GERÇEKLİK VE DEZENFORMASYON 


ABD’nin 1991’deki  Körfez Savaşı bir medya propaganda savaşıydı.
2003’te Irak savaşı ise Körfez Savaşı ile aynı niteliklere sahipti.
Hem iki savaş arasında on iki yıl vardı hem de ABD yönetimi daha sonraki özel durumlarda da aynı dezenformasyon taktiklerini sürdürdü.
 
*
Medyanın amacı dezenformasyon ve propaganda maskesi altındaki görünür politik içeriğin şifresini çözmektir. 
Ama Saddam’ın 11 Eylül Saldırıları’yla ilgisi olduğunu iddia eden Bush yönetiminin dezenformasyon talebine destek verdi.
Başkan Bush zaman zaman bu konuda bir kanıt olmadığını itiraf etse de böyle bir iddia medya desteği ile  pek çok Amerikalının aklında inanılmaz bir etki yarattı.
 
*
Şimdi Başkan D.Trump, Amerikalıları İran’a uygulanan maksimum baskı politikasının bir savaşa dönmesi potansiyeline hazırlıyor.
Yoğun bir propaganda kampanyası sürdürüyor.
Beyaz Saray yönetimi durmaksızın İran’ın ABD çıkarlarlarını tehdit ettiğine ilişkin istihbarat iddialarında bulunuyor.
İddiaya göre İran böyle bir habis güce sahiptir ve Orta Doğu’ya yapılan askeri sevkiyatın habis gücüyle İran’ın tehditlerine bir yanıt olduğu söyleniyor.
 
*
Medya,İran karşıtı lobilerin mesajlarını güçlendirmek için çalışan uzmanlar vasıtasıyla,
Önlerine atılan bütün bu propagandayı ikinci bir düşünce olmadan alıyor ve tekrar ediyor…
 
*
Mesela NBC News’ta, ” Ulusal güvenlik danışmanı John Bolton ve en üst istihbarat ve askeri uzmanlar CIA Merkezi’nde İran ile ilgili olağandışı toplandı” biçiminde bir haber geçiliyor.
Ve devam ediliyor, “Beyaz Saray yetkilileri ve Kabine üyelerinin CIA merkezinde bir toplantıya katılması çok nadirdir.
ABD’nin İran’da yalnızca CIA karargahında gözden geçirilebilecek çok özel bir istihbarat toplama kabiliyeti bulunuyor. 
Sadece CIA merkezinde gözden geçirilebilecek İran’dan sağlanan çok özel istihbarat toplama kabiliyetinin sonuçları üzerinden,
Muhtemelen İran’a karşı bir savaşta kullanılacak yetkilerin belirlendiği anlamına geliyor” deniliyor. 
 
*
2002’de Başkan Yardımcısı Dick Cheney, CIA Merkezini  birkaç kez ziyaret etmiş ve uzmanlarına;
Irak’ın nefret dolu bir şey yaptığını ve kötü niyetleri olduğunu ispatlayan istihbarat ortaya koymaları için baskı yapmıştı. 
Benzeri bir eylemin  bir kez daha yürütüldüğü açıktır.
 
*
Mesela BBC’de “ABD, Orta Doğu’ya İran’la artan gerilimler nedeniyle bir Patriot füze savunma sistemi,
Körfezdeki USS Abraham Lincoln uçak gemisi grubuna katılmak üzere  USS Arlington savaş gemisini gönderiyor” haberi geçiyor.
Böylece Pentagon’un, İran tehditlerine yanıt verdiği söyleniyor.
Ama BBC, benzer teknik ve taktiksel  görevleri olan USS Fort McHenry savaş gemisiyle USS Arlington savaş gemisinin rotasyon programı gereğince takas edildiğinden,
Bu yüzden Körfez’e gittiğinden bahsetmiyor…
  
*
Aslında Washington  nükleer işbirliğinin büyük kısmını hükümetlerle yapıyor. 
Ama ABD’nin İran anlaşmasından geri çekilmesiyle getirdiği yaptırımların çoğu özel sektör aktörlerini hedef alıyor.
Bu nedenle uyumluluk ya da ihlal bir hükümet kararı değildir.
Bu durumda bireysel yetkililer ABD yaptırımlarından korkabilirken, anlaşmayı müzakere eden hükümetlerin  takınacağı tutumun, 
Ve ilgili hükümetlerin  ABD tehditleri karşısında özel sektörleriyle  nasıl uzlaşacağının yanıtı bulunmuyor.
 
*
Öyleyse neden ABD, İran’a muazzam ekonomik baskı uygulamasına rağmen bir kopuşu göze alıyor? 
Neden İran anlaşmasının yayılmaya devam etmeyecek başarısını riske atıyor?  
 
*
Çünkü ABD gelecekteki Washington’un  anlaşmaya geri döndürmesinden kaygılanıyor.
Bu nedenle İran anlaşmasını gelecekteki başkanlara duvar yapmak istiyor.
Nükleer anlaşmayı öldürmenin tek güvenilir yolunun Tahran’ı ihlal etmeye zorlamaktan geçtiği kurgulanıyor.  
Başkan Trump  İran ile gerçekçi ve etkili bir diplomasiyi sürdürüyor.  
 
*
Ayrıca ABD’nin son askeri hamlelerin herhangi birinin, İran’ın söylediği ya da yaptığı herhangi bir şeye tahsis etmesinin bir temeli yoktur.
Yetkililerin muhabirlere sunduğu istihbarat açıkça masallardan kaynaklanıyor.
Muhabirler ne yaptıkları hakkında hiçbir fikre sahip değildirler ya da halkı isteyerek manipüle ediyorlar.  
Halbuki bunları işaretlemek medyanın işidir.
Ama medya kahrolası bir yandaşlık sergiliyor ve ABD yönetiminin oynadığı savaş propagandasını arttırıyor.
 
*
Öyle ki, medya giderek propagandanın enstrümanı olarak savaş taraftarı olmuştur.
NBC News, CNN ve MSNC gibi televizyon kanalları, ABD genelinde 1225 tane istasyonu bulunan Clear Channel radyo şebekesi,
Washington Post, Wall Street Journal gibi prestij sahibi gazeteler asılsız iddiaları tekrar eden bir makina gibi işliyor.
 
*
ABD yönetimi  dehşet bir dezenformasyon uygularken,
Aslında Basra Körfezi bir dizi büyük Amerikan askeri kurulumuna ev sahipliği yapıyor.
Bölgeyi denetleyen ABD Donanması’nın 5. Filosundan 7 binden fazla Amerikan askeri Bahreyn’dedir.
Kuveyt, 13 bin askerle ABD Ordusunun Merkez İleri Karargahına ev sahipliği yapıyor.
Dubai, Amerika dışındaki ABD Donanması için en büyük çağrı limanıdır.
BAE, çoğu Amerikan Dronu ve  F-35 jet uçağının yerleştirildiği Abu Dabi’deki Al Dhafra Hava Üssü’nde 5 bin ABD askeri personele ev sahibidir.
ABD ordusunun Merkez Komutanlığının ileri karargahı Katar’da  Al Udeid Hava Üssünde, yaklaşık 10 bin askeri bulunuyor.
 
*
Ama işin gerçeği farklıdır:
G.W.Bush ve B.Obama yönetimlerinin dış siyaseti; ABD’nin dünya liderliğini sorgulanır hale getirmiş ve statüko karşıtı devletler cesaretlenmiştir.
Uluslararası sistemde normları belirleyen ve diğer aktörleri peşinden sürükleyecek bir süper güç eksikliği tartışılmaya başlanmışken,
Şimdilerde Başkan Trump yeni bir enformasyonel emperyalist çağa geçmenin kararlılığını gösteriyor.
 
*
Washington, Pentagon ve CIA’ yı Ulusal Savunmaya geri getiriyor.
ABD halkının çıkarlarına hizmet etmeyen ama çıkarlarını azami düzeyde tutmak için  ABD devletinin imkanlarını araçsallaştıran,
Başta Çin’e; Güney Çin Denizi’nde bir askeri saldırıya geçmek yerine Ticaret Savaşı açmıştır.
Ticaret Savaşını belki bir revizyona tabi tutmak üzere  uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekilerek destekliyor.
Eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye ediyor.   
 
*
Bir başka ülkeye fiilen saldırmak yerine  uzaktan savaşı tercih ediyor.
Doğrudan saldırmak yerine üçüncü bir tarafın vasıtasıyla mücadele ediyor.
 
*
Bu noktada Idlib eyaleti tek başına Suriye’deki muhalefet kontrolünün son kalesidir.
Orta Doğu’da karmaşık ve kaotik bir görünüm sergilenirken İdlib’in geleceği diplomatik çözümün merkezini oluşturuyor. 
Müslüman Kardeşler hamisi Türkiye’nin İdlib’teki varlığı tam anlamıyla sorun teşkil ediyor.
Rusya ve Suriye’nin İdlib’e operasyonları mütemadiyen gelişiyor… 
 
 
14. 5. 2019

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir