Son 6 ay içinde üç ülkeyi ziyaret ettim. Bunlar; Sosyalist Tek Partili Cumhuriyet rejimi ile yönetilen Vietnam, Kızıl Khmerler (Khmer Rouges) yönetimde uzun süre kalan Kamboçya ile liberal bir ekonomiye sahip Güney Afrika’dır. Geçen hafta sonunda Güney Afrika Cumhuriyeti’nden dönünce gözlemlerimi yazma ihtiyacını hissettim. Gerçi 18 Eylül 2007 tarihindeki THY’nın ilk uçuşunda yerel ve ulusal basından gazeteciler ile birlikte davetli olarak bu ülkeyi ziyaret etmiştim ama halkla fazla temasım olmamıştı. Atatürk Havalimanı’ndan saat 23.50’de hareket eden THY uçağının Cape Town’a yaptığı ilk seferde davetlilerin yanı sıra 150 yolcu da yer almıştı.
Güney Afrika Cumhuriyeti, üç başkenti olan (Pretoria, Cape Town ve Bloemfontein) bir ülkedir. 1.219.090 km² alanı ile Türkiye’nin iki katı büyüklüğündedir. Komşuları Botsvana, Lesotho, Mozambik, Namibya, Svaziland ve Zimbabve’dir. Ülkenin batısında yarı çöl, doğu ve güney kıyısında subtropikal iklim hakimdir. Güney yarım kürede bulunduğundan aralık, ocak ve şubat yaz aylarıdır. Altın, elmas, krom, antimon, kömür, demir, manganez, nikel, fosfat, kalay, uranyum, değerli taşlar, platin, bakır, vanadyum, tuz ve doğalgaz açısından zengindir.
Bu zenginliğine rağmen Güney Afrika, çok yoksul ile çok zenginin birlikte yaşadığı, daha doğrusu birlikte yaşayamadığı dünyadaki tek ülkedir. Bu konuda Oral Çalışlar’ın tespitine aynen katılıyorum: “Güney Afrika yoksul mu, zengin mi karar vermekte zorlanıyorsunuz. Yeşillikler içinde bahçeli tek katlı evlerden oluşan şehirlerde, beyazların oturdukları mahalleler, Londra’dan geri kalmıyor. Şehrin kenar mahallelerine yöneldiğinizde, yoksul, teneke barakalardan oluşan bir başka gerçekle yüz yüze geliyorsunuz. Siyahların ezici çoğunluğu gecekondu mahallelerinde yaşıyor, açlık sınırının altındaki gelirle var olmaya çalışıyor. Siyahla beyaz arasındaki büyük ekonomik uçurum varlığını koruyor.” Çalışlar’a göre “Toplumda özellikle ekonomik alanda adaletsizlik çok can acıtıcı. Toplumun en zengin yüzde 10’u, zenginliğin yüzde 71’ini, en fakir yüzde 60, zenginliğin yüzde 7’sini alabildiği bir dengesizlik söz konusu.” )
Güney Afrika’nın nüfusu 57,3 milyondur. (2018) Nüfusunun yüzde 79’u Afrikalı, yüzde 9,6 Avrupalı, yüzde 8,9’u Melez ve yüzde 2,5’i de Asyalıdır. Nüfusun yüzde 80’i Hıristiyan, yüzde 2’si Müslüman, yüzde 1,2’si Hindu, yüzde 15,1’i ise agnostiktir. (bilinmezcilik) Güney Afrika Cumhuriyeti her ne kadar uzun yıllar sömürge olmuş ise de kültürlerini, yaşam tarzlarını ve inançlarını korumayı başarmıştır. Ülkede 11 resmi dil vardır: Afrikanca, İngilizce, Ndebele, Pedi, Sotho, Swazi, Tsonga, Tswana, Venda, Xhosa ve Zulu. Bunlar arasında Zulu, Xhosa ve Sotho en yaygın kullanılan yerel dillerdir. İngilizce ve Afrikanca sömürge dilleridir. Ortalama yaşam süresi 57 yaş (erkekler) ile 64 yaş (kadınlar) arasındadır.
Güney Afrika, 15’nci yüzyıl öncesinde Avrupalılar tarafından bilinmiyordu. 1488 yılında Portekizli Bartholomeu Dias’ın Ümit Burnu’nu keşfetmesi ile burun stratejik önem kazanmıştır. Hollandalıların 1652’de Endonezya’daki sömürgelere ulaşmak amacıyla Ümit Burnu’nda bir ikmal istasyonu kurmasıyla, başta Hollandalılar olmak üzere Avrupalılar Güney Afrika’ya yerleşmeye başlamışlar ve koloni oluşturmuşlardır. Zamanla Avrupalı beyazlar, Afrikalı, Asyalı ve melez (renkli) nüfusları aşamalı olarak siyasi katılımın dışında bırakmışlardır. Irkçı Apartheid rejimi (Ulusal Parti: NP) tarafından uygulamaya konulan siyahların beyazlarla evlenmeleri, belli bölgelerin dışına çıkmaları, kıyılara ve plajlara inmeleri yasaklanarak onlara pasaport taşıma zorunluluğu getirilmiştir.
