MOKASEN AYAKKABILI BİR DAĞCI

 Orhan Kemal Cengiz, 30.03.2012, 02.04.2012,09.04.2012 ve 10.04.2012 tarihlerinde Radikal gazetesine dört yazı yazmış. Başlıkları , “Ermeni Diyaporası ile Karşılaşmam”, “Meksika Şapkalı Ermeni”, “Ermeni Soykırımı ve Toprak”, “Hukuk Tazminat ve Çözüm.”  - PULAT TACAR2

 Orhan Kemal Cengiz, 30.03.2012, 02.04.2012,09.04.2012 ve 10.04.2012 tarihlerinde Radikal gazetesine dört yazı yazmış. Başlıkları , “Ermeni Diyaporası ile Karşılaşmam”, “Meksika Şapkalı Ermeni”, “Ermeni Soykırımı ve Toprak”, “Hukuk Tazminat ve Çözüm.” 

Bu yazıları- hele son ikisini-  okuyunca  aklıma Avusturya ve İsviçre’de sarp dağlara   mokasen ayakkabı ile tırmanmağa kalkışan  “Mokasen turistleri”  geldi ve çok güldüm. 

Anlaşılan, birileri  “turist  yazarın”  kulağına birşeyler fısıldamış, o da yarım yamalak  duymuş,    incelemeden, öğrenmeden  döktürmüş. (Başka bir  terim kullanmamak için böyle yazdım.

Soykırımı Sözleşmesini Raphael Lemkin kaleme almış”mış.   Doğru değil. Sözleşme bir B.M. Uluslararası Hazırlık Konferansının aylarca süren çalışmaları sonucunda hazırlandı. Lemkin’in  kimi fikirleri  ve önerileri  Sözleşmede yer almadı. Soykırımı suçunun temel öğelerinden birini oluşturan  “özel kasıt” (dolus specialis)  öğesi  o konferansta –günlerce  süren tartışmalardan sonra “as such” terimleri Sözleşmeye eklenerek  kabul edildi. Soykırımı suçunu saptayacak olan yetkili mahkeme de öyle. Bu konuları bilmek için, Hazırlık Konferansı  zabıtlarına bakacaksınız. (Ben baştan sona okudum); sonra da  27 Şubat 2007 tarihli Bosna/Sırbistan davası kararını   okuyacaksınız, uygulamayı anlamak için…   

Ayrıca, makalelerinizde Sözleşme metnine  atıf yaparken, sadece suflörlerinizin size dikte ettiği ile yetinmeyin, Sözleşme metninin aslını da inceleyin . Orada bulunan yukarıda değindiğimiz  (ingilizcesi  as such) olan  terimin ne anlama geldiğini,  hem Hazırlık Toplantıları zabıtlarında,  hem de Bosna kararında okuyup  öğrenin. Çünkü,  suflörleriniz  tarihin ve  hukukun bazı sayfalarını okumazlar.   Okurlarsa, dogma ya da tabularına zarar gelir. ( Le taboo Armenien ;Insel- Marian ) 

Ne  “Center for Transitional  Justice” , ne  de Avrupa Parlamentosu  veya başka bir Parlamento, soykırımı konusunda karar vermeğe yetkili değildir. Bunlar  siyasal grupların  civcivleri memnun etmek için  önlerine attığı ufak doğranmış yemlerdir. Kimi kez, Fransa Anayasa Konseyinden , ya da Kaliforniya’daki gibi geri döner. Bakın,  aşağıda  1987 yılında AP Siyasal Komisyonunun   AP  raporundan  -soykırımına yapılan tüm atıfları çıkardıktan sonra- kabul ettiği karar hakkında  Le Monde  gazetesinde yayımlanan haberin Türkçeye çevirisini okuyun ve  gerçekleri  öğrenin. (Benim Ermeni Araştırmaları Dergisinde bu konuda yazdığım makalede  ayrıntıları  var.) 

Le Monde gazetesinin  06.03.1987   tarihli nüshasında şunlar yazılı : “ Ermeni sorunu Avrupa Parlamentosunun önünde:  Avrupa Parlamentosunun Siyasi İşler Komisyonu, 25 Şubat 1987  tarihinde, “1915 yılında Ermenilerin maruz kaldığı haksızlık konusunda üzüntüsünü belirten ve Ermeniler ile Türkleri barışmağa çağıran” bir raporu kabul etti. Komisyonun çoğunluğu 1915 olaylarının soykırımı olarak tanınmasını isteyen Raportöre uymadı.  Ermeni  Davasının savunulması Komitesi ile Fransız- Ermeni  Dayanışma Derneği  buna rağmen bu oylamanın olumlu olduğunu, zira Avrupa Parlamentosunun böylece ilk kez Ermeni halkının  Türkiye’deki varlığını resmen  kabul ettiğini  belirttiler.  Her iki örgüt te, geçen hafta kabul edilen bu raporun Nisan ayında Avrupa Parlamentosunda tartışılacak olmasını da olumlu saydıklarını  açıkladılar. Bununla birlikte, bu örgütler, savundukları insancıl ilkelere rağmen teklife  karara karşı oy veren  UDF  mensubu Fransız parlamenterlerin , tutumunu  hayretle karşıladıklarını  belirttiler.. 

