Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, Libya’da uluslararası toplumun müdahalesine izin veren koşulların Suriye’de bulunmadığını açıkladı.
Carney uluslararası müdahale yapılamamasında en önemli neden olarak Rusya ve Çin’in bu konuda 3 ‘anlamlı çözümü’ veto etmesi olarak gösteriyor.
Öte yanda veto sürecinde tarafların kararlılıklarını gösteren-mesela,Türkiye’nin keşif uçağının düşürülmesindeki meydan okuyuş,Suriye’nin dış müdahale halinde kimyasal silah kullanacağını açıklaması, İran’ın nükleer politikalarından vazgeçmeyeceğine dair restinin de genişletilmiş halinin müdahaleyi zorlaştıran unsurlar olarak algılanması gerekiyor.
*
Halbuki hem ABD’nin “Nerede ve ne zaman olursa olsun küresel olaylara karşılık verme yeteneği düşmanlarla savaşıp savaşmamaya değil,bunun nasıl yapılacağı ile ilgilidir” özetinde olan askeri stratejisi,
Yanıbaşında ABD’nin Askeri Stratejisini makul savunma sistemine,güne özgün niteliklere, esnekliğe ve etkili partnerliğe uygun olduğu felsefesinde NATO Stratejik Konsepti işliyor.
*
Hem de “Devletin ve milletin tarihi ve geleceği,yeni ekonominin ve modern yaşam standartlarının oluşturulması başarısı,Rusya’nın lider ve bütün Avrasya’nın çekim merkezi olma yeteneğine bağlıdır” iddiasında,
“ABD/NATO ile savunma ile ilgili bazı konuların nasıl halledileceğine dair farklı duruşlardayız.NATO’nun Rusya’nın sınırları dibine yaklaşmasını kabul edemeyiz” tezinde,
Rusya’nın uluslararası hukuka saygı,ABD’nin tek kutuplu dünya düzenine karşı çıkma esasları çerçevesinde uzak çevreyi kapsar yeni askeri doktrini işliyor!
*
Her iki strateji de bugünün savaşlarını çok yüksek ekonomiler ve teknolojiler ardında bir kahramanlık konusu olmaktan çıkarıp farklı boyutlara taşımıştır.
Buna göre yeni tehditler savaşan tarafların düzenli ordular olmasını gerektirmiyor,taraflar birbirlerine karşı asimetrik yaklaşımla birbirlerinin zayıflıklarından yararlanmaya yönelik beklenmeyen,önlenemeyen yöntemler kullanıyor.
*
Jay Carney,”Esad’ın daha fazla izole edilmesi ve daha fazla baskı uygulanması için konsensüs inşa etmek amacıyla BM Güvenlik Konseyi’nin ötesindeki, Suriye Halkının Dostları grubu ve diğer uluslararası partnerlerle çalışıyoruz. Bu nedenle, Suriye halkına insani, muhaliflere ölümcül olmayan yardımlar sağlamaya devam ediyoruz. Bu nedenle partnerlerimizle muhaliflerle muhalefetin birlik olması veya geçiş planını tamamlama yönünde adım atması için çalışıyoruz” diyor!
*
ABD olabildiğince askeri yöntemler kullanmaksızın Ortadoğu’yu sömürüye açmak,kontrol etmek ve üzerinde baskı kurmak amacıylatarihte ilk kez ulusal devlet modelinin aşılmasını test etmekte, ütopik İslam Birliğini-Ümmetin Birliğini oluşturmanın peşindedir.
Sınırların anlamsızlaştırılması için Müslüman,Hristiyan,Musevi,Arap,Türk,Kürt her din,her mezhep ve her etnik kimliğin Ortadoğu’yuortak vatanı yapması gerekiyor.
İşte Ortadoğu’lu halkların islamcı kesimi gizliden gizliye Sultan Abdülhamid’in pan-islamist resmi ideolojisinden eğitilerek,sivil toplumdan kamusal ve özel yönetimlerde genişlemenin hareketi olan Arap Baharı ile ortak vatan parolasıyla İslam’ın Birliğihedefleniyor!
*
Bu kurguda en kötü ihtimalde ülkeler ekonomik ve sosyo-politik değişkenlerinin etkileşmesiyle bu hedef doğrultusunda değişime tabi tutulurken muazzam istikrarsızlığa düşülüyor, zayıflanılıyor,etkisizleşiliyor -bu suretle tümden değil bir bir ABD’nin ağına yakalanılıyor.
Erdoğan hükümetiyle Türkiye “İslam Birliği” hedefinde ABD/NATO safındadır,gerektiğinde vazgeçilebilir ön cephede yer alıyor…
İslam Birliği sağlanırsa Türkiye kayıtsız avlanmıştır ya da Türkiye cephesinde istikrarsızlığa boğulursa kurban olacaktır.
*
ABD/NATO ve Rusya pozisyonlarını, İslamcıların–tek neden,demokratik bir temeli olmamasına rağmen Suriye Ulusal Konseyini kontrol etmesi,Türkiye’nin de işleri Suudilerle birlikte yürütmesi gerçeğinden geliştiriyor.
Bir diktatörlüğün başka bir diktatörlükle değiştirmek istenmesi ya da Türkiye gibi yabancı destekçilere fazla yakın olunması noktasından muhalifler arasındaki güvensizlik-bu itişmelerle, Ulusal Konseyin bir türlü itibarını pekiştirememesi ABD’nin pozisyonunu,
Suriye komşusu ülkelerin ve Batı’nın muhaliflere verdiği destek nedeniyle mütemadiyen bir trajedinin yaşanmasında kimsenin Suriye hükümetinden durumun üstesinden gelmesini beklemesinin gerçekçi olmadığını savı Rusya’nın pozisyonuna yön veriyor.
Bu ayrılıklarla hakeza Esad sonrasında bir hükümetin kurulmasının,iç çatışmaların önlenmesinin zorlukları,iki tarafında pozisyonlarını mütemadiyen geliştirmesine neden oluyor.
*
Suriye’nin Demokratik Birlik Partisi(PYD) zayıf,dağınık muhalefetin arkasında ayaklanmadan nemalanma peşinde uluslararası güçler,Türkiye ve Suudi Arabistan’ın olduğunu öngörmekte ve planını bu muhalefete muhalefet etmeye dayandırmaktadır.
Ne silahlı muhalefetin ne de uluslararası güçlerin ve Türkiye’nin Suriye Kürt sorununu halkların yararına çözemeyeceğine,Türkiye’nin hem İslam Birliği kurma hedefi peşinde hem de Kürtlerin bu süreçten kazançlı çıkmaması için ciddi girişimler içinde olduğuna ve Suriye rejiminin özel savaş yürütebilecek ordusunun bu güçlerin planını bozmaya muktedir olduğu inanıyor.
Elbette Rusya desteğini arkasına alan Beşar Esad’ın Suriye’nin Kuzeyinde kasten kontrolü PKK ile bağlantılı Demokratik Birlik Partisine (PYD) bırakması,o bölgede ilk aşamada özerk bir Kürt bölgesinin tohumunun atılması olarak algılanıyor.
*
Ne oluyor? Rusya’nın çıkarı yönünde Suriye’ye desteğiyle Kuzey Suriye’de Kürt bölgesi oluşumu,yıllardır Kürt Sorunu ile boğuşan Türkiye’nin sosyo-politiği ve ekonomik değişkenlerini sarsarak giderek büyüyecek istikrarsızlığa kapı aralıyor.
Eh! Madem Erdoğan, İslam Birliği hevesiyle ABD’nin Türkiye’yi değişime tabi tutmasına göz yummuştur-o halde,şimdi bu değişim sürecinde ekonomik ve sosyo-politik değişkenlerinin etkileşmesiyle istikrarsızlığa düşülmesini, zayıflamayı,etkisizleşmeyi de, ABD adına yarar sayması gerekmiyor mu?
*
Bir süre önce ABD yönetiminin Wall Street Journal’a sızdırdığı Uludere Katliamında istihbarat kaynağının ABD olduğu ve son kararın Türkiye tarafından verildiği bilgisi gibi,
Türkiye’yi ilgilendiren hükümet politikalarının sızdırılmaya devam etmesi de dikkat çekiyor.
Bu kez İngiliz haber ajansı Reuters’a sızdırılan Başkan Obama’nın Esad’a ‘git’ çağrısı yapmak için Başbakan Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesi detaylarında,Başbakan Erdoğan’ın olumsuz bir biçimde resmedilmesinden rahatsızlık duyuluyor.
ABD bu tarz açıklamalarının Erdoğan’a etkisinden endişelenmiyor-fakat,Türkiye hükümetinin güveni kırılıyor.
Ön cephede olmanın dezavantajı yaşanıyor;uçak düşürülmesi,NATO’nun ortak müdahale talebini reddetmesi ardından Kürtlerin Kuzey Suriye oluşturması çıkmazında satılmaya-yazılmaktan kuşkuyla denge sarsılıyor!
*
Tam bu noktada Ortadoğu manzarasına bakmak gerekiyor.
Başta Türkiye olmak üzere Fas,Tunus,Libya,Mısır,Lübnan,Filistin,Irak değişime zorlanmış ya da heveslendirilmiş-fakat, ekonomik ve sosyal dengeleri alt üst edilerek istikrarsızlaştırılmıştır.
Bu durumlarıyla -bırakınız, İsrail’e islami cihad gibi bir tehditlerini,neredeyse Batı’ya muhtaç hale gelmişlerdir – sürece,istikrarsızlığın pençesine aldığı Suriye ve İran’ı da ilave ediniz-ki,bugünün savaşlarının süresi çok uzun zaman alıyor ve sonucunda diğerleri gibi bu iki ülkenin de bitap,zayıf,güçsüz kalması ve teslim alınması öngörülüyor.
*
Rusya’nın geride kalmaması için ön cephe ülkesi Türkiye’yi zayıflatmaktan geri durmayacağı çok açıktır.
Türkiye Arap Baharı ile ekonomisinde kayıp vermiştir-şimdi,Suriye kriziyle ekonomik kayıpları artıyor.
Doğrusu erken ya da 2014’te yerel, Cumhurbaşkanı seçimine ve Anayasa referandumuna gidilirken ekonomiye bir darbe,Erdoğan zihniyetiyle birlikte ABD’nin Ortadoğu politikalarına sekte vurmak gibi görünse de,
Sonuç ne olursa olsun Türkiye’nin olabildiğinde zarar göreceği kesindir -ama,
ABD’nin nihai sonucu aldığından,Ortadoğu’yu etkisizleştirdiğinden ve her lokmasını alabileceğinden bahsetmek mümkün olabilecek midir?
30.7.2012
Bir yanıt yazın