Danıştay 8’nci Daire’nce verilen “Andımız” kararıyla başlayan tartışmalar Türklük üzerine yoğunlaşınca , bundan tam 14 yıl önce 6 Aralık 2004 tarihinde Eskişehir Sakarya gazetesinde yayınlanan yazımın başlığını hatırladım: “Siz Türkiyeli misiniz, Yoksa Türk mü?” 2013 yılında kaldırılan “Andımızın “bir etnik kimliğin başka bir etnik kimlik üzerindeki tahakkümü” olarak yansıtılması, Türk toplumundaki ayrışmayı destekleyenlerin ve bölücülerin elini güçlendirir. Bugün karara itiraz edenlerin bir kısmının, Abant Platformu’na katılan ve daha sonra FETÖ üyesi olarak suçlananlar olduğu unutulmamalıdır. Şimdi bunlar kararı FETÖ projesi olarak nitelendiriyor.
Diyarbakır’da 1980 askeri darbe döneminde yapılan ve üzerinde şehrin simgesi karpuzun yer aldığı ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazısının kaldırılması toplumda farklı yorumlara yol açmıştır. O dönemde yerel basından aldığım iki örnek şöyledir: “Diyarbakır’da yoğunluklu olarak Kürtler yaşıyor. Bu tarz ırkçı yazıların olması bizim için utançtı. Bunun kaldırılması beni çok mutlu etti.” Bir başka vatandaş ise, “Türküm demek de, Kürdüm demekte güzel bir şey. Diyarbakır’da ‘Ne mutlu Türküm diye’ yazıyorsa İstanbul’da da ‘Ne mutlu Kürdüm diyene’ yazılabilir. Kürt olmakla da gurur duyuyoruz, Türk olmakla da gurur duyuyoruz” demiştir.
Andımızın kaldırılması 2013 yılında çözüm sürecinde gündeme gelmiştir ama 2013 yılında 1982 Anayasası değişmemiştir. Anayasanın Başlangıcı ve 6’ncı maddesi geçerlidir: “Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa…” “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.”
10’ncu Madde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” ve 66’ncı maddede ki “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes Türk’tür” tanımlamaları yerinde dururken Habertürk TV’de 2 Kasım’daki oturumda bir gazetecinin babasının Kıpçak, annesinin Kürt olduğunu söylemesi ve ardından da önce Müslümanım sonra Türküm demesi konuya hakim olmadığının kanıtıdır.
Çünkü, Müslüman olmak bir dine mensup olmaktır. Türkiye, 57 üyeli İslam İşbirliği Kuruluşu’nun (İİK) daimi ve kurucu üyesidir. Bu kuruluşa 57 Müslüman ülke üyedir ama bunlardan 16’sı Arap, diğerleri ise ayrı milletlerdendir. Müslüman olmak bir dine, inanca mensup olmaktır. İİK’nun tüm üyeleri Müslümandır ama 16’sı Arap, 5’i Türk diğerleri de farklı milletlerden oluşmaktadır. (S. Rıdvan Karluk, Uluslararası Kuruluşlar, 7. Baskı, s. 105) Kuruluş’a sadece Müslüman ülkeler üye olabilir ama her Müslüman ülke Arap değildir. Din ile milleti karıştırırsanız, bu iki kavramın ne anlama geldiğini bilmiyorsunuz demektir.
Türkiye’de yaşayan insanların ana dili yüzde 98 oranında Türkçedir. Türkiye’de kendini Türk Milleti’nden ayrı sayanların oranları ise yüzde 2-6 arasında değişmektedir. (Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin Etnik Yapısı: Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler, Ankara, Zirve Ofset, 1999)
Ali Tayyar Önder’e göre etniklik; (etnisite) benimsedikleri dil, din ve sahip oldukları kültür bakımından diğer gruplardan farklılık gösterir. Bazı durumlarda dil ortaktır, ayırıcı nitelik dini inançtır. Etnik bir grubun oluşumunda alt grupların tanımında önem taşıyabilen başka grup nitelikleri de vardır. Örgütlenme yapısı, aşiret organizasyonu, meslek benzerliği, dilleri, soyları, farklı toplulukların ortak bir kaderi paylaşmış olmalarının yarattığı dayanışma, birlik duygusu etnik grup oluşumunda rol oynayabilir.
Etnik kimlik farklı sebeplerle süreç içinde değişkendir. Hunlar, Hititler, Sümerler, İskitler bugün hiçbir etnik grubu tanımlayan kimlikler değildir. Başka topluluklara karışmış olarak ırki nitelikleri bugünkü toplumlar içinde devam etmekte ise de etnik grup nitelikleri kaybolmuştur.
Etnologlar, bir ülkedeki etnik grupları belirlemede, kendi amaçlarına bağlı olarak farklı etniklik kriterini farklı yaklaşımlarla kullanabilirler. Etnologlar, aynı ülkede çok farklı sayıda etnik grup belirleyebilirler. Özellikle etnik gerilimin var olduğu ortamlarda, etnologların grup tanımlarının dayandığı temellerin iyi değerlendirilmesi gerekir. Sadece dil esas alınarak yapılan sınıflandırma yetersiz, kültürel kimliğin öne çıktığı durumlarda da tamamen yanlıştır.
Bu kapsamda Önder’in şu tespitine katılmamak mümkün değildir: “Zazalar tarih boyunca kendi kimliklerinde onurla direnmiş, ne Türklüğü ne de Kürtlüğü benimsememiş bir topluluktur. Zazaları inceleyen ciddi bütün bilim adamlarının ortak görüşü Zazaların Kürt ve Zazaca’nın Kürtçe’nin bir lehçesi olmadığı yolundadır. Ancak Zazaların azımsanmayacak bir bölümü bugün Kürt üst kimliğini benimsemektedir. Zazaları Kürt kimliğine iten, kendilerini kuşatan toplulukların bakışı ve devletin bu bakış doğrultusundaki tavrı olmuştur. Toplumsal ilişkiler Zazalara sürekli olarak Kürtlüğü empoze etmiştir… Genelde sadece dil ölçütüne dayalı etnik tasnifler ve etnik grupların nüfuslarına ilişkin tahminler geçerli değildir. Etnik grup nüfuslarının belirlenmesinde yapılan en ciddi yanlış budur.”
Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın “Türkçülük yapmak da, Kürtçülük yapmak da bölücülüktür” tespiti bana göre yarı yarıya doğrudur. “Kürtçülük yapmak bölücülüktür” tespiti doğrudur. Sadi Somuncuoğlu’nun savunduğu gibi “Türkçülük, milli birliği savunmak, Türk Milletini sevmek ve ona hizmet etmektir. Kelimenin sonundaki ek, aidiyeti gösterir. Asırlardır birlikte yaşayan sosyal topluluklar, inancı ve kökeni ne olursa olsun Türk Milletinin ayrılmaz parçalarıdır; Türk’türler.”
Kayseri’de, 22’nci Ulusal, 12’nci Uluslararası Dadaloğlu Kültür ve Sanat Şenlikleri kapsamında Şehir Tiyatrosu’nda Dadaloğlu, Avşarlar ve Yerelden Ulusala Avşar Kültürü konulu panelde bir konuşma yapan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, ”Asıl (Ne mutlu Türküm diyene) diyemeyenler ırkçılık yapanlardır. Türk milleti hiçbir zaman ırkçı olmamıştır” demiş, Türklerin ırkçılık yapması durumunda imparatorluk kuramayacaklarını açıklamıştır.
Demokratik anayasa yapma sürecinde 300 akademisyen, siyasetçi ve emekli askerin 27 Mart 2013 tarihinde yayınlanan Türk Milleti’ne Çağrı bildirisini bir daha okumakta yarar vardır. Anayasa’da vatandaşlık tanımı kapsamında “Türk” kelimesinin çıkarılması gündeme geldiğinde Taha Akyol’un CNN Türk’te açıkladığı 1924 Anayasası’ndaki ifade kalabilir görüşü kabul görmüştür: “Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese Türk denir.”
O dönemde Türk Milleti’ne Çağrı bildirisine imza atanlar arasında bulunan ve SBF’de 1966-1967 döneminde SBF yurdundaki oda arkadaşım Prof. Dr. İlber Ortaylı, bazılarının önerdiği “Türk” yerine “Türkiyeli” kavramının kabul edilemeyeceğini söylemiştir. Bu çağrının ardından Taraf gazetesinden aydınlara “Brakisefal Türkler” şeklinde eleştiri gelmiş, bildiriyi imzalayanlar “kafatasçı” olarak tanımlamıştır.
Bunun üzerine Ortaylı, “Birileri ben Kürt’üm diyecek diye ben Türklük’ten çıkamam” demiş ve bu konudaki görüşlerini şöyle açıklamıştır: “ Coğrafyayla kimlik edinilmez. Mesela Fransa memleketin adıdır. Hiç kimseye Fransa’dan türeme bir isim verilmez. Bizim adımızın da Türkiye’den mülhem olması şart değil. Türkiye bir memleketin adıdır. ‘Türkler’in ülkesi’ demektir. Ortaylı 8-14 Eylül 2017 tarihleri arasında düzenlenen 6’ncı Sivas Kitap Günleri kapsamında yaptığı konuşmada da “Biz Türk’üz. Osmanlı imparatorluğu Türklerin imparatorluğu, Cumhuriyet de Türklerin Cumhuriyeti. Bu kadar açık” demiştir.
Peter Alford Andrews’in Türkiye’de Etnik Gruplar (Ethnic Groups in The Republic of Turkey, Wiesbaden, 1989) kitabında yer alan 47 gruptan 18’i Türk’tür. Fakat bu etnik grupların sınıflandırılmasında hata yapılmıştır. Bu grupların soylarının Türk, dillerinin Türkçe ve dinlerinin İslam olduğunu Andres kabul etmektedir.
Kaynak: Peter Alford Andrews, Ethnic Groups in The Republic of Turkey, 1989.
Türkiye’de etnik grup denilince akla hemen Kürtler gelmektedir. Kürtlerin dili olan Kürt’çe yapısal bakımından ağırlıklı olarak Farsça ve bir ölçüde de Türkçe’den etkilenmiştir. Çünkü Kürtler 2000 yıldır Persler, Sasaniler, Araplar ve Türklerle birlikte olmuşlardır. St. Petersburg Akademisi’nin yayınladığı 8528 kelimelik Kürtçe, Rusça ve Almanca sözlükte şu tespit yapılmıştır: 3000 Türkçe, 2000 Türkçeleşmiş kelime, 1240 Zint, 1030 Türkçeleşmiş Farsça 370, eski Pehlevi 300, yerel Kürtçe 108, Gildanice 60 kelime Kürtçe diline girmiştir. (Mahmut Rişvanoğlu, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm, Boğaziçi Yayınları, 1992, s. 59)
Yazar Melih Aşık konu ile ilgili olarak şunları yazmıştır: “Gazeteci Banu Avar geçmişte Fransa’nın ünlü siyasetçilerinden Patrik Deveciyan’la bir mülakat yapmış. Aralarında şöyle bir konuşma geçmiş: Siz bir Ermeni olarak 1915 olayları hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben Ermeni değil, Fransız’ım. Ama siz Ermeni kökenlisiniz! Burası bir ulus devlet ve ben de Fransız yurttaşıyım. Yani Fransız’ım.”
Paris’te 5 yıl görev yaptım. 1988 yılında Ermenistan’da büyük bir deprem oldu. 1 Ekim 2018’de 94 yaşında vefat eden Ermeni kökenli Fransız şarkıcı Charles Aznavour deprem sonrasında Fransa’da Ermenistan’a yardım kampanyası başlatmış, neden böyle bir kampanya başlattığı sorulduğunda kendisinin Fransız, kökeninin Ermeni olduğunu söylemiştir. Aznavour hiçbir zaman ben bir Ermeni’yim dememiş, önceliği Fransız vatandaşlığına vermiştir.. 18 Ekim 2018’de 90 yaşında vefat eden Ara Güler’de “Ermeni olduğunuz için sıkıntı çektiniz mi?” sorusuna şu cevabı vermiştir: “Yok. Herkes bilmez zaten benim Ermeni olduğumu.“
Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Türkiyelilik üst kimliğini öneren Azınlıklar Raporu sebebiyle akil adam da olan Prof. Dr. Baskın Oran ile eski Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu hakkında dava açmıştır. Azınlık Raporu’ndaki “Türklük yerine Türkiyelilik” kavramının önerilmesinin neden suç oluşturduğu şöyle açıklanmıştır:
“Burada kullanılan Türk kelimesi etnik-sosyolojik ile bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kapsamaktadır. Nitekim bugün İngiltere devleti vatandaşına İngiltereli değil, İngiliz, Almanya devleti vatandaşlarına Almanyalı değil Alman, Fransa devleti vatandaşına Fransalı değil, Fransız denilmektedir. Bu ülkelerde tek bir ırk yaşamamaktadır. Örneğin, Fransa milletini yani Fransa’yı oluşturan etnik unsurları Kelt, Flaman, Alzas, Katalan, Bask, Bröton, Normanlar ve başka ırklar oluşturmaktadır. Buradaki bir Fransız vatandaşının Je suis Français (Ben Fransızım) derken Fransız olduğunu söylemesi sorun yaratmazken, bir Türk vatandaşının Türkiyeli olduğunu söylemesini istemenin nedeni nedir?”
Yazar Özdemir İnce’nin bu konudaki yorumu da şöyledir: “Galya topraklarında Kelt, Flaman, Alzas, Katalan, Bask, Bröton, Norman vb. halkların yaşamasına karşın bu ülke Fransa adını almışsa, bunun nedeni Frankların oluşturucu, kurucu ve birleştirici rolünde aramalıyız. Türklerin Selçuklu ve Osmanlı topraklarında bin yıldır yüklendiği ve oynadığı rol de işte budur. Bu tarihsel rol, hatır için kimseyle paylaşılmaz!”
Büyük önder Atatürk “Ne Mutlu Türküm” diyerek, sadece bir ırkı değil, kendini Türk hisseden herkesi Türk kapsamına almıştır. Burada Türk kimliğinin altında Kürt, Çerkez, Tatar, Boşnak, Laz, Abaza, Gürcü, Ermeni, Rum, Yahudi alt kimlikleri vardır.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin anayasalarında “Alman”, “Fransız”, “İtalyan”, “Yunan” kelimelerini görürüz. Alman ve Alman vatandaşlığı, Fransız, Fransız halkı, Fransız vatandaşlığı, bütün Yunanlar, Yunan vatandaşı, Yunan toprağı gibi kavramlarla karşılaşıyoruz. Kendi vatandaşını Türk olarak niteleyemeyen Türkiye’nin Batı Trakya’daki ahalinin Türk sıfatıyla nitelenmesini yasaklayan Yunanistan’ı eleştirmesi mümkün mü? Bu durumda Yunanistan’a ses çıkarmamalıyız.
Adı Türkiye olan devletin, tek olan bayrağına Türk bayrağı denildiği gibi, tek olan milletine de Türk milleti denir. BUNUN DÜNYADA TEK BİR İSTİNASI VARDIR. Karayipler’deki Grand Turk (Grand Turk and Caicos-Büyük Türk) adası. Adanın geçmişte ve günümüzde Türklerle veya Türkiye ile bir ilgisi yoktur ama adı Büyük Türk’tür. Bu adaya yıllar önce gittiğimde adının nereden geldiğini yerli halka sordum ama hiçbiri bana doğru cevap veremedi.
Adaya kim ve neden Büyük Türk ismini vermiştir? Garip ama bu insanlar adanın neden böyle bir isim taşıdığını merak etmiyorlar. Adanın Türkiye ile veya Türklerle bir ilgisi var mı? Şüphesiz doğrudan bir ilgi yok. İngilizler 1700’lerde adayı işgal edince, kaktüs başını Osmanlı sarığındaki kırmızı renge benzetip (Türk Kafası-Turkish Head) adayada Grand Turk ismini vermişler.
Avrupa dillerinde “Türk kafası”, “Türk gibi kuvvetli”, “Anne Türkler geliyor” gibi deyimler vardır. “Türk kahvesi”, “Türk hamamı”, “Türk mutfağı”, “Türk lokumu” gibi kavramlar da dünyaca bilinmektedir. Yoğurt, tüm ülkelerde kullanılan Türkçe bir kelimedir. 1571’den sonra Anadolu’dan gelip Kıbrıs’a yerleşmiş olanlara Kıbrıs Türk halkı denilmektedir. Kuzey Kıbrıs’taki devletin adı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir.
Habertürk TV’deki programda bir katılımcının “Türk” yerine “Türkiyeli” denmesini savunması anlamsızdır. Türk ulusu”, “Türk vatandaşı” ve “Türk” kavramlarını terk edersek başında “Türk” sıfatının yer aldığı resmi kurum ve kuruluşlarımızın isimlerinin değiştirilmesi taleplerinin de gündeme getirilme ihtimalini yok sayabilir miyiz?
Bu durumda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ismi Cumhuriyet Merkez Bankası mı olacak? Ya da Türkiyeli Cumhuriyet Merkez Bankası mı tercih edilecek? Türk yerine Türkiyeli ifadesi kabul edilirse şu komik durumlarla karşılaşmamız kaçınılmazdır: Türkiyeli bayrağı, Türkiyeli Silahlı Kuvvetleri, Türkiyeli Havayolları, Türkiyeli Milli Takımı, Türkiyeli lirası, CNN Türkiyeli, Jöntürkiyeli, Kuzey Kıbrıs Türkiyeli Cumhuriyeti, Türkiyeli hamamı, Türkiyeli lokumu, Türkiyeli kahvesi, Hidayet Türkiyelioğlu, Beyazıt Öztürkiyeli vb.
Yurt dışında “Türk sporcu”, “Türk sanatçı”, “Türk askeri”, “Türk parlamenteri”, “Türk diplomatı” denirken bundan sonra acaba Türkiyeli sporcu mu diyeceğiz? Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve diğer Türk takımlarının Avrupa’daki maçlarını anlatan yabancı spikerler acaba bu takımlara Türk takımı mı yoksa Türkiyeli takım mı diyecekler? Fatih Terim’e Türkiyeli eski milli takım antrenörü mü diyeceğiz? Tabii ki hayır! (The former Turkish national team coach)
Yabancı kaynaklarda Orhan Pamuk ünlü “Türk romancısı ” olarak anılmıyor mu? Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesiyle Nazilerden kaçan, aralarında ünlü hukukçu Prof. Dr. Ernst Hirsh ve ünlü maliyeci Prof. Dr. Frizt Neumark’ın da bulunduğu Yahudi asıllı Almanlar ve aileleri, “Türk vatandaşı” olmaları ve “Türküm” dedikleri için hayatta kalmışlardır. Kürt liderler Mesud Barzani ve Celal Talabani geçmişte kullandıkları pasaport dolayısıyla “Türk vatandaşı” olarak görünmekten, kayıtlara “Türk” olarak geçirilmekten rahatsızlık duymamışlardır.
1992 yılında, Arjantin’in o dönemdeki Cumhurbaşkanı Carlos Menem Ankara’ya geldiğinde Arjantin’deki lakabının El Turco olduğunu açıklamıştır. Anne ve babasının Osmanlı devleti zamanında Suriye’de doğup büyüdükleri ve sonradan Arjantin’e göç ettikleri için Arjantin’de El Turco olarak adlandırıldıklarını söylemiştir. Amerikalı “Amerikanım”, Fransalı “Fransızım”, Almanyalı “Almanım” derken, Türkiye’de “Türküm” dememek gaflet ve dalalet değilse nedir?
Andımızda geçen Türk kelimesinin etnik kimlikle doğrudan ilgisi yoktur. Çünkü etnik kimlik; dil, inanç soy, gelenek, kültür gibi olgularla belirlenir. Kişinin içine doğduğu ailenin, kültürel değerlerin ve çevresinin kimlik olarak kendisine bakışıdır. Burada kriter, grubun kendi kabulü olup, belirleyici faktör grubu oluşturan kişilerin özgür iradeleridir. Bu sebeple ırk, genetik veya biyolojik bir özellik olmayıp, içinde yaşanılan toplumun ve kültür ortamının durumuna göre değişebilir.
Güney Amerika halkı; Mayalar, Afrikalılar, İnkalar, İspanyollar ve Portekiz kökenlilerden oluşan melez bir özellik taşır. Fakat kendilerini ülkelerinin ulusal kimlikleriyle tanımlarlar. Türkiye’de Adige, Abaza, Balkar, Karaçay gibi etnik kökenliler “Çerkez” alt kimliğine mensuptur. Bu grupları Çerkez üst kimliği altında toplayan, ortak bir coğrafyanın kültürünü paylaşmaları ve Çarlık Rusya’sına karşı verdikleri ortak bağımsızlık savaşıdır.
Milli Mücadelede ortak kaderi paylaşan Kürtler, Lazlar, Boşnaklar, Çerkezler ve Tatarlar Türkiye Cumhuriyeti’nin çatısı altında üst kimlik olarak “Türklüğü” benimsemişlerdir. Üst kimlik, bu alt kimliklerinin ana kimliği olarak tanımlandığı için Türklük kimliğinin içinde Özbekler, Azeriler, Kırgızlar, Türkmenler, Kazaklar da vardır.
Farklı dili konuşan ve farklı etnik kimliklere mensup kişilerin, vatandaşlık bilinciyle temsili olarak benimsedikleri üst kimlik, bir anlamda siyasi üst kimliktir. Bu kimlik, Birleşmiş Milletler’e üye 193 ulus devlette ülkelerin kurucu egemen unsurunun kimliğidir.
