Chatham House’ın Türkiye Projesindeki Yerli Hizmetçiler !
İngiltere Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün (Chatham House) “Yılın Devlet Adamı-2010” seçip, “Kristal Cam Ödülü” vermesinin arka planı, DEİK Türk-İngiliz İş Konseyi heyeti ile Londra’daki Mandarin Oriental Otel’de aydınlandı.
15 Ekim’de yapılan seçimle DEİK Türk-İngiliz İş Konseyi Başkanlığı’na seçilen Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer, 2008 yılının Temmuz ayında da Chatham House Mütevelli Heyeti’ne girmiştir. İngiltere’de etkin lobi yapma olanağı bulan Sabancı Dinçer, Gül’ü ödül için heyete öneren isimdir.
Sabancı Dinçer, çok uluslu şirketlerin patronlarının içinde yer aldığı 130 üyesi olan Chatham House’un ödül sürecini şöyle anlatır:
“Chatham House’un 16 kişilik Mütevelli Heyeti’ne “Yılın Devlet Adamı” seçilmesi için Sayın Gül’ün adını ben önerdim. Heyet içinden ödül için son kararı veren 3 kişilik komite; Fransız Maliye Bakanı Christine Laparge ile Hırvatistan Cumhurbaşkanı Stipe Mesiç’in de adaylığını değerlendirip, Gül’ü ilan etti.”
Ödül bir tesadüf değil
Amerika ile kritik bir dönem yaşandığı sırada İngiltere’nin açık desteğinin alınmasının önemine değinen Suzan Sabancı Dinçer, “Chatham House’a üye olmamla birlikte, Sayın Gül’ü önerme şansım oldu. Ancak her ne kadar kurum içinde olsanız da, önerinizin kabul görmesi için tezinizin kuvvetli olması gerekir, benim de tezim kuvvetliydi. Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ödüllendirmesi bir tesadüf değil.
Chatham House verdiği ödülle, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgeye istikrar ve refah getirme çabalarını, ayrıca reform sürecinde Avrupa Birliği ile tam entegrasyon yolunda hızla ilerlemesini tanıdığı anlamına geliyor. Bu ödül aynı zamanda, İngiltere’nin ülkemizin dünyada oynadığı role verdiği önemin altını bir kez daha çizmiştir” Büyük Ortadoğu Projesinde Vatikanın gizli derin güç olması ve perde arkasındaki yönlendirme politikası bu şekilde daha rahat işleyecekti.
Toplantı sırasında finansal işbirliği isteyen Suzan Sabancı Dinçer, bu alanda DEİK Türk-Amerikan İş Konseyi ile de ortak çalışma başlatıyorlarTürkiye’nin dış ticaretinde fazla verdiği az sayıda ülkeden biri olan İngiltere ile gerçekleşen dış ticaret 2009 yılında toplam 6 milyar dolara ulaştı. 2010 yılının ilk 8 ayında da ikili ticaret hacmi artış seyrini sürdürdü ve 4.4 milyar dolara yaklaştı.
Türkiye’nin finans merkezi olma potansiyeline sahip olduğundanİngiliz sermayesinin bu alana yatırım yapabileceği ön görülüyor ve bunun için Türkiyeden şirketler seçiliyor Ağaoğlu Cengiz İnşaat Kolin İnşaat bugün yolsuzluk operasyonunda adı geçen şirketler
Türk-İngiliz İş Konseyi’nin üç başkan yardımcısı bulunuyor. İçlerinden Vodofone CEO’su Serpil Timuray Türkiye’ye yatırıma sıcak bakıldığının altını çiziyor.
İş Konseyi’nin tanıtım ve kültür işlerinden sorumlu olan Timuray, Londra yatırım piyasalarına Türkiye’yi tanıtmak için 2011 yılı başında bir Rood-Show düzenlemesiyle tanınıyor.
Şerif Egeli ise toplantıda Irak’ın petrol zenginliğini vurgulayarak “Suudi Arabistan’dan bile zenginler. İngiltere’nin hâkim olduğu Basra bölgesine birlikte yatırım yapabiliriz. Ayrıca Körfez’de ağırlıkta olan İngiliz inşaat mühendislik birikimini Türkiye’nin müteahhitleri ile bir araya getirebiliriz” görüşlerini dile getiriyor.
