ŞEYTAN DOLDURUR
HÜSEYİN MÜMTAZ
Son bir yılı; Esat’ın gözünün üzerindeki kaşını aramak için eşinen, eşindikçe zor dizginlenen bir küheylan gibi geçirmiş olan Türkiye….
Askeri uçağının Suriye tarafından düşürülmesinden sonraki beş günü…
Tam beş koca günü “yoğun diplomatik” ilişkilerle geçirdi.
İçerde ve dışarıda çok üst düzey görüşmeler, toplantılar yapıldı.
Esat’ın kaşını bir türlü bulamadı.
Demek ki neymiş?
Geçmişinde uluslararası konjonktüre yön verdiğin/şekillendirdiğin örnekler olduğu (Bakınız Şekil “a” 1974 Kıbrıs Harekâtı..) gibi; uluslararası konjonktürün elini kolunu bağladığı zamanlar da varmış. (Şekil ”b” Kardak olayında Yunan Mirage’ının jetimizi vurması/1 pilot şehit, Şekil “c” 2 Ekim 1992 Ege’de yapılan Nato Kararlılık Tatbikatı sırasında Muavenet muhribimizin Amerikan Saratoga uçak gemisinden atılan Sea Sparrow fuzeleri tarafından vurulması/ Geminin komutanı dahil 5 şehit, Şekil “d” 4 Temmuz 2003 Süleymaniye Chuwal’ları olayı/Çok şükür şehit olmadığı için(!) müzik notası bile yok..)
Olaya değişik açıdan bakmaya ne dersiniz?
Suriye’den açılan ateşle vurulan Türk jeti, Türk pilotları; Hakkari’de Irak’tan gelenler tarafından vurulanlar da Türk askeri..
Peki neden Suriye meselesinde bu kadar duyarlık gösteriyoruz, BM’yi, NATO’yu toplantıya çağırıyoruz da Irak için aynı kararlı/sert/gözüpek adımları atmıyoruz?
NATO Sözleşmesi’nin 4 ve 5’inci maddeleri Irak’a işlemiyor mu?
Acaba uluslararası siyaset mühendisleri olaya nasıl bakıyor?
Çin, İran, Rusya “Dikkat” diyor.
Amerika derhal ve bizzat Clinton’un ağzından; “Türk askeri uçağının düşürülmesi kabul edilemez, en sert şekilde kınıyoruz. ABD, Esad rejimini sorumlu tutmak konusunda Türkiye ve müttefiklerle birlikte hareket edecek. Dualarımız kayıp pilotlarla ve onların aileleriyle” mesajını veriyor, sırtımızı sıvazlıyor.
Bilhassa Rusya faktörünü gözardı etmeyin.
Rusya; Libya’nın üçe bölünmesinden, Irak’ın üçe bölünmesinden, Mısır’ın “olgunlaşarak bölünmesinden sonra“ bu coğrafyayı da Rice/Ralph Peters projesine kaptırmaya hiç niyetli değil.
Rusya eş zamanlı olarak Ermenistan’daki üssünün kapasitesini arttırırken; Suriye açıklarında da İran, Çin ve Suriye ile birlikte ortak bir amfibi tatbikatı düzenlemeye hazırlanıyor.
İran’ın yarı resmi Fars Haber Ajansı’na göre, Suriye kıyılarında düzenlenecek tatbikata 90 bin asker, 400 uçak ve bine yakın zırhlı araç katılacak.
Tatbikata dört ülkenin, hava, deniz, hava savunma kuvvetleri ve füze birliklerinin iştirak edeceği belirtiliyor.
Ajans, üst düzey yetkililere dayandırdığı haberinde, Mısır’ın tatbikata katılacak Çin’e ait 12 savaş gemisinin Süveyş Kanalı’ndan geçmesini kabul ettiğini duyurdu. Gemilerin iki hafta içinde Suriye kara sularına demirlemesi bekleniyor.
Rusya bir şey daha yapıyor; Fransız Le Figaro’ya göre, Suriye’nin Türkiye sınırına yeni radar üssü kuruyor.
Gazeteye konuyla ilgili bilgi veren kaynaklar, radar üssünün Suriye’nin Kesab bölgesinde kurulduğunu, buradan başta “Adana’daki Amerikan üssü” olmak üzere, Türkiye’deki NATO üslerinin de izlediğini öne sürüyor.
Gazete, ilkbaharda kurulan radar tesisinin, rejimin “stratejik” bir bölgede isyancıları gözleme olanağı sağladığını da yazıyor.
Rusya’nın Suriye’ye radar kurmasının iki hedefinin olduğunu savunan gazete, bu hedefleri şöyle sıralıyor:
“Sınırın diğer tarafındaki Türkiye’deki NATO üslerini, özellikle Adana’daki Amerikan üssünü gözlemek ve Beşar Esad’ın rejimine, Özgür Suriye Ordusu’un bayrağı altında yüzlerce muhalifin bir araya geldiği sınırın Türk tarafındaki olup bitenleri daha iyi izleyebilmesi için araçlar sağlamaktır.”
Zaten Malatya Kürecik’e de çok kısa bir süre önce Amerikan (sonra NATO) radarı kurulmuş ve “savunma amaçlı” olduğu için Türkiye’ye bir zararı olmayacağı belirtilmişti.
İşte tam da bu radar savaşlarının; “Suriye’nin Müttefikleri”nin 90 bin askerlik deniz /amfibi tatbikatını yapacağı günlerin ortasında “yalnız-silahsız-korkusuz” bir Türk savaş uçağı bölgede “dolaşırken” vuruluyor.
Kesab’daki “savunma amaçlı Rus radarı”nı koruyan Rus silahlarına acaba Rus subayları mı kontrol/komuta ediyor?
Nereden bakarsanız bakın şu an itibariyle Esat, “Türkiye’nin atacağı adıma kadar” “durum üstünlüğü”nü ele geçirmiş durumdadır.
Bu satırların yazıldığı dakika itibariyle pilotlarımızdan henüz bir haber alınamamıştı.
Allah’tan, her ikisini de ailelerine, vatana ve millete bağışlamasını niyaz ediyoruz.
Ne Hakkari Dağlıca’da ne de Yeni Zelanda yahut Kutuplarda tek bir Türk askerinin burnunun kanamasına tahammül edemeyiz.
Hesabı mutlaka ve milleti tatmin edecek şekilde sorulmalıdır. 25 Haziran 2012
57′NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
Bir yanıt yazın