Fransa’da Franklar, Almanya’da Germenler, İngiltere’de İngilizler, İtalya’da İtalyanlar, Yunanistan’da Yunanlılar, Bulgaristan’da Bulgarlar, Ermenistan’da Ermeniler, Finlandiya’da Finliler, Macaristan’da Macarlar, Japonya’da Japonlar, Romanya’da Romenler, Suudi Arabistan’da Araplar, Tacikistan’da Tacikler, Hırvatistan’da Hırvatlar, Türkiye’de Türkler gibi.
Anayasamızın 66’ncı maddesinde devletimizin adı “Türk Devleti” bu devlete “Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese” de “Türk” adı verilmiştir. Buradaki Türk kelimesi, “etnik” olarak değil, “vatandaşlık” kavramı üzerinden yapılmıştır. Bu sebeple ayırımcı değil, tüm etnik grupları aynı şemsiye altında toplayıcıdır. Vatandaşlık bağı ile bağlanması karşılığında onları koruyacağını anayasal olarak taahhüt eder. Bu devletin adı Türk Devleti’dir.
Andımızdaki Türküm kelimesi; bir ırka, soya, kavme ilişkin etnik kimliği değil, kendisine vatandaşlık bağı ile bağlanan tüm etnisitelere bir üst kimlik kazandıran Türklük kavramına atıftır. Türk Milleti kavramı, bu sebeple bir ırktan değil, aynı kaderi paylaşan, aynı coğrafyada yaşayan, birlikte bağımsızlık mücadelesi veren tüm toplulukları kapsar. Türk üst kimliği ile andımızdaki Türk vurgusundan neden rahatsız olunmaktadır, anlamış değilim.
Danıştay’ın Andımız kararıyla ilgili olarak MEB, “Bu karar kesin değil, hukuki süreç devam ediyor” açıklamasını da gereksiz buluyorum. Çünkü İstiklal Marşı’nın “Kahraman ırkıma bir gül… Ne bu şiddet, bu celal?” ve “Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal” (yıkılma, yok oluş) ” satırlarında “ırk” kelimesi geçmektedir. Bu ırk Arnavut, Arap, Bulgar ırkı değil Türk ırkıdır. Çünkü kahraman olan Türk ırkıdır. O zaman İstiklal Marşımızı da değiştireceğiz?
Yurt dışında Türk pasaportu taşıyan herkese “Türk” diye hitap ederler. Nasıl Alman pasaportu taşıyan birine biz Alman diyorsak. Türkiyelilik tanımlaması, Türk milletini bölüp parçalamak isteyen belli mihraklar tarafından kullanılmaktadır. Bazı iyi niyetli Türkler de bilmeyerek bu oyuna alet olmaktadırlar. Benim gibi Kırım kökenli düşünür İsmail Gaspıralı’nın “Dilde, Fikirde İşte Birlik” ülküsünü anlamayanlara 2004 yılında ilk baskısı yapılan “İsmail Bey Gaspıralı İçin” 700 sayfalık kitabı okumalarını öneririm. Böylece, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamayacağı gerçeği ile yüzleştikleri zaman gerçeği görebilirler.
Türkiye’de Türkçe konuşulur. Türkiye’de kendini “Türk” hisseden herkes Türk’tür. Ayrıştırmadan, ötekileştirmeden, kimin hangi etnik kimliğine bakmadan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığının ortak adıdır. Bu ortak payda da birleşmek, vatanın bölünmez bütünlüğü için temel şarttır.
Büyük önder Atatürk, “Ne mutlu Türküm diyene” derken Türk olana değil, “Türküm diyene” diyerek herkesi kapsamıştır. Yani “Türküm” demek için, Türk olmak, Türk doğmak şart değildir. Hissetmek yeterlidir. Hissediyorsan ve “Türküm” diyorsan, tartışmaya gerek kalmayacaktır. Fakat “Türküm” demeyenlere de kızılmamalıdır. İnsanlara zorla hiçbir şeyi kabul ettiremezsiniz. Demeyenlerin de bu ülkede hakları olduğunu kabul etmek gerekir.
Ben Hıncal Uluç’a aynen katılıyorum: “Yani bu demokratlık, liberallik ayağına ‘Türküm’ demeyi suç, ayıp haline getirdik nerdeyse.. Yahu ne iştir?. ‘Kürdüm, Lazım, Çerkezim, Rum, Ermeni, Süryaniyim’ dersen liberal, demokrat, ‘Türküm’ dedin mi, faşist oluyorsun bu ülkede. Türküm be. Aslanlar gibi Türküm.”
Bir yanıt yazın