Onlarca yıldır Rumların “en iyi yaptığı iş nedir?” diye sorulsaydı “lobi faaliyetleri” derdim.
Avrupa Parlamentosu’nda milletvekili olduğum ilk günlerde (1998 yılının Kasım ayıydı) tanıdığım ilk yabancı “genç ve güzel bir Rum gazeteci” idi.
Sürekli “yardımsever, sempatik ve (güya) dostça” tavırlarıyla “parlamentoya yeni gelmiş” ve o dönemin Türkiye’sinde bugün Silivri’de olmayı kesinlikle hak etmiş “cuntacı” malüm sahısları ile sorunlu “acemi” milletvekiline yardımcı olmaya “hazır olduğunu” dile getirmekteydi. Bir iki yıl sonra aynı gazeteci kız Rum Kesimi diplomatı olarak parlamentoda yine karşıma çıktı.
Meclis odama yerleştiğimde ilk hediye edilen kitaplar “işgalci Türk ordusu”, “hiç iyi bir insan olmadığı iddia edilen Rauf Denktaş” ve “aslında Kıbrıslı Rumlarla ile Türklerin iyiliği için çırpınan Kıbrıs Cumhuriyeti” üzerineydi.
Rum Kesimi AB üyesi olana kadar Yunanistan ve Rum Kesimi tam bir ahenk içinde her türlü propaganda ve lobi çalışmasını başarıyla yaptılar.
Üye olduktan sonra da her türlü “Türkiye’yi, KKTC’yi ve Türkleri (ister Türkiye’den ister Kuzey Kıbrıs’tan olsun) kötüleyen” etkinliği parlamento ve komisyondaki müttefikleri ile gerçekleştirdiler ve de gerçekleştirmeye devam etmekteler.
Geçen hafta KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun Londra Ziyareti ve Başbakan İrsen Küçük ile heyetinin Strazburg Çıkarması bu açıdan çok önemli gelişmeler oldu.
Özellikle Başbakan İrsen Küçük, Strazburg dönüşü basına “lobi çalışmasının önemi ve sürekli kılınması” konusunda çok doğru açıklamalar yaptı.
Dostum Dr. Kandemir Özdemir ile yıllardır savunduğumuz ve gerçekleşmesi için didindiğimiz “profesyonel lobi faaliyetleri” konusunda hem Cumhurbaşkanlığı hem de Başbakanlık tarafından atılan adımlar ümit verdi.
Bir anlayış değişikliği gerekiyordu ve sanırım bu iki gezi önemli katkı sundular!
“CTP-BG ve ÖRP Koalisyonu” sırasında gerek eski Başbakan Ferdi Sabit Soyer gerekse eski Dış İşleri Bakanı Turgay Avcı bu alanda çok başarılı geziler ve irtibatlar gerçekleştirdiğinde örneğin “İrsen Küçük tarzı bir gezi yapıldığında gündeme gelen benzeri görüşmeler” maalesef o zamanın muhalefeti tarafından küçümsenmekteydiler.
Bir Brüksel Gezisi esnasında eski Başbakan Ferdi Sabit Soyer ile randevusunu iptal eden eski Genisleme Komiseri Olli Rehn nedeniyle o günlerde Lefkoşa’da birileri “zil takıp oynadılar”. Ya da eski Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat Brüksel’de Belçika Polisi’nin densizliği yüzünden TC Büyükelçiliği el koyana kadar bir minübüste oturmak zorunda kaldığında yanındakilerin tek endişesi
“Lefkoşa’daki malüm gazetelerin olayı duyması” idi.
Oysa böyle durumlarda ne iktidar ne muhalefet olur. Makamlar hepimizi temsil ettiğine göre makama saygısızlığa karşıhep birlikte tavır alınmalı.
Dilerim bugünün muhalefeti aynı hatayı yapmaz.
Lobicilik uzun soluklu ve sabır isteyen bir iştir.
Avrupa Parlamentosu’nda ilişkiler çok önemli ama işler uluslararası düzeyde hassaslaştığında AP milletvekilleri mensubu oldukları partinin ülkesinin hükümeti ile paslaşırlar ve sonuçta “büyük politika” AB başkentleri tarafından belirlenir.
Bu nedenle Başbakan İrsen Küçük tarafından gerçekleştirilen Strazburg ziyaretine paralel olarak AB’nin en önemli ülkelerinden birinin başkenti Londra’da Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun katıldığı etkinlikler önceden planlı olmasa da doğru konsept için güzel bir örnek oldu!
Kıbrıs’ta kimilerinin “küçümsemeye çok meraklı olduğu” Türkler, Avrupa Birliği ve de özellikle Almanya politikasında çok önemli bir konuma geldiler.
İngiltere’de ise çok farklı konumda olmaları gereken Kıbrıslı Türkler bu açıdan çok geride kalmış durumdalar. Şimdiye kadar en az on milletvekilleri olması gerekirdi.
Geç kalınmış olsa da “zararın neresinden dönülse kardır” denilerek şimdi doğru adımları atmanın zamanı bence.
AP, AB Komisyonu, AB Başkentleri, AB ülkelerindeki Kıbrıslı Türkler ve Türkler ile işbirlikleri alanlarında profesyonel, koordineli ve tüm birimler olarak “tam bir uyum içinde” Strazburg ve Londra’da atılan adımları sürdürmek özellikle 1 Temmuz’dan itibaren yapılacak en doğru işlerden biri olacak.
Bu konuda herkesin “lobiciliğin hepimiz için hayati bir alan olduğunun” farkına varmasındaki katkıları için Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Başbakan İrsen Küçük ve onları AB’de mükemmel bir şekilde destekleyen T.C. AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’a yürekten teşekkürler!
Bir yanıt yazın