24 Nisan Yaklaşırken Sözde Ermeni Soykırım Yalanına Cevap: Bir Manifesto (2)

Ermenilerin bu kadar yıl geçmesine rağmen neden  iddiaları sürdürdüklerine ilişkin ise, “Bunun nedeni çok basit. Çocuklara nefret etmeyi öğretirseniz, onlar nefretle büyür ve nefret ne olursa olsun büyümeye devam eder. Diğer bir diğer sebep de yurt dışındaki Ermeni milliyetçi gruplar bundan fayda sağlayacaklarına, para alacaklarına, Kars, Erzurum, Bitlis, Van’da toprak kazanacaklarına inanıyorlar. Bunlar yanlış ama yine de inanıyorlardeğerlendirmesinde bulunmuştur. Köklerinin Alman ve İrlandalı olmasına rağmen kendisini Amerikalı olarak tanımlaması gibi, Amerika’daki bazı Ermeni gruplarının da Ermenilerin böyle düşüneceği, kimliklerinin milliyetlerinin yok olacağı endişesini taşıdıklarını söyleyerek çok doğru bir tespitte bulunmuştur: “Bundan dolayı Ermeniler soykırım iddiasını kendilerini bir arada tutacak bir bağ olarak görüyorlar. ‘Ne acılar çektik’ demek böyle bir bağ ve kendilerini bu acı üzerinden tanımlıyorlar. Tabii daha başka pek çok neden var. Kendi hikayelerinden, propagandalarından başka bir şey duymadılar, bu yüzden de Türklerin kötü olduğunu düşünüyorlar çünkü aslında onlara hep onların kötü olduğu söylendi.”

 

Justin Mc Carthy’nin  yukarıdaki tespitlerinin aksine, gerçekleri saptıran, bundan  maddi çıkar sağlayanlar da vardır.  Negev Ben Gurion Üniversitesi’nde Orta Doğu Etütleri Bölümü’nden emekli Profesör Benny Morris ile Orta Doğu Etütleri Bölümü’nden Profesör Dror Ze’evi’nin  24 Nisan 2019 tarihinde Türkleri; yalan ve gerçek dışı iddialar ile karalayan,  Osmanlı topraklarında yaşayan Hıristiyan toplumu yok etmekle suçlayan Otuz Yılık Soykırım” kitabı yayınlanacaktır. Kitap, Türklere yönelik iftiralarla doludur. Benny Morris, İngiltere’den Filistin’e göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Gençliğinde Hashomer Hatzair adlı bir sol gençlik hareketinin üyesi idi. Askere gitmeyi reddettiği için hapis yatmıştır.  Çalışmalarında İsrail’in yaptığı etnik temizlikleri ve Filistin halkını sürgüne gönderme ile ilgili kanıtları açığa çıkardığı için İsrail toplumu ve devletinden büyük tepki görmüştür. Kendisini solcu ve siyonist olarak tanımlayan Benny Morris,  Filistinlilere karşı yürütülen etnik temizliği ve katliamı savunmaktadır. Filistinlileri toptan sürme fikrini desteklemektedir. Aşağıdaki  röportajı, Yahudileri ayrıcalıklı, seçilmiş gören ve işgalci varlığı sürdürmek, genişletmek için soykırım ve toptan sürgün dahil her türlü insanlık suçunu işleyebilecek mantığa sahip Siyonizm’in -sağı ve solu ile- gerçek yüzünü ortaya koyması açısından alıntılamaya değerdir. Robert Fisk’in  tanıtım yazısı aşağıdadır.

“1894 ve 1924 arasında, daha önce nüfusun yüzde 20’sini oluşturan bölgedeki Hıristiyan azınlıkları hedef alan Anadolu’da üç şiddet dalgası  görüldü. 1924 yılında Ermeniler, Asurlular ve Yunanlıların nüfusu yüzde 2’ye düşürülmüştür. Tarihçilerin çoğu bu dalgaları ayrı, yalıtılmış olaylar olarak değerlendirmiş ve  Türkler   bunları talihsiz bir   süreç olarak sunmuştur. Otuz Yıllık Soykırım, üçüncü dalga olup aslında Anadolu’nun Hıristiyan nüfusunu yok etmek,  devam eden  bilinçli bir politikanın  sonucudur. Yakın tarihinin en şiddetli  yok etme   yılları II. Osmanlı padişahı II. Abdülhamid döneminde, Genç Türkler  tarafından yapılmış Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında sona ermiştir. Ancak, padişahın İslamlaştırışı otokrasisinden I. Dünya Savaşı sonrasının laik cumhuriyet dönemindeki  değişime rağmen, ülkenin izlediği  politikalar değişmemiş, önceden belirlenmiş kitlesel öldürme, cinayet, zorla dönüşüm, toplu tecavüz  ve  kaçırma olayları devam etmiştir.  Fakat  bir şey  değişmemiştir: Cihadın yükseliş çığlığı. İslam’ın öğretilerine aykırı olsa da  iki milyon Hıristiyan’ın öldürülmesi, saf bir Müslüman millet yaratma konusunda Türklerin  bir icraatıdır. Açıklayıcı ve kusursuz bir şekilde araştırılmış olan Benny Morris ve Dror Ze’evi’nin  tespitleri, modern tarihin en korkunç olaylarından birini  açıklamaktadır. Tekrar ve tekrar okuyarak  Morris’in ve Zeevi’nin çalışmalarında saf, korkunç, şok edici şiddet olaylarından kasıldım. İnsanların, değiştirecekleri, zalimlik davranışlarını, insanlıklarını değiştirebilecekleri kadar zalim hale getirmeleri mümkün mü?

 

Kitabın yayın tarihinin 24 Nisan olarak belirlenmesi, Türkiye’ye yönelik uluslararası  karalama kampanyasının bir  parçasıdır. Çünkü, Fransa’da  Ermeni diasporasının çatı  kuruluşu olan Ermeni  Örgütleri  Koordinasyon Konseyi’nin (Conseil de Coordination des organisations Arméniennes de France: CCAF)   5 Şubat 2019  tarihindeki toplantısında    Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron,  24 Nisan’ı  sözde Ermeni soykırımı anma günü ilan edeceğini açıklamıştır.  Macron Twitter’da yaptığı paylaşımda  “Fransa tarihle yüzleşir. Gelecek birkaç hafta içerisinde söz verdiğim gibi 24 Nisan’ı Ermeni soykırımını anma günü ilan ediyoruz” demiştir. Bu gelişmeler olurken Ermeni isyanlarını konu alan ve Amerikalı yönetmen Philip M. Callaghan tarafından çekilen  Ermeni İsyanı 1894-1920  belgeseli  yayından kaldırılmıştır.

Fransa’nın dışında ABD’de de güçlü bir Ermeni diasporası (lobisi) vardır.  ABD’nin Indiana Eyaleti, 9 Kasım 2017 tarihinde Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın Ermenilere soykırım yaptığını kabul eden tasarıyı onaylamıştır. Böylece ABD’de sözde Ermeni soykırımını kabul eden eyalet sayısı 48’e yükselmiştir. Son olarak Alabama 49’ncu eyalet olarak    20 Mart 2019 tarihinde sözde soykırımı tanımış ve geriye bir Eyalet kalmıştır: Orta güneydeki  Mississippi. Vali Kay Ivey, Amerika Ermeni Ulusal Komitesi – Doğu Bölgesi’ne  atıfla    (ANCA-ER)   1915-1923 yılları arasında üç milyona yakın Ermeni, Yunanlı ve Süryani’nin Osmanlı Türk İmparatorluğu tarafından  planlı bir şekilde  imha edildiğini tanıyan güçlü bir bildiri yayınlamıştır. (Alabama has officially become the 49th U.S. state to recognize the Armenian Genocide. Governor Kay Ivey issued a  powerful proclamation recognizing the Ottoman Turkish Empire’s centrally-planned and executed annihilation of close to three million Armenians, Greeks, Assyrians and Syriacs from 1915-1923, according to the Armenian National Committee of America – Eastern Region ANCA-ER) Vali Ivey hızını alamayarak  Ermenistan, Yunanistan ve Güney  Kıbrıs’ı  bölgedeki Amerika Birleşik Devletleri’nin özgür, bağımsız, demokratik ülkeleri ve stratejik müttefikleri olarak tanımlarken  Türkiye’den  hiç söz etmemektedir.(the Republic of Armenia, the Hellenic Republic, the Republic of Cyprus, and the Republic of Artsakh are now free, independent, democratic states and strategic allies of the United States of America in the region,

Bu  güçlü lobi ile mücadelede  izlenen politikalarda hatalar vardır. ABD’de Ermeni tezlerini destekleyen  The Wall Sreet Journal  (WSJ) gazetesine Türkiye’nin  ilan vermesi yanlıştır. WSJ, Türkiye’ye hasım bir yayın organıdır. 17 Eylül 2018 tarihinde Türkiye aleyhine  aşağıdaki yorumu yapmıştır: “Finansal krizden sonra, yatırımcılar riskli gelişmekte olan piyasalarda daha yüksek getiri talep etti… Ancak pek çok yatırımcı, tek başına daha yüksek faiz oranlarının  yeterli olmayacağına, Türk şirketleri ile  büyük miktardaki borçları  finanse etmeye çalışan bankalar için sorun yaratabileceklerine inanmaktadır Türkiye Merkez Bankası, Perşembe günü enflasyonda ana faiz oranını % 17,75’ten % 24’e yükseltti ve bankanın bağımsızlığıyla ilgili olarak ilgili sorunlara cevap verdi ama  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan  bir gün sonra yüksek faizlerden  hoşnutsuzluğunu yineledi.” (https://www.wsj.com/articles/some-investors-want-a-recession-in-turkey-1537178401 Sept. 17, 2018)