Güney Afrika’nın en önemli kenti Cape Town 17’nci yüzyılın sonlarında Hollandalılar tarafından sömürge haline getirilmiş, daha sonra İngilizlerin sömürgesi olmuştur. Avrupalıların gelişine kadar Zulu, Xhosa ce Sotho gibi büyük kabilelerin yayıldığı Güney Afrika’ya Hollanda’dan gelen Avrupalı yerleşimciler, yanlarında Java ve Malay Adaları’ndan Müslümanları da getirmişlerdir. 1806 yılında İngilizler ile yerel kabileler arasında yaşanan savaşlar sonucunda bölge İngiliz denetimine girmiştir.
Avrupalıların Güney Afrika’yı sömürgeleştirme sürecinde yerli halka karşı yapılan ırk ayrımı politikası, 1807’de İngilizlerin çıkardığı yasa ile kaldırılmasına rağmen, çoğunlukta olan siyah ırka karşı ırkçılık devam etmiştir. 1867-1886 döneminde ülkede elmas ve altın yataklarının bulunması Avrupalıların göçünü hızlandırmıştır. İngiliz ve Hollanda kökenli Afrikanlar arasında yaşanan iktidar mücadelesi 11 Ekim 1899 tarihinde başlayan ve 31 Mayıs 1902’de sona eren Güney Afrika Savaşı’na (Boer Savaşı) yol açmıştır. Boer’in kelime anlamı “çiftçi”dir. Savaş, Güney Afrika’ya yerleşmiş ve geneli çiftçi olan Hollandalı muhacirler ile İngilizler arasında yapılmış ve İngilizlerin zaferiyle sonuçlanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ağırlık kazanan ırkçılık, 1924 yılında iktidara gelen General James Barry Munnik Hertzog’un zamanında (1924-1939) çıkarılan yasalarla meşru hale getirilmiştir. ) Güney Afrika 1931 yılında İngiltere’den bağımsızlığını kazanmıştır ama 1931-1994 yıllarında siyah Afrikalılar ırk ayrımına uğramış, 1948’den sonra ırkçı “apartheid” yönetiminin iktidarda olduğu yıllar, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olmuştur. Çeşitli ülkelerden yapılan baskılara rağmen Güney Afrika Cumhuriyeti ırkçı politikalarından vazgeçmeyince, bazı uluslararası kuruluşlardan ayrılmak zorunda kalmıştır. Commonwealth (İngiliz Uluslar Topluluğu) bunlardan biridir. 1976 yılındaki zenci hareketlerinde yüzlerce zenci öldürülünce, BM Güvenlik Konseyi Güney Afrika Cumhuriyeti’ne silah satışını yasaklamıştır. ANC ve SASO gibi siyasi hareketler öncülüğünde verilen mücadele sonunda 1994 yılında demokrasiye geçilmiştir
İlerleyen yıllarda zencilere karşı yumuşama politikası uygulayan Cumhurbaşkanı Frederik Willem de Klerk 1989 Eylül’ünden 1994 Mayıs’ına kadar görev yapmış ve O’nun çabaları ile yumuşama başlamıştır. Klerk, apartheid dönemi Güney Afrika Cumhuriyeti’nin son devlet başkanıdır. 1989 Şubat’ından 1997 Eylül’üne kadar da Ulusal Parti’nin başkanlığını yapmıştır. Döneminde Afrika Milli Konseyi, Afrika Komünist Partisi ve 33 muhalefet örgütü hakkındaki yasak kaldırılmış, hapisteki zenci lider Nelson Mandela serbest bırakılmıştır. Afrika Milli Konseyi 1991 yılını iktidarın halka devredilmesi için toplu eylem yılı olarak açıklamış, Konsey toplantısında Nelson Mandela başkanlığa seçilmiş, 10 Mayıs 1994 tarihinde Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı olmuştur. Mandela’nın “Mücadele benim hayatımdır. Hayatımın sonuna kadar siyahların bağımsızlığı için mücadele edeceğim” sözleri halk arasında onu ölümsüzleştirmiştir.
Mandela, anti-sömürgeci ve anti-apartheid görüşü ile uluslararasında destek bulmuş, 1993 Nobel Barış Ödülü, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı Özgürlük Madalyası ve Sovyet Lenin Nişanı da dahil 250’nin üzerinde ödül almıştır. Güney Afrika’da “Ulusun Babası” olarak tanınır. 2008 yılında ABD’nin terörist listesinden çıkarılmıştır. Kabilesindeki büyükler kendisini “Madiba” lakabıyla anmışlardır. 8 Haziran 2013’te hastaneye kaldırılan Mandela, 5 Aralık 2013 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Irkçılığa karşı mücadele veren Nelson Mandela 27 yıllık hapisliğinin 17 yılını Robben Adası’nda (Fok Adası) geçirmiştir. Aşağıdaki fotoğrafta Johannesburg’daki Mandela heykeli benimle karşılaştırıldığında ne kadar büyük olduğu ortaya çıkar.
Kendi ülkesindeki ırk ayırımından çok fazla zarar gören Mandela, Türkiye’ye farklı bir yaklaşım sergilemiş ve haksızlık yapmıştır. 12 Mayıs 1992 tarihinde Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nün verildiği açıklanan Mandela, partisi Afrika Ulusal Konseyi (ANC) aracılığıyla ödülü kabul etmediğini açıklamıştır.
Mandela’nın bütün hayatını demokrasi özgürlük için mücadeleye adadığı, bu sebeple ödülü reddettiği belirtilmiştir. Ödülünü 19 Mayıs 1992 günü Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın elinden alacaktı. Mandela’nın gerekçesi tarihi bir hataydı: “Türkiye’de Kürtler’e yönelik ayrımcılık yapılmaktadır. Ben bu ödülü kabul etmiyorum ve Türkiye’ye gitmeyi düşünmüyorum.” Aslında karşı çıktığı, Türkiye’nin PKK’ya karşı yürüttüğü mücadeleydi. O dönemde Mandela’ya PKK’nın bir terör örgütü olduğunun anlatılamaması, kamu diplomasisinin başarısızlığıdır.
Atatürk Uluslararası Barış Ödülü, “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi doğrultusunda dünya barışına, uluslararası dostluk ve iyi niyetin geliştirilmesine hizmet eden gerçek ve tüzel kişilere Devlet Ödülü niteliğinde verilmiştir. 1986-2000 yılları arasında Atatürk Uluslararası Barış Ödülü Tüzüğü kapsamında ödül alanlar şunlardır: 1986 Joseph Luns (5. NATO Genel Sekreteri), 1987 Richard Von Weizsaecker (Federal Almanya Cumhurbaşkanı), 1989 Takahito Mikasa (Japon Prensi), 1990 Kenan Evren (7. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı), 1995 Türkiye Kızılay Derneği, 1996 UNICEF (Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Acil Yardım Fonu), 1997 Bosna-Hersek Türk Barış Gücü Görev Kuvveti, 1998 Prof. Dr. Bernard Lewis (Princeton Üniversitesi Öğretim Üyesi), 1999 Haydar Aliyev (3. Azerbaycan Cumhurbaşkanı), 2000 Rauf Denktaş (1. KKTC Cumhurbaşkanı). 2000- 2013 yılları arasında bürokratik sebeplerle ödül verilememiştir.
Mandela Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nü reddetmiştir ama ABD’nin Houston Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Gülen Enstitüsü’nün (4800 Calhoun Rd. University of Houston, 110 HA Social Work Building, Room 417, Houston, TX 772042010) Barış Ödülünü 27 Ocak 2011 tarihinde almıştır. Ödül, icraatlarıyla insanlık tarihine katkıda bulunan kurumlara veya şahıslara veriliyordu.
(https://www.turkishnews.com/tr/content/2013/04/29/ocalan-mandela-olmasin/)
Johannesburg’daki Nelson Mandela Vakfı’nda düzenlenen ödül törenine Mandela katılmamış, ödülü Mandela adına vakfın mali işler müdürü Ruth Rensburg almıştır. Törende Gülen’in gönderdiği özel mesaj Mandela’ya iletilmiştir. Gülen Enstitüsü’nün web sitesinden yapılan açıklamada, ödülün Mandela’ya barış, diyalog ve sosyal adalet için yaptığı katkılar ve milyonlara ilham veren çalışmaları dolayısıyla verildiği belirtilmiştir.
Güney Afrika’nın ilk siyah avukatı olan Mandela, aynı zamanda seçimle iktidara gelen ilk Güney Afrika Başkanı’dır. Irkçı rejim tarafından 27 yıl hapiste tutulan Mandela, Lenin Barış Ödülü, Simon Bolivar Ödülü, Nobel Barış Ödülü’nün de aralarında bulunduğu 250’den fazla ödül almıştır. Mandela, Birleşmiş Milletler tarafından doğduğu gün olan 18 Temmuz’un “Dünya Mandela Günü” ilan edilmesiyle onurlandırılmıştır.
