Süleyman Çelik (scel…@gmail.com)
AKP’li bir akrabam, özetle “amca 50 senedir kaybediyorsunuz. Fazla umutlanmayın, bu seçimde de kaybedecesiniz...” diyen bir ileti gönderdi. Ben de ona aşağıdaki yanıtı yazdım.
* * *
Yeğen haklısın; biz hep kaybettik ve kaybedeceğiz. Bir de “hep kazananlar” var. Onlar da her zaman kazanırlar. Ama sen onlardan değilsin; sen de bizim gibi “hep kaybedenler” içindesin.
Biz kimiz?
Bizim kim olduğumuzu anlamak için “hep kazananlar”ın kim olduğunu bilmek gerek…
Bilmem, izledin mi? Sosyal medyada, “Havuz Medyası” olarak geçen bir telefon konuşması vardı…
Hükümet Sabah Grubu’na el koyarak Dinç Bilgin’den almış ve TMSF’na vermiş, buradan da Çalık Grubu almıştı. Aslında Çalık almamıştı; kimin aldığı yöneticisinden (CEO) belliydi. Nitekim bu CEO bakan olunca yerine kardeşi geçti.
Bir süre sonra “Çalık Grubu medya işinden çıkmak istiyor” söylentisi çıktı. İşte o telefon konuşması bu zaman çıkmıştı. Telefonda hükümetten büyük ihaleler alan iki müteahhit konuşuyor; “Başbakan bir havuz oluşturulsun, buraya müteahhitler 50, 100 atsınlar. Çalık’a 600 milyon dolar verilsin. Nakit parası olmayana Ziraat Bankası kredi verecek…” Birisi, “ben yeni ihale almadım, onun için veremem” diyor. Diğeri, “oyun bozanlık etme, şimdi almadıysan önümüzdeki bir ihale sana verilecek” diyor. Bu konuşmalar sırasında biri diyor ki “aman millet duymasın, bizi topa tutarlar.” Diğeri yanıtlıyor, “milletin a… koyacağım.”
İşte biz, hep “a… konan” milletiz. Duyduk, ama topa falan tutmadık!..
Bunu diyen, yani “millete küfreden” adam Mesut Yılmaz başbakan iken Samsun’a “bilmem kaç numara fuel-oil” ile çalışan bir elektrik santrali ihalesi almıştı. Bu fuel oil, uzmanların dediğine göre çevreye zehir saçıyormuş. Samsun ayağa kalktı.
Yetkililer dedi ki “ihale yapıldı artık, santral yapılacak. Fakat çalıştırmayacağız!..”
Meğer, AKP dönemindeki gibi, “yap işlet devret” modeli ile yaptığı santral, çalışmasa da ayda 250 bin dolar alacakmış. Yani o zamanın da adamı imiş.
O zaman inşaata ruhsat veren ANAP’lı belediye başkanı, AKP iktidar olunca AKP’ye geçti. 19 sene belediye başkanlığı yaptıktan sonra bu seçimde Reis’in emri üzerine istifa etti, şimdi mv adayı. Oysa ANAP’a geçmeden önce birlikte yemek yediğimiz CHP’li arkadaşımızdı ve DYP- SHP koalisyonunda Karayolları Bölge Müdürü olmuştu.
Daha yeni bir örnek var: Doğan Medya Grubunu bir milyar 200 bin dolara Demirörenler aldı. Parayı, “Havuz Medyası”nda adları geçen müteahhitler gibi, çok uygun koşullarda Ziraat Bankası’ndan aldılar.
Ziraat Bankası devletin bankası, yani parayı kim veriyor? “A…konan” millet! Yani biz…
Aslında Doğan Medyanın ederi bunun çok üzerinde, yalnız Hürriyet bu kadar eder. Ama Aydın Doğan satmak zorunda kaldı. Alan da bunlar mı, yoksa arkasında birileri var mı? O da belli değil…
İşte bunlar “hep kazananlar.” Daha çok örnek verilebilir.
Sen dindar olduğun için kendini AKP ile özdeşleştiriyor ve kazananlar safında görüyorsun. Oysa kazanan bunlar ve bunların din ile dindarlıkla ilgileri yok.
Geçenlerde ölen Demirören Grubunun babaları Erdoğan Demirören, gençliğinde sanatçılarla vs. hızlı yaşayan İstanbul’un çapkın sosyetiklerindendi.
AKP’nin diğer zenginleri de öyle. Ben geçmişte 5 vakit namaz kıldım, bunların alnı secdeye değmemiştir.
Bunlara hep kazananlar dedim. Bir de her iktidarın zengin ettiği kişiler var. Bunlar devrin adıyla anılırlar; Demirel Zengini, Özal Zengini gibi. Bunlar da hep kazananlar saflarına geçerler.
Bazılarını zengin eden iktidarlar, bazı zenginleri de sevmez ve onu batırmaya çalışır. Fakat zenginler o kadar çok soymuşlardır ki, kendi deyimleriyle “milletin a… o kadar çok koymuşlardır” ki batırmak mümkün olmaz. Burada batırılsalar bile hepsi yurt dışına servet kaçırmıştır. Örneğin, Uzanların tüm mal varlıklarına AKP el koydu ama yıllardır dışarıda krallar gibi yaşıyorlar.
Alnı secdeye değmemiş kazananların yanında “dinci kazananlar” da var.
Dinci ayrı, dindar ayrı. Saf inançlı insanlar dindardır. Buna karşılık din ticareti yapanlar dincidir. Demir satana demirci, kereste satana keresteci denmesi gibi din satana da dinci denir. Tarikat ya da cemaat önderi gibiler holding sahibi olacak kadar zengindir. Daha aşağılardakiler arasında çok eşli, havuzlu villa sahibi olanlar çoktur. Bunlar da her iktidar döneminde kazananlar arasındadır.
Yalnız bizde değil, az veya çok her ülkede bunlardan var. Komünizm bile bunları önleyemedi. Sovyetler dağıldıktan sonra ortaya çıkan ve oligark denen “Rus Süper Zenginleri” var ya, bunların hepsi komünizm zamanında Komünist Partisi Politbüro üyesiydiler, komünizm çökünce devletin kaynaklarını yağmaladılar ve oligark oldular. Aynı şekilde yeni ortaya çıkan devletlerin başına da bunlar geçti. Yeltsin Komünist Partisi politbüro üyesiydi, Putin KGB Başkanı. Aliyev, Nazarbeyev gibi Türk devletlerinin başkanları da Komünist Partisi polit büro üyeleriydi.
Çaresi yok mu?
“Herkesin kendi aklını kullanmasını” öneren Aydınlanma Devrimi çare olarak görüldü ama ardından gelen Sanayi Devrimi Kapitalizmi doğurdu. Kapitalistler insanları sömürebilmek için akıllarının gelişmesini engellediler ve Aydınlanma Devrimi gerçekleşmedi.
Çare yeni bir aydınlanma devrimi. Yoksa biz hep kaybeden olacağız.
Bir yanıt yazın