WSJ’a  MUSİAD, TOBB, Türk-Amerikan İş Konseyi’nin ilan vermesi doğru bir davranış değildir. ATAA (Assembly of Turkish American Associations) ve  Federasyon (FTAA)  ilana katılmamıştır. Çünkü bu gazete  25 Ocak 2018  tarihinde ABD’nin eski İstanbul  Büyükelçisi Henry Morgenthau Sr.’ın ) torunu Robert M. Morgenthau’nın kaleme aldığı bir yazı yayınlamıştır. Yazıda Hitler’in sahte evraklara dayanan sözde  Ermeni  soykırımı  gündeme  getirilmiş ve Başkan Trump’ın sözde Ermeni soykırımını tanıması istenmiştir. 

Yazının yayınlanmasından sonra rahmetli Şükrü Server Aya ve Feruh Demirmen, WSJ’e Türkiye’nin görüşlerini  açıklayan  mektup göndererek bunların  da yayınlamasını  istemişlerdir. WSJ’ın, bu mektupları yayınlamaması üzerine  Demirmen  gazetenin  tutumunu kınayan, gazetenin ifade özgürlüğü hususunda hipokrasi  (ikiyüzlülük)  yaptığını dile getiren kinayeli ikinci bir mektubu  diğer yayın organlarında  göndermiştir.  Demirmen haklı olarak şu eleştirilerde bulunmuştur: “Ermeni sorununda Türk karşıtlığı ile bilinen ve boykot edilmesi gereken böyle bir gazete şimdi ne yazık ki birtakım Türk-Amerikan dernekleri tarafından verilen bir sayfalık ilan ile ticari bakımdan taltiflenmiştir. Bizim makaleleri yayımlamayı reddeden WJS editörleri şimdi acaba ne düşünmektedir? Demek ki Türk tarafından herhangi bir yaptırım, boykot, rahatsızlık söz konusu değilmiş! Ve ilan veren Türk-Amerikan derneklerinin bu hassasiyetine ne denir?”

Sözde Ermeni soykırımını destekleyen  ABD gazetesine  ilan verilmesi bence doğru değildir.  Ermeni terör örgütü ASALA’nın Paris’te görev yaptığım 1985-1990 yıllarında tehdidine  maruz kalmış biri olarak   bu konudaki hassasiyetim  biraz fazla olabilir. Armenian Deportation is not A Genocide” başlıklı yazım, ; ; ; , https://independent.academia.edu/r%C4%B1dvankarluk  ve azvision.az/news’ta en çok okunan (4883, 24 April 2017) makaleler arasında yer almıştır. !!!.html) İlan verilen gazetenin yayın politikası Türkiye aleyhinedir.  Böyle bir ilanı  Ermeni diasporası ve devleti “sözde Ermeni soykırımı  yoktur” tezini savunan bir gazeteye kesinlikle  vermez.  İlana, TÜSİAD ve bir dönem yönetim kurulunda bulunduğum İKV gibi özel sektör kuruluşlarının katılmaması dikkat çekicidir.

Kaynak:

Aslında verilen ilan   yerindedir ve bir gerçeği açıklamaktadır.  Yanlış olan gazete seçimidir. Üstelik  Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA), ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Paul Ryan (R-WI), Çoğunluk Lideri Kevin McCarthy ‘ (R-CA)  ve Azınlık Lideri Nancy Pelosi’den (D-CA)  iki partili bir soykırım önleme tedbiri olan H.Res.220 hakkında bir oylama planlamak üzere  kampanya başlattığı bir dönemde, Ermeni yanlısı gazeteye ilan vererek destek  olunması çok yanlıştır. WSJ gazetesine “Türk Amerikan Topluluğu, ABD-Türkiye ilişkilerinin canlılığını vurgular ve mevcut çıkmazın üstesinden gelmek için sürekli diyalog çağrısında bulunur” (The Turkish American Community Underlines The Vitality Of Us-Turkey Relations and Calls For Continued Dialogue To Overcome Current Impasse) başlığı ile verilen ilan aşağıdadır.

