Anadolu Üniversitesi’nin bazı fakülte, yüksekokul ve enstitüleriyle Eskişehir Teknik Üniversitesi kurulmasını öngören yasa tasarısı TBMM’de kabul edildikten sonra üniversitenin bölünmesine yönelik tepkiler de artmıştır: “Üniversiteme Dokunma.” Tepkilerin haklı olduğu en önemli husus, bölünme sonunda yeni bir üniversitenin geçmişinin olmamasıdır.
Yeni üniversite hem Türkiye ve hem de dünya sıralamasında uzun bir süre yer almayacak, bu da öğrencilerin mezun oldukları ve diploma aldıkları üniversitenin prestiji açısından bir kayıp olacaktır. Aynı durum yeni üniversitenin öğretim üyeleri için de geçerlidir.
Bölünmeye karşı çıkanların ortak birleştiği hususlar; tasarı ile kurumların birikimlerinin silineceği, eğitimin ve bilimsel araştırmaların olumsuz etkileneceği, üniversitenin akademik başarılarının ve yurtdışındaki tanınırlıklarının zarar göreceği, yüksek puanla üniversiteye giren öğrencilerin kayıplar yaşayacağı ve de yasanın bilimsel gelişmeye faydası olmayacağıdır.
Bu eleştiriler görmezden gelinemez. Yedi yıl önce yeni bir İleri Teknoloji Üniversitesi’nin Eskişehir’e kazandırılma sözü verildiği de unutulmamalıdır. Şimdi bu üniversite Anadolu Üniversitesi bölünerek gerçekleştirilmektedir.
Üniversitelerin dünya sıralamasındaki yerleri, öğrencilerin tercihleri açısından önemlidir. Dünyada bu sıralamayı yapan başlıca 10 kuruluş vardır. Bunlar; Webometrics, SCIMago, US News and World Report, QS, THE, Leiden (CWTS), CWUR, RUR, ARWU ve URAP. İngiliz eğitim danışmanlığı kuruluşu QS, (Quacquarelli Symonds) uluslararası tanınırlık ve bilimsel üretime dayalı olarak üniversiteleri sıralamaktadır.
QS 2018’de (World University Rankings) yer alan Türk üniversiteleri şunlardır: Bilkent (421-430), Koç (431-440), Sabancı (461-470), ODTÜ (471-480), Boğaziçi (491-500), İstanbul Teknik (600-650), Hacettepe (750-800), Ankara, Çukurova, Gazi, İstanbul (801-1000). Listede en üst sırada Bilkent Üniversitesi bulunurken, bunu Koç ve Sabancı üniversiteleri izlemektedir.
En iyi devlet üniversiteleri ise ODTÜ ve Boğaziçi’dir. Daha sonra İTÜ, Hacettepe, Ankara, Çukurova, Gazi ve İstanbul üniversiteleri gelmektedir. Türkiye’de geçmişi 30 yıl olmayan üç vakıf üniversitesinin en eski devlet üniversitelerinin önüne geçmesinin sorgulanmasında yarar vardır.
QS, üniversiteleri altı farklı göstergeye göre sıralamaktadır. En önemli gösterge, yüzde 40 ağırlıkla akademik tanınırlıktır. İkinci gösterge, 30 bin işverenle yapılan anketin sonucu olup ağırlığı yüzde 10’dur. Bu, mezun olunan üniversitenin piyasadaki prestijini sıralamada etkili bir gösterge olarak kabul edilmektedir.
Üçüncü gösterge, yüzde 20 ağırlıkla öğretim üyesi sayısının öğrenci sayısına oranıdır ki, eğitim kalitesiyle ilgili önemli bir göstergedir. Dördüncü gösterge, yüzde 20 ağırlıkla akademisyenlerin aldığı atıf sayısı olup, bilimsel araştırmaların üniversite sıralamasının en önemli göstergelerinden biridir. Beşinci ve altıncı göstergeler ise, yüzde 5 ağırlıktaki uluslararası öğrenci ve akademisyen oranlarıdır.