“Hukuk Tazminat ve Çözüm”  başlıklı yazısınızda avara kasnak bazı olasılıkları sıralamışsınız

Türkiye (ve ABD’nin de)  yetkisini tanımadıkları, bu nedenle  “utanç” içinde kıvrandıkları  “Uluslararası  Ceza Mahkemesi”  seçeneği  işlememezmiş.” Bonjour! (Bu utançtan sıyrılmak için sizin gibileri gerekiyor bize)  Hızınızı alamayıp, (Lahey)Uluslararası Adalet Divanına  giderse”  demişsiniz.  Kim gidecek? Yazmayı unuttunuz mu?  Daha sonra da “Herhangi bir ülkenin bu konuda Türkiye’yi Adalet Divanı önünde dava etme imkanı  yok”  diye yazmışsınız.  Neden olmasın?   Alfred de Zayas  adını  bilgisayarınıza girin. Bakın  neler çıkacak önünüze. Bir sürü seçenek sunmuş  bu eski BM  memuru.  Hodri meydan!  Ama, adam Ermenistan Hükumetine  derdini anlatamıyor, işte. (İsterseniz bu konuda Ermeni Araştırmaları Dergisinde yayımlanan makalemi   okuyabilirsiniz.) En sonunda  çaresiz kalıp – Schabas’a  atfen-  UAD   Türkiye’nin gitme olasılığının tek çare olduğunu yazmışsınz. Aklınızla bin yaşayın … Çok güldüm. 

Yazınızın Avrupa Adalet Divanı  bölümü   de   bizim bahçedeki  kargaları  çok güldürdü. Hele: “Ermenilerin İtalya ve diğer Avrupa ülkelerine  (hangileri- bilemedik ve” sallasana göbeğini”  şarkısını söylemeğe başladık)  karşı açtıkları davalarda, AB Adalet Divanı bu davalardaki iddiaları  soyut  bularak reddetti”  sözlerinizi okuyan  iki karga , “ boşverin,  , konuyu bilmeyenler, cahiller belki inanır  diye yazmıştır, ciddiye almayın”  yolundaki  tüm ikazlarımıza rağmen katılarak gülmeğe devam ettiler  ve  tabii iki karga da sizlere ömür. Günaha girdiniz vallahi. 

Bir diğer  ürününüz, AİHM başlığı altında yumurtlanmış:  “ Türkiye Ermeni meselesi çerçevesinde bir silahlı çatışma içinde olmadığına göre, Almanya’nın yargılandığı  Nürnberg Mahkemeleri gibi Mahkemelerin kurulması mümkün değil” . Buna,  zamane gençleri,   atları  durdurmak  için kullanılan  bir  nida ile yanıt verirler. “Nürnberg’de Almanya mı yargılandı?”   

Pekiii “Türkiye-Ermeni meselesinde  çatışma içinde olmadı”  vecizesi  ne anlama geliyor?  

Ulusal hukuklarda  dava açılması” başlığınız  bir  şahaser. Elifba’ya başlatır gibi,  herhalde  yargı ile hukuk arasındaki farkı  öğretmek lazım  bunu yazana.  

Bütün bu anlattıklarınız,  ulusal hukuk  mevzuatları  (“mevzuat”, “mevzu’nun”  çoğuludur zaten; acep ne desek  size?- ) çerçevesinde bazı hukuk yollarının yaratılıp Türkiye’nin dava  edilemeyeceği anlamına  gelmiyor”  diye  yazdıktan sonra, “Bakalian davası şu andaki konjonktür içinde  zaten akamete uğrayacak” “Münchner Re  davası  düştü” demiş ve  suflörlerinizin içine düştüğü kötümserliği yansıtmışsınız. Yazık size ve onlara! Ama  kulağınızı dik tutun. “İleride  herşey değişebilir  elbet”  diyerek nefeslenin ve sallamağa   devam edin. Maksat, Ermenilerin avukatlarının cebi dolsun.  AXA  şirketinden ve New York sigortasından baskı ile   aldıkları paraları nasıl  “hokus pokus” yaptıklarınını  ve birbirlerine açtıkları  davaları -karşılıklı  hakaret ve suçlamaları- -ve bundan diyaspora Ermenilerinin çektiği sıkıntı ve utancı- sizin gibi kulağı delik, “Poochigan yasasın ve akibetine” vakıf  bir “mokasen entelinin”  bilmemesi  mümkün mü? “Aman, amaaan bu konuıyu açıp dalgalandırmayın” ! demişsinizdir elbet. 

Siz, uluslararası hukuk ve ve uluslararası ilişkiler alanında  engin  bilgi ve deneyimizle, bilmektesinizdir  ki, Türkiye,  Kars Anlaşması, Ankara Anlaşması, Lozan Anlaşması, ayrıca ABD ile  1923 yılında imzalayıp uyguladığı Tazminat Anlaşması çerçevesinde  borçlarını ödemiştir. Bunun dışında, Türkiye’de malı  bulunan ya da başka alacağı olan yerli yabancı  herkes, hakkını  Türk mahkemelerinde  açacağı dava ile takip edebilir. Bu zaten böyledir ve  teklif ettiğiniz üzere bu amaçla bir uluslararası  anlaşma yapmaya gerek yoktur. Türkiye savaş mı kaybetti de, siz ülkemin burnunu yere sürçmeğe cüret edersiniz?   

Son  bir kaç yıl içinde Lübnan’da yaşayan bir Ermeni  Adana’da dava açtı ve  kazandı. Sarıyerli bir Ermeni ailesi de  dava yolu ile  mallarını  aldı. Türkiye’de açtığı davanın sonucundan memnun olmayan  vakıflar veya kişiler, iç hukuk yollarını  tüketip  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de  başvurabilirler; başvuruyorlar da zaten.Bu iş için ayrı yasaya da gerek yok.  

Özür  dilemek bireyin  kişisel kararıdır.  Bu kişi  politikacı da olabilir. Ama Devlet adına  özür dilenmesine gerek yoktur. Yollama yaptığınız Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Fransa adına özür diledi mi?  O dönemde  karşılıklı olarak büyük cinayetler işlendi, facialar yaşandı. Biliyorum  suflörleriniz “ karşılıklı” sözcüğünden hiç hoşlanmaz. Ama karşılıklı yaşanan trajediden tüm Osmanlı haklarının zarar gördüğü  konusunda  size  yüzlerce  yazılı belge  veya (yabancı ) anı  referansı verebilirim. Tehcir kararı alınmadan yaşanan Van katliamını  okudunuz mu? Bu nedenle de  o dönemdeki trajik  olaylar için  Devlet adına tek taraflı  özür dilenmemelidir diyorum ben.  İsteyen , birey olarak özür diler. Osmanlı devleti Osmanlı ceza yasalarına göre 1915/1916 yıllarında  yaklaşık 1600  Osmanlı görevlisini veya vatandaşını  yargıya  taşıdı. Bunlara Ermeni tehcirindeki suçları nedeni ile ağır cezalar  verildi. Siz  Uluslararası Ceza Mahkemesine de atıf yapan birisiniz. O Mahkemeyi kuran  Roma Statütüsünde   Ni bis in idem  diyen bir madde vardır;  kıraat buyurun lütfen.. Belki de okumuşsunuzdur, ama  belleğiniz  adil olmayabilir.    

Son olarak, “Türkiye, ABD, Avrupa Birliği ve Ermenistan ile masaya oturarak bir anlaşma imzalayabilir”  diye  yazmışsınız.  Türkiye  savaş mı kaybetti de yeniden masaya oturtulacak?   Ermeni Hükumetinin imzaladığı  ama tanımadığını söylediğiniz Kars Anlaşmasını, Lozan’ı  v.b.  yeniden mi müzakere edecek Türkiye?  Bu  önerinizin uluslararası hukuk, uluslararası ilişkiler ve gerçekler  – hadi bunları bırakın, hakçalıkla ne bağlantısı var?     Yazdıklarınızı diyasporadan  birileri mi  üfledi kulağınıza, kalan tek çare olarak?  Ece Temelkuran’la ABD’de  adlarını vermeden görüşen kimi sözcüler pek benziyor  öneriniz,  o  nedenle  sordum.  

Yazınızın bir eksiği var.  “Masis’in  (Ağrı Dağının) tümünü  ya da yarısını  Ermenilere versek ne kayberiz?”    diye  sormamışsınız.    Belki bir sonraki yazınıza  kalmıştır. 

Hayret ki hayret ! 


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir