pazarlarını kullandırmaktan geçmektedir.
Dışarıdaki tekel, ulus devlet üzerine abanmış, bir yerli ortak tedarik etmiş, ulusal pazarımıza girecek büyüklüğe ulaşmıştır.
Bundan sonrası sözüm ona rekabet vardır.
Karşımıza iki ayrı konunuymuş gibi çıkar,  ama aslında tek ve aynıdır.
Siyasi olarak kaşımıza liberalizm olarak çıkar. İktisadi olarak ise monopol (tekel) diye…
Liberal ekonominin iktisat derslerinde, monopoller; eksik rekabet, ya da rekabeti ortadan kaldırdığı için istenmeyen oluşumlar olarak anlatılır. Bunlar ders kitaplarında kalır.
Tekellerin varlığı teorik değil, gerçektir.
Oysa liberal ekonominin destekçisi ve yürütücüsü monopollerdir.
Piyasa ekonomilerinin yaşandığı ülkelerde, sözde rekabet kurulları vardır. Ama bu kurulların yöneticilerini, monopol yanlısı yetkililer tayin eder.
Bu ülkelerde, rekabet olacakmış gibi söylemler geliştirilir, rekabeti ortadan kaldırıcı siyasetler yürütülür.
Bunların hepsi göstermeliktir. Ve halkın tepkisini azaltmaya yöneliktir.
Tekel ve monopol sözcüğü de, yeterince anlam ifade etmeyen bir tanımlamadır.
Tekel, monopol, oligopol, tröst gibi sözcükler yeterince açıklayıcı değildir.
Çok açık bir şekilde söylersek; Tekel, rekabeti azaltmak ya da ortadan kaldırmak için, zenginlerin iktisadi ve siyasi güçlerini birleştirmeleridir.
Rekabet eden iki kurum birleşir, ortaya ikame edilemeyen, tek bir ürünü piyasaya veren, bir birim ortaya çıkar.
Bazen bu birleşmeler çok sayıda zenginin bir araya gelmesi ile de olabilir.
Monopol demek, zenginlerin birleşmesi, istedikleri ya da gerek gördükleri bir üründe tekel olmaları demektir. Rekabet edebilecek şirketleri de satın alırlar. Satın alamazlarsa, batırarak ortadan kaldırırlar.
Yani rekabet etmesi gerekenler, rekabeti ortadan kaldırıcı iktisadi işler yaparlar.
Zenginlerin kendi aralarındaki, her birleşme, ürün ya da hizmetlerini sattıkları halkların zararınadır. İşsizliği artıran sonuçlar doğurur.
Monopoller ekonominin bir sonucu değildir. Zenginlerin halka karşı birleşmeleridir.
Siyasi bir üründür.
Tüm tekellerin bir araya gelerek belirledikleri iktisat ve siyasete de emperyalizm denir.
Monopoller, ulus devletlerin ekonomiye dâhil olmasını istemezler. Ulus devletlerin ekonomiye müdahalesini engellemek için de, tekeller ulus devleti ortadan kaldırmak için tüm güçlerini birleştirirler.
Türkiye’nin üniter (tekli) yapısına saldırı bundandır. Liberallerin de bölünmeden yana olmaları bu sebeptendir.
Bu birleşmelerin ulus devletler içindeki davranışları; siyasi alanda yerelleşme (etnik ve mezhep bölünme) iktisadi alanda özelleşmedir. Yani ulus devletin devlet tekellerini ele geçirme operasyonudur.
Siyasi liberalizm devleti ekonomiden tasfiye eder. Devletin kendi kurumları vasıtası ile fiyat ve miktar düzenleme olanağını ortadan kaldırır.

Erdoğan yerli oto diye ortaya çıktı. Ama kendisini iktidara taşıyan tekeller buna izin vermediler.
Monopoller var olduğu sürece, ülke siyasetlerini onlar belirler.
Bir ülkede tekeller (emperyalizm) varsa, milli devlet olmaması gerekir. İkisi arasında yaşayanlar ise istikrarsızlığı yaşarlar.

25 Ocak 2013 tarihinde yazdığım bu yazıyı, yeniden okuyunca, bu yazı bir kez daha yayınlanır diye düşündüm.
25 Ocak 2020

 

Kurtlar sofrasını bilir misiniz? - bulent esinoglu 1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir