AVRUPA BİRLİĞİ ÇIPA MI, HAVUÇ MU?

 

AVRUPA BİRLİĞİ ÇIPA MI, HAVUÇ MU? - kibris ab

AVRUPA BİRLİĞİ ÇIPA MI, HAVUÇ MU?

Hüseyin MÜMTAZ

Tanzimat’tan bu yana, hiç bu seferki kadar “bekâ” meselesi haline ge(tiri)ldiğini duymadığım, okumadığım, bilmediğim bir “Mahallî İdareler Seçimi”ni çok şükür, nihayet bitirdik.

Türk Dil Kurumu “bekâ”yı; “kalıcılık-ölmezlik” olarak açıklıyor.

“Yerel yöneticileri”, yâni muhtar ve belediye başkanlarını seçerken devletin ölmezliğini mi oylayacaktık?

Öyle yapmışız…

Ve ne çare dünya bize rağmen yine döndü.

Seçim sürecinde Avrupa’yı bile o kadar heyecanlandırdık ki, Avrupa Parlamentosu’nun son beş yıldır Türkiye raportörlüğünü yapan Kati Piri bile dayanamayıp Twitter hesabında “bu gece İstanbul’da uyuyacak biri var mı?” paylaşımında bulundu.

Aslında Avrupa, “Türkiye ile ilgili olarak” hele Mart ayında zaten hiç “uyumamıştı”.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında durma noktasına gelen üyelik sürecinin görüşüleceği Ortaklık Konseyi 4 yıllık aradan sonra 15 Mart’ta Brüksel’de gerçekleştirildi.

Hazırlık safhasında iki “aykırı” ses özellikle dikkat çekti. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet, “Türkiye’de yetkili makamları, eleştirel veya muhalif sesleri dinlemeye davet ediyorum” derken; Avrupa Komisyonu Başkanlığı için en muhtemel aday olarak görülen Alman siyasetçi Manfred Weber de Almanya’da yaptığı bir konuşmada “Türkiye, AB üyesi olamaz, bunu netleştirelim” ifadelerini kullandı.

İstanbul’un seçimi gecesinde “hiç uyumayan” Kati Piri tavrını hazırladığı raporuyla zaten belli etmiş ve Avrupa Birliği’nin Türkiye ile üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını önermişti, ama müzakerelerin tamamen sona erdirilmesi yönündeki değişiklik önerisi ise reddedilmişti.

Rapor 13 Mart günü AP’de oylanarak 109’a karşı 370 oyla kabul edilmiş, 143 üye de çekimser kalmış ve hemen akabinde Türkiye’den de standart “AB’nin yasama organının aldığı kararlar tavsiye niteliği taşıyor, bağlayıcılığı bulunmuyor” açıklaması gelmişti.

Bu raporun oylanmasından iki gün sonra AB-Türkiye Ortaklık Konseyi toplantısı 4 yıl aranın ardından Brüksel’de gerçekleşti. Ortaklık Konseyi Toplantısı’na Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn katıldı.

Komşuluk ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesini hedefleyen toplantının ana gündeminde insan hakları ihlalleri, terörle mücadele, Gümrük Birliği, göç, enerji, vize serbestisi ve güvenlik konuları bulunuyordu.

Toplantıdan sonra yapılan ortak basın toplantısında Mogherini konuşmasına Türkiye’deki insan hakları ihlallerini dile getirerek başladı. Mogherini hakim ve savcıların işten atılmasının hukukun bağımsızlığı ve tarafsızlığına tehdit oluşturduğunu ifade etti. Ayrıca tutuklanan kişilere yönelik davaların çoğunda kesin kanıt olmadan işlem yapıldığını söyledi. Mogerini bunun yanı sıra Türkiye’nin darbe girişiminin ardından güvenlik konusunda aldığı önlemleri yakından takip ettikleri de sözlerine ekledi. Ankara ile üyelik müzakerelerini askıya alma kararıyla ilgili yaptığı değerlendirmede ise Türkiye ile diyaloğa devam edeceklerini söyledi.

Çavuşoğlu ise Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne bağlılığını bir kez daha hatırlatarak Mogherini’nin insan hakları konusunda sözlerine katılmadığını söyledi. Çavuşoğlu “Yargı Türkiye’de bağımsız. Hukuk yolları herkese açık.” ifadelerini kullandı. Üyelik müzakereleri kapsamında fasılların açılmasını beklediklerini ifade eden Çavuşoğlu “OHAL geride kaldı. Kurumlarımız yargı ve temel haklar konusunda gereken çalışmaları yürütüyor” dedi. Çavuşoğlu Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin eleştirilerine duyarsız kalmayacağını ancak ikiyüzlü davranışlardan uzak durulması gerektiğini belirtti. Çavuşoğlu ayrıca vize serbestisi için son 6 kriteri de görüştüklerini ifade etti.

