TRUMP VE ERDOĞAN’IN DANSI

Nisan’da ABD Başkanı D.Trump, uluslararası islamcı hareket Müslüman Kardeşler’in “Yabancı Terör Örgütü” ilan edileceğini duyurdu.
Bu kararın ABD’nin bölgesel çıkarlarına yansımaları, bu politikanın benimsenmesinin stratejik kazanımları yoğun olarak tartışılmaya başlandı.

*
Orta Doğu’da üç blok ortaya çıkmıştır.
Birincisi; Müslüman Kardeşler ve bağlı İslamcı grupları Türkiye, Katar, Ürdün ve Kuveyt  siyasi sistemlerine yerleştirmeyi amaçlayan, Erdoğan’ın siyasi lider olduğu blok.
İkincisi; Ortadoğu ve Basra Körfezi’ndeki İran etkisini genişletmeyi amaçlayan İran liderliğindeki blok.
Üçüncüsü: Suudiler, Emiratiler ve Mısırlıların yönettiği ve Müslüman Kardeşler ile  İran’ın etkisini azaltmayı hedefleyen blok.

*
Bu karmaşık ağ bölgede çok kutuplu rekabeti yoğunlaştırıyor.
Ve Müslüman Kardeşler bu rekabet ağının çekirdeğini oluşturuyor.

*
Başkan Trump yönetimi, Müslüman Kardeşler karşıtı Suudi liderliğindeki bloğu  giderek daha militan bir konuma getiriyor.
Ama Trump, Müslüman Kardeşleri  resmen terör örgütü olarak ilan ederse;
Müslüman Kardeşler karşıtı bloğun politikalarını sertleşmesine yol açarak bölgenin parçalanmasını  hızlandıracaktır.
Bu taktirde Suudi liderliğindeki bloğun bölgesel hedeflerine erişmesi zorlaşacaktır.

*
Müslüman Kardeşler intelijansiyası;
“İslam Dünyası batı etkisinden dolayı sosyal hükmünü kaybetmiştir” düşüncesi ile Batı’nın en geniş siyasi muhalifi  hareketi yönetiyor.
İntelijansiya ya da ulemalar, mütefekkirler, islam alimleri vb. topluluk  hareketin terör örgütü olarak tanımlanamayacağından yanadır.
Onlarca yıl önce şiddeti reddettiklerini ve aktif olarak demokratik sürece dahil olduklarını iddia ediyorlar.

*
Kardeşler hareketi  merkezi bir yapıya sahip değildir.
Stratejileri, faaliyet gösterdikleri ülkelerin ulusal koşullarına göre renklendirilen bir dizi bağımsız, ancak birbirleriyle ilişkili gruplardan,
Bir yanda HAMAS gibi şiddet uygulayan bir grub,
Öte yanda Türkiye’de, Kuveyt’te, Ürdün, Tunus, Fas ve Irak’ta birbirleriyle ilişkili siyasi partilerden oluşuyor.

*
ABD yönetimi bu derecede güçlü bir yapının terör listesine alınması durumunda,
Bunun ABD siyasetinde “aşırı İslamofobik siyasi zincir” de  yol açacağı çekişmeleri,
Yanı sıra Ortadoğu’daki Kardeşlik karşıtı aktörleri nasıl etkileyebileceğini öngörmeye çalışıyor.

*
Ayrıca Kardeşlerin zengin patronlarının ekonomik faaliyetleri ve kurdukları kurumsal araçlarla finanse edilen vakıfların durumu,
Çok geniş tıbbi bakım ve özel eğitim gibi sosyal hizmet ağları inceleniyor.
Bunların kapatılması durumunda, hizmetlerden faydalanan milyonlarca insanın  olumsuz etkilemes düşündürüyor.
Kardeşleri terör örgütü olarak ilan etmenin, hizmet alan milyonlarca insanda ABD karşıtlığı oluşturması istenmiyor.