İngiltere’de uzun süre tekstil işi ile ilgilendikten sonra Türkiye’ye dönen Remzi Gür de “Türkiye, İngiltere gibi bir finans merkezi olacak. İngiltere Batı’da gelişen İslamofobiyi yenerek Arap ve Körfez sermayesini ülkesine çekebildi. İsviçre bankaları ölü para tutuyor, buradaki para aktif. Önümüzdeki 10 yıl içinde Türkiye bu aktif parayı çekebilir” yorumunu yapıyor.
Türk-İngiliz İş Konseyi üyelerinden İş Yatırım Genel Müdür Yardımcısı Çağlan Mursaloğlu’nun da katıldığı Londra’daki görüşmeyi belki de en iyi özetleyen cümle “İngiltere’nin Türkiye’ye yaklaşmasını neye bağlıyorsunuz” sorusuna “Rüzgârın farkındayız!” Chatham House ödülü ile ilgili gelişmeleri konuşmak üzere, Türk-İngiliz İş Konseyi Başkanı Suzan Sabancı Dinçer Serpil Timuray Şerif Egeli ve Remzi Gür’ün katılımı ile London Mandarin Orient Otel’de dar kapsamlı bir basın toplantısı düzenledi.
Gül’ün Chatham House’ta İngiltere Kraliçesi II. Elizabet’in elinden Kristal Cam ödülünü alması, zamanlama açısından da ilgi çekiyor. Türkiye, Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği NATO “Füze Kalkanı”nı Türkiye’ye kabul ettirdi ve 20 Kasım’da Lizbon’da imzalar atıldı
.
Türkiye NATO’nun has evladı olarak yakasına bir kırmızı kurdele takmayı da hak etti. Chatham House’un Gül’e “Irak’ta farklı mezhepler arasında arabuluculuk da üstlendi. Afganistan Pakistan liderlerini bir araya getirdi.
Türkiye’nin Ortadoğu ile bölgesel işbirliğine yapılan katkılarda bulundu.
Bölünmüş Kıbrıs’ın bir bütün haline gelmesi konusunda adımlar attı. Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin normalleşmesi için etkin rol oynadı” ödül törenindeki yemek için Akbank, Vodofone, HSBC, Arcelik Turkish Azerbaycan Şirketi, Citibank gibi Türkiye’nin ve İngiltere’nin önde gelen kuruluşları sponsor oldular.
Son bir hatırlatma daha yapayım, bu ödül son 5 yıldır veriliyor. Daha önceki yıllarda TMSF’den Sabah grubunu satın alan Turkuvaz’ın ortakları arasında bulunan Katar Emiri Tali’nin eşi Sheikha Mozah, Gana, Brezilya ve Mozambik devlet başkanları bulunuyordu.
Kısaca Tayyip Erdoğanın eş başkanlık görevini üstlenmesi bu sebeple oluyor Güle verilen ödül ile gülün kullanım ve irade hakkını Vatikan ve ingiltereye veren Türkiye İngiltere ve vatikanın istekleri doğrultusunda Türkiyede kararlar alınmasını ve yapılan sözde işbirlikleri ile Türkiyenin iç Sermayesinin yabancı yatırımcılar tarafından kullanılmasına izin vermiştir ve bu Sayıştay raporlarına Türkiyeye Yabancı sermaye girdi olarak geçsede sermaye girmemiş Türkiyenin öz sermayesi yabancı yatırımcılar tarafından kullanılarak Türkiyede kendi adlarına yatırımlar yapmalarına ve Ortadoğu projesi için alt yapı oluşturmaya yönelik alt yapı çalışması yapmalarına olanak sağladılar bu ancak ülkede kaos ortamı olması gerekiyordu bu nedenle devreye Fetullah gülen ismi girdi ve akp ile cemaat kavgası başlatıldı bu düzmece kavga ile halkın tepkisi başka yönde toplanırken aslında Türkiyede önemli adımlar atıldı Öcalanın önce ev hapsi ve ardından Tayyip erdoğanın cumhurbaşkanlığı ile tahliye edilmesi ve özerk bölgeler ile başkanlık ile yönetim biçimine geçiş için alt yapı oluşturuldu ve yine aynı yolla Ortadoğu projesinde engel teşkil eden Suriye esed rejimini devirme plan devreye alınmaya çalışılıyor kısmen başarılı oldular bu nedenle sınırlarımıza el kaide el nursa işid Erdoğanın desteği ile gelmiş ve yerleşmiştir. Finansal destek sağlayan İngiltere lojistik destek sağlayan mit esed rejimi bitirip orada kurulacak yönetimin İsrail kontrolünde olmasını sağlamak amacı ile iran ile yapılan görüşmnede bazı anlaşmalar imzalanmış Türkiye irana bazı tavizler vermiştir. İran ile yapılan gizli anlaşmalarıda şuan deşifre ettik gerekli incelemeler yapıldıktan sonra onlarıda kamuoyuna açıklayacağım.
CHATHAM HOUSE’UN TÜRKİYE PROJESİ’NDE BAKIN KİMLER BAŞROL OYNUYOR..?
Alttaki fotoğraflarda Chatham House Direktörü Dr. Robin Niblett ve Chatham House Mütevelli Heyet Üyesi Suzan Sabancı Dinçer’in organizesinde gerçekleşen oganizasyonlarda özellikle AK PARTİ’(!) li yöneticilerin başROL OYNADIĞINA ŞAHİT OLACAKSINIZ..
GÜLEN VE PAPA
İngiltere’nin Yahudi Lobisi ve Derin Devleti olarak bilinen “CHATHAM HOUSE”’un meşhur ödülünü Abdulah Gül almıştır. Siyonizmin Küresel hâkimiyet projesinin ve GİZLİ DÜNYA DEVLETİ’nin, İngiltere’deki bu merkezinin Abdullah Gül’e olan sıcak alakası, acaba nereden kaynaklanmaktadır?
1- Abdullah Gül; Siyonizmin ve ırkçı emperyalizmin, tüm dünyayı kontrolü altına almayı amaçlayan, gizli ve kirli bağlantıları saptanan “Chatham House” gibi bir karanlık kuruluşun hoşuna gidecek ve büyük ödülünü hak edecek, hangi özel hizmeti le bu ödüle layık görüldü dersiniz bunları güle sormalısınız kamuoyu olarak ben açıklayacağım ilerleyen günlerde zaten
2- “Chatham House” ve CFR gibi Siyonist örgütleri kuran Yahudilerle Abdullah Gül’ün herhangi bir yakınlık, akrabalık ve gönüldaşlık bağını halkımız bilmediğine göre, bu ilgi nereden kaynaklanmaktadır?
3- Abdullah Gül’ün 2010 yılı 10 Kasım mesajında vurguladığı: “Türkiye’nin yeni uluslararası düzende, hak ettiği yeri alması için üstün bir gayret gösteriyoruz” sözleri, “Chatham House” yetkililerine bir mesaj mıydı ve Türkiye’nin küresel emperyalizme yamanması mı amaçlanmıştı?
4- Recep T.Erdoğan’a Başbakanlık yolunu açan CHP ve Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına taşınmasını kolaylaştıran MHP yetkililerinin ve milletvekillerinin, şu CHATHAM HOUSE’un Masonik ve Siyonist bağlantılarını ve kimlere ne maksatla ödül dağıttıklarını tartışmak ve araştırmak üzere, TBMM’ne soru önergeleri vermelerinin tam zamanı… Ama neden hiçbirisinden ses çıkmıyor ben meclis komisyonu kurun dedikçe neden kimse cesaret edemiyor. Yoksa perde arkası küresel patronları aynı mıydı?
5- ZAMAN, YENİ ŞAFAK YENİ AKİT radikal şeriatçı, TARAF gibi öküz altında buzağı arayıcı… Velhasıl hem AKP’ye ve cemaate yandaş hem de Laiklik takıntılı, başörtüsü karşıtı veya ulusalcı Türkiyedeki bütün medya, şu CHATHAM HOUSE’un perde arkasını ve Abdullah Gül’e özel alakasını niye hiç yazmaz ve kamuoyunu aydınlatmazlar.? Yoksa dışarıda horoz dövüşü yapıp toplumu avutanların, localardaki akıl hocaları ortak mı?
Gerçekte Amerikan devleti denen şey İngilizlerin Anglo-Sakson geleneğine bürünmüş Siyonist Yahudi hedeflerinin bir uzantısı ve projesidir. Amerikan yönetim elitleri bile İngiltere’den “ihraç” edilmiştir.
Bunu anlamak için 1620 yılında İngiltere’nin Southampton limanından Amerika’ya göçmen taşıyan “Mayflower” isimli geminin yolcu listesi bile yeterlidir. Kolonileşme döneminde yola çıkan bu gemi adeta bir tür “kuluçkalık” gibidir. Bu gemidekilerin atalarından –Bush’lar dahil- tam 17 ABD başkanı çıkıvermiştir. Üstelik bu 17 aile bir şekilde birbiriyle akraba olan kimselerdir. O halde burada bir “tesadüf”ten ötede bir “misyon” aramak gerekecektir.
Niçin Amerika’ya göçmüş on binlerce aile çiftçi olup kalır iken, bu gemideki 17 aile Amerika’nın geleceğinde söz sahibi kuşaklar yetiştirmiştir?
Her dönem geçerli olan İngiliz-Amerikan ittifakının temelinde bu ailelerin ağırlığı ve onların “gizli misyon”ları nelerdir? Bunların Yahudi Kökenleri niçin gizlenmektedir?
Chatham House “Derin Dünya Devleti’nin Stratejik-Entelektüel Motoru Yerindedir!
Bu anlamda İngiliz derin devleti bir aristokratik kolej gibidir. Merkezinde, çekirdeğinde Kraliyet ailesi, Lordlar kamarası uzantılı bir “soylular” yapısı ve onların özellikle güvenlik bürokrasisi içindeki MI5, MI6 gibi birimler, Scotland Yard görülmektedir. Hatta Exeter, (Abdullah Gül’de bu üniversitede eğitim almıştır) Oxford, Cambridge gibi üniversitelerin yönetim kademesi bile bu ağa dahildir. Bu şeytani yapının entelektüel boyutunu hazırlayıp eğitmek ve kadro devşirmekle görevlidir. Bu anlamda “İngiliz derin devleti” aristokratik bir Anglo-Sakson elitler temeli üzerinde kurulu gibi görünen Yahudi güdümlü bir yapı arzetmektedir.
Siyonist Yahudi güdümlü İngilizler dünyayı yönetmek için önce akıl ve bilgi gerektiğini sezmişlerdir. O yüzden ki gizli servislerinin adı “Intelligence Service” (Akıl, zekâ, idrakle ilgili) tir. Bu nedenle strateji oluşturmak için bilgiye dayalı, entelektüel faaliyetlere özel bir itina göstermişlerdir. Emperyal politikalarını bunun üzerine geliştirmişlerdir.
İşte bu kuruluşların başında ise “Chatham House” diye bildiğimiz “Royal Institute for International Affairs” (Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) gibi sivil görünümlü ”think-tank” (düşünce kuruluşu) gelir. Ancak Chatham House İngiliz menşeli olsa bile gerçekte çok daha büyük bir “Küresel Oyuncu”, strateji çizicidir. Dünya çapındaki “ağ”ın önemli bir merkezidir. Temelinde Siyonizmin “Tek Dünya Devleti” tasarımının olduğu “Küresel Kraliyet” projesinin yürütücülerindendir.
Araştırılsa, Kökeninde “Yuvarlak Masa”nın Majestik Otel Toplantısı görülecektir.
30 Mayıs 1919’da Paris Majestic Otel’de bio ‘Raund Table’ (yuvarlak masa) toplantısı gerçekleştirildi. Yuvarlak Masa’nın fikir babası Oxford Üniversitesi profesörlerinden John Ruskin’di.
Aslında kökleri1877’ye kadar gitmekteydi. Girişimcileri arasında John D. Rockefeller, John P. Morgan, Andrew Carnegie, Mayer A. Rotschild ve Cecil Rhodes beşlisi başı çekmişti ve hepsi Yahudiydi. Bize I. Dünya Savaşı sonrası koşulları dayatanlar da bu Siyonistlerdi.
I. Dünya Savaşı henüz bitmişti. Artık dünyaya yeni bir şekil vermenin zamanı gelmişti. Geleceği ellerinde bulundurmak isteyen güçler, bunun için harekete geçmişti. Bu toplantıda bir Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (Institute of International Affairs) kurulması kararı verildi. Kuruluşun başına ise Astor ailesinin başı John Jakop Astor Yahudisi getirildi. Söz konusu grup, 5 Haziran’da bir daha toplandı ve oluşumun tek bir organizasyon olarak değil de birbirine bağlı bir ağ olarak kurulmasının daha uygun olacağı sonucuna vardı ve sonunda bazı ‘think-tank’lerin kurulması kabul edildi. Bunlar arasında ABD merkezli “Council on Foreign Relations” (Dış İlişkiler Konseyi / CFR), Londra merkezli Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü-Royal Institute of International Affairs (RIIA), yani ‘Chatham House’ en önemlileriydi. Oluşumların başını çeken ise Yahudi asıllı Rotschild’ların Güney Afrika’daki taşeronu Lord Alfred Milner’di. Artık ‘Yeni Dünya Düzeni’ için kolları sıvayabilirlerdi. Bundan sonra Batı dünyasında başı çekecek olan devletlerin dış politikalarına bu kurumlar yön verecekti.