Türk-Amerikan Topluluğunun temsilcileri, ABD-Türkiye ilişkilerinde yaşanan son gelişmelerle derinden endişe duyuyor ve üzülüyor. ABD yönetiminin Türkiye’ye karşı uygulanan çelik ve alüminyum tarifeleri artırmaya yönelik son kararı, özellikle de Amerikan ve Türk  çıkarlarına hizmet etmeyeceğine inanıyoruz. Bu  sebeple  ABD yönetiminden kararını yeniden değerlendirmesini istiyoruz. ABD ve Türkiye, NATO müttefikleri olarak, dünyanın farklı bölgelerinde barış, demokrasi ve refahı teşvik etmek ve yıllarca birlikte çabalamak için ortak bir vizyona sahipler. İlişkiler zor zamanlar içinde en iyi anlam ifade ediyordu. Bu kesinlikle bu zamanlardan biridir. Türk Amerikalılar, yaşamın ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarındaki önemli katkılarıyla, tarihsel olarak ABD ile Türkiye arasında daha iyi ilişkiler için uygun bir köprü olmuştur. Türkiye ile ABD arasındaki iyi ilişkilerin korunmasının sadece ortak hedeflerin peşinde koşmak için değil, hem Amerikalılar hem de Türkler için daha iyi bir geleceğin gerçekleşmesi için hayati öneme sahip olduğuna  ilişkin  gerçek inancımızı dile getiriyoruz. Türk Amerikalıları, ticaret savaşının tehdidi ve tırmanışı söyleminin  sadece  durumu daha da kötüleştirdiğine ve eldeki sorunların kalıcı biçimde çözülme ihtimalini azalttığına inanmaktadır. Uzun vadeli çıkarlar için ihtiyat ve yeniden odaklanma çağrısında bulunuyoruz. Sürdürülebilir bir çözümün karşılıklı saygı ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan sürekli diyalog gerektirdiğini hatırlatırız. ABD ve Türkiye arasındaki sağlam kazanılmış dayanışma ve dostluk kısa vadeli hedefler için  feda edilmemelidir. Tarih bize  siyasi  zorlukların zamanla aşılabileceğini söyler. Ancak, ivme ve işbirliği ruhu ortadan kalktığında ekonomik bağları yeniden kurmak çok daha zor olur.”

İlan verilmeden önce özellikle TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu Fransız avukat Georges de Maleville’in 1915 Ermeni Trajedisi” (La Tragedie Armenienne           ) kitabını okumuş olsaydı, bu ilanın WSJ’a verilmesine engel olurdu. Avukat Georges de Maleville, Osmanlı vatandaşı Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı başlar başlamaz Çarlık  Rusya’sına karşı savaşan Osmanlı ordusunu arkadan vurduklarını belirtiyor ve bu bölgelerdeki Ermenilerin bu  sebeple  Osmanlı sınırlan içinde Suriye’ye göç ettirildiklerini, bunun kaçınılınız bir önlem olduğunu açıklamaktadır. Benzer önlemlere silahlı bir ihanet olmamasına karşılık başta Fransa olmak üzere Avrupa devletlerinin de başvurmuş olduklarına da değinerek,  bunun asla bir  soykırım  olarak nitelendirilemeyeceğini açıklamaktadır. Bu tehcir sırasında birçok Ermeni’nin eşkiya, Ermenilerce öldürülen yakınlarının öcünü almak isteyenler ve hatta onları  korumakla yükümlü olanlarca öldürüldüğünü de belirtmektedir.  Maleville’in değindiği bir diğer gerçek ise, bu olayların Osmanlı merkezi yönetiminin bilgisi ve denetimi dışında olduğudur. Osmanlı Devleti’nin bu gibi olayları önlemek için elinden geleni yaptığı, yakalanabilen sorumluların yargılanıp cezalandırıldığı ve bu yüzden birçok görevlinin idam edildiğini belgelemektedir ki, bu gerçekler soykırım  iddialarını temelden çürüten  doğrulardır.

 

Büyükelçi Henry Morgenthau Sr.’ın torunu Robert M. Morgenthau’nun AİHM’nin Perinçek ve 28 Kasım 2017 tarihli Mercan ve diğerleri kararlarına (Affaire Mercan et Autres C. Suisse, Requête No 18411/11) rağmen sözde Ermeni soykırımdan söz etmesi ve işe Adolf Hitler’i de karıştırması, Ermeniler ile Ermeni  muhiplerinin  iddiasından başka bir şey değildir. Aradan yüzyıl geçtikten sonra torun Morgenthau, 25 Ocak 2018 tarihinde The Wall Street Journal’da  “Trump, Ermeni soykırımı hakkında gerçeği söyleyecek mi?” başlığı ile yazı yayınlaması  bir provakasyondur. (Will Trump Tell the Truth About the Armenian Genocide? He recognized the reality that Jerusalem is the capital of Israel. Such daring is needed again. By Robert M. Morgenthau Jan. 25, 2018)

Kaynak: https://www.wsj.com/articles/will-trump-tell-the-truth-about-the-armenian-genocide-1516925489

İsviçre Federal Mahkemesi’nin Perinçek lehine verdiği 25 Ağustos 2016 tarihli bozma kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi’nin 16 Aralık 2013 tarihli ve AİHM Büyük Dairesi’nin 15 Ekim 2015 tarihli kararlarına  rağmen bu açıklamanın WSJ’de yayınlanması, gazetenin  yayın politikası açısından dikkat çekicidir. İsviçre’de bir konferansta “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır”  açıklamasıyla  İsviçre tarafından cezaya çarptırılan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, davanın kararını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne  taşımıştı. 28 Ocak 2015 tarihindeki AİHM temyiz duruşmasından sonra karar   15 Ekim 2015  tarihinde açıklanmıştır. Kararda; ifade özgürlüğü  açısından Perinçek   haklı bulunmuş, “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” sözlerinin, düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamında olduğu  tespit edilmiştir. Avrupa ülkeleri, kararın düşünceyi açıklama özgürlüğünün ötesindeki gerekçesini de kabul etmeye başlamışlardır. Almanya Başbakanı Merkel’in “Alman Meclisi’nin Ermeni soykırımını tanıma kararının hukuki değeri olmadığı” yolundaki açıklaması, İsviçre yargısı ve siyasetinde de kabul edilmektedir. Kararın gerekçesinde, 1915 olaylarının Yahudi soykırımı ile aynı sınıflama içinde olmadığı, 1915 olaylarında soykırım suçunun işlendiği konusunda bir mahkeme kararı bulunmadığı belirtilmiştir.

Karar; 1948 BM Sözleşmesine göre, soykırım suçuna hükmetme yetkisinin  sadece suçun işlendiği ülke mahkemesinde ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde olduğunu vurgulamıştır. İsviçre Federal Mahkemesi  Perinçek Kararı’na uyarak, BM 1948 Soykırımın Cezalandırılması ve Önlenmesi Sözleşmesi  uyarınca ancak yetkili mahkemelerin  soykırım konusunda karar alabileceğini kabul etmesine rağmen torun Morgenthau’nun konuyu  WSJ’de yayınlaması, Türkiye’ye yönelik  bir provakasyondur.  ABD Büyükelçisi olarak 1915-1916 yıllarında İstanbul’da görev yapan Henry Morgenthau, (Morgenthau, Türkiye’deki Aşkinaz Yahudilerinin Hahambaşısı Dr. Markus’a  yardımda bulunmuştur)  yalanlarla dolu hatıralarını ABD’ye döndükten sonra Büyükelçi Morgenthau’nun Hatıraları  (Ambassador Morgenthau´s Story, adı altında yayınlamıştır.

Kaynak:

(Türkçesi Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü, Belge Yayınları, 2015) Henry Morgenthau (1856-1946) New York’ta  emlak komisyoncusu iken  1912  seçimlerinde  başkan adayı  Wilson’u desteklemiş, Wilson seçimleri kazanınca kendisini İstanbul’a büyükelçi olarak  atamıştır.  27 Kasım 1913 tarihinde  İstanbul’da gelmiş, 26 ay   görev yaptıktan sonra  1916’da  ABD’ye dönmüş, Başkan Wilson’a  “Hükümetin savaş politikası adına bir zafer kazanmamız ve bunun için de her türlü yasal yol ve imkana başvurmamız gerekmektedir”  diyerek  hikayesini yazmış, elçilik sekreteri Hagop S. Andonian ile hukuk danışmanı Arshag K. Schmavonian’dan  yardım almıştır. Gazeteci Burton J. Hendrick, Büyükelçi Morgenthau’nun anlattıklarını yeniden düzenlemiş, ABD Dışişleri Bakanı Robert Lansing kitabın provalarını okuyup eklemelerde bulunmuştur. O dönem 120 bin  tirajlı aylık dergi olan  The World’s Work’ta  (1900–1932) bu  hikaye tefrika edilmiş,  tirajı yüksek  çeşitli gazetelerde de  yayınlanmıştır. Morgenthau’nun kitabın yayımlanmasından önce Ermeni soykırımı iddiasını araştıran Alman Johannes Lepsius, İngiliz Lord Bryce ve Arnold Toynbee’ye belge sağladığı da söz konusudur.

Dr. Johanhes Lepsius (1858-1926), Alman din adamı ve politikacısıdır. Ermenilere yönelik yardım kuruluşları arasında ilk sırayı alan, Alman Doğu Misyonu ile Alman Ermeni Cemiyeti’nin yöneticisidir. Ermeni dostu olarak tanınan Lepsius, Alman misyoneri sıfatıyla başta Ermeniler olmak üzere doğudaki Hıristiyanlara yapılan yardım çalışmalarını yürütmüştür. Johannes’in kitapları, (Deutchland und Armenien) bugün Batı kamuoyunda sözde soykırımın ispatında vazgeçilmez öneme sahip kaynaklar arasındadır.