*
En tehlikel şey ise Suudi Arabistan ve Mısır’da yasaklı olan Müslüman Kardeşler’in terör listesine alınmasının en muhtemel sonuçlarından biri olarak,
İran’ın  Devrim Muhafızları Ordusu’nun  bir terörist grup olarak belirlenmesinin  ardından;
Müslüman Kardeşler Hareketi’nin de, Orta Doğu’da ABD’nin çıkarlarına karşı Şiiler ve Sünnileri bir araya getirme eğilimine yönelmesidir.

*
Bu yöneliş Türkiye için şu tehlikeye göz kırpıyor;
Erdoğan Türkiye’yi  keyfi bir biçimde yönetiyor, şimdi Müslüman Kardeşler Hareketi’nin çok geniş kabiliyetlerini arkasına alabilir,
Türkiye’yi Orta Doğu’da ABD’nin çıkarlarına karşı Şiiler ve Sünnileri bir araya getirme amacına ortak edebilir.
Böylece bölgede mevcut üç blok  iki bloka dönüşüverir!

*
Bu yüzden ABD yönetimi, Kardeşler’in gerici ideolojisine etkili bir şekilde karşı durmak için;
Müslüman Kardeşlerin terör örgütü olarak tanınması yerine,
Kardeşler’in güçlü olduğu ülkeler ve toplumlarda fikir alışverişinde bulunmayı,
Aynı zamanda terörist gruplarla da askeri olarak karşı karşıya gelme stratejisi üzerinde yoğunlaşmayı öngörüyor.

*
Bu sırada seçmenler Erdoğan’a üst üste ikinci kez, ülkenin en büyük ve zengin kenti İstanbul’da belediye başkanlığı seçiminde ağır bir yenilgiye uğratmıştır.
Erdoğan’ın AKP’si ve aşırı milliyetçi ittifak ortağı MHP ciddi biçimde tökezlemiştir.
Eski Başbakan A.Davutoğlu ve eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan  Erdoğan’a karşı bir siyasi hareket başlatmanın arifesindedir.
Türk vatandaşları  ekonominin felaket durumu ya da  ülkenin büyüyememesi fakat yüksek enflasyon altındadır.
Erdoğan’ın “Kürt tehditi” stratejisiyle  Kürt azınlığı şeytanlaştırarak imha etmeye yönelik politikası ters tepmiştir.
Erdoğan zayıflamış, yenileceği görülmüş, halk bu inanç çerçevesinde birlikteliğini her geçen gün geliştirmektedir.

*
Erdoğan’ın İslamcı ve Osmanlıcı ya da Müslüman Kardeşler ideolojisinin güvencesi;
Kuzey Irak, Kuzey Suriye’deki hidrokarbon  havzalarından Doğu Akdeniz hidrokarbon havzalarına ihtiyaç gösteriyor.
Erdoğan’ın dış politikası bu amacı hedefliyor!

*
Ama artık Türkiye vatandaşları ne Erdoğan’ın Suriye’de B.Esad’ı devirme macerasından,
Ne 3.7 milyon Suriyeli  mülteciden,
Ne de TSK’nın giderek daha fazla kuzey Suriye ve kuzey Irak bataklığına saplanmasından memnundur.

*
Erdoğan İran’a ara veremiyor, bu yüzden zengin Suudi Arabistan ve BAE Türkiye’ye yatırım yapmıyor.
Erdoğan, Türkiye ekonomisine daha fazla zarar verecek bir anlaşmazlık olan Rus S-400 uçaksavar sistemini satın alma konusunda ABD ve NATO ile tartışıyor.
Mevcut gerginlik NATO’nun Türkiye’nin Rusya ile güney sınırına, özellikle Karadeniz’in Akdeniz’e olan çıkışını kontrol etmesine sekte vurmayı amaçlıyor.

