Milli Güvenlik Kurulu(MGK) Haziran olağan toplantısında Suriye’nin hava sahasını ihlâl eden,Türkiye’nin keşif görevlisi bir RF-4E tipi Phantom jet’ini düşürmesi ve Kürtçü terör belirleyici konulardı.
Toplantının ardından yayımlanan bildiride,Türkiye’nin bu saldırgan eylem karşısında uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını mahfuz tutarak kararlılıkla hareket edeceğinin ve terör eylemlerinin toplumsal barışın tesisi ve sorunun çözümüne yönelik irade ve bu yönde atılacak adımları sabote edemeyeceğinin altı çiziliyor.
*
Ne ki kararlılığın altı deşildiğinde, MGK’dan başlayarakTürkiye Cumhuriyetinin idrak,felsefe,anlayış ve kültür bileşenleriyle gelişim,yenilik ve değişiminin nasıl da çağdışı akıl ve bilimle bezeli bir tavırla değiştirildiği açıkça görülüyor.
Ulu Önder Atatürk’ün,”Hayat felsefesinin garip bir tecellisidir -ki, her faydalı ve her yeni şeye karşı mutlaka bir kuvvet çıkar.Buna bizim dilimizde irtica denir. İşte bu irticanın imhası için gerekli tedbirleri evvelden almış olmak lâzımdır”ifadesinde ne çok geç kalındığı, MGK kararlılığın temelsizliğinin anlaşılmasıyla derin bir üzüntü veriyor.
*
MGK’da Suriye ile gelişen siyasi gelişmelerin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi,Irak’ta siyasi bunalımın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözümü,Mısır’ın demokratik dönüşümü, cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları, ulusal birlik ve uzlaşı anlayışının yerleştirilmesi,Libya’da 7 Temmuz’da yapılacak ulusal kongre seçimleriyle birlik ve bütünlüğün sağlanmasında temennilerin ötesinde destek verilmesi yönünde kararlar;AKP iktidarıyla “Devletin Ulusal Güvenlik Siyaseti”nde radikal değişimi gösteriyor.
Bu çerçevede MGK’nın belirlediği görüşler -ardından, Bakanlar Kurulunun tesbit ettiği iç,dış ve savunma hareket tarzlarını kapsayan siyasetle yeni Türkiye’yi belirlemeye yönelince de-doğrusu,insan ürperiyor.
Ah!Keşke Arjantin-İngiltere’nin Falkland Sorunu da görüşülseydi-diyeceksiniz,ama;
*
Neden üzüntü duyulduğu, neden ürperildiğini anlamak için kısa bir bakış için yetiyor.
ABD Soğuk Savaş sonrası dönemde Çin’in ekonomik gücünün ve Rusya’nın boru hatları üzerindeki rekabetinin giderek o ülkelerin askeri ve siyasal nufûzunda artışa yol açmasından endişelidir.
Bu endişe,ABD’nin Rusya ve Çin’e caydırma stratejisi mi ya da bu stratejiyi uzlaşmacı metodlarla mı uygulayacaktır noktasında küresel dengeyi oluşturuyor…
*
ABD belirleyici gücünü küresel sorunlarda nerede,ne zaman ve nasıl olursa olsun düşmana karşılık verme yeteneğine ya da düşmanlarla savaşıp savaşmamaya değil bunun nasıl yapılacağına dair strateji üretme üstünlüğünden almaktadır.
Mesela, İslamî Cihad küresel bir tehdittir -o halde,siyasi ve ekonomik usullerle karşılıklı bağımlılığın kurulması ve ortaklaşa denetimle alt edilmesi – süreçte, ekonomik güvenliğin,istikrar ve büyümenin sağlanarak İslam coğrafyasından maksimum kârın yapılması ve İsrail’in de itikâdi- siyasi-askeri güvenliğinin temini gerekiyor.
Bu stratejide ilgili ülkede bir işbirlikçiye verilen yetki ile desteklenen bir heyet ekonomiyi,siyaseti ve sosyo-kültürel politikalarıyeniden yapılandırıyor.
