“Ülkücüler Tayyip Erdoğan’a neden oy veriyorlar?” başlıklı yazımda “MHP lideri Devlet Bahçeli’yi, R.Tayyip Erdoğan’ın gözünde bir tırnak parçasından bile değersiz kılan sebep nedir?” şeklinde bir soru sormuş ve bu sorunun cevabını;
“Bize göre, bunun tek bir sebebi vardır. O sebep, Ülkücülerdir! Evet, yanlış okumadınız; MHP lideri Devlet Bahçeli’yi, en azından R.Tayyip Erdoğan’ın ve diğer AKP yöneticilerinin gözünde bu kadar değersiz kılan tek sebep bizatihi Ülkücülerdir! Neden mi? Çünkü Ülkücüler, Devlet Bahçeli’nin liderliğini uzun süredir tartışmaya açmışlardır. Sosyal medyaya bakın; ortalık Devlet Bahçeli’yi yerden yere vuran yorum ve yazılarla yıkılıyor. Peki, bunun sebebi nedir? En azından bize göre; bunun da tek sebebi vardır. O sebep, Devlet Bahçeli ve onun etrafında kümelenen ve her şeyi avuçlarında tutmaya ahdetmiş gözüken küçük oligarşik yapıdır!” şeklinde vermiştik.
Bu yazımızda, bahse konu iddialarımızın doğruluğunu çok çarpıcı biçimde ortaya koyan bir örnek olaya değinmek istiyorum.
Şecaat Arz Ederken Merd-i Kıpti, Sirkatin Söyler!
Malum; önümüzdeki 21 Mart’ta MHP’nin Büyük Kongresi var. En azından görünürde MHP liderliğinin ve mevcut yönetimin değişmesi diye bir ihtimal de bulunmuyor. Sayın Devlet Bahçeli’nin karşısında çıkacak elle tutulur bir rakip de yok ortalıkta. Esasen, rakip çıksa bile mevcut delege yapısıyla Sayın Bahçeli karşısında başarılı olması da ihtimal dışıdır. Aslına bakılırsa, MHP liderinin ve parti yönetimin değişme ihtimali olsa bile, seçimlere birkaç ay kala böyle bir şeyin olmasının partiye ekstradan hiç bir faydası da olmaz. Bu sefer de Bahçeli yanlılarından müteşekkil yeni küskünler ordusu oluşur ve partide yeni parçalanmalar yaşanır. Özetle; dere geçilirken at değiştirilmez. Bu aşamada mevcut parti yönetiminin yerinde kalması, çok daha faydalıdır. Siyasi tabirle söyleyecek olursak; 21 Mart’ta yapılacak kongre, kör bir atın tek başına koştuğu bir koşu da olsa, isabetli olan budur.
Gelin görün ki; 21 Mart’ta sanki MHP yönetiminin değişme ihtimali varmış gibi ve Sayın Bahçeli’nin, koltuğunu başkasına kaptırma ihtimali varmış gibi; sağda solda Bahçeli’ye destek yazıları yayınlanmakta, bu tür yazılar Ülkücü çizgisiyle tebarüz etmiş internet sitelerinde yaygın bir şekilde yayınlanmakta ve okunmaktadır. Geçenlerde yayınlanan bu kabil yazılardan birisinde şöyle denilmekteydi:
“MHP’yi koalisyon iktidarında başarısız kılan ve sevimsiz yapan sebep bellidir; suiistimaller ve Bayındırlık Bakanlığı yolsuzlukları! O eski bakan milletvekili olabilir; lâkin kadrosunun MHP’de kökleşmesine Bahçeli engel olmuştur. İşte o dönemin İller Bankası Genel Müdürü her seçimde aday oluyor da listeye dahi giremiyor!”
Bu satırların yazarı, MHP’yi ne kadar temsil ediyor bilmiyorum. Ancak, Sayın Bahçeli’ye ve yönetimine sözüm ona destek vermek amacıyla kaleme alınan yukarıdaki satırlar, tam da Koca Ragıp Paşa (Mehmet Ragıp Paşa)’nın siyasi literatürümüze kazandırdığı “Şecaat arz ederken merd-i kıpti, sirkatin söyler” özlü söz misali, büyük bir gafın altına imza atmış bulunmaktadır. Çünkü yazdıkları, MHP liderine ve MHP yönetimine destek değil, tam tersine MHP liderliğine ve parti yönetimine ciddi ithamlar ihtiva etmektedir!
Yazara göre; koalisyon hükümeti döneminde Bayındırlık Bakanlığı’nı yöneten MHP’li ve Ülkücü kadrolar suistimal ve yolsuzluklar yapmışlardır! Anlaşılan Koray Aydın’ın Anayasa mahkemesinde yargılanıp aklanması da kesmemiş bu tür kalem erbabını. Mevcut MHP yönetimi de böyle düşünüyorsa, doğrusu çok yazık ederler partiye ve dahi kendilerine.
Hele hele, yukarıdaki satırlarda iddia edildiği gibi; Koray Aydın MHP yönetimine rağmen MHP’den milletvekili seçildiyse, kendi ekibinin MHP’de kök salması için özel bir çabanın içine girdiyse ve bu çabaları, Sayın Bahçeli ve ekibince alınan tedbirlerle boşa çıkarıldıysa, durum gerçekten de vahimdir. Biz, bütün bunların doğru olmadığına inanmak istiyoruz.
Yukarıdaki satırların sahibi, koalisyon hükümeti döneminde Bayındırlık Bakanlığı’nca yürütülen işlerin ve yapılan yatırımların ne kadar yakınındaydı ve o konudaki bilgilere ne kadar vâkıf bilinmez. Ancak kendisinden emin olmalıdır ki; o dönemde adı geçen bakanlıkta bazı suistimal ve yolsuzlukların yapıldığını rahatça yazabiliyor. Anlaşılıyor ki; elinde bazı belgeler var! Aynı iddiaları, MHP’yi itham etmek üzere AKP’liler de ileri sürüyor zaten. Şu halde sizin bu konuda AKP’lilerden ne farkınız var efendim?
Türkiye’nin en üst yargı organı olan ve seçkin yargıçlardan oluşan Anayasa Mahkemesi, “Hayır koalisyon hükümeti döneminde Bayındırlık Bakanlığı’nda yolsuzluk ve suistimal yoktur…” diyerek, dönemin Bayındırlık Bakanı Sayın Koray Aydın’ın şahsında MHP’li ve Ülkücü kadroları akladığı halde, sözüm ona ve hiç gereği yok iken Sayın Bahçeli’yi savunma adına hâlâ aksini savunmanın kime ne faydası var? Eğer bu iddiaları ileri sürmekle bir fayda umuluyorsa, inanın bu fayda MHP’nin ve Sayın Bahçeli’nin lehine değildir.
Kimdir O Eski Bakan?
PKK’nın meclisteki siyasi uzantısının temsilcileri bile, sırf terör örgütü lideri Apo’ya itibar kazandırmak için ısrarla “Sayın Abdulla Öcalan” diye hitap ederken, sizin Sayın Koray Aydın’dan, sıradan bir insan gibi “o eski bakan” şeklinde bahsetmeniz, doğrusu Ülkücü terbiyeye de aykırıdır.
“…lâkin kadrosunun MHP’de kökleşmesine Bahçeli engel olmuştur. İşte o dönemin İller Bankası Genel Müdürü her seçimde aday oluyor da listeye dahi giremiyor!”
Şeklindeki bir yargı ne kadar doğrudur şahsen bilmiyorum. Eğer böyle bir yargı gerçekse, şu halde MHP’de antidemokratik bir yapılanma olduğunu Bahçeli taraftarları da itiraf etmiş bulunmaktadırlar. Demek oluyor ki; MHP’de liderlik potansiyeli bulunan herkes bir şekilde susturuluyor ve buruşturulup bir köşeye atılıyor. Yukarıdaki sözlerden en azından benim anladığım budur.
MHP’yi Koalisyon İktidarında Başarısız Kılan Sebepler
Yazdıklarıyla Bahçeli yönetimine sözüm ona destek veren yazara göre; “MHP’yi koalisyon iktidarında başarısız kılan ve sevimsiz yapan sebep bellidir; suiistimaller ve Bayındırlık Bakanlığı yolsuzlukları!” imiş.
Ancak bu sadece bir iddiadır. Hem de MHP aleyhine ileri sürülmüş bir iddia! Oysa bu iddianın doğru olmadığı Anayasa mahkemesince de onaylanmış bulunmaktadır. MHP’yi koalisyon hükümeti sırasında başarısız kılan sebeplere gelince; bizim bu konudaki kanaatlerimiz ve tespitlerimiz şöyledir:
1-MHP’nin, Bülent Ecevit liderliğindeki DSP ile koalisyon hükümeti kurması ve Ecevit’in başbakanlığını kabul etmesi, bu konuda başlı başına bir sebeptir. Sayın Bahçeli, pek ala ANAP ve DYP ile üçlü koalisyon kurarak, kendisinin başbakan olma, MHP’nin de tarihinde ilk defa Başbakan çıkarma şansını elinin tersiyle itmiş ve Ecevit’in patronajındaki hükümette yer almayı kabul etmiştir. Zira 550 sandalyeli mecliste MHP-129, ANAP-86, DYP-85 sandalye kazanarak toplam 297 sandalye ile rahatça güven oyu alabilecek bir sayı elde etmişlerdi. Hatta Tansu Çiller’in bu konuda Sayın Bahçeli’ye teklif götürdüğü ve Bahçeli’nin bu teklifi geri çevirdiği bile yazıldı, çizildi o günün medyasında.
2- MHP, koalisyonun ikinci büyük ortağı olduğu halde, koalisyonun üçüncü ortağı olan ANAP’tan bile etkisiz olacak şekilde çok silik bir görüntü çizmiştir koalisyon hükümeti süresince. Mesela MHP’ye hiçbir önemli bakanlık verilmemiştir. Belki Bayındırlık Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı gibi bazı yatırımcı bakanlıklar verilmiştir ama, mesela Milli Eğitim Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı gibi stratejik bakanlıkların hiçbirisi verilmemiştir MHP’ye.
3- 28 Şubat kararlarının tavizsiz uygulanması da diğer koalisyon ortakları gibi MHP’nin hanesine eksi puan olarak yazılmıştır o dönemde. Mesela, bazı Kur’an Kursları’nın ve İmam-Hatip liselerinin öğrenci yokluğundan peş peşe kapanması ve İlahiyat fakültelerine kontenjan sınırı getirilerek bu fakültelere giriş puanlarının yükseltilmesi, başörtülü kız öğrencilerin üniversite kapılarında başörtülerini çıkarmaya zorlanması ve başını açmayan öğrencilerin sınavlara dahi alınmaması, koalisyon hükümetinin ortaklarının puan hanesine eksi yazılmasına sebep olmuştur. Bu eksi puandan elbette MHP de payını almıştır.
4- 1999 yılında Marmara bölgesinde meydana gelen iki büyük depremde, hükümetin deprem bölgesine geç intikal etmesi ve olaylara müdahale konusunda sergilediği acemilikler de koalisyon ortaklarının aleyhine olmuştur.
5- Ekonomi yönetiminin başarısızlıkları sonucu ABD’den getirilen Kemal Derviş’in adeta kurtarıcı gibi lanse edilmesi ve almış olduğu tedbirlerle gerçekten de bazı başarılı sonuçlar alması, halkın koalisyon ortaklarına olan güven duygusunu sarsmıştır.
6- 2001 yılında anayasa kitapçığının fırlatılması sonucunda yaşanan ekonomik kriz de koalisyon ortaklarını son derece zorda bırakmıştır halkın gözünde.
7- İdam cezasının önce 2001’de savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışındaki suçlar için kaldırılması, 3 Ağustos 2002’de ise “Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç” şartının kaldırılmış olması ile bölücü başının idamdan kurtarılması da koalisyon ortakları hakkında Türk halkı üzerinde olumsuz etki yapmıştır.
Bu konuda MHP’nin sadece “HAYIR” oyu vermekle yetinmesi ve koalisyondan çekilmeyi düşünmemesi de özellikle MHP’li seçmen üzerinde olumsuz etki yapmıştır.
8- MHP’nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde baraj altında kalmasının ve sonraki seçimlerde de 1999 yılındaki seçim başarısını yakalayamamasının bir başka sebebi de MHP’nin hızla kadro partisi olmaktan çıkıp, kitle partisi görüntüsü vermeye başlamasıdır. Bu konuda, partiye Ülkücü tabandan gelmeyen bazı kişilerin alınması ve bu insanların, listelerde seçilmesi garanti olan yerlere konulması da özellikle Ülkücü kökenden gelen MHP’li seçmen üzerinde olumsuz etki yaratmıştır ki; bunlardan bazılarının, kaset skandallarıyla gündeme geldiği bilinmektedir.
9- Ali Güngör, Sadi Somuncuğlu ve Ümit Özdağ örneklerinde olduğu gibi; bazı hadiseler karşısında sesini yükselten ve bazı makamlara aday olma iradesini otaya koyanların partiden bir şekilde dışlanması da Ülkücü kadrolar üzerinde menfi tesirler yaratmıştır.
Elbette bu konuda birçok neden daha sayılabilir. Ancak biz 9 ışıktan hareketle 9 önemli sebebi saymakla iktifa ediyoruz. Dolayısıyla; bütün bu sebepleri görmeden, MHP’nin seçim başarısızlıklarını sadece Sayın Koray Aydın’ın sırtına sarmaya çalışmak, kendisini adeta “Günah Keçisi” ilan etmek ayıptır, günahtır ve en önemlisi de siyasi hatadır. MHP yönetimi, bu tür yanlış ve yanlı değerlendirmelere zinhar itibar etmemelidir.
Üstelik adı geçen zat, bu ülkenin hukuk sistemi tarafından yargılanmış ve aklanmıştır. Bugünkü siyasiler gibi; “Lütfen bizi yüce divana göndermeyin!” seviyesizliğine düşmeden, aslanlar gibi çıkmış, Ülkücüye ve Türk Milliyetçisine yakışan bir tavırla kendisini savunmuştur.
Sanmayın ki; bu yazıyı Sayın Koray Aydın’a destek amacıyla yazdım. Kesinlikle hayır; kendisini ne tanırım, ne de bilirim. Ne hemşerimdir, ne de yakınım. Sizler gibi ben de medya vasıtasıyla tanıyorum kendisini. Galiba ekranlarda ilk görüşüm de 1997 yılında MHP Genel Sekreteri olarak, Başbuğ Alparslan Türkeş’in vefat haberini gözyaşları içinde açıklarken vermiş olduğu görüntüyledir. 21 Mart Büyük Kongresi’nin, MHP’nin iktidara yürüyüş hamlesinin miladı olmasını dilerim…
Bir yanıt yazın