*
Kıbrıs, İsrail ve Mısır birlikte yaklaşık on yıldır Kıbrıs sularında  doğalgaz kaynaklarını geliştirmeye çalışıyor.
Türkiye bu çabaları rutin olarak engelliyor.
Avrupa Birliği, Kıbrıs’ın özel ekonomik alanlarındaki haklarını teşvik ediyor.
Türkiye’yi egemenlik haklarına saygıya ve yasadışı eylemlerden kaçınmaya çağırıyor.
Ne ki, Erdoğan’ın Kıbrıs Rum Kesimi ve NATO üyesi Yunanistan ile yüzleşmesi  hiçbir şekilde söz konusu değildir!
Bu noktada Türkiye’nin Kıbrıs’ta tartışmalı sularda  doğal gaz keşfetmek için gönderdiği sondaj gemileri,
İktidar üzerindeki gücünü kaybetmekte olan Erdoğan’ın bir güç gösterisi düzenlemekte olduğu algısı oluşturuyor.

*
Erdoğan gerginlik yaratmayı, ardından kazandığını sandığı güçle ABD Başkanı D. Trump ile pazarlık yapmayı seviyor.
Ankara’nın geleneksel düşmanı Yunanistan’la yaşanacak bir felaket,
Erdoğan muhaliflerini AKP’nin savunuculuğuna sokacak ve halkın dikkatini evdeki derinleşen ekonomik krizden uzaklaştıracaktır!
Böylece Erdoğan, dış politikada yarattığı krizin bahanesi ile yürütme yetkilerini daha da güçlendirmeyi,
Artık kontrol etmediği İstanbul, Ankara gibi büyük kent belediyelerinde fonları yeniden yönlendirmeyi planlıyor gibidir…

*
İşte bu noktada ABD’nin Müslüman Kardeşlerle mücadelesinde;
” Kardeşler’in güçlü olduğu ülkeler ve toplumlarda fikir alışverişinde bulunmayı,
Aynı zamanda terörist gruplarla askeri olarak karşı karşıya gelme stratejisi üzerinde yoğunlaşmayı” öngören yeni stratejisi devreye giriyor.

*
Türkiye Libya’da Trablus Başbakanı Fayez al-Serraj’ın Libya Ulusal Ordusu’nu destekliyor
Libya Ulusal Ordusu Müslüman Kardeşler ideolojine bağlıdır.
Türkiye bu güçlere  türlü askeri lojistik vermekle itham ediliyor.
Şimdi ABD’nin desteklediği  Doğu Libya Kuvvetleri komutanı General Khalifa Haftar;
Türkiye’den başkent Tripoli’ye Türk uçaklarına ya da Libya sularında seyreden Türk gemilerine düşmanca davranılacağını açıklamış bulunuyor…

*
Japonya Osaka’da G20 Liderler Zirvesi’nde ABD Başkanı Trump ile Erdoğan arasında  bir gölge oyunu oynanıyor
Trump. Türkiye ile S-400 krizine değiniyor ve selefi Obama’yı hedef gösterrerek,
“Erdoğan benim bakış açımla çok çetin biri. Bu gerilimde Erdoğan’ın suçu yok. Ben iyi anlaşıyorum ve ona adaletsiz davranıldığını düşünüyorum” derken,
Erdoğan,”  Başkan Donald Trump ile ülkelerimiz arasındaki siyasi, askeri, ticari ilişkilerin gelişimine büyük katkı sağlayacağına inandığım,
Stratejik ortaklığımıza güçlü bir vurgunun yapıldığı çok verimli bir ikili görüşme gerçekleştirdik” diyor.

*
Şanlı TSK’yı, tıpkı İran Devrim Muhafızları ordusuna benzeterek  Erdoğan Devleti’nin askeri gücü haline getiren
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar,  hedefi  Doğu Akdeniz ve Ege’den daha açıklara  çeken Haftar’ın  Tükiye’ye yönelik sözlerine yanıt veriyor.
“Hasmane tutum ve saldırıların bedeli çok ağır olacak. Düşmanca hareketlere karşı tedbirimizi aldık” diyor…

*
Türkiye’de ana akım medyası borazanlık görevini sürdürüyor, basın özgürlüğüne ihanet ediyor.
Müslüman Kardeşler’i, ideolojisini, ne yapmak istediğini hiç bir şekilde Türk vatandaşlarına aktarmıyor.
Ancak “Çakalın özgürlüğü aslan ayağa kalkana kadardır.”

1. 7. 2019


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir