MÜSLÜMAN, İSLAM VE İSLAMOFOBİ

Başbakan Erdoğan AKP Kadın Kolları Olağan Kongresinde,”Ben sezaryenle doğuma karşı olan bir Başbakanım.Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum”diyor.
Yeni CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Mersin Toros Üniversitesinde 4+4+4’ü eleştirirken,”O yaşta çocuğum ya da torunum olsaydı yasaya rağmen okula göndermezdim”diyor.
Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Die Zeit gazetesine verdiği röportajda,”Burada yaşayan Müslümanlar Almanya’ya aittir”derken eski bir tartışmayı yenileyerek gündeme taşıyor.
Almanya’ya Müslümanların mı İslamın mı ait olduğu noktasından tartışma yayılıyor…

*
Aslında tartışma, ABD’nin  barışçıl ve istikrarlı bir dünya için farklı coğrafyaların sorunlarını çözmede siyasal, ekonomik ve askeri gücünü kullanmaya başladığı yıllardan geliyor.
ABD İslam ülkelerinin pek çoğunda “İslam“ın siyasal sistem dışına itilmiş olması halinin toplumsal istikrarı sağlamadığına,otoriter yönetimlerin varlıklarını sürdürmek için ülke dinamiklerini tükettiğine ve Batı’ya dayanmak zorunda kaldıklarına hükmetmiştir. 
Sonuçta Türkiye’de AKP ve Gülen cemaati,Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler Örgütü ve türevleri vasıtasıyla İslama, halkların ağır yoksulluk,yolsuzluk ve asayiş sorunlarını çözebilmelerini teminen yasal siyaset yolu açılmış,siyaset ve toplumsal sorumlulukların genişletilmesiyle istikrarın ve barışın oluşacağı stratejisi temel alınmıştır.

*
İslamda,”Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin Allah’ın yaratmasıyla olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Şehadet ederim ki,Allah’tan başka ilâh yoktur.Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve peygamberidir” hükümlerinin tamamına “İnandım-Amentü” deniyor.
Bu altı esasa inanmak ve Allah tarafından bildirilen emir ve yasakları tamamiyle kabul etmek,beğenmek, söylemek ve yerine getirmek “İslam”ı oluşturuyor. 
Amentü’de bildirilenlere inanana da”Müslüman” deniyor.

*
Batı’nın halklar ya da ulus özdeşliğini akıl ve bilimin düşünsel türevi lâik temele dayandırarak ulaştığı uygarlık,Atatürkçü Türkiye’nin de hedefidir.
Laik sistem hedeflediği sınırsız uygarlık çizgisinde halkların vicdan ve düşünce özgürlükleriyle,dileyenin  hamd etmesini de amaçlayan özgür insanlar yetiştirmeyi uygarlık olarak kabul ediyor. 
Teminen egemenliğin kutsallığa ya da hilafete değil millete ve milletin huzur ve refahının da toplumun temel kurumu devletin rejimi ve işleyişini oluşturan sistematikte millete ve insanlığa adanmış özgür bireylerle sağlanacağına inanılıyor.

*
Çağdaş Uygarlık” din’in toplumsal bir bağ ve ortak duyarlık yarattığını kabulle birlikte dinin toplumsal davranışı, sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak düşünülmesini yanlış olarak değerlendiriyor.
Çünkü dinin yaşandığı sosyal ve ekonomik alanla  bağdaşan sosyal gruplar ya da cemaatlerin varlığı ve güçlenmesi, giderek halkların egemenliğinin kutsallığa bağlanmasıyla sonuçlanıyor.
Dini cemaatlerin siyasi alanda rol alması, burjuvazinin tarihi gelişiminde kilise ve monarşinin elinden aldığı ekonomik iktidarının ya da modernitenin aşınması anlamına geliyor.
*
Mesela Türkiye’de cemaatlerin temel argümanını insanın yaratılış eksikleri nedeniyle insanın insana vereceği katkının eksik olduğu -o yüzden,peygamberlerin zuhur ettiği noktasında insan fıtratı oluşturuyor.
İnsanlık peygamberden başlatılıyor ardından cemaat lideri tebliğ göreviyle kafasındaki Allah,Kuran ve Sünnet’le insanlığı iman ve ahlak ile zenginleştiriyor,hayatta takip edilecek yolda nasıl hareket edileceğini nazari olarak öğretiyor!
Amentü’deki altı esasa inanması ötesinde Müslüman’dan malı ve canıyla Allah yolunda cihad etmesi,itaat yolunda her tür zahmet ve sıkıntıya göğüs germesi isteniyor.
Bu perspektif çağdaş düzeyi sorgulama, yakalama ve aşma anlayışını,insan haklarını,düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerini,laik hukuk devleti, katılımcı demokrasi,liberal ekonominin benimsendiği bir toplumsal düzenin oluşmasına katkı koyma iddiasını yok ediyor.
*
İslam düşüncesi ve pratiğinin bir siyaset teorisi ya da islami sosyo-politik temele dayalı devlet teorisi yoktur.
Rağmen İslam adına hareket eden -mesela,sadece Türkiye’de 28 milyar dolarlık  İslamî fonların büyüklüğü ile güçlenmiş sosyal gruplar ya da cemaatler,İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığını öngörüyor!
Hakimiyet Allah’a ait olduğuna göre  kutsalmışcasına-mesela;uluscu,ulusalcı ve Atatürk milliyetçiliği,lâik gibi  esaslarıyla belirlenen bir devletin olamayacağı savunuluyor ve siyaseten bu hakimiyetin müslüman halklar  tarafından kullanılacağı düşüncesini işleniyor ve öngörüleri dalga dalga  İslam toplumlarında yayılıyor.
*
Avrupa giderek İslam ülkelerinden gelenlerin  İslamı sosyal ve ekonomik alanda yaşamasıyla birlikte entegrasyon ve kimlik konularında sorunlarla karşılaşıyor.
Çok kültürlülüğün sorunların çözümünden ziyade hayaller yaratmaktan başka işe yaramadığı inancı büyüyor.
1989 da Almanya’nın birleşmesinde Doğu Almanların”Biz bir halkız” sloganının yaşamın her alanında ortaklaşılması örneği veriliyor-mesela, müslüman cemaatin islam saikinden geliştirilen sosyo-kültürel bir tavrı dayatmak için Cuma namazlarında dışarı taşacak şekilde bir araya gelmesine “sokaklarımız işgal edildi,medeniyetimizi korumalıyız” tepkisi konuyor.
Tesettür,türban,helal gıda, sosyal yaşamda kız-erkek ayrımı,yaşam kültüründe farklılıklar ve nicesi ürkütüyor.
Aynı çabanın neden yaşanılan ülkenin vatandaşlığını belirleyen yasalarının ve dilinin  öğrenilmesinde verilmediği anlaşılamıyor!
*
Almanya’da önceki Cumhurbaşkanı Wulff’un,”Hristiyanlık ve Yahudilik,Almanya’nın geçmişi ve bugününün bir parçasıdır.Ama artık İslam’da Almanya’nın bir parçası haline gelmiştir” ifadesiyle başlattığı tartışmaya,
Şimdi Cumhurbaşkanı Joachim Gauck yeni boyut getiriyor,”Burada yaşayan Müslümanlar Almanya’ya aittir”diyor.
Bu suretle Almanya’dan giderek Avrupa’ya,Batı’nın halklar ya da ulus özdeşliğini akıl ve bilimin düşünsel türevi lâik temele dayandırarak ulaştığı uygarlığını koruma süreci başlıyor.
*
Çağdaş uygarlığa giden yol üzerinde Türkiye’de ise,
Recep Tayyip Erdoğanl,”Ben sezaryenle doğuma karşı olan bir Başbakanım.Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum”deyince,Sağlık Bakanlığı tıbbî zorunluluk olmadıkça kürtaja karşı yasa çıkarılacağını ilan ediyor.
O  bir islamcı olarak  en küçük fırsatı dahi kullanmakta ve islamcılığı  adım adım yerleştirmektedir.
Ya Yeni CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu? Konuya yaklaşımını 4+4+4’ü eleştirirken söylediği “O yaşta çocuğum ya da torunum olsaydı yasaya rağmen okula göndermezdim”ifadesi belirliyor.
Erdoğan, İslamcı vizyonunu yasa,polis,müfettişler mahkemeler,tazminatlar,cop,biber gazı vs. ile pekiştirebileceğini ve yasalara irade ettiği sürece misyonuna hizmet edeceğini biliyor.
Kılıçdaroğlu ise yasaya uymamakla bu tür yasaların kimileri için nafile olacağının mesajını verirken,topal bir laiklik ve  islamcı görüşte Türkiye’yi resmediyor-teminen,İslamcı vizyonuyla Başbakan Erdoğan’ı  bıçak gibi biliyor ve İslamcı vizyonun yerleşmesine sonuç verecek faşizmine yol açıyor.