Ayrıca aşağıda sayacağımız örgütlerin hepsinde “Chatham House Kuralı” diye bilinen kural geçerliydi. Bütün bunlar Chatham Hause yapılanmasını “model” edinmişlerdi. Buna göre konuşmalar dışarı sızdırılamaz, sızsa bile konuşmacının kimliği gizli tutulmak gerekirdi.
Küresel Hegemonyanın Gelişme Seyri
Tarihsel sıralama olarak 1920 yılında önce “Chatham House” kurulup faaliyete geçirildi. (Bir anlamda daha sonraki yapıların hepsinin lokomotifi “Chatham House”dır diyebiliriz.)
Onu 21 Temmuz 1921’de New York’ta kurulan “Council on Foreign Relations” (Dış İlişkiler Konseyi / CFR)’ın kuruluşu izledi. Kurucuları Walter Lipmann ve J.P. Morgan’dır. CFR’nin ilk başkanlığını Senatör Rudy Boschwitz, fahri başkanlığını ise uluslararası bankerlik şirketi Kuhn-Leob Co.’dan Elihu Root üstlenmişti. Paul Warburg, Otto Kahn ve Jacob Schiff ise önayak olanlar Yahudilerdi. New York’un 68’inci Caddesi’nde tarihi bir bina örgütün merkezidir. Carneige Vakfı, Rockefeller ailesi ve Wall Street bankerlerinin mali destekleriyle gelişmiştir.(Amerikan Merkez Bankası “Federal Reserve’nin özelleştirilmesini de bunlar önermişti. “Paradan para kazananlar” işte bu kesimlerdi.
CFR, Derin Dünya Devleti’nin “Politbürosu” veya “Merkez Komitesi” yerindedir. Derin Dünya’nın en seçkin kadroları buradadır. Rockefeller ailesi başı çekmektedir. ABD’nin küresel politikaları esas olarak burada çizilmektedir. O da bir sivil “Think-Tank” görünümündedir. Siyaset, medya, akademisyenler, istihbarat servisleri, büyük şirket ve bankaların üst yöneticilerinden oluşan son derece “seçkin” üyeleri her an hizmettedir. Uzun erimli hedeflerinin başında: “Ulusal devletler”in çökertilmesi ve “Tek Dünya Devleti”nin kurulması gelir. Bunlar aynı zamanda dünyada “küresel sermaye” diye bilinen Siyonist şebekedir. 2007 yılında başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a burada bir konuşma yaptırılmış, sonra ödül verilmiştir.
Bu yapılar içinde bizde en çok bilinen ve duyulanı ise “Bilderberg”dir. Bilderberg ismi Hollanda’nın Oosterberg şehrindeki aynı adı taşıyan otelden gelmektedir. Aslında aynı “küresel ağ”ın bir üst düzey meclisidir.
Bilderberg’in kurucuları arasında eski Nazi Hollanda Prensi Bernhard, Unilever Başkanı Paul Rijkens ve Polonyalı haham/sosyolog Dr. Joseph Hieronim Retinger bulunmaktadıri ki Retinger, Bilderberg’in ‘fikir babası’ olarak bilinir. Bilderberg’in ilk kuruluş toplantısına; o zamanki CIA Başkanı William Donnavan, CIA’dan Bedell Smith’de katılmışlardır. Küresel seçkinlerin “Danışma Meclisi” ve “Derin Dünya’nın Avrupa Ayağı” olarak da bilinirler. Bilderberg’in her sene Mayıs sonu, Haziran başı gibi muhtelif ülkelerde yapılan toplantılarına Türkiye’den de çok sayıda başbakan, bakan, şirket yöneticisi, üst bürokrat, medya yöneticisi ve yazar davet edilmektedir. Türkiye’de üç kere bir araya gelmişlerdir. (İçlerinde en popüler olanı Fehmi Koru olmuştur) Bilderberg’de bağlayıcı kararlardan çok, eğilim tespiti yapılır ve önlerindeki süreçte çıkacak sonuçlar değerlendirilir. Bilderberg “Derin Dünya Devleti” oluşumunun organlarının en önemlilerinden biridir. Bu yılki son toplantılarını 3-6 Haziran 2010 tarihinde Sitgas-İspanya’da gerçekleşmiştir. AB, yani “Birleşik Avrupa” fikri tümüyle bir Bilderberg projesidir.
