ESKİ DEFTERLER (5)
“PATRİK/HANE’NİN ORTA KAPISI”
Hüseyin MÜMTAZ
Konuya damardan girelim de sonra lâf olmasın.
“Bayrak da bez değil mi?” ) ve “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” ) gibi vecizeleriyle Türk siyasetinde kendisine unutulmaz bir yer edinmiş olan Bülent Arınç’ın, devr-i iktidarında Fener’deki Patrik/hane’ye yaptığı “resmî” ziyaretin resmidir ilişik fotoğraftaki sahne.
Çok basit bir soru sorup konuya devam edeceğim; “Muhterem, malûm ziyarette mekâna giriş/çıkış yaparken acaba orta kapıyı kullanabilmiş miydi?”
Çünkü “kapı”, Osmanlı’ya karşı 1821’de Mora isyanını kışkırtan Patrik Grigorios’un ibret için asıldığı yer olup o tarihten bu yana “protesto niteliğinde kapalı tutulmaktadır.
Şimdiki başpapaz “tevatür” diyor.
Açın kardeşim o zaman!
…
Patrik/hane konusunda herkes, her şeyi söyleyip yazıyor.
“RUM OLMAK, RUM KALMAK”da (İstos Yayın. İstanbul, Aralık 2016) Samim Akgönül, “Kitapların hepsi Rum Patrikhanesi’nden ya da ikiz adıyla Rum Ortodoks Patrikhanesi’nden bahsetmekte” der. Noktadan sonra parantez içinde (elbette hıyanet içindeyken) eklemesi yapar. (Sayfa 26)
Demek ki burada kilit kelime “hain” veya “ihanet” yahut “hıyanet”…
Neden “ihanet/hıyanet”?
Madem 1821 “tevatür”; o halde onu bir yana bırakıp “en güvenilir kaynak” olan NUTUK’a bakalım.
“Gayet mahrem tutulacaktır. Erzurum, 22.8.35 (1919)
TAMİM
Pek mevsûk elde edilen ma’lumâta göre Rum Patrikhanesi’nde Mavri Mira isminde bir heyet teşekkül etmiştir. Bunun reisi Patrik Vekili Droteos, azaları: Atenagoras, Enez Metropoliti, Yunan Kaymakamı Giritli Katekhakis, Katelopulos, Dipasimas, Ayinpa, Polimitis, Siyari ismindeki zevâttır.
Heyet doğrudan doğruya Venizelos’tan talimat alıyor. Rumların ve Yunan Hükümeti’nin muâvenet-i nakdiyesiyle pek azîm bir sermayesi vardır.
Vazifesi, Osmanlı vilâyetleri dahilinde çeteler teşkil ve idâre eylemek, mitingler ve propaganda yapmaktır. Yunan Salib-i Ahmer’i de bu Mavri Mira heyetine merbuttur. Vazifesi sûretâ muhâcirlere bakmak gibi insanî bir perde altında çete teşkilâtı yapmak, tertibât-ı ihtilâliyeyi ihzâr eylemektir. Bu suretle eczâ-yı tıbbiye ve levâzım-ı sıhhiye namı altında silâh, cephane ve teçhizatı memâlik-i Osmaniye’ye idhâldir. Hatta resmî Muhâcirîn Komisyonu da Mavri Mira heyetine tâbidir.
İstanbul Patrikhanesi ve Yunan Konsoloshanesi esliha ve cephane deposu halini almıştır ve hatta kiliseler ibadet yerinden ziyade askerî ambarlar gibi kullanılmaktadır. Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira heyeti tarafından satın alınmıştır. Rum mekteplerinin, evvelce bizim yapıp da tam şimdi sırası iken maalesef terkettiğimiz, izci teşkilâtları tamamen Mavri Mira heyeti tarafından idâre olunmaktadır. İstanbul, Bursa, Bandırma, Kırkkilise, Tekfurdağı ve mülhakatında izci teşkilâtı itmâm olunmuştur, izciler yalnız çocuklar değildir. Yirmi yaşını mütecâviz gençler de dahildir. Anadolu’da Samsun ve Trabzon cephane tevzi mahallidir. Müsait bir halde bir yelkenli Yunan sefinesi istasyon halinde cephane ve eslihayı hâmilen bu mahallerde bulundurulacaktır. Ermeni hazırlığı da tamamen Rum hazırlığı gibidir.
Mustafa Kemal”
(NUTUK. Vesika 1)
ATATÜRK 25 Aralık 1922’de Lozan’da izlenecek politikayı anlatırken de Patrikhane’nin “fesat ocağı” olduğunu söylüyor:
“Rum Patrikhanesi için Türkiye’nin kendi toprağında bir sığınak göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesat ocağının gerçek yeri Yunanistan’da değil midir?”
Gazi, sözlerinin devamında, Lozan’a giden Türk heyetine de bu yönde talimat verildiğini belirtiyor.
Lozan’da büyük tartışmalar sonucunda “karşı taraf” Patrikhane’nin siyasi ve idari yetkilerine son verilmesini, “sadece din alanına giren işlerle yetinmesini” kabul ediyor ve Patrikhane “sadece din işleriyle uğraşmak” üzere ülkemizde kalıyor…
Atatürk 4 Mayıs 1924 tarihinde, New York Herald Gazetesi’ne şu demeci verir.
“Hilâfetle beraber, Türkiye’de mevcut olan Ortodoks ve Ermeni kiliseleri patrikhaneleri ile Musevi hahamhanelerinin ortadan kalkması gerekir. Hilâfet ve bu patriklikler yüzyıllardan beri, ruhanî yetki çerçeveleri dışında, muazzam ayrıcalıklar topladılar. Halkın düşünüşüne uygun olarak verilen haklar dışındaki ayrıcalıklarla, Cumhuriyet yönetiminin uygulanması mümkün değildir. Geçmişte, özellikle Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra, Anayasayı ve Meşrutiyet Kanunlarını, Batının uygarlık makinesine benzer şekilde değiştirmeye çok çalıştık. Fakat bu girişimlerimiz sonuçsuz kaldı. Çünkü her adımda patrikhaneler ve hilâfet gibi siyasî, dinî kurumların hukuku ile karşı karşıya geldik. Patrikhanelerin veya hilâfetin itirazlarına maruz olmaksızın hiç bir düzenleme veya ilerici fikir, idare şeklimize sokulamıyordu”.
İşte lâfın tam burasında gündeme Rum, Romalı, Helen, Grek’in ne demek olduğu geliyor.
Devam edeceğiz efendim…
Bu arada Arınç’ın, yukarıdaki soruya cevap vermesi halinde memnuniyetle köşemizde yayınlayacağımızı da belirtmek istiyoruz.
11 Eylül 2018
Bir yanıt yazın