Hüseyin Özbek 10 Haziran 2018
Oyunun ilk perdesinde olağanüstü bir başarı hikayesi anlatılır. Anadolu kökenli göçmen ailenin üçüncü kuşağının zaferi, Binbir Gece Masalları ambalajıyla sunulur. Gurbetçi çocuğunun, Anka misali politikanın Kafdağını aşıp parlamentoya girmesinin övüncünden hepimize okkalı birer hisse düşer. Söze politika ile başlamış olsak da spor, sanat,bilim alanlarındaki bireysel başarı öykülerinin övünç ve sevincinin topyekun hissedarı oluveririz.
Bu tür başarı hikayeleri, gurbetçiler için ikinci sınıf insan muamelesinin, aşağılanan ulus ve inanç aidiyetinin yol açtığı incinmişliğin kolektif terapisi yerine geçer. İşi somutlaştırıp sözü Zuhal Demir’in hikayesine getirelim. Yusuf Özkan’ın 24 Şubat 2017 tarihli Lahey/Hollanda çıkışla haberinden okuyalım: “Tuncelili Zuhal Demir, Belçika’da Devlet Bakanı Oldu“ manşetli haber; “ Belçika Federal Hükümeti’nde yoksullukla mücadele,fırsat eşitliği,engelliler ve bilimsel politikalardan sorumlu devlet bakanlığına Tuncelili Zühal Demir atandı.” Alt başlığı ile devam ediyor.
Yeni Flaman İttifakı (N-VA) lideri Bart De Wever’in bu atamaya ilişkin açıklamasında, Demir’in bu şansı çok iyi değerlendireceğini söylemesi, fırsat eşitliği konusunu topluma en iyi anlatacak ismin Zühal Demir olduğunu vurgulaması, atayan makam açısından başka ölçütlerin ve beklentilerin olduğunun ipuçlarını verse de biz şimdilik pişmiş masala su katmayalım. Fakat Het Belang van Limburg gazetesinin; “Babasının ülkesi, Demir’i anlamıyor” başlığı ile verdiği haberin izini sürelim. Evvela Demir’in ülkesinin Belçika, babasının ülkesinin Türkiye olduğunu anladıktan sonra, Belçika Meclis Başkanı Siegfried Bracke’nin, 2016 Aralık ayında Türkiye’nin Brüksel Büyükelçisi’ne, Demir’e yönelik asılsız suçlamalardan duyduğu rahatsızlığın ne olduğunu anlamaya çalışalım.
İki tarafın çıkarlarının uyuşması, muhatapların ortak paydada buluşması hali için; “kazan kazan” deyimi kullanılır. Belçika ve Zühal Demir işin kazananları ise Türkiye açısından ortada kazanılan bir şey olup olmadığını anlamak için kafayı daha fazla yormayıp, Belçika’nın Flamanca yayınlanan De Standaart gazetesine ufak bir göz atalım: “Türkiye kökenli Belçikalı Bakan öğrencilere Türkçe dersi verilmesine tepki gösterdi!” Bu kadarıyla anlaşılmıyor dediğinizi duyar gibiyim. Biz okumayı sürdürelim: “ Belçika’da Flaman milliyetçisi N-VA partisinden Eşit Haklar ve Yoksullukla Mücadeleden sorumlu devlet bakanı Zühal Demir,Gent şehrinde Türk asıllı öğrencilere okul sonrası Türkçe dersi verilmesine tepki gösterdi.”
Haberin devamından Belçikalı Bakanın, Gent Belediyesinin, Türk öğrencilere okul sonrası Türkçe dersleri için sınıf tahsis etmesini kabul edilemez bulduğunu; “ Nasıl bu kadar saf ve duyarsız olabilirsiniz? Bu yaptığınız entegrasyon karşıtı politikaları desteklemekten başka bir şey değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türklerin Flaman toplumuna entegre olmasından çok korkuyor, o yüzden bu Türkçe derslerini sağlıyor” dediğini öğreniyoruz.
Bu kadarı yeter deyip masaldan gerçeğe dönmenin zamanıdır. Geçtiğimiz yıl yaptığı bir açıklamada “Türk pasaportunu geri vereceğini” ifade eden Belçikalı bakanda, babasının ülkesi ve insanlarının sevincinin, gönül desteğinin, basit bir iadei teşekkür duygusuna bile yol açmadığı anlaşılıyor. Babasının ülkesinin gurbette doğan kuşağının, ulusal aidiyetinin ve kültürel kodlarının devamını sağlayacak en küçük girişimin bile Belçika bakanı (!) rahatsız etmesi üzerinde düşünülmelidir.
Zühal Demir’in, hepimize yutturulmaya çalışılan masalından gerçeğe döndüğümüzde, zaferin Belçika hanesine hezimetin Türkiye hanesine yazıldığını görürüz. Avrupa ülkeleri açısından entegrasyon, kendi uygarlık ve kültürel değerlerinin korunması ve sürdürülmesine yönelik devlet politikasıdır. Asya ve Afrika’dan, özellikle İslam coğrafyasından gelenlerin, entegrasyon tornasından geçirilerek, sorun olmaktan çıkarılıp, sindirilebilir hale getirilmeleridir.
Zühal Demir gibilerin başarı masalları, entegrasyon çarkında öğütülmek, ulusal ve inanç aidiyetleri buharlaştırılmak, geldikleri yeri kendilerinin değil; “babalarının ülkeleri” olarak algılatılmak istenen yitik kuşaklar yetiştirmenin sis bombaları olarak düzülmektedir. Masalların sonunda gökten düşen üç elma hakça pay edilir. Flaman Masallarında hakça payı boşuna beklersiniz.
Entegrasyon’un zokası görevi verilmiş Flaman koyunlarından gayrısına buralarda ne elma verilir, ne de altlarına bakanlık koltuğu çekilir !
Bir yanıt yazın