Gerçekte Bilderberg, kendi başına oluşmuş ya da birden ortaya çıkmış bir kuruluş değildir; ‘derin dünya devleti’nin merkez karar mekanizması olan CFR’nin çok daha gizli bir biçimde uluslararası boyuttaki uzantısı gibidir. Zaten CFR üyelerinin birçoğunun aynı zamanda Bilderberg üyesi olması da aradaki bu bağın bir kanıtı sayılabilir.
Aynı “Küresel Ağ”ın son yapılanması olan “Trilateral Komisyon” (Üçlü Komisyon) diye bilinen Siyonist yapı, hedefin genişlemesine paralel olarak 1973 yılında şekillenmiştir. Girişimin öncülüğünü David Rockefeller ve Zbigniew Brzezinski yürütmüşlerdir. Üyelerini Amerika, Avrupa ve Japondan Yahudi işadamları, bürokratlar ve fikir adamları meydana getirir. Sayıları 300 kadardır, söz konusu üç bölge arasında ekonomik ve politik tekel oluşturmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. (28 Şubatı tertipleme, Erbakan’ın Refah-Yol iktidarını devirme talimatı da bizzat bu Siyonist 300’ler meclisi Başkanı Yahudi Rockefeller ve Brezinski tarafından verilmiştir. M.Ç.)
Trilateral Komisyon’un üç merkezinin New York, Paris ve Tokyo’da olduğu bilinir. Bütün toplantıları gizlidir. Kuzey Amerika bölümünün başına Rockefeller getirilmiştir. Toplantıları senede bir gün ve dönüşümlü olarak New York, Paris ve Tokyo’da yapılır. 30 üyelik bir yönetim kadrosu, aralarında görev dağılımı yapmış olup hedef ülkelere dair projeleri yönetir. Komisyonun ‘Trialogue’ adı altında bir dergisi ve ‘Üçgen Kâğıtlar’ adındaki çalışma raporları vardır.
Sonuç Olarak:
Bu yapılar “tesadüfen” ortaya çıkmış, basit fikir üretme kuruluşları değildir. Daha ilk tasarımlarında küresel hedeflere göre şekillenmişlerdir. Dünyayı bir “ağ” gibi sarmış vaziyettedir.
İşte Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün ödül aldığı kuruluş ve ona paralel yapılanmalar bugün “Derin Dünya Devleti” diye bilinen oluşumun tam merkezidir. Dünyadaki “Küresel Elite Dayalı Siyonist Yönetim Tekeli” anlayışının amaçlandığı, sürecin bu yönde zorlandığı, ulus devletlerin bu projeler uğruna parçalandığı bir akımın temsilcileridir.
Biz ise buradan bakıp “Ne güzel, cumhurbaşkanımızı yabancılar bile takdir ediyor”, “Kraliçenin elinden ödül alıyor”, “İngiliz devleti bile kıymetimizi anlıyor” gibi sevindirik olup, avami yorumlar yaparken; aynı yapının arka planına baktığımızda bambaşka şeyler görülmekte, ülkemiz ve geleceğimiz adına bizleri ürkütmektedir.
Şimdi bu bilgi ve belgeler ışığında, Chatham House’un Abdullah Gül’ü yılın adamı seçmesi ve ödül vermesi daha bir anlam kazanmakta ve kafaları karıştırmaktadır
KISACA TÜRKİYE CUMHURİYETİNE İHANET EDEN VATAN HAİNLERİ İLE DOLU BİR İKTİDAR PARTİSİ İLE YÖNETİLİYORUZ.
AHMET ÖZTÜRK USTA
TÜM BİLGİLERİ BELGELERİ MECLİS KOMİSYONU KURULMASI DUYRUMUNDA AÇIKLAYACAĞIMI YİNELİYORUM ARKADAŞLAR
Bir yanıt yazın