Türkiye’de ODTÜ Enformatik Enstitüsü bünyesindeki University Ranking by Academic Performance (URAP) Araştırma Laboratuvarı 2009 yılından buyana ülkedeki üniversiteleri 9 farklı göstergeye göre sıralamaktadır. Bunlar; makale sayısı, öğretim üyesi başına düşen makale sayısı, atıf sayısı, öğretim üyesi başına düşen atıf sayısı, toplam bilimsel doküman sayısı, öğretim üyesi başına düşen toplam bilimsel doküman sayısı, 2014-2015 yılı doktora mezun sayısı, doktora öğrenci oranı, öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısıdır.
URAP, Türk üniversitelerinin 2017’de dünya sıralaması yapan 10 kuruluşun en az 6’nın sıralamasındaki 17 Türk üniversitesini belirlemiştir. Bunlar; ODTÜ, İstanbul, Hacettepe, Ankara, Gazi, İTÜ, Boğaziçi, Bilkent, Erciyes, Marmara, Dokuz Eylül, Yıldız, Koç, Akdeniz, Ege, Sabancı ve TOBB üniversiteleridir. Ayrıca, bu üniversitelerin dünya sıralaması yapan 10 sıralama kuruluşundaki yerleri de URAP araştırmasında yer almıştır. )
URAP dışında YÖK’ten gelen talep üzerine QS, 46 alanda Türkiye’deki üniversitelerin çıktılarını değerlendirerek uluslararasında rekabet için 24 alan belirlemiştir. Böylece 10 üniversitenin 24 alanda dünya üniversiteleri ile rekabet edebildiği bulunmuştur. QS Dünya Üniversite Sıralamalarının verilerine göre, dünyadaki ilk 1000 üniversite içerisine Türkiye’deki 186 üniversiteden 10’nu girebilmiştir.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, QS tarafından yapılan çalışmaya göre araştırma ve tanınırlık açısından dünyadaki 1000 üniversite arasındaki ilk 400’e giren 10 üniversiteye ödül vermiştir. Başkan Saraç, Küresel Rekabet Ortamında Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşma Toplantısı‘nda yaklaşık bir yıl önce QS’den Türk üniversitelerinin dünyada rekabet ettiği alanları göstermelerine ilişkin bir çalışma yapmalarını istediklerini şöyle açıklamıştır: “YÖK olarak, tüm sistemde kurumsal bazda, akademisyen düzleminde ve öğrenci düzleminde başarıyı da ödüllendirmek istiyoruz.”
YÖK Başkanı, QS’in araştırmasında belirlenen üniversitelere sadece plaket sunumu ile kalmaması gerektiğine işaret ederek, her üniversite rektörünün sıralamalarda üst sıralarda yer alabilmek için çaba harcadığını dile getirmiştir: “Bu süreçte tüm üniversite rektörlerine, başarılı olma yolunda öğrencilerini iyi yetiştirme yolunda topluma katkı sağlama yolunda, üst düzey araştırmalar yapma yolunda çalışmaları için her birine teşekkür ediyorum.”
Başkan Saraç’ın ödül verdiği 24 alanda dünya üniversiteleri ile rekabet eden 10 Türk üniversitesi rektörleri arasında Anadolu Üniversitesi Senatosu’nda birlikte görev yaptığımız Sabancı Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Hasan Mandal da vardır.
Dünyadaki 1000 üniversite ile yarışabilecek 10 üniversite ve en iyi oldukları alanlar şöyledir: İstanbul Teknik (Maden Mühendisliği), ODTÜ (Maden Mühendisliği), Bilkent (Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler), Boğaziçi (Elektrik ve Elektronik Mühendisliği), Koç (Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler /Arkeoloji), İstanbul (Tıp/ Eczacılık /Eğitim/Tarım), Hacettepe (Eğitim /Tıp /Eczacılık), Sabancı (Mekanik Mühendisliği ve Havacılık), Ege (Tıp), Ankara (Tıp).
Üniversitelerin bölünmesi, bölünen üniversitenin geçmiş birikimini ortadan kaldıracağı için öğrenciler ve öğretim üyeleri açısından sıkıntı yaratabilir.