*
Model olsun diye önceTürkiye’de sonra Arap ülkelerinde İslam’ın siyasal sistem dışına itilmiş olması halinin toplumsal istikrarı sağlamadığına, otoriter yönetimlerin varlıklarını sürdürmek için ülke dinamiklerini tükettiğine ve Batı’ya dayanmak zorunda kalındığına hükmedilmiştir!
Türkiye’de AKP iktidarına ve İslam ülkelerinde İslamcı Hareketlere yasal siyaset yolu açılmış,siyaset ve toplumsal sorumlulukların genişletilmesiyle istikrarın sağlanacağı stratejisi yürütülüyor.
*
Türkiye’de Eşbaşkan Erdoğan ve Arap ülkelerinde dinci hareketler vasıtasıyla yeniden yapılandırılmada, Türkiye’nin yıllarca Batı kampında yer almak için çaba göstermesine rağmen -ancak AB’ye üyelik sürecinde algıladığı Batı’nın bakışından hatasını anladığını-üstelik, bölgedeki diğer ülkelerle diyalog halindeki tek devlet olarak bölgeye geri döndüğü düşüncesi yerleştiriliyor.
Bu noktadan Ortadoğu’ya yönelik sadece Osmanlı’nın değil Selçuklu ve Abbasi’lerin de Türk ve Arap’ın ancak birlikte hareket edebildiği taktirde var olabilecekleri pan-islamcı politika işletiliyor.
*
O yüzden Türkiye, Arap Baharının hüküm sürdüğü tüm ülkelerde şiddetin sona erdirilmesinin, yeni yöneticilerin toplumlarına ekonomik ve siyasi reformlarla ulaşmasının,rejimleri değiştirilen ülkelerde pan-islamist -hem de, demokrasinin (!) kurumsallaştırılmasının,eski rejim kalıntılarının kaldırılmasının,sivil toplumun geliştirilmesi,yeniden yapılandırılan siyasetle uluslararası her düzeyde diyalog kurulmasının,İslam İşbirliği Örgütünün bu sürece daha ziyadesiyle katılmasının yol göstericiliğini yapıyor ve küresel dengede çok-çok büyük çapta riski üzerine topluyor.
*
Bu siyaset küresel risk yanında ulusal riskleri de barındırıyor-mesela,Türkiye’de Atatürkçülüğün ya da İslam ülkelerinde eski rejim kalıntılarının bir şekilde emellerine geniş kulvarlar açabileceği olasılığı,ilgili siyaset kuramcılarının,uygulayıcıların ve taraftarlarının korkularını besliyor,paniğe yol açıyor.
*
Irak’ta Sünni lider Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık Haşimi’nin gıyabî yargılaması etrafında giderek Sünni-Şii ve Kürt-Arap ayrışması kemikleşmektedir..
Mısır’da Müslüman Kardeşler Örgütünün Özgürlük ve Adalet Partisi, Yüksek Askeri Şura’nın Anayasa Mahkemesiyle birlikte ikinci tur seçimlerde milletvekillerinin üçte birini illegal ilan etmesi ve eski rejim kalıntılarını siyasi inzivaya mahkum eden yasayı lağv’ederek,Ahmet Şefik’e seçime katılma hakkı tanımasını Mübarek ardıllarının denetimi bırakmak istememelerinden kaynaklanan darbe sayıyor.
Ne ki Müslüman Kardeşler Örgütü adayı Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanı olmasıyla -şimdi, askerler ve Müslüman Kardeşler arasında iktidar ve nufûz alanları konusunda görüşmeler sağlam olmayan uzlaşılara bağlanıyor.
Müslüman Kardeşler Örgütünün Mısır’ı yeniden yapılandırmak için açık bir programının olmayışı -o nedenle, sorumluluktan kaçması onları askerlerle anlaşmaya götürmektedir
– çünkü,Selefiler hem Müslüman Kardeşlere hem de askerlere kuvvetli muhaliftir ve Mısır ulusal birlik temelinde giderek ayrışmaktadır.
7 Temmuz’da Libya’da kurucu meclis seçimine 142 siyasi parti katılıyor,bu kaostan ve Kaddafi döneminin kalıntılarının ne yapacakları bilinmezliğinden bir ulusal birlik çıkması beklenmiyor.
İslam ulusal birliktelik yerine ümmete yöneliyor -fakat,birliktelik olmayınca ümmetleşme de hiç olmuyor…
*
Arap Baharı fiyaskoya dönüşmektedir,cakalı İslami Hareketlerin siyasi ve ekonomik bağımlılıklara ilişiklendiği, Batı’ya maksimum kâr transferi sağlayan ve bu malüllükle İsrail’in de itikâdi- siyasi-askeri güvenliğini garantilenmesi ötesinde bir anlam taşımadığı anlaşılıyor.
İnsanlarına ve ülkelerine verdikleri kan,gözyaşı ve yıkım cabasıdır…
*
ABD’nin Çin ve Rusya ile oluşturduğu küresel dengeyi caydırma stratejisiyle mi ya da bu stratejiyi uzlaşmacı metodlarla mı uygulayacağı henüz bilinmediği şu günde-ya,Suriye?
Beşşar El Esad,”Suriye lâik olan tek Müslüman Arap devletidir. Lâik ülkede mezheple uğraşılmaz.Suriye’yi karıştırmak için olayı mezhep boyutuna indiriyorlar.Her adımı atarım ama din eksenli şeriat partilerine izin vermem”diyor ve ülkesine uygulanmak istenen modele direniyor.
Türk uçağını düşürdükten sonra da İran Devlet TV’de,”Reform yapmayı sürdürüyoruz ama teröristler ve onları destekleyen hükümetler için yaptığımız reformların bir anlamı yok.Ben soruna Suriyelilerin dahil olmadığı bir çözümü kabul edemem. Binlerce kişinin hayatını kurtarmak için teröristleri yok etmek hükümetin görevidir.Bu baskılar bugüne kadar işe yaramadı, gelecekte de işe yaramayacak” ifadesini kullanıyor.
*
Eşbaşkan Erdoğan’ın yürüttüğü Türkiye’den Arap ülkelerine “İslam Birliği” ya da “Ümmetin Birliği” ütopyası su almaktadır.
Buna ilişikli olarak Kürtlerin toplumcu ekonomi ve siyaset tekliflerine karşı Erdoğan’ın geliştirdiği, Kürtlere dil’leri ve geleneklerinin özgürlüğü karşılığında Türkiye refahından faydalanmaları teklifi-tutmayınca da, BDP nezdinde başlatılan fakat KCK-Ergenekon tanımlamasıyla da manipüle edilen siyasal ve örgütsel tasfiye ile Abdullah Öcalan’ın ideolojik tasfiyesine -rağmen, Kürtçü terörle de başedilemiyor.
Türkiye ulusal birlik ve beraberliğinde ayrışmış bulunuyor.
*
Yeniden biçimlendirilen MGK’nın sivil ve askeri kanatları, Suriye,Kürt terörü derken İslam ülkelerinde yeniden yapılandırma adına demokratik geçiş süreçlerine kararlılıklarını ilan ediyor.
İyi ama,kararlılık yalnızca akıl ve bilimin düşünsel türevi lâik temele dayandırılırsa bir anlam taşıyor-çünkü, kararlılık sadece Laik sistemin hedeflediği sınırsız uygarlık çizgisinde halkların vicdan ve düşünce özgürlüklerinden giderek millete ve milletin huzur ve refahının da toplumun temel kurumu devletin rejimi ve işleyişini oluşturan sistematikte ortaya çıkıyor.
*
O nedenle yeni Türkiye’yi oluşturan sivil-asker kanat yanılmaktadır ve ateşle oynuyor.
Tamam,din toplumsal bağ ve ortak duyarlık yaratmaktadır ama dinin toplumsal davranışı, sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak düşünülmesi yanlıştır, kararlılık üretemez.
*
Başbakan Erdoğan AKP Erzurum İl kongresinden,”Hiç kimse bizim sağduyumuzu,itidalimizi,yumuşak başlılığımızı sınamaya kalkışmasın “diyor.
Yeter artık! Haydi öyleyse… Gülen’in derin nefesiyle Gül,Erdoğan, Davutoğlu,Arınç,Necdet Özel ve yandaşlar ordusu, meydan sizindir…
30.6.2012
Bir yanıt yazın