24 Haziran seçimlerine günler kala Erdoğan’dan Kandil’e düzenlenecek operasyonla ilgili mesajlar geliyor.
Kandil operasyonu hakkında, ” Bağdat yönetimiyle bunu görüşürüz. Bağdat “ben bunu çözerim” dediği taktirde ne alâ. “Çözemem” derse Sincar’ı da Kandil’i de vururuz “ diyor.
İçişleri Bakanı S.Soylu ‘da Kuzey Irak bölgesinde Hakurk hattında birçok noktanın ele geçirildiğini söylüyor.
*
Yazık ki, Erdoğan’ın terörle mücadele stratejisindeki fiyaskoları Terör Sorunu’nu; Kürt Sorunu’na ve Kürdistan Sorunu’na evrimleştirmiştir.
Kürdistan Sorunu, halkların başka uluslarla birlikte ya da ayrı yaşamaya karar verebileceği, birlikte yaşam ve ayrılma hakkının taraflarca garantiye alındığı noktada Kürt ulus haklarını kapsıyor.
*
Aslında savaşın acı gerçeği her yerde olduğu gibi Ortadoğu’da da kendini tekrarlıyor.
Siyasi ve askeri ayaklanmalar, yeni ve geniş kapsamlı demografik gerçekler üretiyor.
Çünkü savaş insanları kendi gibi olanlar ile birlikte yaşamaya teşvik ediyor.
Toplulukların etnik azınlık statüsünden etnik çoğunluk statüsüne taşınmasına yol açıyor…
*
Trajedi ve korkunun ortasındaki insanlar bu gerçek üzerinden Suriye’de, Irak, Lübnan, Ürdün ve Türkiye’de kendilerine yeni bir hayat kurmanın peşinde koşuyor.
Önce Irak’ın işgali ardından Suriye iç savaşından kaynaklanan nüfusun yer değiştirmesi,
Suriye, Lübnan, Ürdün’ü ve savaşa hiçbir haklı nedeni olmaksızın karışan Erdoğan Türkiye’sini ciddî anlamda değiştiriyor…
*
Türkiye Ortadoğu’ daki savaşlara o sırada Başbakan olan Erdoğan’ın,
Gericiliğin tipik öngörüsüzlüğü ile Cumhuriyetin 1938 yılına kadar gerçekleşen anlaşmaların sınırı içinde ülke birliğinin temeline işaret eden Misak-ı Milli’sini,
Bu perspektifte “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini reddetmesi,
Ya?
Bunun yerine 28 Ocak 1920’de İstanbul’da son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kabul ettiği saldırgan Misak’ı Milli ilkesinden hareketle,
Kuzey Suriye ve Irak’ta İslamcı yeni Osmanlı Devleti için gerekli olan su, tarım alanları, petrol ve doğal gaz alanlarını kontrol etme hedefi doğrultusunda katıldı.
*
Taraftarlarına “İnşallah en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız.
O gün yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız.
Bilal-i Habeşi’nin, İbn-i Arabi’nin türbesinde, Süleymaniye Külliyesi’nde, Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz” ifadesiyle gaz verdi,
*
Halbuki İsrail Askeri Doktrini ülke güvenliği konusunda;
1-İsrail çevresinde güvenli bölge oluşturulması,
2-En uzak mesafedeki füzelerin bertaraf edilmesi için düşman devletler sınırları ötesinde koruma daireleri oluşturma esaslarına dayanıyordu.
İsrail için bu konseptin gereksinimi “Kürdistan”dı ve hayati önem arz ediyordu…
*
Ama Erdoğan aklınca, işbirliği yaptığı çevrelerde “Kürdistan’ın” gündeme gelmesi halinin Türkiye’de Kürt sorununun içinin boşaltılmasına fırsat yaratacağını düşünüyordu.
Öncelikle Kürdistan’ı savunacağı için hem dış dünya nezdinde hem de Kürtlerin Türkiye ve İsrail’in bölgedeki politikaları gereğince kendisine vaad ettiği,
Bir ucu Doğu Akdeniz’de özgür “Kürdistan” toprakları üzerinde Kürtleri Arap ve Ermenilerin birlikteliğini sağlayacak,
Sonra ‘Muhteşem lider’ olarak anılırken, Türkiye Kürtlerinin de desteğini alacaktı!
*
Ama Abdullah Öcalan; Kürtlerin bu tuzağa düşmemesi gerektiği çağrısında bulundu.
İsrail’in Barzani liderliğinde Kürdistan projesinin bir etnik temizlik faaliyetine neden olacağına dikkat çekti.
PKK’da Kürt halkına, İsrail projesine karşı genel olarak seferber olma çağrısında bulundu…
*
Erdoğan,31 Ekim 2014’te Fransa’da Elize Sarayında Cumhurbaşkanı Hollande ve PYD Eşbaşkanı Salih Müslüm ile bir toplantı yaptılar.
Ardından dönemin Dışişleri Bakanları Alain Juppe ve Ahmut Davutoğlu arasında bir mutabakat imzalandı.
Mutabakat Türkiye’deki PKK’nın Kürtlerini sürmek, Kuzey Suriye’de Fransa’nın gelecekteki çıkarlarını da sağlayacak bir Kürt Federasyonunun kurulması konusundaydı.
*
Kim tutardı ki; Erdoğan, Suriye’de bir Kürdistan kurup buraya Türkiye’deki Kürtleri sürmek stratejisini yürütmeye koyuldu.
Talimatı doğrultusunda Türk Ordusu ve polisi, PKK diye ayırmaksızın Kürtlere karşı yoğun operasyonlar yürüttü.
Birçok köy yok edildi, birçok köyde yaşayan insanlar bulundukları yerleri terk etmeye zorlandı.
Erdoğan Türkiye’deki Kürtleri kıskaca alıyor ve Suriye sınırındaki halklarla takas ediyordu…
Çoğuda Batı’daki il ve ilçelere kaçtılar…
*
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde ise Almanya, gelecekteki çıkarları için Peşmerge ordusunu eğitiyordu.
Peşmergeler bir taraftan Türkiye’deki PKK’nın terörist yöntemlerini reddederken,
Öte yanda IŞİD’in verdiği ciddi kayıplardan sonra Kürdistan’ın geleceği için olumlu etkileri olan adımları atmanın, kendini yeniden eğitmenin, yeniden silahlanmanın,
Irak merkezi hükümeti ve Türkiye Kürtleri gibi eski düşmanlarla taktiksel ittifaklar kurmanın peşindeydi.
İki büyük aile Barzaniler ve Talabaniler artık birlikte yaşayabiliyor, yönetim sorumlu diplomasi uyguluyor ve bir dolu uluslararası ticari anlaşmalara imza atılıyordu.
*
Böylece Kürdistan’da feodal grupların etkin gücü giderek devlete çevriliyor, mülkiyet konusu kişisel haklardan siyasi haklara dönüşüyor ve uluslararası hukuk kapsamına giriyordu.
Artık küresel ekonominin güvenlik sağlayacağı petrol üreten, su kaynaklarının sahibi, ekilebilir tarlaları olan bir Kürdistan’dan bahsediliyor,
En önemlisi, Ortadoğu’nun acımasız şartlarında Kürdistan hızla bütün Kürtlere cazibe merkezi oluşturuyordu…
*
Bu gelişmelere 14 Nisan’da ABD, Birleşik Krallık ve Fransa’nın bir askeri operasyon ardından, Kuzey Suriye’de Kürtlerle birlikte kaşla göz arasında bir koridor oluşturmaları eklendi.
Kürtler Suriye ve Irak’ta federal yapıda bir merkezileşmeye yönelirken,
Şimdi İran ve Türkiye’den daha çok Kürtün bu topraklara geleceği, bölgenin ciddi anlamda değişeceği öngörülüyor…
*
Durum değişmiştir.
Yeni durumda yol alınırken, bu noktada Suriye ve Irak daha geniş bir uluslararası çatışma ortamı haline gelme potansiyeli taşıyor.
Tehlikeli olan şey taraflar arasında başka çatışmaların gerçekleşme ihtimalinin yükselmekte oluşudur.
Özellikle İsrail ve İran askeri kuvvetlerinin karşı karşıya gelebilecek olması bütün dünyayı korkutuyor…
*
Bu noktada Türkiye, Suriye ve Irak’ın kuzeyinde terör koridoru oluşumunu engellemek başlığında Kürtlere karşı kapsamlı bir mücadele sürdürmek zorunda olduğunu savunuyor.
Ama Türkiye, yabancı diyarlarda “Suriye ve Irak’la savaşıyor” teziyle karşı karşıyadır.