Fakat bu durum zaman içinde telafi edilebilir. 18 Ağustos 1993 tarihinde 496 sayılı KHK ile, Anadolu Üniversitesi’nden ayrılan Tıp, Mühendislik-Mimarlık ve Fen Edebiyat Fakülteleri, Sağlık Hizmetleri ve Eskişehir Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulları, Fen Bilimleri, Metalurji ve Sağlık Bilimleri Enstitüleri ile yeni açılan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Osmangazi Üniversitesi adıyla yeniden yapılanmıştır.
17 Ağustos’ta gecesi Anadolu Üniversitesi mensubu olarak yatan üniversite mensupları, sabah kalktıklarında kendilerini Osmangazi Üniversite’nde bulmuşlardır. Sanırım dünya üniversite tarihinde böyle bir bölünme yaşanmamıştır. Fakat bu bölünme Osmangazi Üniversitesi’ne yaramıştır.
Çünkü, Osmangazi Üniversitesi Anadolu Üniversite’den ayrılmasına rağmen 2016- 2017 döneminde 95 devlet üniversitesi genel sıralamasında 22’nci (puan aralığı 500-549) iken Anadolu Üniversitesi 31’nci (puan aralığı 450-499) sıradadır. Osmangazi Üniversitesi, zamanla ayrıldığı Anadolu Üniversitesi’ni 9 sıra geçmiştir.
Demek ki bölünme, bölünen üniversiteye zarar vermemektedir. Anadolu Üniversitesi’nden ayrılan Afyon Kocatepe Üniversitesi 38’nci (puan aralığı 400-449) Kütahya Dumlupınar Üniversitesi ise 41’nci sıradadır.(puan aralığı 400-449) Genel sıralamadaki ilk üç üniversite ise, ODTÜ (puan aralığı 750-799), Hacettepe ve İstanbul Üniversiteleridir. (puan aralığı 700-749) )
Anadolu Üniversitesi 496 sayılı KHK ile bölünürken, öğrencilere ve öğretim üyelerine geçtikleri üniversitenin adı sorulmamıştır. Acaba Osmangazi adını kim vermiştir yeni kurulan üniversiteye? Ya da yeni üniversitenin mensupları neden bu ismi aldıklarını sorgulamamışlardır? Neden Eskişehir’in öz evladı Yunus Emre adı konulmamıştır?
Türkiye’nin öğrenci sayısı bakımından en büyük üniversitesi yangından mal kaçırır gibi neden KHK ile bölünmüştür? TBMM’de şimdiki gibi yasa ile düzenleme yapmak varken neden KHK yoluna başvurulmuştur? Herhalde bir bilen vardır!
Geçmişte üniversitelerin bölünmesi bir tarafa, üniversite sınavlarını kaldıracağını söyleyen siyasetçiler de olmuştur. Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan, 19 Temmuz 2007 tarihinde “Kim ne derse desin üniversite sınavı kalkacak ve isteyen istediği üniversitede okuyacak” demiştir.
Benzer şekilde dönemin Başbakanı Tansu Çiller de 12 Mayıs 1997’de “Üniversite sınavlarını kaldıracağım” diye 2 milyon öğrencinin aileleriyle birlikte gönlünü çelmeye kalkışmıştır. İki gün sonra kendi Milli Eğitim Bakanı “Nereden çıkardınız sınavların kalkacağını, mümkün değil” diye başkanını yalanlamıştır. Belki Tansu Çilleri birileri kandırmış olabilir. )
AK Parti Eskişehir Milletvekili, Anadolu Üniversitesi mensubu Prof. Dr. Nabi Avcı TBMM’deki görüşmelerde bölünme eleştirilerine ODTÜ ve Hacettepe Üniversitelerini örnek göstererek cevap vermiştir: “Eğer bundan 61 sene önce burada oturanlar böyle düşünüyor olsalardı ben şimdi sizin karşınızda ODTÜ mezunu olarak bulunamayacaktım. Çünkü 61 sene önce…barakalarda eğitimine başladı. Ancak 6-7 sene sonra kendi kampüsüne kavuşabildi… o dönemde Ankara Üniversitesi bölünüyor, Ankara Üniversitesi hocaları Anayasa Mahkemesi’ne müracaat ediyorlar. Bu üniversitenin kurulmasını engellemek için… Üniversitelerarası Kurul mahkemeye gidiyor. Ve bütün bu kavga gürültü arasında Türkiye Hacettepe Üniversitesi gibi güzel bir üniversiteye kavuşuyor.”
CHP Eskişehir Milletvekili, Osmangazi Üniversitesi mensubu Prof. Dr. Gaye Usluer ise İstanbul’da 3 devlet, 65 vakıf üniversitesi olduğuna işaret ederek vakıf üniversitelerinin kazanç kaynağı olduğunu, ranta dönüştüğünü savunmuştur: “Bu tasarı yasalaştığında, 2017-2018 yılının sonunda bu üniversitelerde okuyan kişiler, şu üniversiteye dahil olacak diyoruz. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinde okuyan öğrenci, yeni açılan İstanbul İbni Sina Üniversitesine dahil olduğunda diploması İstanbul mu yoksa İbni Sina üniversitelerinden mi alacak? “
Usluer’e, “Osmangazi Üniversitesi nasıl kuruldu? Böyle kuruldu. Kuruldu kötü mü oldu? Kötü olsaydı rektör adayı olmazdınız? ” diye cevap veren Avcı, “Eskişehir Teknik Üniversitesi kuruyorsunuz, Fen Fakültesi, Mühendislik Fakültesi olmayacak mı? Hem Anadolu Üniversitesi’nin ihtisaslaşması hem yeni kurulacak üniversitenin ihtisaslaşması hem de akademik verimlilik açısından bunun doğru çözüm olduğunu düşünüyoruz” demiştir.
Eskişehir, Türkiye’de üç büyük kent dışında Anadolu’da ilk yüksek öğretim kurumuna sahip bir kenttir. Bu bakımdan üçüncü üniversiteyi çoktan hakketmiştir. Benim de hocam olan Prof. Dr. Orhan Oğuz, 1958 yılında Anadolu Üniversitesi’nin temelini oluşturan Eskişehir İktisadi ve İdari İlimler Akademisi’ni kurmuştur.
Akademinin kuruluşunda Maliye Bakanı, Eskişehir Milletvekili Kırım kökenli rahmetli Hasan Polatkan’ın çok büyük katkısı olmuştur. Bunu Orhan Hocamız Anadolu’da Bir Üniversitenin Kuruluş Öyküsü (Cem Ofset, 1995) kitabında anlatmaktadır.
Anadolu Üniversitesi KHK ile bölünüp Osmangazi Üniversitesi oluşunca, 1993 yılından sonra Eskişehir iki üniversitesi bulunan kent olmuştur. Daha sonraları Bursa 3, Gaziantep 3, Kayseri 3, Antalya 5, İzmir 5, Konya 5 üniversiteye sahip olurken, Eskişehir bir üçüncü üniversiteye ancak 25 yıl sonra kavuşabilmiştir. Eskişehir Ticaret Odası’nın bir vakıf üniversitesi kurma girişiminden de sonuç alınamamıştır. Böylece Eskişehir bu illerin gerisinde kalmıştır.
Anadolu’da en eski üniversite kenti olmasına rağmen Eskişehir’de bir vakıf üniversitesinin olmaması büyük eksikliktir. Bu açıdan eğitime önem veren Eskişehirli tanınmış işadamlarına da sorumluluk düşmektedir. Acaba diğer kentlerde olduğu gibi Eskişehir’de neden bir vakıf üniversitesi bulunmamaktadır.
Bazı eleştirilere rağmen yeni kurulan Eskişehir Teknik Üniversitesi’nin zamanla enaz Eskişehir Osmangazi Üniversitesi kadar başarılı olacağına, Anadolu Üniversitesi’nin eski bir mensubu olarak inanmaktayım.
Bir yanıt yazın