Bu kez gece karanlığında ağır silahlarla Kato dağından Şırnak/Beytüşşebap’ı hedef aldılar,10 askeri daha şehit ettiler.
Başkomutan Abdullah Gül,”Kendilerine konjonktürel bir fırsat doğduğunu zannedenler,büyük tarihi yanılgıyı eninde sonunda görecekler ve hüsrana uğrayacaklardır”,
Başbakan Erdoğan,”Karanlık çevrelerin kuklası haline gelen terör örgütü hangi kalleşçe tahrike,hangi namert senaryoya sarılırsa sarılsın,hedefine ulaşamayacaktır”dediler.
Türklerin siyasi düzeninin Orta Asya’dan beş bin yıl önce askerî düzenle birlikte doğup geliştiğini savunan şanlı ordunun Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ise internet sitesinde,”Kahraman personelimize şahsım ve TSK personeli adına Allah’tan rahmet,kederli ailelerine sabır ve başsağlığı dilerim” mesajı yayınladı.
*
Beş bin yıldan beri eğitimi,öğretimi,deneyimleri bileşkesinde Türk askerinin toplumun yaşam ve güvenliğine ilişkin görevi hayati öneme sahiptir.
O yüzden görev esnasında aynı duyguları paylaşan kişilerle birlik içinde olunması -ancak, görevin kendilerini bu grubun bir parçası olarak görenlerce yerine getirilmesi halinde anlam kazanacağının bilincinde olunması gerekiyor.
*
Bu çerçevede Genelkurmay Başkanının temel sorumlulukları yanında sivil-asker ilişkilerinin yürütülmesinde de yetkisi ve sorumluluğu önem kazanıyor.
Sivil-asker ilişkilerinin sağlıklı yürütülmesinde teklif ve tavsiyelerinin siyasi makamlarca değerlendirileceği beklentisindedir-ne ki, teklif ve tavsiyelerinin dikkate alınmaması durumunda ortaya çıkacak olumsuzlukların ancak bir ölçüde karar verici siyasi makamlara ait olduğu bilmeli,görevini bu gereklilikle yerine getirmelidir.
*
Bu nokta beş bin yıllık TSK’da Genelkurmay Başkanlarının Türk milleti ve vatanının bekası ve çağdaşlaşması yolunda önemini gösteriyor.
Mesela,Türkiye’nin Savunma Stratejisini Ebedi Başkomutan Mustafa Kemal Paşa belirlemiştir,ardıllarının bu stratejinin esasından bir noktayı dahi asla değiştirmeden sadece güncelleştirme zorunluluğunda olduklarını bilmesi ve bu zaruretin aynı duyguları paylaşan kişilerle birlik olunmasının içselleştirilmesinden kaynaklanan bir mecburiyet olduğuna kâni olunması gerekiyor.
*
Mustafa Kemal’in Savunma Stratejisi “Savunma bir çizgi üzerinde değil, bir yüzey üzerinde yapılacaktır. O yüzey bütün vatandır.Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Büyük küçük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe kurarak savaşı sürdürür. Yanlarındaki birliklerin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler onlara bağlı olmaz. Bulunduğu yerde sonuna kadar direnmeye mecburdur”ifadesidir.
*
Halbuki Türkiye, Başkomutan Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan ile Osmanlı’nın ardından oluşan devletlerde sözde İslam Birliğinin ekonomik güç olmaları değişimi sürecinde
-aslında,ekonomik ve sosyo-politik değişkenlerinin etkileştirilmesiyle güçsüzleştirilmeleri ve hem İsrail’in İslamcı tehditlere karşı güvenliğinin sağlanması,hem de maksimum kârın sağlanarak ABD önderliğinde Batı’ya ilişiklenmesiyle ilgili Büyük Ortadoğu Projesine,
Hazar ülkelerinin Rusya’dan geçen hatlara bağımlılıklarının kaldırılması,alternatif ihraç yollarının bulunması,mevcut rejimiyle İran’ın Hazar enerjisinde rol almamasını öngören Hazar Havzasının Enerji Kalkınması Projesine ilişiklenmiştir.
Bu zevat bu ilişiklenmeye ulusalcı ya da lâik felsefede herhangi bir ülkenin İslam ümmetini bölen ve belli bir kavmiyeti herkese dayatan siyasetine karşı mücadele etmenin müslüman bireyin ve ümmetin vazifesi olduğu zannıyla katılıyor…
*
Neticede -mesela,Ahmet Davutoğlu Türk Dışişleri Politikasında hükümetinin İslamın birliği, vatandaşlık yerine din’i,eşitlikler yerine din birliğini,adalet yerine insan olmayı öngören zannını,Savunma Stratejisinden alıntılanan şu tümceyle açıklıyor,”Hattı diplomasi yoktur, sathı diplomasi vardır, o satıh bütün dünyadır”diyor.
“Bütün dünyalı” bir stratejiden beş bin yıllık Türk deneyiminin ne çağdaş düzeyi sorgulama, yakalama ve aşma anlayışı,insan hakları,düşünce, inanç ve girişim özgürlükleri,laik hukuk devleti, katılımcı demokrasi, liberal ekonominin benimsendiği bir toplumsal düzenin oluşmasına katkı koyma iddiası çıkmıyor…
*
Bakınız Kürtçülük:savaş ve barış konseptini oluşturan Savaş ve Barış İlkesi,Büyük Kürdistan amacında Türkiye,Irak,Suriye ve İran kürtlerinin ortaklığını gösteren Birlik İlkesi,Demokratik anayasa,ulus,vatan ve siyaset talepleri için örgütlenmeyi hedefleyen Demokratik İlke, Kürtçü nesillerin yetiştirilmesi amaçlayan Kültürel Haklar İlkesi, Siyaset yapma özgürlüğü anlamında Demokratik Siyaset İlkesiyle beliriyor-bugün,Ortadoğu’da önemli bir aktör sayılıyor.
Rağmen-işbu hükümet, Şırnak/Beytüşşebap’ta 10 askeri daha şehit eden Abdullah Öcalan’ın bölücü PKK terör örgütü ile 2008-2011’de Barış ve Kardeşlik Projesi çerçevesinde sür-git müzakerelerde bulunabiliyor.
*
Çünkü hükümet, dini tüm İslam toplumunda toplumsal davranış ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak kabul etmektedir, -ancak, 2011’de Demokratik Özerk Kürdistan ilanıyla Kürt toplumunun gölge devleti kurulduğunda Kürtçülüğün iyice beliren konfederalist siyaseti ve toplumcu ekonomi felsefesi ile uzlaşılmaz çelişkisini görüyor.
Kürtlerin siyasal,örgütsel,ideolojik tasfiyesini gerçekleştirmeden iktidarının tamamlanmayacağı düşüncesini fiiliyata geçiriyor,bakiye Kürtlere dil’leri ve geleneklerinin özgürlüğü karşılığında Türkiye refahından faydalanmalarını teklif ediyor!
*
O sırada-işbu,hükümet bir taraftan da Büyük Ortadoğu’da İsrail’i kuşatan ve petrolün de sahibi zengin Arap-İslam ülkelerinde rejim karşıtı ya da tehdit unsuru olarak tanımlanan farklı etnik,mezhepsel veya ideolojik grupların siyasal sistem dışına itilmiş olmalarının toplumsal istikrarı sağlamadığı -üstelik,Arap ülkelerindeki otoriter yönetimlerin varlıklarını sürdürmek için ülke dinamiklerini tükettikleri ve Batı’ya dayanmak zorunda kaldıkları tezinden harekettedir.
Arap ülkelerinde halkların ağır yoksulluk,yolsuzluk ve asayiş sorunlarıyla hemhal olmaları için rejim karşıtı ya da tehdit unsuru olarak tanımlanan Müslüman Kardeşler ve benzeri İslamcı örgütlere yasal siyaset yolunun açılmasında etkin olunmaktadır…
*
Daha bu aşamada iken Genelkurmay Başkanlarının ve TSK mensuplarının Türkiye’nin savunma stratejisinin esas belirleyeni olan emperyalizme karşı kazanılan bağımsızlık ruhu şirazesinin İslam dininde yeni bir Emevileştirme tehditi ile bozulmasına engel olması gerekmekte idi.
Şimdi Arap ülkelerindeki kurgunun -bilhassa,Suriye trajedisi etrafında uluslararası karşılıklı silahlanma ile kutuplaşmada ekonomik,siyasi ve askeri çatışma fay hatlarının oluşması küresel tehdite dönüşmüştür.
O sırada Türkiye,Irak,İran,Suriye Kürtlerinin uluslararası-bölgesel güçler ve konjonktürel-stratejik şartlar etkisiyle öncelikle bir parti gibi hareket etme zorluklarına
rağmen,bu süreçte yok edilmemek için Kürt kimliği ile muhayyel Kürdistan’da uluslaşma hedefi doğrultusunda -elbette,Başkomutan Gül ve Başbakan Erdoğan’ın Kürt hareketiyle oynaşmalarının giderek ağır tahrike dönüşmesinin de etkisiyle Türkiye’de bölgesel bir savaşa tutulunmuştur.
Her gün askerlerimiz şehit düşüyor,kan akıyor,canlarımız acıyor.
*
Bu kaostan çıkmanın tek yolu bulunuyor:Ebedi Başkomutan Mustafa Kemal’in Türkiye’ye gösterdiği Savunma Stratejisi doğrultusunda hareket etmek!
Ulu Atatürk ne diyor? “Savunma bir çizgi üzerinde değil, bir yüzey üzerinde yapılacaktır. O yüzey bütün vatandır.Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Büyük küçük her birlik,ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe kurarak savaşı sürdürür. Yanlarındaki birliklerin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler onlara bağlı olmaz. Bulunduğu yerde sonuna kadar direnmeye mecburdur.”
Rağmen -işte,tüm sorun Türkiye’nin Savunma Stratejisine bilhassa Başkomutan Gül,Başbakan Erdoğan,Genelkurmay Başkanı Özel,şürekâ ve sahte Dünya İmamı Fethullah Gülen’in verdiği nihai zarardan kaynaklanıyor.
*
O halde öncelikle İslam Birliği safsata siyaseti,operatif ve lojistik ile girilmiş tüm İslam coğrafyasındaki macera alanlarından Türk vatan topraklarına çekilinmelidir.
Sonra bir yanda vatan toprakları üzerinde her karışta ve bütün birimlerde ulusal güç unsurlarını egemenliği esas alan siyasal gücü,topluma yön veren ulusal ekonomiyi,Atatürk milliyetçiliğinde askeri gücü,ulusal sosyo-kültürel gücü seferber etmelidir.
Aynı anda Suriye trajedisinde BM’nin ortak rıza çerçevesinde geçiş hükümetinin kurulması planına bir an önce yol verilmesi ve barışın tesisine destek verilmesi gerekiyor.
Bu suretle .çeride ulusal birlik ve beraberliğin sağlanması şartı ve temin edilebilir uluslararası destekle Kürt Sorununun çözümünde Kürtlerin yaşadığı Suriye,Irak ve İran hükümetleriyle ortaklaşılmalıdır-ki, hem Türkiye’de hem de bölgede barış olsun…
*
Tedbir gelmezse bu ne ilk Beytüşşebap’tır ne de son…
5.9.2012
Bir yanıt yazın