O’da  ne  yaptığını da biliyor…
2.6.2012
Başbakan Erdoğan AKP Kadın Kolları Olağan Kongresinde,"Ben sezaryenle doğuma karşı olan bir Başbakanım.Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum"diyor.
Yeni CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Mersin Toros Üniversitesinde 4+4+4'ü eleştirirken,"O yaşta çocuğum ya da torunum olsaydı yasaya rağmen okula göndermezdim"diyor.
Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Die Zeit gazetesine verdiği röportajda,"Burada yaşayan Müslümanlar Almanya'ya aittir"derken eski bir tartışmayı yenileyerek gündeme taşıyor.
Almanya'ya Müslümanların mı İslamın mı ait olduğu noktasından tartışma yayılıyor... *
Aslında tartışma, ABD'nin  barışçıl ve istikrarlı bir dünya için farklı coğrafyaların sorunlarını çözmede siyasal, ekonomik ve askeri gücünü kullanmaya başladığı yıllardan geliyor.
ABD İslam ülkelerinin pek çoğunda "İslam"ın siyasal sistem dışına itilmiş olması halinin toplumsal istikrarı sağlamadığına,otoriter yönetimlerin varlıklarını sürdürmek için ülke dinamiklerini tükettiğine ve Batı'ya dayanmak zorunda kaldıklarına hükmetmiştir. 
Sonuçta Türkiye'de AKP ve Gülen cemaati,Ortadoğu'da Müslüman Kardeşler Örgütü ve türevleri vasıtasıyla İslama, halkların ağır yoksulluk,yolsuzluk ve asayiş sorunlarını çözebilmelerini teminen yasal siyaset yolu açılmış,siyaset ve toplumsal sorumlulukların genişletilmesiyle istikrarın ve barışın oluşacağı stratejisi temel alınmıştır. *
İslamda,"Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin Allah'ın yaratmasıyla olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Şehadet ederim ki,Allah'tan başka ilâh yoktur.Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve peygamberidir" hükümlerinin tamamına "İnandım-Amentü" deniyor.
Bu altı esasa inanmak ve Allah tarafından bildirilen emir ve yasakları tamamiyle kabul etmek,beğenmek, söylemek ve yerine getirmek "İslam"ı oluşturuyor. 
Amentü'de bildirilenlere inanana da"Müslüman" deniyor. *
Batı'nın halklar ya da ulus özdeşliğini akıl ve bilimin düşünsel türevi lâik temele dayandırarak ulaştığı uygarlık,Atatürkçü Türkiye'nin de hedefidir.
Laik sistem hedeflediği sınırsız uygarlık çizgisinde halkların vicdan ve düşünce özgürlükleriyle,dileyenin  hamd etmesini de amaçlayan özgür insanlar yetiştirmeyi uygarlık olarak kabul ediyor. 
Teminen egemenliğin kutsallığa ya da hilafete değil millete ve milletin huzur ve refahının da toplumun temel kurumu devletin rejimi ve işleyişini oluşturan sistematikte millete ve insanlığa adanmış özgür bireylerle sağlanacağına inanılıyor. * "Çağdaş Uygarlık" din'in toplumsal bir bağ ve ortak duyarlık yarattığını kabulle birlikte dinin toplumsal davranışı, sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak düşünülmesini yanlış olarak değerlendiriyor.
Çünkü dinin yaşandığı sosyal ve ekonomik alanla  bağdaşan sosyal gruplar ya da cemaatlerin varlığı ve güçlenmesi, giderek halkların egemenliğinin kutsallığa bağlanmasıyla sonuçlanıyor.
Dini cemaatlerin siyasi alanda rol alması, burjuvazinin tarihi gelişiminde kilise ve monarşinin elinden aldığı ekonomik iktidarının ya da modernitenin aşınması anlamına geliyor. * Mesela Türkiye'de cemaatlerin temel argümanını insanın yaratılış eksikleri nedeniyle insanın insana vereceği katkının eksik olduğu -o yüzden,peygamberlerin zuhur ettiği noktasında insan fıtratı oluşturuyor.
İnsanlık peygamberden başlatılıyor ardından cemaat lideri tebliğ göreviyle kafasındaki Allah,Kuran ve Sünnet'le insanlığı iman ve ahlak ile zenginleştiriyor,hayatta takip edilecek yolda nasıl hareket edileceğini nazari olarak öğretiyor!
Amentü'deki altı esasa inanması ötesinde Müslüman'dan malı ve canıyla Allah yolunda cihad etmesi,itaat yolunda her tür zahmet ve sıkıntıya göğüs germesi isteniyor.
Bu perspektif çağdaş düzeyi sorgulama, yakalama ve aşma anlayışını,insan haklarını,düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerini,laik hukuk devleti, katılımcı demokrasi,liberal ekonominin benimsendiği bir toplumsal düzenin oluşmasına katkı koyma iddiasını yok ediyor. *
İslam düşüncesi ve pratiğinin bir siyaset teorisi ya da islami sosyo-politik temele dayalı devlet teorisi yoktur.
Rağmen İslam adına hareket eden -mesela,sadece Türkiye'de 28 milyar dolarlık  İslamî fonların büyüklüğü ile güçlenmiş sosyal gruplar ya da cemaatler,İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığını öngörüyor!
Hakimiyet Allah'a ait olduğuna göre  kutsalmışcasına-mesela;uluscu,ulusalcı ve Atatürk milliyetçiliği,lâik gibi  esaslarıyla belirlenen bir devletin olamayacağı savunuluyor ve siyaseten bu hakimiyetin müslüman halklar  tarafından kullanılacağı düşüncesini işleniyor ve öngörüleri dalga dalga  İslam toplumlarında yayılıyor. * Avrupa giderek İslam ülkelerinden gelenlerin  İslamı sosyal ve ekonomik alanda yaşamasıyla birlikte entegrasyon ve kimlik konularında sorunlarla karşılaşıyor.
Çok kültürlülüğün sorunların çözümünden ziyade hayaller yaratmaktan başka işe yaramadığı inancı büyüyor.
1989 da Almanya'nın birleşmesinde Doğu Almanların"Biz bir halkız" sloganının yaşamın her alanında ortaklaşılması örneği veriliyor-mesela, müslüman cemaatin islam saikinden geliştirilen sosyo-kültürel bir tavrı dayatmak için Cuma namazlarında dışarı taşacak şekilde bir araya gelmesine "sokaklarımız işgal edildi,medeniyetimizi korumalıyız" tepkisi konuyor.
Tesettür,türban,helal gıda, sosyal yaşamda kız-erkek ayrımı,yaşam kültüründe farklılıklar ve nicesi ürkütüyor. Aynı çabanın neden yaşanılan ülkenin vatandaşlığını belirleyen yasalarının ve dilinin  öğrenilmesinde verilmediği anlaşılamıyor! *
Almanya'da önceki Cumhurbaşkanı Wulff'un,"Hristiyanlık ve Yahudilik,Almanya'nın geçmişi ve bugününün bir parçasıdır.Ama artık İslam'da Almanya'nın bir parçası haline gelmiştir" ifadesiyle başlattığı tartışmaya,
Şimdi Cumhurbaşkanı Joachim Gauck yeni boyut getiriyor,"Burada yaşayan Müslümanlar Almanya'ya aittir"diyor.
Bu suretle Almanya'dan giderek Avrupa'ya,Batı'nın halklar ya da ulus özdeşliğini akıl ve bilimin düşünsel türevi lâik temele dayandırarak ulaştığı uygarlığını koruma süreci başlıyor. *
Çağdaş uygarlığa giden yol üzerinde Türkiye'de ise, Recep Tayyip Erdoğanl,"Ben sezaryenle doğuma karşı olan bir Başbakanım.Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum"deyince,Sağlık Bakanlığı tıbbî zorunluluk olmadıkça kürtaja karşı yasa çıkarılacağını ilan ediyor.
O  bir islamcı olarak  en küçük fırsatı dahi kullanmakta ve islamcılığı  adım adım yerleştirmektedir. Ya Yeni CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu? Konuya yaklaşımını 4+4+4'ü eleştirirken söylediği "O yaşta çocuğum ya da torunum olsaydı yasaya rağmen okula göndermezdim"ifadesi belirliyor.
Erdoğan, İslamcı vizyonunu yasa,polis,müfettişler mahkemeler,tazminatlar,cop,biber gazı vs. ile pekiştirebileceğini ve yasalara irade ettiği sürece misyonuna hizmet edeceğini biliyor.
Kılıçdaroğlu ise yasaya uymamakla bu tür yasaların kimileri için nafile olacağının mesajını verirken,topal bir laiklik ve  islamcı görüşte Türkiye'yi resmediyor-teminen,İslamcı vizyonuyla Başbakan Erdoğan'ı  bıçak gibi biliyor ve İslamcı vizyonun yerleşmesine sonuç verecek faşizmine yol açıyor.
O'da  ne  yaptığını da biliyor... 2.6.2012 - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir