ABD’deki George Washington Üniversitesi’nden İran kökenli Scheherazade S. Rehman ve Hossein Askari adlı iki akademisyen 2010 yılında ekonomi, hukuk ve yönetim sorunları, insan hakları, siyasi haklar ve uluslararası ilişkilerde İslami ilkelere uygunluk ilkelerini esas alarak, Kuran’dan ve güvenilir hadis kitaplarından yararlanarak Ekonomik İslamilik Endeksi (Economic Islamicity Index) adıyla bir endeks geliştirmişlerdir. ) Ekonomik İslamilik (EI2) Endeksi, kendini Müslüman kabul eden ülkelerin izledikleri politikaları, başarıları ve İslami ekonomik ilkelerle ilgili uygulamalarını sıralamıştır. Askari, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki İslamiyet Vakfı çatısı altında çalışmaktadır. Vakıf’ta Hossein Mohammadkhan, Fara Abbas ve Anna Askari de vardır.
Rehman ve Askeri, daha önce üzerinde çalıştıkları Katoliklik Ekonomik Endeksi’ne (Catholicity Economic Index) göre Ekonomik İslamilik Endeksi’ni daha kolay oluşturmuşlardır. Hıristiyanlıkta Tanrı’nın Ahlak Düzeninde Ekonomi (2426) şöyle ifade edilmiştir: “Ekonomik faaliyet, insanın ihtiyaçlarına hizmet etmek içindir. Amacı yalnızca malları çoğaltmak veya karı arttırmak değildir. Ekonomik faaliyet ahlaki düzen içinde, Tanrı’nın planına göre bir sosyal adaletle işlemelidir.” (Economy within God’s Moral Order (2426) Economic activity is meant to serve the needs of the human person. Its goal is not merely to multiply goods or increase profit. Economic activity must operate within the moral order by a social justice according to God’s plan.
İncil ile karşılaştırıldığında Kuran’ın, sosyal alanlarını içine alan açık kurallar koyduğunu belirtmişlerdir. Bu kurallar arasında ibadet, kendini kontrol, hukuk, bireysel haklar, ekonomik yapı, vergilendirme, ticari ve özel anlaşmalar, para alışverişi sayılabilir. Endeks, devlet yönetimindeki uygulamaların İslami değerlerle uygun olup olmadığına göre belirlenmekte, sadece nüfusunun büyük kısmı Müslüman olan ülkelerle sınırlı tutulmamaktadır. Liste, başlangıçta üç ana kategorideki puanlamaya göre düzenlenmekteydi. Bunlar;
- Adalet ve Yönetişim: Bu alt dal siyasi istikrar, hükümetin etkinliği, hukuk devleti ilkelerine uygunluk, yolsuzluk, yargı bağımsızlığı, bağımsız mahkemeler, ordunun siyaset ve yargı kurumuyla ilişkisi gibi göstergelerden oluşmaktadır.
- İnsan Hakları ve Siyasi Haklar: Bu alt dalda ilgili göstergelerinin yanı sıra kadınların karar alma mekanizmalarındaki etkinliği, siyasi risk göstergeleri gibi veriler de yer almaktadır.
- Uluslararası İlişkiler: Bu alt dal, çevre korunma göstergeleri, küreselleşme seviyeleri ve savunma harcamalarından oluşmaktadır.
Ülkeleri sıralamak için baz alınan İslam öğretisinin yukarıda sayılan üç temel ilkesi, 12 ekonomik alt başlıkta değerlendirilmiştir:
- Ekonomik fırsat ve özgürlüklerin varlığı,
- Ekonomi yönetiminin her alanında adalet, mülkiyet hakkının ve sözleşmelerin kutsallığı,
- İstihdamda fırsat eşitliği ve çalışanlara iyi davranış,
- Milli gelire göre yüksek eğitim harcaması ve eğitimde fırsat eşitliği,
- Yoksulluğun ortadan kaldırılması, yardım, temel insan ihtiyaçlarının karşılanması, ekonomik eşitlik, servet biriktirmenin önlenmesi, fazla tüketimden kaçınılması, tasarrufa uyulması,
- Gelirin ve servetin eşit dağılması,
- Sosyal refah ve vergilendirme ile daha iyi alt yapı ve sosyal hizmetlerin sunulması,
- Doğal ve tükenebilir kaynakların iyi yönetilmesi, yüksek tasarruf ve yatırım yapılması,
- Bütün ekonomik işlemlerde güvenin, dürüstlük ve yüksek ahlaki standartlarla sağlanması; yolsuzluk olmaması,
- İslami Finansal Sistem: Borçlanmaya dayanan anlaşma yerine risk paylaşımı, destekleyici finansal sistemin sağlanması ve spekülasyonun önlenmesi,
- İslami Finansal Sistem: Faizi yürürlükten kaldıran finansal uygulamalara önem verilmesi,
- Milli gelire oranla yüksek ticaret hacmi, dış yardım, çevre korunması, piyasanın denetlenmesi, genel refahın devlet eliyle sağlanması.
İslami ekonominin 12 ilkesi, “İslami Ekonomik Vizyon”un tanımını da oluşturmaktadır. Rahman ve Askari, kendini Müslüman kabul eden ülkelerin 12 İslami ekonomik ilkeyi ve bunlara bağlı 113 parametreyi uygulamakta başarılı bulmamışlardır. Listede bulunan 56 Müslüman ülkenin 208 ülke arasındaki ortalama sıralaması 132,82’dir.
Her iki araştırmacı da 2010 yılında yayınladıkları “How Islamic are Islamic Countries?” adlı makalelerinde İslam İşbirliği Teşkilatı’na (İİT) üye olan ülkelerin İslami öğretilere dayanan politikalar izleyip izlemedikleri sorusunu cevaplamaya çalışmışlardır. ) İslam dinine bağlılığın ekonomik, siyasi ve sosyal davranışı nasıl etkileyebileceği sorusunu araştırarak konuya girmişlerdir. Rehman ve Askari, Kuran-ı Kerim’de ilgili ayetler ve Hz. Muhammed’in yaşamı, uygulamaları ve sözlerini, İslami öğretilere bağlılığın referansı olarak kabul etmişlerdir. Aşağıdaki iki tabloda 2018 yılına ilişkin 153 ülke arasından seçili ülkelerin İslamilik endeksteki sıraları verilmiştir.
Tablo 1 Endeksteki İlk 10 Ülke (2018)
Kaynak:
Endekste ilk 10 sıradaki ülkelerin tamamı Hıristiyan’dır. İlk sırada Yeni Zelanda, ikinci sırada İsveç vardır. Yeni Zelanda da kişi başı gelir 41 bin, İsveç’te ise 53 bin dolardır. Yakın zaman önce cami saldırılarıyla gündeme gelen ve saldırı sonrasındaki tutumuyla takdir toplayan Yeni Zelanda üçüncü defa en yüksek puanı almıştır. Sıralamada ilk 44’te Müslüman nüfusu çoğunlukta olan ülkelerin bulunmaması ve son sırada Yemen’in olması dikkat çekicidir.
İslami kriterlere en fazla uygun devlet yapısına sahip olan Müslüman ülke 45’nci sıradaki Birleşik Arap Emirlikleri’dir. Bu ülkeyi sırasıyla Arnavutluk (46), Malezya (47), Katar (48), Umman (61), Endonezya (64), Kuveyt (66), Bahreyn (70), Ürdün (80), Senegal (83), Suudi Arabistan (85), Tunus 86), Kırgızistan (93), Fas (94) ve Türkiye (95) izlemektedir. Türkiye’nin altındaki 21 ülkenin tamamı İslam ülkesidir. (Tablo: 3)
İlk onda yer alan ülkelerin sahip olduğu kişi başı gelir ile endekste ilk sıralarda yer almaları, İslami ilkeler ile ekonomik zenginlik ve adalet arasındaki güçlü bir ilişkinin var olduğunu göstermektedir.
Kişi başına geliri yüksek olan Müslüman olmayan ülkeler üst sıralarda yer alırken, kişi başı geliri yüksek, ancak gelir dağılımı kötü olan Müslüman ülke 45’ncidir. Bunun anlamı şudur: Yüksek kişi başı gelir sadece bir kriterdir. Eğer ülkede adil olmayan gelir dağılımı varsa, gelirin yüksek olmasının bir anlamı bulunmamaktadır.