Ülkenin ekonomik verileri büyük yanılgılara yol açabilir. Apartheid döneminden kalan ırkçı miras sebebiyle ülke çapında bölgesel farklılıkların yanında bir de ırksal farklılıklar vardır ve de devam etmektedir. Ülkede nüfusun yüzde 10’u servetin yüzde 95’ine sahiptir. Güney Afrika, işsizliğin çok yoğun olduğu bir ülkedir. İşsizlik oranı çalışabilir nüfusun yüzde 30’u seviyesindedir. Gelir dağılımındaki dengesizlik, toplumsal hayata da yansımaktadır. Kentlerde akşam karardıktan sonra sokağa beyazların çıkmasının sakıncalı olması şaşırtıcıdır.
Dünyada gelir eşitsizliği, Güney Afrika’da olduğu gibi Kuzey Amerika, Çin, Hindistan ve Rusya’da 2018 Dünya Eşitsizlik Raporu‘nda belirttiğinden daha hızlı artmıştır. Rapor’da, dünyadaki en zengin 42 kişinin mal varlığı, dünya nüfusunun yüzde 50’ne denk gelen 3,6 milyar insanla eşittir. En zengin 10 ülkenin geliri en fakir 10 ülke gelirinin 77 katıdır. ) 2016 yılında Avrupa’da milli gelirin yüzde 37’si en üst yüzde 10’luk gelir grubu tarafından alınırken, bu oran Ortadoğu’da yüzde 61’dir.
Kaynak: wir2018.wid.world (WID, World 2017).
Küresel adaletsizliğin rahatsız edici boyutlarda olması ve servetin adaletsiz paylaşımı beraberinde yoksulluk, çatışmalar, açlık gibi başka sosyal sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Batı Avrupa ile ABD arasındaki fark, özellikle dikkat çekicidir. Bir ülkede gelir ve servet büyük oranda azınlığın elinde yoğunlaştığı zaman ekonomik büyüme yavaşlar. Uluslararası Para Fonu 2015 araştırmasında şu tespiti yapmıştır: “en yüksek yüzde 20’lik gelirin (zengin) gelir payı artarsa, GSYH büyümesi orta vadede azalır.”
Bu kapsamda bakılınca Güney Afrika, çok zengin ile çok yoksulun birlikte yaşadığı bir ülkedir. İşsizlik çok fazla olduğundan her adım başında sizi rahatsız edecek kadar dilencinin olması dikkat çekicidir. Dilenenler acınacak durumdadır. Güney Afrika’da gelir dağılımındaki dengesizlik, sosyal yaşamı çok fazla etkilemiştir. Aşağıda son 6 ayda ziyaret ettiğim üç ülkenin “gini” katsayıları, işsizlik ve yoksulluk oranları, kişi başına düşen gelir ve yaşam beklentisi, Türkiye ile karşılaştırmalı verilmiştir.
Gini katsayısı, bir ülkede milli gelirin ülke vatandaşları arasındaki dağılımını ölçer. Katsayı, “sıfır” ile “bir” arasında değer alır. Katsayı sıfır olduğunda ülkede milli gelir her bir kişi tarafından eşit olarak paylaşılıyor demektir. Bir olduğunda, ülkenin milli gelirini sadece bir kişi elde etmektedir. Gini katsayısı net değere göre değil net gelire göre ölçülür. Kişilerin gelir dağılımı nispeten eşit olsa bile bir ülkenin servetinin büyük bir çoğunluğu az sayıda kişinin elinde yoğunlaşmış olabilir. Katsayıya sadece tek bir dönem veri olarak bakmak, ülke hakkında düşüncelerimizi şekillendirse de trendi izlemek, gidilen yolun seyrini açıklar. Dünya’nın 1965-2015 arasında 50 yıllık gini katsayısı incelendiğinde, 1965’li yıllarda 0,39 civarında seyreden gini katsayı 2015 yılında 0,48 katsayısına yükselmiştir. Bu eğilim, gelir dağılımının ölçeğin üst ucunda artması sebebiyle orta sınıfın kaybolduğu anlamına gelir ve orta kesimde yer alan insanları da ölçeğin alt ucuna sürükler.
Güney Afrika, Kamboçya ve Vietnam’a göre kişi başına düşen gelir açısından (7,504) nerdeyse 7 kat daha fazla gelire sahip olmasına rağmen, gini katsayısı diğer iki ülkeye göre çok yüksektir. Benzer şekilde yoksulluk oranı Vietnam’a göre üç kat fazladır. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde yaşam beklentisi 54 yıl iken, Kamboçya (58) ve Vietnam’da (66) beklenti çok daha uzundur.
