İstanbul’da bir kapı aralandı…
Karanlıklardan şafağa, aydınlığa açılan…
Gecenin sonuna yaklaşıyoruz.
Bir süre sonra da o güzel, sevecen, gülümseyen yüzü ile güneş doğacak…
23 Haziran bir milat oldu. Bir başlangıç… Demokrasiye açılan bir pencere…
17 yıldan bu yana yaşanan baskının, zulmün sonlanması için atılan ilk adım oldu.
Otobüslerle, trenlerle, vapurlarla uçaklarla, akın akın insanlar geliyordu İstanbul’a. Tatil kentleri ilk kez, bu kadar çok sessizliğe bürünmüş, boşalmıştı.
Kıyılar bomboştu.
Akın akın insanlar sandık başlarına koşuyordu.
Sokak aralarından, caddelerden… Tatil yörelerinden…
Sular gibi… Seller gibi…
Denize ulaşmak isteyen ırmaklar, nehirler gibi…
İktidarın, bölme, parçalama, engelleme çabalarına karşın insanlarımız bir haksızlığı, adaletsizliği protesto etmek için kucaklarında bebeleri ile yollara düşmüşlerdi.
Yaşlılar, hastalar sedyelerle, el arabaları ile taşınıyordu…
23 Haziran 2019 bir milat, bir başlangıç oldu…
Kırılmayan seçim rekorları bu tarihte kırıldı.
1984 yılında, belediye başkanlığı seçimlerinde Bedrettin Dalan’ın aldığı % 49,7’lik oran, % 54,2’lik oranla, Ekrem İmamoğlu tarafından bu seçimde kırıldı.
Bu oranla İmamoğlu, 1994 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye Başkanlığı seçimlerinde aldığı %25,2’lik oranı da ikiye katladı ve ilk kez Fatih’te CHP’ye daha çok oy çıktı.
23 Haziran seçimleri, korku imparatorluğunun temellerinin çatırdadığı, cesaretin, direncin filizlenip yeşerdiği, boy attığı bir dönüm noktası oldu…
31 Mart seçimlerinin haksız iptal edilişine direnen, bu kararı protesto eden milyonlar karşısında, iktidarın gönüllü fedaileri gibi çalışan yargıçlar, savcılar, devlet memurları, düşüneceklerdir bir an.
Yanlış uygulamalarını gözden geçireceklerdir.
Bazıları saf değiştirecek. Bazıları geceleri kâbus görmeye başlayacaktır.
“Zannettiğimiz kadar meydan boş değilmiş, gökten ne yağsa, yer kabul etmiyor artık” diyeceklerdir.
Yüz yıllık bir Cumhuriyet mirasının ve Mustafa Kemallerin “ha!” deyince ortadan kaldırılamayacağını, Atatürk devrimlerinin ve Atatürk sevgisinin silinemeyecek şekilde beyinlerde ve yüreklerde yer ettiğini, gönüllere kazınmış olduğunu göreceklerdir…
Din sömürüsünün, sadaka ekonomisinin, korku imparatorluğunun işe yaramadığını, eskisi kadar etkili olmadığını, halkı uyutma görevini yerine getiremediğini anlayacaklardır.
Bunun belirtilerine her an, her yerde tanık olmaktayız artık.
Attila İlhan’ın deyişi ile “Türkiye’de Dip dalgası kendini hissettirmeye başlamıştır.”
Tencere, ev geçindirme, ihtiyaçlar politikaya üstün gelmiştir.
Çünkü ekonomi dar boğazdadır. Aileler geçim sıkıntısındadır.
Çünkü iğneden ipliğe her şeyi, “BABALAR GİBİ” sattılar…
Fabrikaları, yüzyıllık işletmeleri, toprakları, ormanları haraç mezat, yerli ve yabancı yandaşlara peşkeş çektiler.
Sattılar. Sattılar… Sattılar… Doymadılar… İşçileri sokağa attılar.
Borç aldılar… Yedi sülalemizi borçlandırdılar. Saçı bitmemiş yetimlerin haklarını, yaşamlarını, çaldılar, geleceklerini yiyip bitirdiler.
Üretim durdu. Dışsatım geriledi. İşsizlik çığ gibi büyüdü… 1980-2002 döneminde ortalama yüzde 8,3 olan işsizlik, bu hükümet döneminde yüzde 20’lere ulaştı.
Çünkü deniz bitti. Üretim bitti…
Bu ortamda Atatürkçülere, devrimcilere düşen görev birleşmek, bütünleşmek; mezhep bölünmelerine, etnik ayrılıklara son vererek, haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı mücadeleyi sürdürmektir.
İyi bir örgütlenme, iyi bir öncülükle halkın birlik ve bütünlüğü sağlanırsa, halka güven veren bir muhalefet, bir oluşum gerçekleştirilirse kurtuluş yakındır…
Başkanlık seçimleri ile gelenler, başkanlık seçimleri ile gideceklerdir…
Bir yanıt yazın