Adamlar ülkeyi bitirdiler…
Adamlar 17 yılda ülkenin altından girip üstünden çıktılar… Ortalığı darmadağın ettiler.
Tam 17 yıl bu. Dile kolay.
Amerikan ağababaları onlara “Sat” diyor, satıyorlar. Şeker fabrikaları böyle elden çıktı. Bir avuç sol grup da onun emperyalizmle mücadele ettiğini sanıyor. Yazıyor, çiziyor. Mutluluktan havalara uçuyor…
Bu millet tarih boyunca, böyle bir dönem, böyle bir deprem yaşamadı. Öyle bir yere gelip dayandık ki “Ekonomi bozuldu, işsizlik, yokluk, yoksulluk arttı” diyenleri de konuşturmayacaklar artık. “Terörist” ilan edecekler… Bu konuda yasa hazırlandığı söyleniyor.
Yalanları – dolanları biz açığa çıkarmaktan usandık, onlar yalan söylemekten usanmadılar. Yolsuzlukları ortaya koydukça onlar daha çok yolsuzluk yapıyorlar. Utanma, sıkılma kalmadı çünkü…
Ama suç sadece onlarda değil. 17 yıldan bu yana, ortamın bu hale gelmesine etkili direniş göstermeyen, gösteremeyen; bu kötü, yoz, yobaz gidişe yeşil ışık yakan muhalefette de suçu var.
Yerden biter gibi tarikatlar çıktı ortaya, okullar imam hatiplere dönüştü. Şeyhler, şıhlar türedi çekirgeler gibi…
Atatürk’e, Cumhuriyete saldırdılar. Tabelalardan TC’leri söktüler.
Bizimkiler sustu.
“Toplumda cemaatler de olabilir, tarikatlar da olabilir; yeter ki politikaya bulaşmasınlar…” dediler.
Politikaya bulaşmamak bir yana, onlar yaşamlarını politika üzerine kurdular. Geçimlerini politikadan sağladılar. Cemaat olacak da politikaya karışmayacak! Siz buna inanıyor musunuz?
FETÖCÜLERLE birlikte Ergenekon tertipleri düzenlediler. Orduya savaş açtılar. Subayları mapusanelere doldurdular.
Olup bitenleri muhalefet önce, sadece seyretti. Arkasından da “Adalet gereğini yapar” deyip, işin içinden sıyrıldı.
Sonra yıllarca sustu.
“Susma” dedik.
“Susma. Mağdurların, suçsuzların hakkını ara…”
“Susma. Sonra sıra sana da gelebilir…” dedik. Dinletemedik.
Ve bu uyarımızın ardından, Ergenekon tutukluları arasında intiharlar, hastalıktan, zulümden ölenler oldu. İlhan Selçukları, Türkan Saylanları yitirdik…
Ali Tatar’ın intiharının üzerine, bir yalaka çıktı: “Mermiye kafa attı… Nereye gidiyorsun, daha karpuz kesecektik” diye onun ölümüyle alay etti…
17 yılın sonunda ne sanayi bıraktılar ne tarım. Köylü perişan. Halk perişan. Esnaf perişan şimdi… Bir avuç yandaş, müteahhit kesesini doldurmakla meşgul… Müşteri garantili hastanenler, yollar, köprüler yapıyorlar…
17 yılın sonunda meyveler bozuldu. Sular bozuldu. Havamız bozuldu. Ispanaklar bozuldu. Ormanlar yağmalandı.
İnsanlar bozuldu. Politikacılar bozuldu. Tüm gıdalar hileli. Onur, şeref, haysiyet, namus kalmadı. Ne alacağımızı ne yiyeceğimizi şaşırdık. Denetleyen de yok. Çünkü alan memnun satan memnun.
Ispanaktan insanların hasta olup, hastanelere taşındıklarını ilk kez duyuyoruz. Görüyoruz.
Yalan, günlük konuşma dili haline geldi.
Adam gözümüzün içine baka baka “Ülkede yokluk, yoksulluk, açlık, işsizlik yok” diyor.
Adam gözümüzün içine baka baka “Enflasyon yüzde 8,5’lara geriledi” diyor.
Oysa elektrik bir yılda yüzde 50 artmış… Doğalgaz bir yılda yüzde elli artmış.
Benzin, mazot fiyatları uçmuş, gitmiş. Arkasından yetişene aşk olsun… Yüzde 8,5’larda kalan tek kalem mal yok.
Bütçe görüşmelerinde iktidar temsilcisine petrol, elektrik fiyatlarını soruyor muhalefet.
“Geç onları, geç…” diyor adam. Bir de ardından sırıtıyor. Gülüyor. Sonra konuşmasına devam ediyor:
“Rahat olun bu ülkede yoksul yok…”
Oysa bütçenin içinde vatandaş yok… 7 – 8 müteahhit var sadece.
Günümüzde toplu intiharlar da başladı. Dört kız kardeş siyanürle intihar etti. Yaşları 48 ile 60 yaş arasındaydı.
Çünkü elektrik faturalarını ödeyemiyorlardı. Durmadan elektrikleri kesiliyordu. Karanlıklarda kalıyorlardı. Bakkala, kasaba borçları vardı.
Giderken de arkalarında bir ölüm pusulası bırakıp, kapıya astılar: İçeride siyanür var…
Siyanürle öldüklerini söylemek istiyorlardı…
İkinci dört kişilik ailenin de bebelerle birlikte intihar ettiğini yeni öğrendik.
Ve 10 milyonluk liralık makam aracı ile Meclise gelen Cumhurbaşkanı yardımcısı halka kanaatkâr olmalarını, gereksiz harcamalardan kaçınmalarını öğütlüyor…
Güler misin, ağlar mısın?
Bir yanıt yazın