Dünyanın Suriye Dışındaki Kısmı
Çocuk bütün gün internette. Durum hastalık boyutuna ulaşmış. Babası “evladım, şu internet dışında da bir dünya var, eğlence var, oyun var. Artık bunları da bir görsen!” Çocuğun cevabı: “Gerçekten mi baba! Linklerini bir versene.”
Bu fıkra bugünkü yazımın konusunu en iyi şekilde anlatmaktadır. Aylardır bölgesel ve küresel gelişmelerin hızı ve çeşitliliği, konu seçmekte bizi zorluyor. Önümüzdeki yazımda mutlaka bunu işlemem lazım dediklerimin çoğuna sıra gelmedi. Hemen her seferinde eninde sonunda Suriye’ye çakılıp kalıyoruz. Bugün Suriye dışındaki konulardan hangisini ele alsam diye uğraştım, ancak yine Suriye’ye gelip odaklandı. Bazı arkadaşlarımızın aylardır Suriye’siz bir menüsü olmadı. Gazete manşetlerinin önemli bir kısmı Suriye ile ilgili. Hemen her gazete orta sayfaların tamamına yakını bu konuya ayrılmış.
Birçok önemli gelişme saman alevi gibi Suriye rüzgarında sönmektedir. Hatta uçağımızı kimin, nasıl düşürdüğü konusu dahi hızla gündemlerden düştü. Benim için asıl ilginç olanı ise başta ABD ve diğer batılı bültenlerde hiçbir gün en az bir Suriye menşeli haber veya yorumun olmaması. Bu konuda ciddi bir istatistik araştırması kanaatimce Suriye’ye rekor kazandırabilir. İki sene öncesine kadar böyle bir durumu kimse hayal edemezdi. Bu durum, ülkede yaşananların vahametinden çok yeni uluslararası sistem oluşturulurken Suriye çerçevesindeki gelişmeleri kullanma iradesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Yeni sistemdeki İran’ın yeri ile Türkiye’yi bekleyen belirsizlikleri sonraki yazıma bırakıp, Suriye’siz gelişmelere göz atalım.
Gerçekten de bölgemizde ve küresel bazda önemli gelişmeler yaşanırken, bunlara layık olduğu kıymet verilmemektedir. Başbakanımızın Putin’e “Siz de bizi Şanghay Beşlisi’ne alın” şakası, Türkiye’nin AB-Avrasya ilişkileri bağlamındaki stratejisini yeniden gündeme getirmesi gereğinin işaretidir. Suriye odaklı yaşananlar böyle bir mega stratejiye şiddetle ihtiyaç duyulduğunu yeniden ortaya koydu. Bu stratejide Rusya’nın, Çin’in, Hindistan’ın ve Ortadoğu ülkelerinin ağırlığı artacaktır. Ancak hiçbir zaman işbirliği, AB sürecinde olduğu gibi topyekün ekonomik, soysal, hukuksal ve idari bakımdan bütünleşme anlamına gelmeyecektir.
Örneğin yasal olarak altı ay sınırı olduğu halde uygulamada doğumdan önce kürtajın yapılabildiği Çin ile hiçbir uluslararası örgütte bulunmayı kesinlikle arzu etmeyiz. Öte yandan mısır şurubu kullanımı ABD’de hemen hemen yasak sınırındadır. Benzer uygulamaların olduğu AB’ye keşke daha önce üye olsaydık derim. Kanser ve diyabet patlamasının başta gelen sorumlularından olduğu kabul edilen mısır menşeli früktöz kullanımının Türkiye’de yakın zamanda %15’e çıkarılmış olmasını dış politik eksende yaşananların sonucu olarak görüyorum. AB’ye hiçbir zaman üye olmasak veya üye olmaya değer bir AB kalmasa bile gıdadan ilaca, eğitimden katılıma ve en önemlisi insan hakları alanında ülkemizi önemli ölçüde etkileyen ve yönlendiren bu temel stratejide devam etmemiz gerekmektedir.
Muhtemelen iki dönem sonra köşesine çekilecek olan Putin eski başkan olarak Şanghay İşbirliği Teşkilatı’nın bir üyesinde değil de bir AB ülkesinde ömrünün son günlerini geçirmeyi arzu edecektir. Aksi takdirde son nefesini ya zehirlenerek, veya suikaste kurban giderek, yahut her an öldürülme korkusu altında çıldırarak verebilecektir. Bunlardan daha iyisi ise bir başka ülkede sürgün veya kendi ülkesinde göz hapsi hayatı.
Kafkasya ve Türkistan hattındaki gelişmeler, yarım kalmış Arap Baharı’nın Türk Baharı versiyonuna gidişi akla getirmektedir. Şüphesiz Suriye’den güçlenerek çıkan Rusya, bu bölgede sesini daha fazla yükseltecek, veto hakkını kullanmaya ihtiyaç dahi duymayabilecektir. Uluslararası sistemdeki dönüşümün içinde yaşadığımız günlerdeki ayaklarını başka bir yazıya ayırdığım halde, bu çerçevede Rusya’ya iyi bir yer ayrıldığını görmeliyiz. Bunun anlamı eski Sovyet coğrafyasının daha fazla Moskova’ya yönelmek zorunda kalacağı. Azerbaycan-Ermenistan hattındaki gelişmelerde bunu rahatlıkla okuyacağız. Görünüşte Ermenistan’a baskı yapan Rusya, Aslında Bakü’yü garanti altına almanın rahatlığı içinde hareket etmektedir.
Doğu Akdeniz, Kıbrıs, ABD’de başkanlık seçimlerinde Türkiye tartışmaları, Mısır’da yeni dönem, Myanmar’ın (Burma) Arakan bölgesinde Müslüman katliamı gibi birçok konunun Suriye yüzünden gümbürtüye gitmemesi gerekmektedir. Son şehitlerimizle ortaya çıkan durum, bana göre zaten Suriye ile göbekten bağlı. Dış politika yapımcıları kadar akademisyenler ve yorumcuların da bu girdapta kalmamaları gerekmektedir. Suriye’de yaşananlar kesinlikle yakın dönemin nirengi noktası olacaktır. Bu yüzden her adımda son derece dikkatli, ihtiyatlı, hesaplı olmak, kılı kırk yarmak gerek. Ancak iktidar ve muhalefeti ile akademik camia ve kamuoyu oluşturucuların Suriye dışındaki dünyayı da ihmal etmemesi gerekmektedir.
05.08.2012
[email protected]
Bir yanıt yazın