Endeks üzerinde tartışmalar olsa da Müslümanların çoğunlukta oldukları ülkeler, İslami ilkelerden uzaklaştıkları için ilk sıralarda değildir. Adalet ve sürdürülebilir büyüme, yaygın refah ve istihdam konularındaki başarısızlık, Müslümanların yaşadıkları ülkelerin üst sıralara gelmesinde engel olarak ortaya çıkmaktadır.
Endeksin İslami öğretilere ne kadar uygun olduğu eleştirilmektedir. Finansal anlamda faiz yasağını görmezden gelen ve bu konuda endişesi bulunmayan Müslüman olmayan ülkelerin ilk sıralarda yer alması endeks açısından sorun oluşturmaktadır. İslam ülkeleri arasında endeks kapsamında üst sırada yer alan ancak İslam alemi açısından algısı kötü olan ülkelerin Müslümanları temsil etmediği de bir diğer eleştiri konusudur. İslami endeksin namaz, oruç, hac, zekat gibi İslam dininin temel ilkelerini yok sayması, Avrupa-merkezci (Euro-centric) bakış açısı ile hazırlandığından dolayı da eleştiri almaktadır.
Tablo 2’de ülkeler gruplara göre sınıflandırılmıştır. 30 OECD ülkesinin ortalama (EI2) sırası 24.37, 60 yüksek gelire sahip ülkenin ortalama sırası 60,27, orta üst gelire sahip 41 ülkenin ortalama sırası 83,10, İran Körfez’indeki 7 ülkenin ortalama sırası 93,71, petrol üretmeyen OECD ve İİT üyesi 123 ülkenin ortalama sırası 110,81, orta alt gelir grubundaki 55 ülkenin ortalama sırası 115,75, OECD üyesi olmayan 178 ülkenin ortalama sırası 117,96, İİT üyesi 56 ülkenin ülkenin ortalama sırası 132,82 ve düşük gelirli 54 ülkenin ortalama sırası ise160,48’dir.
Tablo 2 Endekste Yer Alan Ülkelerin Alt Grup Sıralaması (2018)
Kaynak:
İslam ülkelerinin ekonomik gelişmişlik bakımından ilk onda yer alan ülkelere göre daha düşük gelire sahip olması, ilk sıralarda yer alamamasının en önemli faktörüdür. Kişi başına düşen ortalama gelir satın alam paritesine göre (ppp, 2006) 3,600 dolardır. Gelişmekte olan dünyanın geri kalanının ortalaması ise yaklaşık 5,600 dolardır.
2018 İslamilik endeksinde Türkiye bir önceki yıla göre 14 sıra birden gerileyerek 153 ülke arasında 95’nci olmuştur. Türkiye 2017 yılında Ermenistan’ın ardından 81’nci sıradaydı. En yüksek puanını ekonomi alanında alan Türkiye, uluslararası ilişkilerde sınıfta kalarak ancak 148’nci olabilmiştir.
Askari’ye göre, son otuz yıldır İslam ekonomisi literatürü üzerinde yapılan araştırmalar, İslam’ın en azından iki temel ilkesi konusunda fikir birliği sağlamıştır. Bunlar, “adalet” ve “eşitliktir” olup, İslam öğretisi bu iki etik ilkenin ışığında değerlendirilmektedir. İslam, özel mülkiyet hakkını, ticarette karın meşruluğunu, sıkı çalışmayı ve ekonomik başarı ile ilahi ödül arasındaki ilişkiyi kabul etmiştir.
İslami ilkeler, sosyal adaletsizlik ve vahşi ekonomik uygulamalarla sağlanacak ekonomik gelişmeyle bağdaşmamaktadır. İslam’a göre çalışmak sadece ihtiyaçların ve isteklerin karşılanması için değil, aynı zamanda toplumun bütün üyeleri için bir görev ve sorumluluktur.
Tablo 3 Endeksteki İslam Teşkilatı Üyesi Ülkeler (2018)
Kaynak:
Dünya nüfusunun yüzde 22’ni oluşturan 1,5 milyar Müslümanın dünya üretiminin ancak yüzde 5,6’nı, ihracatının yüzde 9’unu, teknoloji ihracatının ise binde 4’ünü gerçekleştirmektedirler.
Müslüman 56 ülkenin toplam üretiminin gelişmiş bir AB üyesinin üretiminden daha az olması düşündürücüdür. Müslüman ülkelerin büyük bölümünde düşüncenin özgür olmaması, ifade özgürlüğünün sınırlandırılması ve demokrasinin tam olarak yerleşmemesi, İslam dünyasının istenen ekonomik gelişme seviyesinin gerisinde olmasının nedenlerindir. Listenin başındaki ülkelerle Müslüman ülkelerin aralarındaki farkın sebebi, yönetim sorunudur. Diğer bir deyişle “iyi yönetimle kötü yönetim arasındaki farktır.”
Rahman ve Askari’nin çalışmaları bize Müslüman ülkelerin ülkeleri yönetmek ve halklarına refah getirmek açısından iyi bir sınav vermediklerini ortaya koymaktadır. Bu çalışma aynı zamanda İslam dinine mensup olmayan birçok ülkenin İslam’ın özünde barındırdığı ilkeleri hayata daha iyi yansıttıklarını göstermektedir )
Müslüman dünyanın bugün ekonomik refah açısından çok gerilerde kalmasını açıklayan eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun aşağıdaki görüşlerine katılmamak acaba mümkün mü?
“İslamiyet’te ibadet sadece kıldığımız namaz değildir. İnsanlığa, dünyanın imarına, sulha, barışa hizmet eden her davranış ibadettir…Çalışma, üretme, hak, hukuk, adalet bir toplumun kalkınması, özgürlüğün korunması için bir şeyler yaparsanız gelişirsiniz…Biz Müslümanlığı sadece inanma ve namaz, oruç, hac gibi belli ritüelleri yerine getirme olarak algıladığımız sürece bu mahcup edici durum devam edecektir. Allah, ‘Dünya’ya inanan ve yararlı iş işleyenler egemen olacaktır’ diyor…Müslümanlar şeklen dindarlaştıkça, dünyevileşmeleri de artıyor. İslam, seccadeni ser, ibadetle ömrünü geçir demiyor”. (Hürriyet, 28.05. 2017)
“Her şeyin altüst olduğu, fırsat eşitliğinin olmadığı, işgaller altında umutların tükendiği, siyasal katılımın olmadığı toplumda sadece din anlatarak insanları mutlu edemeyiz. İslam dünyası acilen bilgi, çalışma, üretme, temizlik, sosyal barış, sosyal adalet, insan hakları, kadın hakları, çevre, özgürlükler, ötekinin hakkı gibi temel konularda zihnini durultmak ve bu konularda mesafe almak zorunda. İslamiyette ibadet sadece kıldığımız namaz değildir. İnsanlığa, dünyanın imarına, sulha, barışa hizmet eden her davranış ibadettir.” )
Cumhuriyeti bize armağan eden büyük önder Atatürk’ün önderliğinde kurulan Cumhuriyet hükümetleri, 12 ekonomik alt başlıkta toplanan ilkeleri hayata geçirmek için çaba harcamışlardır. Bunu inkar etmek mümkün değildir. Fakat Atatürk hakkında Boğaziçi Üniversitesi İslam Topluluğu tarafından düzenlenen organizasyonda, Yunan asıllı İngiliz yazar Hamza Andreas Tzortzis’in Atatürk’e “şeytan” demesi kabul edilemez. (https://www.youtube.com/watch?v=r3sHJNWKVTc)
Tzortis, konuşmasında, “İslam’ı bu ülkeden kaldırmak istediler. Bu, bu kadar basit. Eğer kendi tarihinizi okursanız, bu şahsın ve diğerlerinin bu ülkeden, memleketinizde İslam’ı kaldırmak istediğini anlarsınız. Beni de onun bu memlekette ne kadar çok resmi olduğu ilgilendirmez. Sonuçta dininizi ortadan kaldırmak için bir uğraş verdiler.. Bu Allah’ın dostu mudur yoksa şeytanın dostu mudur?” demiştir. Atatürk’e “şeytanın dostu” iması yaptığında öğrencilerin gülüşüp alkışlaması dikkat çekmiştir.
Bir Yunanlının Atatürk’e hakaretini alkışlayanlar, acaba Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın Külliye’de ağırladığı tarihçi Kadir Mısıroğlu’nun “Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı, ne şeriat yıkılırdı” açıklamasını acaba gülüşüp alkışlarlar mıydı?
Bir yanıt yazın