Ama olayın, kamera ve mikrofonlar önünde yapılan bu açıklamalardan başka bir de perde arkası, toplantı öncesi ve sonrası içeride cereyan edenler vardı…

Oylamadan sonra Anadolu Ajansı’na verdiği röportajda ülkesi Yunanistan’ın, Türkiye’nin AB sürecini desteklediğini açıklayan Dışişleri Bakanı Yorgos Katrougalos’un; “Yunanistan oylamada hayır oyu kullandı” açıklamasından sonra, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin parlamento üyesi olan 6 vekilin de ‘hayır’ oyu verdiği ortaya çıktı. Parlamentoda Kıbrıs’ı temsil eden 6 vekilden, DİSİ’li Lefteris Christofou DİKO’lu Kostas Mavrides, EDEK’li Demetris Papadakis; AKEL’li Takis Hadjigeorgou ve Neoklis Silikotis ile bağımsız Eleni Thecarous, Kati Piri’nin hazırladığı rapora ret oyu kullananlar arasında.

Vay canına…

O halde Piri’nin hazırladığı rapora bir daha dönelim.

“Türkiye ile ilişkilerin askıya alınması” 370 oyla kabul edilmiş, “müzakerelerin tamamen sona erdirilmesi yönündeki değişiklik önerisi” ise reddedilmişti.

Yâni “askıya alalım” ama kesmeyelim, “müzakereleri sona erdirmeyelim”.

Peki, bu “müzakereler sona erdirilmeyecek”den sonra gelen “askıya alınması”na verilen 109 “hayır” oyu arasında Yunanlı ve Rumların bulunmasına ne diyorsunuz?

Sizce Rum ve Yunanlılar karakaşımız, gözümüz için mi “hayır” oyu kullanıp “kesmeyelim” diyorlar?

“AB çıpası” tanımına hiç girmeyeceğim.

Bu kavram 11 Aralık 1999 Helsinki Zirvesi yıllarından beri gündemdir ve aslında “çıpa” değil, bir tür “tasma”dır.

Lâfı fazla uzatmayacağım…

“AB projesi” uzun yıllar, gönlü “batılılık”tan başka yönde olan “yetmez ama evet”ciler tarafından Türkiye’deki güç odaklarını hizaya getirmek için kullanılırken; Türkiye’yi hiç istemeyen ama “hizaya getirmek” isteyen Avrupalı muktedirler tarafından da genel kabul gören sihirli bir formüldü.

Halâ da öyledir.

Türk’e ve Türk olmayana farklı bakarlar, farklı davranırlar.

Örneğin Rumları alıp, Türkleri AB’ye almayarak Kıbrıs’ı “bölerler”…

2004 Annan Referandumunda Türk tarafında çıkan “Yes be annem” oylarının iki kaynağı vardı, “yerliler” ve “yerleşikler”…

“Yerliler” Rumlar gibi AB vatandaşı olmak isterken; Türkiye’den göç edip adaya sonradan yerleşen “yerleşikler”, Türkiye’nin katiyyen AB’ye alınmayacağını düşündükleri/bildikleri için bir ihtimal bu kimlikle AB vatandaşı olabileceklerini zannediyorlardı.

Şimdi Rum pasaportu alan “yerliler”in amacı da budur.

15 yıldır bunu böyle yazdığımız için eleştiriliyoruz.

Peki, şuna ne diyeceksiniz?

“İngiltere’de yaşayan üçüncü ve dördüncü kuşak Kıbrıslı Rumların, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ pasaportu için yaptıkları başvuruların son 3 yılda, Brexit sebebiyle büyük artış gösterdiği bildirildi.

Politis gazetesi, Rum Nüfus ve Göçmenlik Dairesi’nin verilerine dayanarak, İngiltere’deki Brexit oylamasının ardından, İngiltere’de yaşayıp ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ vatandaşlığı bulunmayan özellikle üçüncü ve dördüncü kuşak Rumların, kimlik ve pasaport almak için yoğun talepte bulunduklarını yazdı.

Haberde, Brexit gerçekleşse bile, İngiltere’de yaşayan Rumların ‘Avrupalı’ kalacağı ifade edildi”.

İngiltere’de yaşayan Rumlar bile “Rum” olduklarını Brexit tehlikesinde hatırlayıp Rum pasaportu alıyorlar da, bizimkilere ne oluyor?

Sonuç olarak hem Türkiye’de, hem KKTC’de “Şunları yaparsak AB bizi alır” diye insanları kandırmanın âlemi yoktur.

Türkiye’nin modernleşmesinde yahut Kıbrıs’ta “çözüm”ün denkleminde artık AB olmamalıdır.

Bir düşünsenize son oylamada Yunanlı ve Rumlar Türkiye ile müzakerelerin “askıya alınmasına” neden “hayır” demişlerdir?

AB, gelecek hesaplarında “meseleye doğrudan tesir eden bir faktör” olmaktan çıkarılmalıdır.

Avrupa Birliği, havuç kılığına sokulmuş bir çıpa bile değil, tasmadır…6 Nisan 2019

 

AVRUPA BİRLİĞİ ÇIPA MI, HAVUÇ MU? - kibris ab

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir