KIBRIS YANIYOR
Hüseyin MÜMTAZ
KKTC 2019’a alev alev bir iç politik ortamda giriyor.
Çünkü hem Cumhurbaşkanlığı seçiminde son dönemece girildi hem 50 sandalyeli mecliste 21 üyeye sahip olmasına rağmen iktidar/muktedir olamayıp muhalefette kalan “devleti kuran parti” UBP’de umut veren bir genel başkan seçildi.
Türkiye kaşla göz arasında, göz açıp kapayana kadar sistem değiştirirken KKTC halâ bakanlı, başbakanlı, cumhurbaşkanlı dönemi yaşıyor.
Denktaş’tan sonra bu memleket ne başkanlar gördü!
Türkiye’yi hiçbir zaman “anavatan” olarak bellemediğini söyleyen, KKTC ilân edilince gece evde üzüntüsünden ağlayan, törenlerde İstiklâl Marşı’nı ancak Denktaş dönüp uyarınca söylemeye başlayan Talât’ı da gördü…
Akıncı’yı da…
Uzun bir Lefkoşa Belediye Başkanlığı döneminden sonra Rum asıllı Amerikan vatandaşı damadının yanına Amerika’ya yerleşip yok olan, siyaseti bırakan, torunlarıyla uğraşan Akıncı bir gece ansızın rüyasında hidayete erip adaya döndü ve Cumhurbaşkanı seçildi…
Bir diğer kızı Rum tarafındaki dergilerde kapak oluyor, eşi muhterem hanımefendi KAYAD Başkanı olarak Annan Planı zamanında Avrupa Birliği fonlarından 309 bin Euro yardım alıyor.
Kim buldu, kim getirdi, kim seçtirdi bu Akıncı’yı?
2019 son yılı, 2020’de seçim var. Talât yine niyetlendi ki altı aydır sık sık yandaş TV’lerde, gazetelerde.
Akıncı’dan şimdilik ses yok.
Birileri torbadan birisini bulup çıkarmazsa çoğunlukta olan sağ/muhafazakâr seçmenin adayı daha şanslı görünüyor.
Şimdilik adı geçenler Serdar Denktaş ve açıktan söylenmese de Tahsin Ertuğruloğlu.
Burada kilit rol UBP’nin yeni genel başkanı Ersin Tatar’ın olacak.
Hele, zaten zar zor yürümekte olan mevcut dört partili koalisyonun başına gelecek olası bir hükümet krizinde “başbakan” olacak olan Tatar’ın eli bu konuda daha da güçlenecek.
Yerli/yerleşik bölücülüğü üzerine inşa edilmiş olan 2 vekilli küsurat partisinin ne mevcut ne de gelecek bir hükümet olasılığında düşünülmemiş/düşünülmeyecek olması her durumda tek koşul.
Serdar Denktaş bu konuda tavrını belli etmişti, Tatar’ın da farklı davranacağını zannetmiyorum.
Zaten bu sefer “farklı” bir Tatar ile karşılaştık. Dış politik konularda Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakan’dan, Dışişleri Bakanından daha hassas, daha tutarlı, daha kapsamlı. En kritik konularda devlet yetkililerinden önce tavır belirleyip duruma müdahil oluyor.
Yalnız bir konu var…
Son bütçe görüşmelerinde Serdar ile tartıştıkları konu.
KKTC’de gazete ve televizyonlara her yıl belli miktarlarda parasal devlet yardımı yapılır.
Ama bu yardımı alan bazı yayın organlarında devlete, Türkiye’ye, Türkiye’nin askerine, memuruna, parasına, havasına, suyuna, Ayşe’sine her gün sövülür.
Maliye Bakanı Serdar Denktaş doğru olarak bu yıl, bu gerekçeyle, bu paranın kesileceğini söyledi.
Tatar’ın da televizyonu var ve aynı durum orada da geçerli.
Üstüne alınan Tatar televizyonun eşine ait olduğunu, kendisinin bir ilgisi olmadığını söyledi.
Peki olaya farklı açıdan bakalım… 21 milletvekilli Tatar ileride başbakan olunca eşleri hanımefendi kendi televizyonundan başbakan olan eşini sıkıntıya sokacak bütün bu devlet/millet sövgülerine göz mü yumacak?
Dış politikaya gelirsek…
Şu sıralar Lute nedense telâşla Atina, Ankara, Lefkoşa, Nicosia arasında gidip geliyor.
Ben KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimine bir yıl kalmışken, “lame duck” Akıncı ile yapılacak görüşmelerin fazla uzun süreceği kanısında değilim.
Rum tarafındaki benzer durumlarda iki yıl önceden her türlü ilişkilerin askıya alınması normal karşılanıyor da Türk tarafına neden aynı hoşgörü gösterilmiyor?
Nereden bakarsanız bakın 2019 sıcak geçecek.
Bir yanıt yazın