Dünya şimdilik buna göz yumuyor
Çünkü bu suretle Türkiye egemen devletlerin yararına çıkarları birbirleriyle farklı ülkelerin Suriye ve Irak’ı geniş bir uluslararası çatışma ortamı haline getirmesinin önüne geçiyor!
Mehmetçik İsrail ve ABD için can veriyor.
*
Ne ki, Türk Millet, Erdoğan’ın hevasının neden olduğu bu stratejinin onca maddi ve manevi zararını görmüştür.
Üstelik Türkiye’nin, hem Suriye’nin hem de Irak’ın geniş bir uluslararası çatışma ortamı haline getirilmesinin engellemek üzere Mehmetçiğini ileri sürdüğünü de anlamıştır.
Bu sırada 24 Haziran seçimleri yaklaşırken Erdoğan iktidarının yıkılacağına dair bunun gibi birçok emareler çoğalarak artıyor.
*
Bir zamanlar çatışmasızlık ortamında seçimleri kazanmayı hesaplayan ve bunun için girişimlerde bulunan Erdoğan,
Bir taraftan boş hayali peşinde Kürtçü terörle mücadele kisvesi altında Irak’ın kuzeyinde de petrol ve doğal gaz alanlarını kontrol etmeye yönelik imkansız hayalini koşturadururken,
Şimdi tek umudu olarak Kürtlerle çatışma ve savaşa sarılıyor.
*
Erdoğan, Irak hükümetinin PKK’ye yönelik operasyonlara izin vermesi karşılığında Silopi’ye bağlı Ovaköy’de yeni bir sınır kapısı açıyor.
Bu kapıdan yapılan ihracaatın Telafer, Musul’dan Ninova ve Bağdat’a ulaşması planlanıyor.
Yok artık! Irak dahi artık Türk Ordusunu Ovaköy’den Musul’un kuzeyine kadar olan 50 kilometrelik alanda bulunan PKK Kürtlerini, Şengal Direniş Birlikleri ve İran’a bağlı Haşdi Şabi militanlarını engellemeye çalışmak üzere kullanıyor!
Üstelik TSK bil-â bedel ABD adına Irak’ta Musul’un kuzeybatısında yer alan stratejik konuma sahip Irak- İran ticaret koridorunu ve Irak’ın Peshkhabur kentinden uluslararası piyasalara ulaşan güzergahı da kontrol altında tutuyor.
Türkiye, Dicle Nehri üzerindeki Ilısu Barajındaki suyu üreticisinin kullanımına kapatmış,bir damla suyu tutmadan Irak’a naklediyor.
*
Ancak terörle mücadele yöntemi olarak çatışmayı, savaşı, soykırımı ya da demografik yapıyı değiştrimek gayretleri hiç bir işe yaramıyor.
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un biz zaman önce Gaziantep’te düzenlenen “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu söyleşisindeki,
“Sorun sadece askeri yöntemlerle halledilmek istendi. Gelinen aşamada bunun PKK’yi güçlendirdiği ortaya çıktı.
Öyle ki PKK’nın sadece Medya Savunma Alanlarına yönelik savaş uçaklarıyla 11 bin 340 bomba, 63 bin tank, roketatar ve havan topu bataryası kullanıldı.
450 milyar dolara mal olan sınır ötesi operasyonlara sınırlarımız içinde yapılan operasyonlar da eklendiğinde ortaya korkunç bir rakam çıkacaktır.
Tüm bunlara rağmen PKK, hala ciddi bir tehdit ve hala silahlı olarak karşımızda duruyor” açıklamasını hatırlamak gerekiyor.
*
Erdoğan’ın yolu, yol değildir.
Ancak İslam Coğrafyası’nda muhteşem bir temele dayanan Türkiye;
24 Haziran seçimleriyle birlikte mutlaka farklı etnik ve dini kökenlerden gelen insanları bir arada yaşatmak için normalleşecektir…
Toplumsal hayatta siyaset ve kültürün ancak bir bölümünde tarikatlar, cemaatler ve dini kurumlara serbestlik verilecek,
Farklı ideoloji, görüş ve inançta Kürtlerin demokratikleşme perspektifi esasında siyasal nicelik ve niteliklerini kazanmalarıyla siyaset özgürleşecek,
Türkiye Devleti bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutacak bir doğrultuda gelişecektir.
*
Ey Erdoğan, ne başka yol vardır ne de korkunun ecele faydası…
10. 6. 2018
Bir yanıt yazın