Kaynak:
Gelir dağılımı, bir ülkede belirli dönemler içinde yaratılan gelirin kişiler, hane halkları veya üretim faktörleri arasında bölünmesidir. Dağılım, yoksulluk, sosyal dışlanma ve yaşam şartlarına ilişkin göstergeler üretmek üzere yapılır. Diğer bir deyişle gelir dağılımı veya bir ekonomide yaratılan gelirin bölüşümü, belirli bir dönemdeki toplam gelirin elde edilmesine katkıda bulunanların bu gelirden almış oldukları paylara denir. Amacı, ekonomide gelir farklılıkların ortaya çıkardığı ekonomik ve sosyal sonuçları belirlemektir. Gelir dağılımın bozuk olduğu toplumlarda kötü beslenme, düşük eğitim ve kültür seviyesi, hijyenik olmayan çevre ve sağlık ortamı geniş halk kitlelerinin yoksulluğu ile birleşince, sosyal huzuru ve barışı tehdit etmeye başlar. Zengin kesimin gösterişli tüketim kalıbı da buna eklenince, o toplumda büyük sosyal çalkantılar ve patlamalar meydana gelebilir. Güney Afrika Cumhuriyeti buna örnektir.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik ve yoksulluk, dünyanın karşılaştığı en önemli sorunlardan biridir. Günümüzde sadece bir ekonomi sorunu olmaktan çıkarak siyasi ve sosyal bir sorun olarak görülmeye başlanmıştır.
Güney Afrika’da Cape Town, zenginliğin ve yoksulluğun yana yana olduğu dünyadaki tek kenttir. Çok lüks villaların hemen yanı başına kurulan teneke evler, sokakta yaşayan evsizler, zengin-fakir uçurumunu gözler önüne sermektedir. Cape Town’un en fazla teneke evde yaşayan nüfusuna sahip Khayelitsha semtinin Zwelitsha mahallesinden manzaralar aşağıdadır. Fotoğraflar, Güney Afrika’nın öteki yüzünü göstermesi bakımından önemlidir. Cape Town’un en fazla teneke evde yaşayan nüfusuna sahip Khayelitsha, yarım milyondan fazla insanın barakalarda yaşadığı, yüksek suç oranı ve yoksulluğun üst seviyede olduğu semtlerden sadece birisidir. Teneke evler, sokakta yaşayan evsizler, zengin-fakir uçurumunu gözler önüne sermektedir.
Siyahi rehberimizin anlattıklarını özetlemeden önce Türk Büyükelçiliğinin hatırlatmasını paylaşmak isterim:“… ülkede yaygın olarak yaşanan gasp, silahlı soygun, cinayet ve ırza tecavüz gibi suçlara karşı vatandaşlarımızın müteyakkız olmaları gerekmektedir.”
Güney Afrika’nın ekonomik verileri büyük yanılgılara yol açabilir. Apartheid döneminden kalan ırkçı miras sebebiyle ülke çapında bölgesel farklılıkların yanında bir de ırksal farklılıklar vardır ve de devam etmektedir. Ülkede nüfusun yüzde 10’u servetin yüzde 95’ine sahiptir. İşsizlik oranı çalışabilir nüfusun yüzde 30’u seviyesindedir. Gelir dağılımındaki dengesizlik, toplumsal hayata da yansımaktadır. Kentlerde akşam karardıktan sonra sokağa beyazların çıkmasının sakıncalı olması şaşırtıcıdır. Aşağıda ülkede nüfusun 10’a giren diliminin 1963-2012 yılları arasında milli gelirden aldıkları pay verilmiştir. Zaman içinde yüzde 10’luk kesimin gelirden aldığı pay hızla artmış, bu da gelir dengesizliğini arttırmıştır.
Güney Afrika’da Nüfusun Yüzde 10’luk Kesimin Gelirden Aldıkları Pay: 1963-2012
Kaynak:
Camp Town üçe bölünmüş bir kenttir. Siyahlar, beyazlar ve melezler. Mahalleleri, okulları, üniversiteleri ayrıdır. Safari parkını ziyaretimizde siyah ve beyaz ilkokul çocuklarını ayrı ayrı görünce çok şaşırdım. Yakın bir zamana kadar siyahların kendi mahallelerinden çıkmak için pasaport veya belgeye ihtiyaçları olduğunu rehberimiz açıklamıştır. Eğer herhangi bir yerde çalışmıyor ve pasaportu da yoksa, mahalle dışına çıkamıyorlarmış. Sokakta gezerken pasaportlarını yanlarında taşımaları gerekirmiş. Rehberin anlattığına göre restoranlara eskiden giremiyorlarmış. Şimdi parası olsa bile restoranlara girmeleri oldukça zormuş. Ya restoran kabul etmiyor ya da rezervasyon yaparken şiveden anlaşıldığı için yer verilmiyormuş.
Teneke mahallelerde yaşayanların alkol ve sigara kullanımı yaygın. Alkollü içkileri kendileri ürettiklerinden alkolik siyah sayısı çok fazla. Teneke mahalledeki konteyneri iki aile paylaşmakta. Tuvalet dışarıda. Üstlerini dışarda, bel altını konteynerde yıkıyorlar. Yarım konteynerde anne baba iki çocuğa kadar kalabiliyor. Ziyaret ettiğimiz bölgede iki kilise var. Biri yerel dille ibadet ediyor, daha yoksul. Diğer kilisede İngilizce ayin yapılıyor, gençlere hitap ediyor. Her tarafta çocuk aldırma afişleri ve doktor numarası var ama bunlar legal değil. Cinsel eğitim olmadığı için çocuklar 15-17 yaşında hamile kalıyor ve çocuk aldırıyorlar. Bu çocuklar sonradan hayata çoğunlukla tutunamıyor. Ya alkolik oluyorlar ya da intihar ediyorlar. Bölgede karakol var ama halk polise gitmiyor. Olay olunca kendi aralarında sorunu gideriyorlar. Bir beyaz hanımla görüşmeleri çok zor. Hem kendi aralarında kabul görmüyor, hem de beyaz bir hanım zenciyle görüşmek istemiyor.
Güney Afrika; sahip olduğu elmas ve altın yataklarının sonucu olarak Nijerya’nın ardından Afrika’nın en büyük ikinci, dünyanın 32’nci (2017, GSMH 348,8 milyon dolar) büyük ekonomisine sahip olmasına rağmen, en fazla yoksulu bulunan ülkedir. ) Oysa kişi başına düşen ortalama gelir 14 bin dolar. Bu sebeple Güney Afrika Cumhuriyeti, Dünya Bankası tarafından gelir adaletsizliği en yüksek ülkelerden biri olarak sınıflandırılmıştır.
Güney Afrika, Hıristiyan ağırlıklı bir nüfusa sahiptir. Hollanda’nın bölgeye hakim olduğu dönemde sömürgesi olan Java ve Malay adalarından getirdiği Müslümanlar, 19’ncu yüzyılda Hindistan’dan gelen Müslüman Hintli göçmenlerle birleşince, Müslüman nüfus hızla artmıştır. Güney Afrika Müslümanları 19’ncu yüzyılda Osmanlı devletine karşı büyük sevgi göstermişlerdir. Bunda, bir Müslüman alim olan Ebu Bekir Efendi’nin büyük katkısı olmuştur. Güney Afrika’da devlet diğer dinlere olduğu gibi İslam dinine de kısıtlama getirmemekte, Müslümanlar dinlerini özgürce yaşamaktadırlar. Müslümanların büyük çoğunluğunu Johannesburg ve Durban şehirlerinde Hintliler, Cape Town’da ise Malaylar oluşturmaktadır. Müslümanların etkisiyle Güney Afrika, Filistin davasına özel önem vermektedir. Ziyaret ettiğim Müslüman mahallesinde Filistin bayrakları asılıydı. Güney Afrika’nın en eski İslam müzesi olan Bo-Kaap Müzesi 17 Nisan 2019 tarihinde Ebubekir Efendi gibi Osmanlı adına çalışan Müderris Mahmud Efendi’nin evinde açılmıştır. İçinde Türk bayrağı, Osmanlı arması ve o dönemin Osmanlı topraklarını gösteren haritası sergilenmektedir. Harita büyültülünce, Osmanlının yakın zamana kadar ne kadar geniş topraklara sahip olduğu görülecektir.
Ümit Burnu’nda 1805 yılından sonra bölgede yaşayan Hindistan ve Malezya asıllı Müslümanlar İslami kuralların uygulanmasındaki ciddi farklılıklar sebebiyle anlaşmazlığa düşünce, şiddete varan çatışmalar yaşanmıştır. Sorunun çözümü için bir komisyon oluşturarak 16 Nisan 1862 tarihinde İngiliz Valisine başvurulmuştur. Başvuruda, Osmanlı Devleti’nden (halife) İslam’ı doğru anlatıp anlaşmazlığı giderecek bir din alimi talebinde bulunulmuştur. Talep üzerine Kraliçe Victoria, Sultan Abdülaziz’e bu talebi iletmiştir. Bunun üzerine Ebubekir Efendi padişahın emriyle görevlendirilmiştir. Ahmet Cevdet Paşa Ebubekir Efendi’ye tebligatı yapınca, yanına öğrencisi Ömer Lütfi’yi alarak 1 Ekim 1863’te Ebubekir Efendi yola çıkar ve önce deniz yoluyla Marsilya’ya, trenle Paris’e oradan Londra’ya ve Liverpool üzerinden Ocak ayının ortalarında Cape Town’a ulaşır. Ebubekir Efendi Cape Town’da 17 yıl görev yapmıştır. Müslümanlar arasında doğru İslami anlayışın yayılması için mücadele vermiş, 29 Ağustos 1880‘de Cape Town’da vefat etmiştir. Arapça olarak kaleme aldığı Beyanü’d-din’i 1869 yılında tamamlayarak bir nüshasını İstanbul’a göndermiştir. Beyanü’d-din, Mia Brandel-Syrier tarafından İngilizce’ye çevrilmiş, 1971 yılında basılmıştır: The Religious Duties Of Islam As Taught And Explained By Abu Bakr Effendi: A Translation From The Original Arabic And Afrikaans.
Ebubekir Efendi Ortada Ebubekir Efendi Ortada (Ahmet Uçar Arşivi)
Kitabın İngilizce Baskısı Beyanü’d-din’in İlk İki Sayfası
Ebubekir Efendi ilki Hollandalı bir hanımla, ikincisi Kaptan Cook’un akrabası ve gemi inşaat ustası olan Jeremiah Cook’un kızıyla olmak üzere iki evlilik yapmıştır. İkinci evliliğinden Ahmed Ataullah, Hişam Ni‘metullah ve Ömer Celaleddin adlarında üç oğlu olmuştur. İslami ilimler alanında yetiştirdiği büyük oğlu Ahmed Ataullah Efendi, 1884’te Kimberley’de açılan ilk Osmanlı okulunun müdürüdür. Müslümanların dört mezhebi de hak kabul edip dini ve sosyal birliklerini oluşturmalarını sağlamıştır. Günümüzde, aralarında torunlarının da bulunduğu bir grup Hanefi Müslüman cemaati varlığını sürdürmektedir. Ebubakir Efendi’nin 1880 yılında Padişaha yazdığı mektubun orijinali ve Türkçesi aşağıdadır.
Kaynak: Halim Gençoğlu,
Güney Afrika’daki Türk Alimlerinin Mezarları, Halim Gençoğlu arşivi. )
Ebubekir Efendi’nin Cape Town’da yaşayan torunları geçen yıl 26 Haziran’da İstanbul’a gelmişlerdir. Torun Washila Muhammed, “Büyük büyükbabam Ebubekir Efendi, yaklaşık 160 yıl önce İslam dinini öğretmek için Erzurum’dan Cape Town’a geldi ve bir daha da geri dönmedi. Cape Town’da birçok kişiye ders verdi, eğitti. Dedem Ebubekir Efendi, arkasında büyük bir miras bıraktı. Cape Town’da hatta Güney Afrika’nın her yerinde Şeyh Ebubekir Efendi’den izler bulmak bugün de mümkün” demiştir. Muhammed, Halim Gençoğlu’nun 2009 yılında Cape Town Üniversitesi’nde Afrika’da Osmanlı izleri üzerine yaptığı çalışmaların, Ebubekir Efendi’nin Türkiye’deki hayatını öğrenmelerine yol açtığını açıklamıştır.
Güney Afrika Cumhuriyeti demokratik değerlere dayanan anayasal düzeni ve gelişmiş ekonomisiyle Afrika kıtasındaki en güçlü ve istikrarlı ülkedir. Başkanlık sistemine dayanan parlamenter demokrasiyle yönetilir. Demokratik seçimler 1994 yılında yapılmış, ırkçı beyaz rejime karşı çıkan Afrika Ulusal Kongresi (ANC: African National Congress) seçimlerden başarıyla çıkmıştır. ANC; 1999, 2004 ve 2009 seçimlerini tek başına hükümet kurabilecek çoğunlukla kazanmıştır. Nisan 2009’da yapılan seçimlerde oyların yüzde 65’ini alarak beş yıllığına yeniden iktidara gelen ANC, Cumhurbaşkanı Jacob Zuma’nın Mayıs 2009’da yemin etmesiyle göreve başlamıştır. 7 Mayıs 2014’te düzenlenen genel seçimlerde ANC oyların yüzde 62,15’ni alarak seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştır.
Son yapılan (Mayıs 2019) seçimlerde oyları düşmüştür: Yüzde 57,68. Ana muhalefetteki Demokratik Birlik (DA) yüzde 20,69 Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF) ise yüzde 10,60 oranında oy almıştır. ANC seçimde oy kaybederken, parti Mandela’nın başkan olduğu 1994 seçimlerinden bu yana en kötü oy oranına ulaşmıştır. Daha çok beyazların oyunu alan ana muhalefetteki DA ve muhalefetteki diğer parti EFF, bir önceki seçimde olduğu gibi bu seçimde de oylarını arttırmıştır.
ANC yöneticilerinin isimlerinin sürekli yolsuzlukla gündeme gelmesinin yanında, ülkede işsizliğin artması iktidar partisinin oylarındaki düşüşün en önemli sebebidir. Güney Afrika’nın yeni seçilen Cumhurbaşkanı (Mandela adına barış sürecinin baş müzakerecisi) Cyril Ramaphosa’dan yolsuzlukla mücadeleye önem vermesi istenmektedir.
Türkiye Güney Afrika ilişkilerinin uzun bir geçmişi vardır. Ebu Bekir Efendi’nin Cape Town’a gitmesi ve 1. Dünya Savaşı öncesinde Johannesburg kentinde açılan konsolosluğa Mehmet Remzi Bey’in gönderilmesi, ilişkilerin başlangıcıdır. 27 Şubat 1993 tarihinde Ankara’da Güney Afrika Cumhuriyeti Büyükelçiliği, 22 Mart 1994 tarihinde ise Pretoria’da Türk Büyükelçiliği açılmıştır. Güney Afrika Cumhuriyeti, Türkiye’nin Sahranın Güneyindeki Afrika’daki (SAGA) en önemli ticaret ortağıdır. 2016 yılında ikili ticaret hacmi 1,4 milyar dolara ulaşmıştır. İhracat: 406 milyon dolar, ithalat: 1.058 milyon dolar. Türk yatırımlarının değeri 500 milyon dolardan fazladır. Yatırımlar ağırlıklı olarak madencilik ve tekstil sektörlerindedir. Başta Cape Town ve Johannesburg’da olmak üzere Türklere ait tekstil, halı, gıda ağırlıklı ithalat, toptan ve perakende satış yapan firmalar vardır. Ülkede 3 bin civarında Türk vatandaşı yaşamaktadır. THY’nin Cape Town-Johannesburg-İstanbul seferleri 17 Eylül 2007 tarihinde başlamış, Ekim 2015’de Cape Town’a doğrudan uçuş başlatılmıştır. Kasım 2015’deki Durban uçuşlarıyla uçuş noktası 3’e yükselmiştir. Türkiye tarafından Güney Afrika Cumhuriyetine Türkiye bursları kapsamında her yıl burs verilmektedir.
Johansbug’un dış semtlerinden geçerken Selimiye Camisi’nin bir benzeri ile karşılaşınca şoke oldum. Çünkü, karşımda küçük bir Selimiye vardı. Türkiye’de Kervancı, Güney Afrika’da ise Uncle Ali olarak anılan Ali Katırcıoğlu‘nun yapımına 1 Ekim 2009’da başladığı Nizamiye Külliyesi, Johannesburg’un Midrand Bölgesi’ndedir. Sahra altındaki en büyük cami olan Külliye, Selimiye Camii’nin yüzde 20 oranında küçültülmüşüdür. 100 dönüm arazi üzerine kurulmuştur. Nelson Mandela’nın isteğiyle 10 odalı bir klinik de yapılmıştır. Osmanlı’nın Güney Afrika’da şehit edilen ilk diplomatı olan Mehmet Remzi Efendi’nin mezarı Nizamiye Külliyesi’ndedir. Katırcıoğlu Gülen cemaatine yakın bir işadamıdır. Gülen zamanında Katırcıoğlu’nun soyadını beğenmemiş ve bundan sonra kendisine “Kervancı” denmesini istemiştir.
FETÖ, terör örgütü olarak tanınmadan önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Güney Afrika ziyaretine katılan Türk heyeti, Türkiye-Güney Afrika İş Forumu’nun ardından Johannesburg’da yapımı devam eden Nizamiye Camisi’ni ziyaret etmiştir.
Camii ziyaret edenler arasında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören de yer almıştır. Ali Katırcıoğlu, ziyaretçilere bilgi vermiştir. Açılışı dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Güney Afrika Devlet Başkanı Jacob Zuma ile birlikte yapmıştır. Açılışa Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Başkanı Rızanur Meral, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkan Vekili Mustafa Çıkrıkçıoğlu da katılmıştır. Rızanur Meral FETÖ’ye maddi destek sağlamaktan ve terörist bir gruba üye olmakla suçlanmıştır. FETÖ’nün mali yapılanmasına yönelik operasyon kapsamında Mustafa Çıkrıkçıoğlu da göz altına alınmıştır. Burada dikkat çekici olan, Güney Afrika’da yapılacak, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in oluşturduğu BRICS’in zirvesine özel davetli olarak katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeye kaçan FETÖ elebaşlarının iadesini Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa istemesidir.
Akşam gazetesinin o dönemdeki haberinde Ali Katırcıoğlu’nun FETÖ’nün bir numaralı finansörü olduğu belirtilmişti. Benim dikkatimi çeken, Külliye’nin önünden geçerken rehberimizin burayı ziyaret programına almamasıdır. Çünkü küçük hediyelik mağazalarda bile mola verilirken buradan transit geçilmesini anlayamamıştım. Türkiye’ye dönünce mola verilmemesinin sebebini anladım ama buna da bir anlam veremedim.
Bir yanıt yazın