Mavi Kitap olarak bilinen  ilk baskısı 1916 yılında Londra’da yapılan  The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire 1915-16 (Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilere Yönelik İşlemler 1915-16) isimli kitap bir Ermeni propaganda aracıdır. Kitabın özgün baskısında yer alan, “Documents presented to Viscount Grey of Fallodon Secretary of State for Foreign Affairs by Viscount Bryce with a preface by Viscount Bryce  (Viscount Bryce’ın Önsözüyle Viscount Bryce Tarafından Devlet Dışişleri Sekreteri Fallodon Viscount Grey’e Sunulan Belgeler)  açıklaması  önemlidir. Kitap, 2005 yılında Türkçe’ye  çevrilmiştir. Mavi Kitap, 1916’da İngiliz Parlamentosu’nun onayıyla savaş propaganda bürosu durumundaki Wellington House tarafından hazırlatılmıştır. Mavi Kitap’ın içeriği Amerikan misyoner raporlarına dayanmaktadır. Kitap, Lord Bryce’ın değişik makamlarla yaptığı birkaç yazışma, bir harita, önsöz ve editörden muhtıra bölümlerinin bulunduğu 8 kısımdan oluşmaktadır. Kitap, 150 adet mektup içermektedir. Son kısımdaki 7 ek ile kitap zenginleştirilmiştir. 30 Nisan 2005 tarihinde yeniden basılmıştır. (677 sayfa)

 

Kaynak:

Osmanlı’yı (Türkiye’yi) suçlama görevi, hukuk profesörü olan Lord Bryce başkanlığındaki bir heyete verilmiştir. Bryce sonraki yıllarda Büyük Britanya’nın Washington büyükelçiliğine getirilmiştir. Tanınmış tarihçi  Arnold J. Toynbee   Lord Bryce’ın sekreterliğini yapmıştır. Toynbee  (1889-1975) uzun yıllar İngiltere Kraliyet Enstitüsü Uluslararası İlişkiler bölümünde  çalışmış, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda  İngiltere Dışişleri Bakanlığı İstihbarat Dairesi’nde görev almış bir akademisyendir. Toynbee daha sonra bunun bir propaganda kitabı olduğunu anlayınca  pişmanlığını dile getirmiş ve “fark etseydim, bu projede yer almazdımdemiştir.  Hatıralarında, Mavi Kitap’ın doğruluğu konusunda şüpheli  açıklamalarda  bulunmuştur.  Türkçe’ye Hatıralar: Tanıdıklarım  başlığıyla çevrilen eserinde konuya açıklık getirmiştir.

 

Birinci Dünya Savaşı’nda ittifak devletleri, Almanya’nın Rusya aleyhinde başlattığı propaganda silahı ile vurulacaktı. Almanya’ya davet edilen Amerikalı gazetecilerin verdikleri bilgiler,  Rus barbarlığını ortaya çıkarmaya yönelikti.  Rusların Yahudilere yönelik  şiddet uygulamaları, İngiltere ve Fransa’yı zor durumda bırakmıştır. Türklerin yapacakları yanlışlar da Almanya ve Avusturya-Macaristan  aleyhine olacaktı.  İngiltere Türkleri Ermenilere soykırım yaptı şeklinde açıklayarak Türkiye’nin müttefiklerini zor durumda bırakacaktı.  Osmanlı’nın  uygulamaya koyduğu “sevk ve iskan kanunu”  İngiltere’ye bu fırsatı vermiştir. Rusya’nın destek ve kışkırtmalarıyla örgütlenen bazı Ermeni grupları, 1890 yılından itibaren bağımsız bir Ermeni devleti kurmak amacıyla Osmanlı yönetimine karşı ayaklanmışlardır. Ermenilerin yaşadığı yerlerde isyan hareketlerinin artmasıyla güvenlik sorunları ortaya çıkmıştır. Osmanlı Hükümeti, güvenliği sağlamak amacıyla 27 Mayıs 1915 tarihinde Sevk ve İskan Kanunu’nu çıkarmıştır.

Osmanlı ordusunun ve bölge halkının güvenliği için bazı Ermenilerin Osmanlı Devleti’nin güvenli bölgeleri olan Suriye ve Irak’ın kuzey vilayetlerine göç ettirilmesine karar verilmiştir. Bu proje,  İngiliz  siyasi manevrası olup,  Osmanlı Devleti    dünya kamuoyunun gözünde suçlu duruma düşürülecekti. Toynbee hatıralarının son kısmında Türklerin masumiyetine inandığını ve yaptığından pişman olduğunu  vefatından önce  dile getirmiştir. Mavi Kitap, günümüzde Ermeni  sorununda    Türkiye aleyhine kullanılmaktadır. Ermeni yalanlarına  çok sayıda  Türk ve yabancı araştırmacı karşı çıkmışlardır. (Many Scholars Challenge The Allegations Of Genocide: Part III, Ergun Kirlikovali on July 10, 2009

Torun Morgenthau’nun 25 Ocak 2018 tarihli yazısından 1,5 ay önce 9 Aralık 2017 tarihinde Turkish Forum’daki “Donald Trump Kudüs Açıklamasının Ardından 24 Nisan’da ‘Türkler Ermenilere Soykırımı Yaptı’ Derse Ne Olur?” başlıklı yazımda bu konuya   dikkat çekmiştim: “Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasıyla ilgili açıklaması, Birleşmiş Milletler kararlarını açıkça ihlal eden ve barışı dinamitleyen bir gelişmedir. Trump Türkiye’nin bu konuda gösterdiği sert tepki ve Ermeni lobilerinin baskısıyla 24 Nisan’da sözde Ermeni soykırımını ‘genocide’ kelimesini kullanarak tanıyabilir. ABD’de güçlü bir Ermeni diasporası ve lobisi vardır. Son olarak 6 Kasım’da ABD’nin Indiana Eyaleti Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın Ermenilere soykırım yaptığını kabul eden tasarıyı onaylamıştır. Böylece ABD’de sözde Ermeni soykırımını kabul eden eyalet sayısı 48’e yükselmiştir. Bu sebeple yumurta kapıya gelmeden, iş işten geçmeden şimdiden tedbir alınmasında yarar vardır. Türkçede bir deyim vardır: Delidir, ne yapsa yeridir. Bir insanın deli olduğu için beklenmeyecek şeyler yapabileceğini, dolayısıyla kendisinden sakınılması gerektiğini bildiren sözdür.” )

Henry Morgenthau’nun 25 Ocak 2018 tarihinde WSJ’de yayınlanan yazısının  özeti şöyledir:“Hitler Polonya’yı 1939’da işgal etmeye başladığında komutanlarına ‘Merhametsizce  Yahudi erkek, kadın ve onların    çocuklarına ölüm  emri verdi: Kim  bugün Ermenilerin yok edilmesinden söz ediyor?’ ABD’nin  müttefiki olan Türkiye, tarihiyle yüzleşmeyi hala reddediyor. ABD hükümeti de, Ermenilerin haklarını savunamadı.  Amerikan yönetimleri Türk baskısına boyun eğdi ve sürekli olarak basit bir gerçeği teyit edemedi. Ermenilerin katledilmesi, sadece tarihin bir talihsizliği değil, sistematik bir soykırımdı. Diplomatların ihtiyatlı tutumu göz önünde bulundurulduğunda  bu tür bir  davranış şaşırtıcı değildi. Ancak Cumhurbaşkanı Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul ederken, yeni bir  döneme işaret ediyor gibi görünüyor. 1995 yılında Kongre, Dışişleri Bakanlığını Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaya ve ABD Büyükelçiliği’ni buraya taşımaya yönlendiren yasayı kabul etti. Adaylar Bill Clinton ve George W. Bush elçiliği  taşıma sözü verdiler.  Barack Obama 2008’de Kudüs’ün İsrail’in başkenti olacağını söyledi.  Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, her üçü de  sözlerinden  döndüler. Şimdi, Amerika’nın Kudüs politikası tarihsel olgularla tutarlıdır.

Bu, Amerika’nın Ermeni soykırım gerçeğini de aynı şekilde kabul edebileceği hususunda  beni iyimser kılıyor. Gerçekler zorlayıcıdır. Binlerce yıldır Ermeniler, şu anda Türkiye’nin doğusundaki Ağrı Dağı’nın gölgesinde yaşıyorlardı. Tarihte bu Hıristiyan azınlık Müslüman komşularıyla barış içinde yaşadı. Ancak Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında parçalanmaya başlayınca  Ermenilere baskılar başladı. Birinci Dünya Savaşı’nda  Türkler Ermeni sorununu çözme fırsatını yakaladılar. İlk önce toplum liderleri ve aydınları tutukladılar ve idam ettiler. Daha sonra Suriye çöllerine  ölüm yürüyüşleri  ile  sivilleri sürdüler. 1,5 milyon kadar Ermeni katledildi. Benim için bu tarih, tarih kitaplarıyla sınırlı değil. Büyük babam Henry Morgenthau, katliam başladığında Başkan Wilson’un Osmanlı İmparatorluğu’nun büyükelçisiydi. Modern dünyanın hiç görmediği bir ölçüde Ermeniler katledildi ve bütün dünya bunu gördü.  Türk liderleri, Ermenilerin Amerikan vatandaşı olmadıklarını  söyleyip  büyükelçinin endişelerinin hiçbirine cevap vermediler. Büyükelçi Morgenthau’nun Yahudi, Ermenilerin Hıristiyan olduğunu söylediler. Türkler  büyükelçiyi  Washington’a geri  göndermek için  ABD’ye baskı yaptılar. Büyükbabamın cevabı çok açıktı: Hatırlanmamdan daha büyük bir onur düşünemedim Çünkü bir Yahudi olarak  yüz binlerce Hıristiyanın hayatını kurtarmak için elimden geleni yaptım.

Türklerin baskısı sonucunda  dedem  ABD’ye  döndü. Washington’a diplomatik bir  telgraf  gönderdi: Bir ırkın imhası devam ediyor.  Birinci  Dünya Savaşı ile meşgul olan Dışişleri Bakanlığı telgrafa kayıtsız kaldı. Sonunda büyükbabam bir dizi  konferanslarla  dünyanın vicdanına hitap etmeye karar verdi. Büyük bir yardım kampanyası sonucunda  hayatta kalanları yeniden yerleştirmeye yardımcı oldu. Ancak (sözde) soykırım, Ermeni halkına ve büyükbabamın ruhuna karşı büyük bir  saygısızlık yaratmıştır. Büyük babam ABD’ye geri dönerek hayatta kalanlara yardım etmek için karar verdi.  Ellis Adası’nda  mültecilere sponsor oldu. Ve başka bir şey daha yaptı. Çocuklarına ve torunlarına tanık olduğu tarihi öğretti.

Bu kehanet, Hitler’in Polonya’yı işgal ettiği ve dünyanın Ermenilerle ilgili amnezi (gecirilen siddetli bir sok sonucu geçmişe ait hafızanın bir kısminin kaybedilmesi)  söz konusunu olduğunda  gerçekleşti. Amerika’nın bu amneziden  çıkması için çok zaman var. Her Nisan ayında  Başkan  Ermeni halkına  yönelik vahşeti tanıyan bir bildiri yayınladı. Türk baskısına boyun eğildiği için  bildiride  hiçbir zaman “soykırım” kelimesini  kullanmadı. Bu değişmeli. Türkiye’nin  tepkisinin ABD’nin çıkarlarına karşı  gelebileceğini söyleyenlerin kaygılarını küçümsemiyorum. Kudüs’e elçiliği  taşımanın  barış görüşmelerini zorlaştırabileceğini söyleyenleri reddetmiyorum. Ancak, adil ve kalıcı bir dünya düzeni, yalanlar  üzerine inşa edilemez. Başkan Trump, Ermeni soykırımı gerçeğini ilan ederek bu taahhüdünü yerine getirmelidir. Bu,  iktidardaki haydutlara suçlarınızın üstü örtülmeyecek mesajı verecek.” (https://www.wsj.com/articles/will-trump-tell-the-truth-about-the-armenian-genocide-1516925489;

Ermenilerin bu kadar yıl geçmesine rağmen neden  iddiaları sürdürdüklerine ilişkin ise, "Bunun nedeni çok basit. Çocuklara nefret etmeyi öğretirseniz, onlar nefretle büyür ve nefret ne olursa olsun büyümeye devam eder. Diğer bir diğer sebep de yurt dışındaki Ermeni milliyetçi gruplar bundan fayda sağlayacaklarına, para alacaklarına, Kars, Erzurum, Bitlis, Van'da toprak kazanacaklarına inanıyorlar. Bunlar yanlış ama yine de inanıyorlar" değerlendirmesinde bulunmuştur. Köklerinin Alman ve İrlandalı olmasına rağmen kendisini Amerikalı olarak tanımlaması gibi, Amerika'daki bazı Ermeni gruplarının da Ermenilerin böyle düşüneceği, kimliklerinin milliyetlerinin yok olacağı endişesini taşıdıklarını söyleyerek çok doğru bir tespitte bulunmuştur: "Bundan dolayı Ermeniler soykırım iddiasını kendilerini bir arada tutacak bir bağ olarak görüyorlar. 'Ne acılar çektik' demek böyle bir bağ ve kendilerini bu acı üzerinden tanımlıyorlar. Tabii daha başka pek çok neden var. Kendi hikayelerinden, propagandalarından başka bir şey duymadılar, bu yüzden de Türklerin kötü olduğunu düşünüyorlar çünkü aslında onlara hep onların kötü olduğu söylendi." - sadik ridvan karluk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir